08-07-2024, 04:45 PM
İNSANLAR NEDEN HURAFEYE MEYLEDER?
İnsan varlık düzlemine meylettikleriyle erer ve âdem olur. İlahi anlatıda ilk insanın sonsuzluğa meylinin onu, yeni bir yaşam serüvenine; güvende olma arayışı da mutlak güvenden sıyrılmış bir âleme sürüklediğine işaret edilir… İnsan neye meyleder ve neden meyleder sorusu her dönem ve bağlam için sorulmakta. Buna verilen cevap da zamana ve bağlama göre değişmekte.
İnsanın meyyal oluşu, kendisinin sürekli bir devinimde olma hâlinin fıtriliğine işaret eder. Hurafeye olan meyli ise hakikati sunma konumunda olanlara sorumluluklarını hatırlatır. İnsanlık serüvenine dinler tarihi perspektifi ile bakıldığında, hiçbir toplumun inançsız kalmadığı tespiti bir kaziye olarak karşımıza çıkar. Fakat batıl inanç ve hurafelere olan ilgi de neredeyse ilk insanla başlar. Bu durum, “insan varsa inanç var; inanç hakikatle buluşmazsa hurafe var.” olarak ifade edilebilir. Yani hurafenin kendisi insana, duygusal arayışlara, hakikate işaret eder ve insanlığa der ki hakikat kaybedildiğinde hurafe belirir. Beliren bu yeni durum/hurafe/fake hakikatten daha güçlü durmak zorundadır ki kendisini aslolanın yerinde ikame edebilsin. Dolayısıyla hakikatten taraf olanlar hurafeden yana olanlardan daha güçlü ve kararlı olmalı; iyilikten yana olanlar kötülerden daha dik durmalı…
Butlan kelimesinden türetilen batıl kavramı, boş, çürük, asılsız ve gerçeğe aykırı olan anlamına gelir. Batıl inanç veya hurafe kavramı, Batı dillerinde “superstition” kelimesiyle ifade edilmektedir. Özsel anlamda eski halk inançlarının, yeni ve egemen dinî anlayışın içinde varlıklarını sürdürmesi şeklinde olumsuz anlamda sihir ve kötü din manasında kullanılmaktadır. İşlevsel bir yaklaşımla da toplumun bilgi düzeyi ve hâkim dinî anlayışıyla uyuşmayan, bu nedenle de anlamsız görünen, bununla birlikte bireye psikolojik yarar sağlayan, kuşaktan kuşağa devam eden, nesnelere ve insanlara doğaüstü güç atfeden inanç ve uygulamalar olarak betimlenir.
Batıl inanç ve hurafelere insanların neden meylettiklerine ve bu kavramlara dair şemalarının nasıl oluştuğuna cevap verebilmek için ilgili durumun neden kaynaklandığına, ne tür içeriklere sahip olduğuna Ali Köse ve Ali Ayten’in tespitleri üzerinden cevap verilebilir.
Batıl inanç ve davranışlar kaynak açısından dört grupta değerlendirilebilir:
1. Herhangi bir dinî ve kozmolojik anlayışın uzantısı olanlar: Cin, şeytan ve büyü gibi inançlar etrafında oluşan çeşitli batıl inanç ve davranışlar.
2. Sosyal olarak paylaşılan batıl inançlar: Kara kedi görmeyi uğursuzluk saymak veya sayı sistemlerine inanmak.
3. Doğaüstü tecrübeler: Olağanüstü algılamayı gerektiren beden dışı deneyimler.
4. Kişisel batıl inançlar: Uğurlu sayıya veya şapkaya inanmak, totem yapmak.
Batıl inanç ve davranışlar içerik açısından dört grupta değerlendirilebilir:
1. Bireyin hayatındaki önemli olaylarla (doğum, evlilik vb.) ilgili inançlar: İnsanın göbek kordonunun gömüldüğü yerde yaşayacağı inancı gibi…
2. Günlük işlerle ilgili batıl inançlar: Belirli günlerde belirli işlerin yapılmasının uğur ya da uğursuzluk getireceğine inanmak. Salı günü iş yapmanın yahut yolculuğa çıkmanın, iki bayram arası düğün yapmanın, on üç sayısının uğursuzluk getireceği inancı gibi…
3. Hayvanlarla ilgili batıl inançlar: Baykuş veya karga ötüşünün ölüm haberi getireceği, kara kedi veya köpek görmenin uğursuzluk getireceği inancı gibi…
4. Din alanındaki batıl inançlar: Ulûhiyet, gayb bilgisi, ölülerden medet ummak, cinlerle ilgili batıl inançlar. (Köse, Ali& Ayten, Ali, “Batıl inanç ve Davranışlar Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir Analiz”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2009, c. IX, sy. 3, s. 45-70.)
İnsan neden hurafelere meyleder? Hurafe şemalarını çözümleyici analiz
Hurafelere meyletmenin ilk gerekçesi insan ile kutsal ilişkisinin inşa biçimidir. İnsan her dönemde olduğu üzere modern dönemde de tevhid ile inşa edilmiş Allah tahayyül ve tasavvurunun gereğini yaşamayı göze alamamakta. Çünkü tevhid, hayatın her anına müdahale eden/lütfetmeye dayalı kuşatıcı bir inanma/Allah-insan ilişki tasavvurunu barındırmakta. Bu tasavvurda aktif bir etkileşim ve başkasına/şirke/masivaya alan bırakmayan bir yaklaşım vardır. Nitekim yeni dinî hareketlere bakıldığında bu hareketlerin karma bir inanç yapısına sahip olduğu görülür. Karmalama, özellikle ilgili dinin tanrı tasavvurunda yani inanç boyutunda karşımıza çıkar. Eklektik ve senkretik bir yaklaşımla tevhide/Allah inancına getirilen halel beraberinde bu hareketlerin, kapılarını tüm hurafelere açmalarıyla sonuçlanır.
İkinci gerekçe insanlığın ve özelde modern insanın soyut/gaybi/metafizik alanla ilgili tasavvuruna dayanmaktadır. Burada karşımıza, ilk insanla başlayan güvenlik arayışı duygusunu tatmin etme talebi belirmektedir. Kutsalı konumlandırma biçimimiz… Emin olmak için somut olanla ilintili olmak… Bir şekilde beş duyu organıyla algılama alanında olanla iletişimde olmak ve var olanla varlığını güvence altına almak… Sahte somut kutsallar üretmek, sembollere dokunmak, çaput bağlamak…
Üçüncü gerekçe, insanın insan ve nesneler hakkındaki şemasıdır. Kendinden emin olamayan birey kendisinin dışında, kendisine en aşina olan bir varlıkta kendisini arar. Onda, zaaflarından kurtulmak için güç devşirmeye çalışır. Belki de dijital çağda, insanın/yani zekâ sahibi bir varlığın yapay zekâ modelleri ile vücut bulmuş robotlar üretmesi ve onu her geçen gün daha da hayatına katması, insanın aşinalık arayışındandır. Burada ilk maddede ifade edilen insan-kutsal etkileşim biçimindeki tahrifatın hatırlanmasında fayda var. Zira kutsal hakkında hakikate uygun tasavvuru olan birey, Allah tarafından seçilen insandan/peygamberden destek alır. Gündelik pratiklerini onun bildirdiklerine göre gerçekleştirir. Aşkın bir kutsal tasavvuru olmayan fakat aşkınlıktan sıyrılamayan modern insan da kendini/insanı aşkın olana bulamaya, sahte olana kutsallık katmaya çabalar. Bu durum da onu Psikiyatrist Anthony Storr’un isimlendirmesiyle “sahte peygamberlere” veya peygambervari karizmatik kişiliklere yönlendirir. Hatta nesnelere, boncuklara…
Dördüncü gerekçe ise insanın hep kazanma, hep zirvede olma hem de hiç kaybetmeden sahip olma hırsı... Iskalama ihtimalini ortadan kaldırarak kesin bir şekilde ve en kısa zamanda kendine ait kılma arzusu yatmaktadır.
Genel olarak ifade edilecek olursa hurafelerin kökeninde insanın meylettiklerinin gerekçeleri var: Bilgi eksikliği, öz denetim yetersizliği, şartlanma, korku, çaresizlik, belirsizlik, avunma, kolaycılık, zengin olma, güvende olma ve geleceği bilme arzusu... Problemlerle başa çıkmada sorumluluklarını yerine getirecekken bundan kaçarak makul bir süreci dizayn etmeyi göze alamama. Ancak batıl davranışların alışkanlık hâlini almasındaki en temel pratik motivasyon, bunların bireye fayda sağladığına inanılmasıdır. İnsanlar batıl davranışlara genellikle zor zamanlarda ve çaresizlik anlarında başvurur.
Batıl inanç ve davranışlar en ilkel kabileden en modern topluma kadar tarih boyunca her coğrafyada görülen psikososyal bir olgudur. Dünden bugüne hakikat ve hurafe bağlamında insanlık serüvenine bakıldığında insanlar arasında batıl inançlı olanlar ve olmayanlar şeklinde kesin bir ayrım yapmak mümkün değildir. Tevhidî dinler hurafelerle mücadele etmekle birlikte her insan zaman zaman taklit, önemsememe, toplumsal uyum gerekçeleriyle batıl inançlara başvurabilme ve batıl davranışlardan medet umma eğilimi gösterebilir. Modern yaşam tarzının ve bilimsel dünya görüşünün batıl inançları ortadan kaldıracağı şeklindeki beklentiler bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Dahası, modern kültür yeni formlarda batıl inançlar üretmiştir. Transhümanist gelecek de hakikati unutturacak hurafelerle insanlığı posthuman bir geleceğe hazırlayacak görünmektedir.
Köse’nin belirttiği üzere batıl inanç ve davranışlar günümüzde kültürel çözülmelerin ve ekonomik krizlerin yaşandığı zamanlarda daha fazla görülebilir. Modern dünyaya ait olan bu problemler de batıl inançların devamını sağlamaktadır. Eskiden doğa olayları karşısındaki çaresizliği nedeniyle batıl inançlara yönelen insanoğlu, bugün ekonomik krizler, anlam arayışları, kimlik karmaşası veya ailevi problemler nedeniyle aynı eğilimi sergilemektedir. Çaresizlik hissine kapılan kişi, kendisine destek olacak bir mekanizma arayışıyla hurafelere yönelebilmektedir. (Köse, Ali, Batıl İnançlar, Tübitak Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, 2022.)
Vahiy, tebliğ edildiği alanda bireysel ve toplumsal şemaları tevhidle yeniden inşa etmiştir. Bu süreçte cahiliye toplumunda yaygın kabul görmüş, ancak herhangi bir doğru inanca ve mantıklı açıklamaya dayanmayan inanç ve davranışları batıl olarak değerlendirmiş ve reddetmiştir. Mesela, deve veya koyun gibi hayvanların bazı sebep ve bahanelerle putlara kurban edilmesi veya Allah’a adanarak serbest bırakılması yasaklanmıştır. (Maide, 5/103.) Hz. Peygamber, cahiliye döneminde çok yaygın bir hurafe türü olan uğursuzluk inancına karşı çıkmış, hiçbir varlık, eşya veya olayda uğursuzluk bulunmadığını vurgulamıştır. (Buhari, Tıb, 19; Ebu Davud, Tıb, 24.) Oğlu İbrahim’in henüz çok küçükken vefat ettiği gün meydana gelen güneş tutulmasını bu ölümle ilişkilendirenlere, “Ay ve güneş Allah’ın kudretini ve yüceliğini gösteren birer delildir. Bir kimsenin doğumu veya ölümü üzerine tutulmazlar.” diyerek bu yorumun yanlış olduğunu söylemiş ve böyle tutulmaların gerçekleştiği zamanlarda namaz kılıp Allah’a dua edilmesini tavsiye etmiştir. (Buhari, Küsuf, 17, Bed’ü’l-Halk, 4.) Vahyin hayat bulduğu toplumda yeni hurafelerin üretilmemesi için de tedbirler alınmıştır: Hz. Ömer’in Rıdvan ağacını kestirmesi gibi… (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, II, 269.)
Şair Muhammed İkbal’in ifadesiyle “Başka türlü bak; gör bak, yer de gök de başkalaşacak”tır. (İkbal, M. (1999). Cavidname, (Çev: Annemarie Schimmel), İstanbul: Kırkambar Yayınları.) Kendi gerçekliğinde kaybolan birey, ilahi vahyin başkalığında baktığında yerin de göğün de enginliğini görecek ve burada hurafeye ihtiyaç olmayacağını, hakikatin büsbütün onu sarmaladığını tüm anında hissedecek…
Prof. Dr. Muhammed KIZILGEÇİT
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı
İnsan varlık düzlemine meylettikleriyle erer ve âdem olur. İlahi anlatıda ilk insanın sonsuzluğa meylinin onu, yeni bir yaşam serüvenine; güvende olma arayışı da mutlak güvenden sıyrılmış bir âleme sürüklediğine işaret edilir… İnsan neye meyleder ve neden meyleder sorusu her dönem ve bağlam için sorulmakta. Buna verilen cevap da zamana ve bağlama göre değişmekte.
İnsanın meyyal oluşu, kendisinin sürekli bir devinimde olma hâlinin fıtriliğine işaret eder. Hurafeye olan meyli ise hakikati sunma konumunda olanlara sorumluluklarını hatırlatır. İnsanlık serüvenine dinler tarihi perspektifi ile bakıldığında, hiçbir toplumun inançsız kalmadığı tespiti bir kaziye olarak karşımıza çıkar. Fakat batıl inanç ve hurafelere olan ilgi de neredeyse ilk insanla başlar. Bu durum, “insan varsa inanç var; inanç hakikatle buluşmazsa hurafe var.” olarak ifade edilebilir. Yani hurafenin kendisi insana, duygusal arayışlara, hakikate işaret eder ve insanlığa der ki hakikat kaybedildiğinde hurafe belirir. Beliren bu yeni durum/hurafe/fake hakikatten daha güçlü durmak zorundadır ki kendisini aslolanın yerinde ikame edebilsin. Dolayısıyla hakikatten taraf olanlar hurafeden yana olanlardan daha güçlü ve kararlı olmalı; iyilikten yana olanlar kötülerden daha dik durmalı…
Butlan kelimesinden türetilen batıl kavramı, boş, çürük, asılsız ve gerçeğe aykırı olan anlamına gelir. Batıl inanç veya hurafe kavramı, Batı dillerinde “superstition” kelimesiyle ifade edilmektedir. Özsel anlamda eski halk inançlarının, yeni ve egemen dinî anlayışın içinde varlıklarını sürdürmesi şeklinde olumsuz anlamda sihir ve kötü din manasında kullanılmaktadır. İşlevsel bir yaklaşımla da toplumun bilgi düzeyi ve hâkim dinî anlayışıyla uyuşmayan, bu nedenle de anlamsız görünen, bununla birlikte bireye psikolojik yarar sağlayan, kuşaktan kuşağa devam eden, nesnelere ve insanlara doğaüstü güç atfeden inanç ve uygulamalar olarak betimlenir.
Batıl inanç ve hurafelere insanların neden meylettiklerine ve bu kavramlara dair şemalarının nasıl oluştuğuna cevap verebilmek için ilgili durumun neden kaynaklandığına, ne tür içeriklere sahip olduğuna Ali Köse ve Ali Ayten’in tespitleri üzerinden cevap verilebilir.
Batıl inanç ve davranışlar kaynak açısından dört grupta değerlendirilebilir:
1. Herhangi bir dinî ve kozmolojik anlayışın uzantısı olanlar: Cin, şeytan ve büyü gibi inançlar etrafında oluşan çeşitli batıl inanç ve davranışlar.
2. Sosyal olarak paylaşılan batıl inançlar: Kara kedi görmeyi uğursuzluk saymak veya sayı sistemlerine inanmak.
3. Doğaüstü tecrübeler: Olağanüstü algılamayı gerektiren beden dışı deneyimler.
4. Kişisel batıl inançlar: Uğurlu sayıya veya şapkaya inanmak, totem yapmak.
Batıl inanç ve davranışlar içerik açısından dört grupta değerlendirilebilir:
1. Bireyin hayatındaki önemli olaylarla (doğum, evlilik vb.) ilgili inançlar: İnsanın göbek kordonunun gömüldüğü yerde yaşayacağı inancı gibi…
2. Günlük işlerle ilgili batıl inançlar: Belirli günlerde belirli işlerin yapılmasının uğur ya da uğursuzluk getireceğine inanmak. Salı günü iş yapmanın yahut yolculuğa çıkmanın, iki bayram arası düğün yapmanın, on üç sayısının uğursuzluk getireceği inancı gibi…
3. Hayvanlarla ilgili batıl inançlar: Baykuş veya karga ötüşünün ölüm haberi getireceği, kara kedi veya köpek görmenin uğursuzluk getireceği inancı gibi…
4. Din alanındaki batıl inançlar: Ulûhiyet, gayb bilgisi, ölülerden medet ummak, cinlerle ilgili batıl inançlar. (Köse, Ali& Ayten, Ali, “Batıl inanç ve Davranışlar Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir Analiz”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2009, c. IX, sy. 3, s. 45-70.)
İnsan neden hurafelere meyleder? Hurafe şemalarını çözümleyici analiz
Hurafelere meyletmenin ilk gerekçesi insan ile kutsal ilişkisinin inşa biçimidir. İnsan her dönemde olduğu üzere modern dönemde de tevhid ile inşa edilmiş Allah tahayyül ve tasavvurunun gereğini yaşamayı göze alamamakta. Çünkü tevhid, hayatın her anına müdahale eden/lütfetmeye dayalı kuşatıcı bir inanma/Allah-insan ilişki tasavvurunu barındırmakta. Bu tasavvurda aktif bir etkileşim ve başkasına/şirke/masivaya alan bırakmayan bir yaklaşım vardır. Nitekim yeni dinî hareketlere bakıldığında bu hareketlerin karma bir inanç yapısına sahip olduğu görülür. Karmalama, özellikle ilgili dinin tanrı tasavvurunda yani inanç boyutunda karşımıza çıkar. Eklektik ve senkretik bir yaklaşımla tevhide/Allah inancına getirilen halel beraberinde bu hareketlerin, kapılarını tüm hurafelere açmalarıyla sonuçlanır.
İkinci gerekçe insanlığın ve özelde modern insanın soyut/gaybi/metafizik alanla ilgili tasavvuruna dayanmaktadır. Burada karşımıza, ilk insanla başlayan güvenlik arayışı duygusunu tatmin etme talebi belirmektedir. Kutsalı konumlandırma biçimimiz… Emin olmak için somut olanla ilintili olmak… Bir şekilde beş duyu organıyla algılama alanında olanla iletişimde olmak ve var olanla varlığını güvence altına almak… Sahte somut kutsallar üretmek, sembollere dokunmak, çaput bağlamak…
Üçüncü gerekçe, insanın insan ve nesneler hakkındaki şemasıdır. Kendinden emin olamayan birey kendisinin dışında, kendisine en aşina olan bir varlıkta kendisini arar. Onda, zaaflarından kurtulmak için güç devşirmeye çalışır. Belki de dijital çağda, insanın/yani zekâ sahibi bir varlığın yapay zekâ modelleri ile vücut bulmuş robotlar üretmesi ve onu her geçen gün daha da hayatına katması, insanın aşinalık arayışındandır. Burada ilk maddede ifade edilen insan-kutsal etkileşim biçimindeki tahrifatın hatırlanmasında fayda var. Zira kutsal hakkında hakikate uygun tasavvuru olan birey, Allah tarafından seçilen insandan/peygamberden destek alır. Gündelik pratiklerini onun bildirdiklerine göre gerçekleştirir. Aşkın bir kutsal tasavvuru olmayan fakat aşkınlıktan sıyrılamayan modern insan da kendini/insanı aşkın olana bulamaya, sahte olana kutsallık katmaya çabalar. Bu durum da onu Psikiyatrist Anthony Storr’un isimlendirmesiyle “sahte peygamberlere” veya peygambervari karizmatik kişiliklere yönlendirir. Hatta nesnelere, boncuklara…
Dördüncü gerekçe ise insanın hep kazanma, hep zirvede olma hem de hiç kaybetmeden sahip olma hırsı... Iskalama ihtimalini ortadan kaldırarak kesin bir şekilde ve en kısa zamanda kendine ait kılma arzusu yatmaktadır.
Genel olarak ifade edilecek olursa hurafelerin kökeninde insanın meylettiklerinin gerekçeleri var: Bilgi eksikliği, öz denetim yetersizliği, şartlanma, korku, çaresizlik, belirsizlik, avunma, kolaycılık, zengin olma, güvende olma ve geleceği bilme arzusu... Problemlerle başa çıkmada sorumluluklarını yerine getirecekken bundan kaçarak makul bir süreci dizayn etmeyi göze alamama. Ancak batıl davranışların alışkanlık hâlini almasındaki en temel pratik motivasyon, bunların bireye fayda sağladığına inanılmasıdır. İnsanlar batıl davranışlara genellikle zor zamanlarda ve çaresizlik anlarında başvurur.
Batıl inanç ve davranışlar en ilkel kabileden en modern topluma kadar tarih boyunca her coğrafyada görülen psikososyal bir olgudur. Dünden bugüne hakikat ve hurafe bağlamında insanlık serüvenine bakıldığında insanlar arasında batıl inançlı olanlar ve olmayanlar şeklinde kesin bir ayrım yapmak mümkün değildir. Tevhidî dinler hurafelerle mücadele etmekle birlikte her insan zaman zaman taklit, önemsememe, toplumsal uyum gerekçeleriyle batıl inançlara başvurabilme ve batıl davranışlardan medet umma eğilimi gösterebilir. Modern yaşam tarzının ve bilimsel dünya görüşünün batıl inançları ortadan kaldıracağı şeklindeki beklentiler bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Dahası, modern kültür yeni formlarda batıl inançlar üretmiştir. Transhümanist gelecek de hakikati unutturacak hurafelerle insanlığı posthuman bir geleceğe hazırlayacak görünmektedir.
Köse’nin belirttiği üzere batıl inanç ve davranışlar günümüzde kültürel çözülmelerin ve ekonomik krizlerin yaşandığı zamanlarda daha fazla görülebilir. Modern dünyaya ait olan bu problemler de batıl inançların devamını sağlamaktadır. Eskiden doğa olayları karşısındaki çaresizliği nedeniyle batıl inançlara yönelen insanoğlu, bugün ekonomik krizler, anlam arayışları, kimlik karmaşası veya ailevi problemler nedeniyle aynı eğilimi sergilemektedir. Çaresizlik hissine kapılan kişi, kendisine destek olacak bir mekanizma arayışıyla hurafelere yönelebilmektedir. (Köse, Ali, Batıl İnançlar, Tübitak Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, 2022.)
Vahiy, tebliğ edildiği alanda bireysel ve toplumsal şemaları tevhidle yeniden inşa etmiştir. Bu süreçte cahiliye toplumunda yaygın kabul görmüş, ancak herhangi bir doğru inanca ve mantıklı açıklamaya dayanmayan inanç ve davranışları batıl olarak değerlendirmiş ve reddetmiştir. Mesela, deve veya koyun gibi hayvanların bazı sebep ve bahanelerle putlara kurban edilmesi veya Allah’a adanarak serbest bırakılması yasaklanmıştır. (Maide, 5/103.) Hz. Peygamber, cahiliye döneminde çok yaygın bir hurafe türü olan uğursuzluk inancına karşı çıkmış, hiçbir varlık, eşya veya olayda uğursuzluk bulunmadığını vurgulamıştır. (Buhari, Tıb, 19; Ebu Davud, Tıb, 24.) Oğlu İbrahim’in henüz çok küçükken vefat ettiği gün meydana gelen güneş tutulmasını bu ölümle ilişkilendirenlere, “Ay ve güneş Allah’ın kudretini ve yüceliğini gösteren birer delildir. Bir kimsenin doğumu veya ölümü üzerine tutulmazlar.” diyerek bu yorumun yanlış olduğunu söylemiş ve böyle tutulmaların gerçekleştiği zamanlarda namaz kılıp Allah’a dua edilmesini tavsiye etmiştir. (Buhari, Küsuf, 17, Bed’ü’l-Halk, 4.) Vahyin hayat bulduğu toplumda yeni hurafelerin üretilmemesi için de tedbirler alınmıştır: Hz. Ömer’in Rıdvan ağacını kestirmesi gibi… (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, II, 269.)
Şair Muhammed İkbal’in ifadesiyle “Başka türlü bak; gör bak, yer de gök de başkalaşacak”tır. (İkbal, M. (1999). Cavidname, (Çev: Annemarie Schimmel), İstanbul: Kırkambar Yayınları.) Kendi gerçekliğinde kaybolan birey, ilahi vahyin başkalığında baktığında yerin de göğün de enginliğini görecek ve burada hurafeye ihtiyaç olmayacağını, hakikatin büsbütün onu sarmaladığını tüm anında hissedecek…
Prof. Dr. Muhammed KIZILGEÇİT
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı