Aynel-Yakin Board

Full Version: Sigmund Freud'un Psikanaliz Yöntemi Nedir
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
[attachment=101185]

Sigmund Freud'un Psikanaliz Yöntemi Nedir

Psikanaliz Sigmund Freud tarafından bulunmuştur. Geleneksel olarak hasta bir yere yatırılır ve terapist görüş alanı dışında oturarak, hastanın etkilenmeden rahat bir şekilde konuşabilmesini sağlamaya çalışır. Psikanaliz ruhsallığın değişik boyut, süreç ve katmanlarını inceleyen bir bilim dalı olup ruhsal soru, sorun, arayış ve bozukluklar konusunda son derece etkili bir tedavi tekniğidir. Psikanaliz zihin araştırılması için bir yöntem, insan davranışıyla ilgili sistemli bilgiler toplamı ve ruhsal hastalıkların sağaltımında kullanılan özgül bir terapi türüdür.

Sigmund Freud 1890’lardan 1939 yılında ölümüne kadar psikanaliz üzerinde kuramsal ve teknik çalışmalarını devam ettirmiştir. Bu süre zarfında psikanaliz bilimi sürekli bir evrim ve gelişme göstermiştir. Bu gelişim ve değişim, Freud’un ölümünden sonra onun bıraktığı bu çok değerli miras psikanalist kuşakları tarafından da devam etirilmiştir. Bunun neticesinde bugün bir asrı aşkın bir süredir insanlığın hizmetinde araştırmayı, yaratmayı ve sağaltmayı sürdüren ve bunları denenmiş yerleşik standartlarla gerçekleştiren bir psikanaliz disiplini oluşmuştur. Bu terapi yönteminde, şimdi yaşanan duygu ve davranışları açıklamak için kişinin geçmişte yaşadığı anıları, olayları ve duyguları incelenir. Çocukluk olaylarının ve biyolojik dürtülerin, insanın davranışını ve düşüncelerini etkileyen ve kontrol eden bilinçaltı mekanizmasını meydana getirdiği düşünülmektedir.
Psikanalist ve analiz edilen kişi haftada en az üç kez seans gerçekleştirirler. Seanslarda analiz edilen kişi bir yerde uzanır. Psikanalist onun görüş açısının dışında bir yerde oturur. Ortalama 45 dakika süren seanslarda analiz edilenin bütün zihninden geçenleri, bir sınırlama, sansürleme ve gizleme olmadan “serbest çağrışım” şeklinde anlatması beklenmektedir. Bu çağrışımlar psikanalitik çalışmanın ana malzemesidirler. Psikanalist ve analiz edilen kişi bu çağrışımlar sonucunda ortaya çıkanlar üzerine birlikte çalışırlar. Bu etkinlik daha çok bir yorumlama çalışmasıdır.

Psikanalistlere göre insan zihni bilinçli, yarı-bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere 3 ayrı katmandan oluşur. Ruhsal sorunların önemli bir bölümü bilinçdışındaki çatışmalardan kaynaklanır. Bu çatışmaların bilinçdışında tutuluyor olması, onların savunma yoluyla bilinçten dışarıya atılmasıdır. Analiz edilen kanepede serbest çağrışımla konuştukça, bilinçli katmandan gelen düşünce, duygu ve imgeler kadar, yarı-bilinçlilikte belirmeye başlayan belli bir takım çağrışımlar da dikkat çekmeye başlar. Bunlar bilinçdışında tutulanların bir nevi türevleridir. Bu türevlerin kendilerini ifade etmesine imkan veren ortam psikanalizin devamlılığı ve yoğunluğu, yani arka arkaya çok sayıda seans yapılmasıyla oluşur. Bilinçdışının kendisini ifade etmesine olanak sağlayan ortamın başka önemli özellikleri psikanalistin anonimitesi, nötralitesi yani tarafsızlığı ve analiz edilenin çocuksu istek ve ihtiyaçlarını doyurmaması diğer adıyla perhiz ilkesidir.

Psikanaliz öncelikle yaşam boyunca deneyimlenen ancak bilinçdışına itilenlerin hatırlanmasına yardımcı olur. Bunun yanı sıra, kısmen farkına varılan ancak tamamen hakim olunmayan anı, düşünce ve duygulara daha fazla hakim olunmaya başlanır. Analiz edilen kişi bu hatırlama ve bütünsel farkındalıklar sayesinde, iç dünyasında olup bitenler arasındaki bağlantıları ve bunların hayatındaki olaylara, ilişkilere, sorunlara ve içinden çıkamadığı durumlara nasıl sebep olduğunu görmeye başlar. Bu duruma içgörü adı verilir. İçgörü ile birlikte, savunmalarla bilinçdışında tutulanların bilince kazandırılması gerçekleştirilmiş olur.

İçgörünün kazanımı, yalnızca farkında olunmayanların ve bilinçsiz tekrarların fark edilmesiyle meydana gelmez. Bu yalnızca bir başlangıçtır. İçgörünün kazanımıyla beraber insan bilinçsiz belirleniş ve yönetilişten kurtulmaya başlar ve kendi yaşamının direksiyonuna geçer.

Psikanaliz özünde bir tedavi yöntemidir. Kişi, hayatında başa çıkamadığı ruhsal zorluklarla karşılaştığı, çeşitli belirtilerden yakındığı, ilişkilerinde tekrar eden sorunlar karşısında çaresiz kaldığı, iş hayatında ve mesleğiyle ilişkisinde doyumsuz, verimsiz ve üretimsiz hale geldiği ve yaşam içindeki yolculuğunda yönünü, hedefini ve heyecanını kaybettiği zaman psikanalizden yardım istemelidir.

Psikanaliz tedavisi çocuklar ve ergenlerin psikolojik sorunlarının giderilmesinde kullanılmaktadır. Bu yöntemle çocuk ve ergenlerin davranış problemleri, duygusal sorunları, uyum zorlukları ve psikosomatik yakınmaları üzerinde başarılı neticeler elde edilmiştir. Kendisi de kişisel analizden geçmiş olan ve gerekli bütün eğitimi almış olan kişiler psikanaliz yapabilir.

Psikanaliz Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesidir. Bir psikoterapi tekniği olarak psikanaliz, hastaların zihinsel süreçlerinin bilinç dışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır. Analistin amacı; hastanın analistine transferansının fark edilmeyen ya da bilinç dışı etkileşimlerinden, yani yaşamını ve ilişkilerini olumsuz etkileyen ve özgürlüğünü kısıtlayan ilişki kalıplarını fark etmesine yardım etmektir.

Tarihçe

Psikanaliz, 1890'larda Viyana'da nevrotik ya da histerik belirtiler gösteren hastalara etkili bir tedavi bulmaya çalışan bir nörolog olan Sigmund Freud'dan miras kalmıştır. Psikanalizin doğum haberini dünyaya duyuran kişinin bir hekim ya da psikiyatrisi değil, 2 Aralık 1895 tarihli bir gazeteye yazdığı yazı ile Viyana Burg Tiyatrosu yönetmeni Alfred Freiherr von Berger olmuştur.[1]

Bu hastalarla konuşmalarının sonucunda, Freud hastaların rahatsızlıklarının kültür tarafından kabul edilmeyen, sonuç olarak bastırılmış ve bilinçdışı cinsel doğanın arzu ve fantezilerinden kaynaklandığına inanmıştır. Kuramı geliştikçe, Freud da hastalarını tedavi ederken karşılaştığı olayları biçimlendirmek ve açıklamak için sayısız sistem geliştirmiş ve kenara koymuştur.

Günümüzde önemli psikanaliz okulları

        Kendilik psikolojisi, diğer insanlarla kurulan karşılıklı empatik ilişkilerle dengeli bir kendilik hissinin gelişimini vurgular; Heinz Kohut

        Lacancı psikanaliz, psikanalizi semiyotik ve Hegel'in felsefesi ile birleştirir;

        Analitik psikoloji, daha çok tinsel bir yaklaşım taşır;

        Nesne ilişkileri teorisi, bireyin içselleştirilmiş ve düşlenmiş diğerleri ile ilişkilerinin dinamiklerini vurgular; Margaret Mahler, Melanie Klein;

        Kişilerarası psikanaliz, kişilerarası ilişkilerin küçük ayrıntılarının üzerinde durur; Harry Stack Sullivan

        İlişkisel psikanaliz, kişilerarası psikanaliz ile nesne ilişkileri teorisini birleştirir; Stephen A. Mitchell, Jessica Benjamin, Jay R. Greenberg;

        Modern psikanaliz, bir grup teorik ve klinik bilgi ile Hyman Spotnitz ve arkadaşları Freud'un teorisini geliştirmiş ve teoriyi tüm duygusal bozukluklar yelpazesine uygulanabilir hale getirmişlerdir. Modern psikanalitik müdahaleler öncelikli olarak hastada entelektüel bir içgörü geliştirmektense hastaya duygusal-olgun bir iletişimi sağlamayı amaçlar.

Bu okulların çarpıcı farklı teorileri olsa da, çoğunluğu kendi kendini aldatmanın ve bireyin geçmişinin şimdiki ruhsal yaşamı üzerindeki güçlü etkilerinin önemini vurgulamaya devam ederler.

Bugün psikanalitik fikirler kültür içinde, özellikle çocuk bakımı, eğitim, yazınsal eleştiri, psikiyatri ve özellikle tıbbi ve tıbbi olmayan psikoterapi içinde gömülüdür. Evrilmiş ana analitik fikirler olmasına rağmen, özellikle ilk teorisyenlerin yönergelerini takip eden gruplar vardır.

Teknik

Psikanalizin ana metodu, serbest çağrışımın transferans ve direnç analizidir. Analizana (hastaya), rahat bir halde, aklına gelenleri söylemesi söylenir. Burada, düşler, umutlar, dilekler ve fanteziler geçmiş aile yaşantısının birer anısı olarak ilgi konusudur. Genellikle, analist sadece dinler ve sadece profesyonel kanaati gerektiğinde, yani hasta için içgörü uyandırma fırsatı yakaladığında yorumlar. Dinlemede, analist empatik tarafsızlığı, yani güvenli bir ortam yaratmak için geliştirilen yargılamayan duruşunu korur. Analist, analizanın söyleminde ve davranışlarında beliren kalıp ve çekingenlikleri değerlendirirken, analizandan tüm dürüstlüğü ile bilincine ne gelirse konuşmasını ister.

Birçok klinisyen psikanalizi ciddi psikolojik bozukluğu olan olgular, örneğin psikoz, intihara meyilli depresyon ya da ağır tedavi edilmemiş alkolizm için önermez. Bu tip hastalar "analiz-edilemez" olarak nitelendirilir. Tipik uygulamalar klinik depresyon ve kişilik bozukluklarını içerir.

Günümüz bazı psikanaliz şekilleri, kendine güveni artırma yoluyla hastalara özsaygı kazandırmakta, ölüm korkusu ve bu korkunun davranışlar üzerindeki etkilerini yenmekte, ve birbiriyle bağdaşmaz gibi gözüken ilişkileri sürdürmekte yardımcı olmaya çalışır. Bireysel danışan seansları bir gelenek olarak kalsa da, psikanaliz bir grup terapi şekli olarak Harry Stack Sullivan tarafından uyarlandı.

Etkililik (Efficiency)

Şu an birçok psikanalist, analizin daha çok nevroz olguları ve kişilik ya da karakter sorunları yaşayan olgularda yararlı bir yöntem olduğunu iddia eder. Psikanalizin daha çok samimiyet ve ilişkilerin kökleşmiş sorunları ve oturmuş problemli yaşam kalıpları ile uğraşırken faydalı olduğuna inanılır. Terapötik bir tedavi olarak psikanaliz genellikle haftada üç ila beş görüşme ile sürer ve doğal ya da normal olgun bir gelişme için belli bir tedavi süresini gerekli kılar (üç ila beş yıl arası).

Geçmiş randomize kontrollü denemelerin analizi belirli psikiyatrik bozukluklarda psikanalitik tedavinin, tedavinin olmadığı durumlardan daha etkili olduğunu gösterir.[1]. Psikanalizin ve psikanalitik psikoterapinin etkililiği üzerine yapılan deneysel çalışmalar da psikanalitik araştırmacılar arasında belirginleşmiştir.

Bazı toplulukların psikodinamik tedavileri ile yapılan araştırmalar farklı sonuçlar vermiştir. Analist Bertram Karon ve arkadaşları tarafından Michigan Eyaleti Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma yeterli düzeyde eğitildikleri zaman psikodinamik terapistlerin şizofrenik hastalarda etkili olabileceklerini önermiştir. Daha yakın döneme ait araştırmalar ise bu önermeler hakkında şüphelidir. Şizofreni Hastaları Sonuçları Araştırma Grubu 5 Ekim 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. PORT) raporu etkililiğinin kanıtlanması için daha çok denemeye ihtiyaç duyulduğunu belirterek, psikodinamik terapinin şizofreni olgularında kullanılmasına karşı çıkmışlardır (öneri 22 26 Eylül 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.). Ancak, PORT'un önerisi deneysel çalışmalardan çok klinisyenlerin düşünceleri üzerine gelişmiştir ve deneysel veriler bu öneri ile çakışmamaktadır. (Özete bağlantı). Cochrane Kütüphanesindeki güncel bir medikal literatür çalışması (güncellenmiş özet 11 Kasım 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.) şizofreniyi tedavide psikodinamik psikoterapinin etkinliğini gösteren bir verinin olmadığı sonucuna varmıştır. Başka veriler de, örneğin cinsel suçluların tedavisinde psikanalizin etkili olmadığını (ve muhtemelen zararlı) göstermiştir.

Maliyet ve süre

Psikanalitik tedavinin Amerika Birleşik Devletleri'nde bir psikanaliz enstitüsünde bir psikanalist adayı ile seansı 10 dolardan kıdemli bir eğitim analisti ile seansı 250 dolara kadar değişebilen bir maliyeti vardır.

Tedavinin süresi değişkendir. Kimi psikodinamik yaklaşımlar, örneğin Kısa ilişkisel terapi ve Kısa süreli psikodinamik terapi tedaviyi 20-30 seans ile bitirir. Geleneksel psikanaliz tedavisi daha uzun bir zaman alır, yaklaşık 3-5 yıl. Tedavi süresinin uzunluğu hastanın ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterir...

Eğitim

Psikanalizin tarihi boyunca az sayıda istisnalar dışında, birçok psikanaliz topluluğu üniversite zemininin dışında var olmuştur.

Psikanalitik eğitim çoğunlukla bir psikanaliz enstitüsünde gerçekleşir ve bu eğitim 4-10 yıl sürebilir. Bir psikanalistin eğitimi dersleri, hasta tedavilerinde aldığı süpervizyonu ve 4 yıl ya da daha fazla sürebilen kişisel analizini kapsar.

Profesyonel psikanaliz dünyasında devam eden bir tartışma psikanalitik eğitime girecek olan adayların niteliklerinin neler olması gerektiğini yönündeki kaygılardır. Freud, sosyal bilimlerden gelen ve tıp eğitiminden gelmeyen adayların da hekimler kadar eğitime hazır olduklarına inanmıştır.

Amerikan Psikanaliz Derneği, yakın bir zamana kadar psikanaliz eğitimini tıp doktorlarıyla sınırlamıştı. Geniş tartışmalar ve yasal mücadelelerden sonra psikanalitik eğitim diğer ruh sağlığı uzmanları, örneğin psikologlar ve klinik sosyal çalışmacılar, için açık hale geldi. Şu an ABD'de, edebi çalışmalar ya da felsefe gibi disiplinlerden gelen adaylar için eğitim veren kısıtlı sayıda enstitü vardır. Öbür taraftan, Avrupa'daki ve Latin Amerika'daki birçok enstitü formal klinik eğitim almayan adayları programlarına kabul etmektedir.

Klasik Psikanalitik Kuram

Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur. Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır.

Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur:

    İnsan gelişimi en iyi, cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir.
    Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır.
    İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil sürçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder.
    Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır.
    Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir.

Bilinçdışı ve psişik yapılar

Bilinçdışı ile dürtülerin farkındalık dışında olduğu zihinsel işlevler bölümü kastedilir. Psikanalitik bilinçdışı, popüler bir kavram olan bilinçaltına benzer ama aynı değildir. Psikanaliz için, bilinçdışı bilinçte olmayan her şey değildir. Örneğin, motor becerileri, istem dışı fizyolojik hareketler değil ancak bilinçli aktif düşüncedeki bastırılanlardır. Ayrıca, önyargı gibi otomatik süreçlerin örnekleri ve şimdiki ilişkilerin üzerindeki geçmişin etkileri bilinçdışıdır.

Freud'a göre, psikolojik bastırma yoluyla aklın ötesine taşınan kültür tarafından kabul edilmeyen düşünceler, arzular ve istekler, travmatik yaşantılar ve acı veren duyguların deposu bilinçdışıydı. Ancak, içerik her zaman olumsuz olmak zorunda değildi. Psikanalitik bakış açısına göre, bilinç dışı sadece kendi etkileri ile fark edilebilen bir güçtü - kendini belirtilerle ifade ederdi.

Freud'un daha sonra geliştirdiği "yapısal teorisi"ne göre ego, süperego ve id zihnin bölümleridir. "İd" "ilkel arzuları" (cinsellik, saldırganlık, açlık vs.) saklayan, "süperego" içselleştirilmiş norm, ahlak ve tabuları kapsayan, ve "ego" bu iki bölümün arabulucusu ve kendilik duygusuna yol veren bölümdür.

İd

İd, doğuştan vardır ve psişik enerjinin kaynağıdır. İlkel arzular; açlık, su, dışkılama, cinsellik ve ısınma, için temel güdüler İd'de saklıdır. Freud, bu psişik enerjinin bebeğin doğuştan getirdiği biyolojik bir enerji olduğunu söyler. Libido adını verdiği bu biyolojik enerji, bebeğin büyüyüp geliştiği süreçte psişik bir enerji haline gelir. Kurama göre, bu süreç bebeğin bilinç düzeyinde değildir, bilinçdışı olarak gerçekleşir.

İd, haz ilkesi (pleasure principle) ile hareket eder ve amaç bir an önce doyuma ulaşmaktır. Amaca ulaşamamak ve bu yolda engellenmek gerginliğe neden olur ve bunu yenmek için gösterilecek çabayı körükler. Freud'a göre, doyuma ulaşmak ve gerginliği azaltmak için bir yolu birincil süreç (primary process) düşüncedir. Buna göre, istenilen ve arzu edilen şey düşlenerek doyuma ulaşılır.

Ego

Ego, İd'den sonra gelişen bir diğer yapıdır. Bebeğin altıncı ayından itibaren İd'den kaynaklanarak gelişmeye başlayan Ego, bilinci ve gerçekliği temsil eder. Enerjisini İd'den alır ve aldığı bu enerjiye göre şekillenir. İd'in doyuma ulaşmak için kullandığı birincil süreç tarzı düşüncenin yerini ikincil süreç (secondary process) tarzı düşünceye bıraktığı yerdir. Düşleyerek yaşamanın mümkün olmadığını söyleyen Ego, devreye düşünme, karar verme ve planlama yetilerini sokar. İd'in sabırsızca doyum elde etme ve düşlemlerini daha gerçekçi yapıya dönüştüren Ego, gerçeklik ilkesine (reality principle) göre çalışır.

Süperego

İd ve Ego'dan sonra Süperego yapısı oluşur. Çocuk konuşmayı ve kültürü öğrenmeye başladıkça Süperego'su gelişir. Büyüme aşamalarının her birinde kültürü (babanın dilini), normları, sembolleri, kuralları, yasakları öğrenir ve içselleştirir. Vicdani yapısı gelişen çocuk, çevresi tarafından kimi zaman onaylanır, kimi zaman onaylanmaz. Bakıcıları tarafından kabul edilmeyen şeyleri fark eder ve onaylanmamaktan kaçınır. Örneğin, bakıcıları tarafından onaylanmak için yatağını ıslatmamayı öğrenir ve bundan haz duyar.

Kişiliğin Dinamiği

Klasik psikianalize göre, bu üç ruhsal yapı çok karmaşık ilişkilerle ve sistematikle insan gelişimini belirler ve kişiliğini oluşturur. Bu üç yapı sürekli olarak, birbirinden kaynaklanan ve birbiriyle etkileşen dinamik bir yapıdır(kişiliğin dinamiği). Bu dinamik yapı, Freud'un görüşlerini takip edenlerin ve geliştirenlerin kendilerini psikodinamik kuramcılar olarak tanımlamalarını da yol açmıştır.

Breuer ile birlikte Freud, histeri vakaları üzerinde yoğunlukla çalışmış ve kuramını geliştirmiştir. Hastalarından edindiği bilgiler doğrultusunda, Freud farkında olunmayan bilinçdışı gelişen ve etkileşen güçlerin olduğu varsayımını kabul etmiştir. Bu durumda, İd ve Süperego'nun çalışmaları bilinç düzeyindedir ve kişi bu etkileşimin farkında değildir. Ego, birincil düzeyde bilinçlidir ve bilinçdışı gerçekleşen savunma mekanizmaları ile kişiyi yoğun kaygı ve çatışmadan korur.

Etkileri

Sigmund Freud'un icat ettiği psikanalizden etkilenmiş olan psikanalist ve teorisyenler, filozof ve yazınsal eleştirmenler: Alfred Adler, Karl Abraham, Franz Alexander, Lou Andreas-Salomé, Jacob Arlow, Michael Balint, Therese Benedek, John Benjamin, Bruno Bettelheim, Edward Bibring Wilfred Bion, John Bowlby, Charles Brenner, Abraham A. Brill, Ruth Mack Brunswick, Helene Deutsch, Françoise Dolto, Kurt R. Eissler, Erik Erikson, Ronald Fairbairn, Pierre Fédida, Otto Fenichel, Sándor Ferenczi, Anna Freud, Erich Fromm, Frieda Fromm-Reichmann, Merton Gill, Andre Green, Ralph R. Greenson Heinz Hartmann, Edith Jacobson, Ernest Jones, Carl Jung, Otto Kernberg, Paulina Kernberg, Melanie Klein, Heinz Kohut, G. Stanley Hall, Paula Heimann, Karen Horney, Luce Irigaray, Susan S. Isaacs, Julia Kristeva, Jacques Lacan, Jean Laplanche, Bertram D. Lewin, Hans Loewald, Rudolf Loewenstein, Margaret Mahler, Adolf Meyer, Donald Meltzer, Karl Menninger, Stephen A. Mitchell, Sandor Rado, Otto Rank, Theodor Reik, Joan Riviere, Herbert Rosenfeld, David Rapaport, Harold F Searles, Hanna Segal, Roy Schafer, Melitta Schmideberg, Sabina Spielrein, Rene Spitz, Daniel N. Stern, Robert J Stoller, Harry Stack Sullivan, Neville Symington, Victor Tausk, Frances Tustin, Vamık Volkan, Donald Winnicott, ve Slavoj Zizek.

Kaynak ve Dipnotlar

Wikipedia