Aynel-Yakin Board

Full Version: islamdaki Vasiyet ve Miras Hukuku Üzerine Bilgiler
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.


islamdaki Vasiyet ve Miras Hukuku Üzerine Bilgiler

VASİYET : Emretmek, bir işi birisine ısmarlamak, bir malı ölümden sonra bağışlama anlamında bir fıkıh terimi. Terim olarak, dinî ilimlerden fıkıhta ve hadis usûlünde ayrı ayrı manalara gelmektedir.

Fıkıh Istılahında Vasiyet Fıkıh ıstılahında vasiyet iki aynı manada kullanılmaktadır.

1- Bir malı veya menfaati ölümden sonraya bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız olarak bağışlamak (Tehanevî, Keşşafu Istılahati'l Funûn, II,1526; Nasuhî Bilmen, Hukuku İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, V, 115).

2- Bir kimsenin ölmeden önce, küçük çocuklarının mâlî işlerini yürütmekte veya terikesinde tasarrufta bulunmakta birisini yetkili kılmasıdır (Tehânevî, aynı yer).

Malını veya bir malının menfaatına ölümüne bağlayarak bir şahsa veya hayır cihetine hibe eden kişiye vasî, kendisine mal veya menfaat bırakılan (vasiyet edilen) kişiye veya hayır cihetine mûsâ leh, vasiyet edilen mala ya da menfaate mûsâ bih, vasiyette bulunma olayında îsa denilir.

Vasiyet Çeşitleri

Vasiyet bir olay veya zamanla kayıtlı olmazsa, mutlak vasiyet, belirli bir olayla veya zamanla "şu işim olursa", "şu zamana kadar ölürsem." gibi kayıtlı olursa mukayyet vasiyet; mûsâ bihin miktarı, malın üçte biri, dörtte biri gibi bir oranla değil, belirli bir miktarla belli olursa mürsel vasiyet; miktar belli edilmeden terikenin üçte biri dörtte biri gibi bir oran vasiyet edilirse bu vasiyete de gayri mürsel vasiyet denilir. Vasiyet edilen şeyin mal veya menfaat olması bakımından da vasiyetler, vasiyye bi'l-mal ve vasiyye bil'l-menfaat kısımlarına ayrılırlar (Bilmen, a.g.e., V,115; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhu, VIII, 9).

Vasiyetin Meşruiyeti

Vasiyet, İslâm'ın meşru kabul ettiği akitlerdendir. Tarihî açıdan bakıldığında vasiyetin İslâm'dan önce de var olduğu görülmektedir. Mesela Romalılarda aile reisi malında vasiyet yoluyla ve hiç bir kayda tabi olmadan dilediği gibi tasarrufta bulunuyordu. Hatta bazan malının tamamım yabancılara vasiyet edip, kendi varislerini mirastan mahrum bırakabiliyordu. Daha sonra bir takım değişiklikler yapılarak, babanın malının en az dörtte birini çocuklarına bırakması zorunlu hale getirildi. Cahiliye Araplarında da vasiyet sınırsız bir şekilde vardı. Araplar, kendi akrabalarını muhtaç bırakmak pahasına büyüklük taslamak için, mallarının tamamını yabancılara vasiyet ediyorlar ve bununla övünüyorlardı (Zuhaylî, a.g.e., VI, 7). Demek oluyor ki, İslâm vasiyeti ihdas etmedi, hazır buldu. İslah ederek ibka etti, hatta tavsiye etti.

Vasiyet, tüm İslâm müctehidlerine göre meşrûdur. Meşrûiyeti, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir; Bakara sûresinin 180. âyetinde: "Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzere bir borçtur'; 240. âyetinde de: "İçinizden ölüp de dul eşler bırakanlara gelince, onlar eşlerinin evlerinden çıkarılmadan bir yıla kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları hususunda vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah azîzdir hakimdir"buyurulmaktadır. Nisâ sûresinin 11 ve 12. âyetlerinde de ölenin bazı yakınlarının mirastaki hisseleri belirtilirken, bu hisselerin borçlar ödendikten ve vasiyetler tenfiz edildikten sonra hak sahiplerine ödeneceği beyan edilmektedir.

Hz. Peygamber'in hadislerinde de vasiyet teşvik edilmiştir. Mesela İbn Ömer'den rivayet edilen bir hadiste: "Bir Müslümanın vasiyet etmek istediği bir şey olup da, vasiyeti yastığının altında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir" buyurmaktadır (Buharî, Vesâya, 1; Müslim, Vesâya,1-4; İbn Mâce, Vesâyâ, 2). Hz. Peygamber bir başka hadisinde de: "Âllah (c.c) size, amellerinize ziyade olarak ölümünüz esnasında mallarınızın üçte birini tasadduk etti (vasiyet etme yetkisi verdi) "buyurmuştur (İbn Mace, Vesâyâ, 5; Zeylaî, Nasbu'r Râye, IV, 399, 400).

Bu âyet ve hadislerin delaleti doğrultusunda İslâm alimlerinin tümü vasiyetin meşruluğunda ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla vasiyet İcma ile de meşrudur (Merginânî, el-Hidâye, IV, 232; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 444).

Vasiyetin Hükmü Prensip olarak vasiyet müstehap (Merğınanî, a.g.e., IV, 231) veya menduptur (Zuhaylî, a.g.e. VIII,11). Yukarıdaki âyet zahiren vasiyetin farz olması gerektiği izlenimi verebilir. Çünkü âyet-i kerimede vâsiyetin Allah'ın kullar üzerinde bir hakkı olduğu vurgulanmaktadır. Ancak ulema bu âyetin, daha sonra inen miras âyetiyle neshedildiğini söylemişlerdir. Bu âyetin mensuh oluşunun delili sahabelerden bir çoğunun vasiyette bulunmamalarıdır. Çünkü eğer vasiyet farz olsaydı sahabelerin bunu terketmeleri mümkün olmazdı. Zaten İbn Abbas ve İbn Ömer vasiyetin farz olacağı izlenimini veren bu âyetin mensuh olduğunu söylemişlerdir (Zuhaylî, a.g.e., VIII, 12).

Vasiyetler dînî açıdan beş grupta toplanırlar:


a- Vacip vasiyetler: Bir Müslümanın hayatında iken ödemesi gereken ama ödeyemediği borçlarını veya başkasına ait hakları -bu borçlar Allah hakkına taalluk edebileceği gibi kul hakkı da olabilir- ödenmesi veya sahiplerine verilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Dolayısıyla elinde birisine ait emanet mal bulunan, birisine borcu olup, borcun varlığına dair şiir vesîka bulunmayan kişinin bu emanetlerin sahiplerine verilmesini, borçların ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Aynı şekilde, hac, zekat, oruç gibi ibadetler kendisine farz olduğu halde eda edemeyenler, üzerinde keffaret borcu olanlar hac ve zekâtın edasını, orucun fidyesinin verilmesini, kefaretlerin ödenmesini vasiyet etmek zorundadırlar (İbn Kudâme, a.g.e., VI, 444; İbn Abidîn, Reddu'l-Muhtar, VI, 648, haylî, a.g.e., VIII, 12).

b- Müstehap vasiyetler: Hali vakti yerinde olan kişinin, varis olmayan akrabalarına, yoksullara ve hayır kurumlarına vasiyette bulunması müstehaptır.

c- Mübah vasiyetler: Akrabalardan veya yabancılardan zengin olanlar için vasiyette bulunmak mübahtır.

d- Mekruh vasiyetler: Fakir varisi olanların, mallarını vasiyet etmeleri ittifakla mekruhtur. Ayrıca Hanefilere göre, kim olursa olsun fisku fücur ehline vasiyette bulunmak da tahrimen mekruhtur.

e- Haram olan vasiyetler: Haram bir işin yapılması için vasiyette bulunulması ittifakla haramdır. Mesela, bir Müslümanın kilise yapılması, şarap fabrikası inşası gibi haram olan bir şeyi vasiyet etmesi haramdır. Bu tür vasiyetlere uyulmaz. Ayrıca meşru cihetlere bile olsa malın üçte birinden fazlasının vasiyet edilmesi de caiz değildir. Şayet vasiyet edilmişse, varislerin, malın üçte birisinden fazla olan kısmında bu vasiyete uymaları mecbur değildir. Ancak, isterlerse uyabilirler. Hambelilerdeki sahih görüşe göre bu tür bir vasiyet mekruhtur (İbn Kudâme, a.g.e., VI, 445; Zuhaylî, a.g.e., VIII, 12, 13).

Vasiyetin Rüknü Ebu Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre vasiyetin rüknü; hibe, alım satım, icare vs. akitlerde olduğu gibi, icap ve kabuldür. Yani, mûsî vasiyette bulunacak, mûsa leh de kabul edecektir. Mûsa lehin kabûlünün bulunmaması halinde vasiyet tamamlamış olmaz. Mûsa lehin kabulü, sarahaten olabileceği gibi, kabul veya red etmeden ölmesi durumunda olduğu gibi delâleten de olabilir. Vasiyetin kabulü ancak, mûsînin ölümünden sonra olur (Kâsânî, Bedâiu's-Sanâî, VII, 331). İmam Züfer'e göre ise, vasiyetin rüknü sadece icaptır. Mûsînin vasiyetini mûsa lehin kabul etmesi gerekmez. Çünkü, musa lehin durumu varisin durumu gibidir. Nasıl varis mîrası red imkânına sahip değilse, musa leh de vasiyeti reddetme imkânına sahip değildir (Haskefı, Dürrü'l Muhtac VI, 650).

Vasiyette icab ve kabul, vasiyet kelimesi ile olabileceği gibi vasiyete delâlet eden başka kelimelerle veya yukarıda belirtildiği gibi delâleten de olabilir. Bu hüküm Hanefilere göredir. Cumhura göre ise delâleten kabul olmaz, mutlaka sözle yapılması gerekir (Zühaylî, a.g.e., VIII, 18).

Vasiyetin tahakkuku için kabulün şart olduğu görüşüne göre, kabul veya reddin fevrî (îcabın hemen peşinden) olması şart değildir. Mûsa leh, vasiyyeti, mûsînin ölümünden sonra olması kaydıyla ve reddetmemişse uzun süre sonra da kabul edebilir. Şafiîlere göre mûsa lehin kabul veya red ettiğine dair bir şey söylememesi durumunda vârisler ondan görüşünü açıklamasını talep edebilirler. Bu isteğe rağmen, görüş açıklamaktan imtina etmesi durumunda bu, vasiyeti red sayılır. Vârislerin zarara uğramamaları bakımından Şafiîlerin bu görüşü tatbike daha elverişlidir. Mûsa leh, kendisine vasiyet edilen şeyin hepsini kabul veya red zorunda değildir. Hepsini kabul veya red edebileceği gibi bir kısmını kabul, bir kısmını reddetmesi de mümkündür (Zühaylî, a.g.e., VIII, 18, 19).

Prensip olarak mûsa leh vasiyeti kabul veya red ettikten sonra bu tasarrufundan rucû edemez. Ancak, varisler buna icazet verirlerse rucû caizdir. Varislerin hepsi veya birisi, mûsa lehin kabulden sonra rucunu kabul ederlerse vasiyet reddedilmiş olur, mal varislere geri döner. Şâfiî ve Hanbelilere göre mûsa leh vasiyeti kabul edip kazbettikten sonra artı geri dönemez.

Vasiyetin Şartları

Vasiyetin sahih olması için, mûsîde, mûsâ lehte ve mûsâ bihte bulunması gereken bir takım şartlar vardır;

a- Mûsîde bulunması gereken şartlar:

1- Mûsî (vasiyette bulunan şahıs), teberrua ehil olmalıdır. Buna göre, mûsî, âkil, bâliğ ve hür olmalıdır. Mûsînin akıl sahibi olması gerektiğinde ulema arasında her hangi bir görüş ayrılığı yoktur. Definin, bunağın ve baygının vasiyeti ittifakla caiz değildir. Büluğ konusu ise ihtilafladır. Hanelî ve Şâfiîlere göre mûsînin baliğ olması şarttır. Mâlikî ve Hanbelilere göre şart değildir. Onlara göre mümeyyiz olan çocuğun (on yaşı temyiz çağı kabul ediyorlar) vasiyetleri geçerlidir.

Sefahet sebebiyle kendisine hacr konulmuş olan mahcudun vasiyeti temelde ittifakla caiz olmakla birlikte bazı teferruatta mezhepler arasında ufak tefek görüş ayrılıkları vardır. Hanefilere göre mahcurun vasiyetinin geçerliliği, vasiyetin fakirlere veya bir hayır kurumuna olması ile kayıtlıdır. Zengin için yapacağı vasiyet geçerli değildir. Diğer mezheplere göre ise böyle bir şart yoktur. Ancak Şâfiîlere göre iflas sebebiyle hacr edilenin vasiyetinin cevazı, alacakların icazetine bağlıdır.

Sarhoşun vasiyeti Şâfiilerin dışındaki ulemaya göre mutlak olarak geçerli değildir. Çünkü aklı başında değildir. Şafiilere göre ise haram bir şeyden dolayı sarhoş olanınki sahihtir.

Kâfirin vasiyeti ittifakla caizdir (Merğınanî, a.g.e., IV, 234 vd., İbn Kudâme, a.g.e, VI, 558 vd., Zühayli a.g.e, VIII, 24 vd).

2- Mûsî, vasiyet ettiği mala malik olmalıdır. Bir kimsenin kendisine ait olmayan bir malı vasiyet etmesi caiz değildir.

3- Mûsî vasiyeti kendi rızası ve hür iradesi ile etmiş olmalıdır. İkrah, şaka veya hata ile yapılmış olan vasiyetlerin geçerliliği yoktur.

b- Mûsâ lehle (Kendisine vasiyet edilen kişi) ilgili olan şartlar:

1- Mûsâ leh, mevcut olmalıdır. Ana karnındaki cenin de mevcut sayıldığı için, cenine yapılan bir vasiyet geçerlidir.

2- Mûsa leh belli olmalıdır. Kim olduğu bilinmeyen meçhul bir şahsa vasiyet caiz değildir.

3- Mûsa leh mal edinmeye müstehak birisi olmalıdır. Dolayısıyla köle için yapılan vasiyet geçerli sayılmamıştır.

4- Mûsa leh, musî'in katili olmamalıdır. Mûrisi öldüren katil, mirastan mahrum olduğu gibi, mûsîsini öldüren mûsa leh de vasiyetten mahrum edilir. Bu görüş, Hanefî ve Hanbelîlere göredir. Şâfiî ve Mâlikîlere göre katile vasiyet yapılabilir.

5- Mûsa leh, mûsînin vârisi olmamalıdır. Vârise vasiyet caiz değildir. Şayet birisi vârisine vasiyette bulunmuşsa, bu vasiyetin geçerliliği diğer varislerin rızasına bağlıdır.

6- Mûsa leh, haram bir cihet olmamalıdır. Kumar salonu yapılması, şarap fabrikası inşası gibi haram bir cihet için yapılmış olan vasiyetler ittifakla geçersizdir. Vasiyet ciheti aslında mübah olmakla beraber, bir masiyete vesile olabilecek cinsten ise -fasıkların fısklarını icra edebilmeleri için yardımlaşmalarını sağlayacak bir tesis inşası gibi- Hanefi ve Şafiilere göre geçerli, Mâlikî ve Hanbelilere göre batıldır.

c- Musa bihte (Vasiyet edilen şeylerde) bulunması gereken şartlar:

1- Musa bih mal olmalıdır. Mal, taşınır ve taşınmaz bir mal olabileceği gibi, hak ve menfaat da olabilir. Bir kimse mesela evinin mülkiyeti varislerinin olması şartıyla, süknâsını (içerisinde oturma hakkı) bir başkasına vasiyet edebilir.

2- Mûsa bih olan mal, mütekavvim (Müslümanlar katında değeri olan bir mal) olmalıdır. Bir Müslümanın başka bir Müslüman için şarap, domuz gibi mütekavim olmayan bir şeyi vasiyet etmesi caiz değildir. Aynı şekilde, bir kimsenin ölümünden sonra peşinden ağıt okunması için vasiyette bulunması caiz olmaz.

3- Temlîki kabil olmalıdır. Bundan maksat; vasiyet edilen alın şer'î akitlerden bir akitle sahip olunması sahih bir mal olmalıdır. Binaenaleyh, henüz ana karnına düşmemiş bir yavruya vasiyet caiz değildir.

4- Vasiyet edilen mal muayyense, vasiyet edilirken, mûsînin mülkü olmalıdır.

5- Mûsa bihin masıyet veya şer'an haram olan bir şey olmaması gerekir. Meselâ kabrin gösterişli bir şekilde yapılması için vasiyette bulunmak caiz değildir.

6- Mûsînin varisi varsa, mûsa bih terikenin üçte birinden fazla olmamalıdır. Şayet üçte birden fazla olursa, fazla olan miktardaki vasiyetin edası varislerin icazetine bağlıdır. Bu Hanefilerin görüşüdür. Şâfiî, Mâlikî, ve Hanbelîlere göre ise, mûrisin varisi olmasa bile terikenin üçte birini aşan miktardaki vasiyet batıldır. Çünkü bu durumdaki birinin malında tüm Müslümanların hakkı vardır (Merğınânî, a.g.e., IV, 232; İbn Kudâme, VI, 563; Mevsılî, el-İhtiyar li Ta'lili'l-Muhtâr, V, 62; Bilmen, a.g.e., 122-127; Zühaylî, a.g.e., VIII, 26-53).

Vasiyetin Hukuki Hükümleri

Vasiyet, bütün alimlere göre lâzım (bağlayıcı olmayan) bir akittir. Çünkü bir teberrudur. Vasiyette bulunan vasiyete karşılık bir şey almamaktadır. Dolayısıyle, ister sağlıklı halinde, ister hastalık halinde vasiyet etmiş olsun, istediği zaman vasiyetinin tamamından veya bir kısmından dönebilir (İbn Kudâme, a.g.e., IV, 518; Zeylaî, Tebyinü'l-Hakaik, VI,186; Meydanî, el-Lilbab Şeriru'l-Kitap IV, 178; Şirbînî; Muğni'l-Muhtâc, III, 71, 72).

Şartlarını haiz olan bir vasiyet sahihtir. Vasiyet mutlaksa, musî öldüğünde ve musa leh kabul ettiği andan itibaren, bir zamana veya şarta bağlı ise şartın tahakkuku ve zamanın gelmesinden itibaren vasiyet edilen mala malik olur. Vasiyetin infazı miras taksiminden önce gelir. Ölünün bıraktığı terikede yapılacak ilk işlem, techiz ve tekfin, sonra borçların ödenmesi, peşinden de vasiyetlerin infazıdır (Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu Feraizi Siraciyye, 2-5).

Mûsa bih muayyen bir mal ise sadece ona bağlıdır. Dolayısıyla henüz mşa lehin eline geçmeden telef olursa vasiyet de batıl olur. Mûsînin başka malları olsa o mallarla mûsâ lehin hiç bir ilgisi yoktur. Vasiyet, bir mal çeşidinin belirli bir oranı ise, vasiyet edildiği esnada mevcut olan mala taalluk eder.

Vasiyye bil'l-menfaa

Hanefilere göre menfaatten maksat, bir kölenin hizmeti, bir evde oturma hakkı ve geliri, bahçe ve tarlanın ürün ve kirasıdır (Kasânî, a.g.e., VII, 352).

Dört mezhep imamına göre menfaatin vasiyeti caizdir. Daha önce aynıların vasiyetinde vasiyet edilen malın terikenin üçte birinden fazla olmayacağına değinilmişti. Bu oranın, menfaatte nasıl takdiri yapılacaktır? Bu konu mezhepler arasında değişik değerlendirilmiştir; Hanefîler ve Mâlikîler menfaati vasiyet edilen malın değerine bakarlar. Şayet bu mal terikenin üçte birini aşmıyorsa, süresi ne olursa olsun vasiyet uygulanır. Fakat, bu mal terikenin üçte birinden daha fazla olursa, üçte biri kadarı geçerli, kalanı geçersizdir. Yani bu mezheplere göre itibar, menfata değil, menfaati vasiyet edilen aynadır. Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre, muteber olan, mal değil, malın vasiyet müddetindeki menfaatidir. Çünkü mûsa bih, menfaattir. Hanbelîlerden bir görüşe göre, müddetin sınırsız olması halinde, Hanefîlerde olduğu gibi aynın kıymetine itibar edilir (Zühaylî, a.g.e., VIII, 86, 87).

Menfaatin elde edilmesi ya mûsa lehin bizzat kendisinin kullanması ile veya kiraya verip kirasını alması ile gerçekleşir. Şayet mûsi, vasiyet ederken bunlardan birisini kayıtlamamışsa, mûsâ leh dilediği şekilde istifade edebilir. Fakat, bir menfaat türü ile kayıtlamışsa Hanefilere göre bu kayda uymak zorundadır. Aksine hareket edemez. Dolayısıyle, kendisinin oturması için, oturma hakkı vasiyet edilen birisinin, evi kiraya vererek kirasını alması caiz olmaz. Şafii ve Hanbelîlere göre, musâ leh, böyle bir kayda uymak zorunda değildir. İstediği şekilde faydalanabilir.

Bir malın menfaati, mûsâ leh ile varisler arasında müşterek ise, dilerlerse malı kiraya verip kirasını bölüşürler, dilerlerse ve mal müsaitse malı aralarında bölüşüp her biri muayen bir kısmının menfaatini alır. Üçüncü bir yol olarak da malı münavebeli olarak kullanabilirler (İbn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, VI, 691 vd.).

Vasiyet edilen menfaat geçici olabileceği gibi, süresiz de olabilir. Şayet belirli bir süreye münhasırsa veya sonu gelecek bir cihete ise malın kendisi mûsinin varislerine aittir. Sürenin bitiminde onlara döner. Fakat, bir malın menfaati sınırsız olarak ya da mutlak olarak vasiyet edilmiş ve mûsa leh sonu gelmeyen bir türdense o aynı vakıf hükmündedir (Zühaylî, a.g.e., VIII, 92, 93).

İkinci Manada Vasiyet

Bir kimsenin, ölmeden önce küçücük çocuğuna ait malî işleri yapması veya terikesinde tasarrufta bulunması için birisini yetkili kılmasının, vasiyetin fıkıh ıstılahındaki ikinci manası olduğunu söylemiştik. Akıl hastalığı, bunama, akıl zaafı ve sefahat sebebiyle, bir kimsenin tasarruf yetkisi elinden alınmış ve işlerin yürütmesi için birisi tayin edilmişse buna da kayyum denilir. Kayyum vasi mesabesindedir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, II, 276). Şimdi de kısaca bu manadaki vasiyet üzerinde duralım.

Bir kimseyi, mallarında veya çocuklarının işlerinde tasarruf etmekte yetkili kılan kişiye mûsî, yetkili kılınan şahsa vasî veya musâ ileyh, bu zatın sahip olduğu sıfata da vesâyet denilir. Bu anlamda iki türlü vasî vardır:

1- Vasıyyi Muhtar: Kişi tarafından seçilmiş olan vasîdir. Yani, bir kimse ölümünden sonra bıraktığı terike veya çocukları ile ilgili işlerde tasarruf etmesi için birisini yetkili kılarsa buna vasiyi muhtar (seçilmiş vasî), vasiyyul-meyyit (ölenin vasîsi), vasiyyu'l-eb (babanin vasîsi) denilir.

2- Vasiyyi Mensup (tayin edilmiş vasî): Yukarıda söylenilen işleri yapabilmesi için hâkim tarafından tayin edilmiş olan vasîdir. Buna vasiyyu'l kadî (hâkimin vasîsi) da denilir (Bilmen, a.g.e., V, 6).

İslâm hukuku prensip olarak vasî tayin etme yetkisini babaya vermiştir. Şayet baba vefat etmeden önce birisini vasî seçmişse çocuğun mallarında tasarruf etmek onun hakkıdır. Şayet seçmemişse ve varsa, sıra dede (babanın babası) ve onun tayin ettiği vasîdedir. O da yoksa o zaman vasî tayini hâkimin salahiyetine girer. Demek oluyor ki, çocuğun malı üzerindeki tasarruf yetkisi sırayla, baba, babanın vasîsi, babanın vasîsinin vasîsi, dede, dedenin vasîsi, dedenin vasîsinin vasîsi ve hâkimin vasîsine aittir (Mecelle, madde, 974; Karaman, a.g.e., I,196). Anne, kardeş, amca gibi akrabaların küçüğün malı üzerinde tasarruf yetkileri yoktur (Karaman a.g.e., II, 276).

Vesayet, mûsinin icabı ve vasînin kâbûlü ve meydana gelir. Tek taraflı bir irade yeterli değildir, dolayısıyla vasînin kabulü şarttır. Vasînin, âkil, bâliğ, hür ve taarrufa ehil olması gerekir. Bir gayri müslimin, Müslüman üzerindeki vesayeti caiz değildir.

Vasînin, çocuğun malı üzerindeki tasarrufu, küçüğün menfaatının kesin veya muhtemel olmasına bağlıdır. Kesin zararına olan tasarrufları ise geçerli değildir. Buna göre, vasî, küçüğün malından hibe, tasadduk gibi bir yolla teberruda bulunamaz. Hibe ve sadaka kabulü gibi mutlak menfaat olan tasarruflara yetkilidir. Kâra da zarara da ihtimali olan alım satım gibi tasarruflarda gabni fahiş * derecede zararına olmayacak tasarruflarda bulunabilir (Karaman, a.g.e., II, 276). Şayet vasiyyi muhtarın küçüğün malındaki tasarrufunda hıyaneti görülürse, hâkim tarafından azledilir. Ama bir hıyaneti söz konusu olmazsa, bir görüşe göre azletemez, diğer bir görüşe göre azlederse geçerlidir fakat günahkar olur. Hâkim kendi tayin ettiği vasîyi ise istediği zaman ve hiç bir kayda bağlı olmadan azledebilir (Bilmen, a.g.e., V, 182).

Bir vasî vesayet işlerini tek başına görmekten aciz ise hâkim ikinci bir vasî tayin edebilir. Ayrıca baba veya dedenin de birden fazla kişiyi vasî tayin etmesi mümkündür. Bu durumda vasilerden birisinin tek başına tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Şayet bulunur da yetimin malı zayi olursa bu malı tazmin etmek zorundadır.

Vasiyi muhtar vesayeti kabul ettiği zaman, musînin vefatından sonra artık vesayeti terk edemez. Hâkimin tayin ettiği vasî ise istediği zaman kendisini vesayetten azledebilir. Ancak daha önce hâkime haber vermesi gerekir. Vasiyyi muhtar, ücret alamaz, vasiyyi mansup ise hakimin takdiri ile belirli bir ücret alabilir. Ancak, vasıyyi muhtarın da muhtaç olması kaydıyla yetimin malından yemesi caizdir (Bilmen, a.g.e., V, 205 ; Zûhayıs, a.g:e, VIII,148).

Vesayet, vasî tayin eden kişi veya mercinin azli, çocuğun büyümesi, zamana bağlı olan vesayetlerde sürenin bitimi, belirli bir iş için vasî kılınması halinde o işin yapılmış olması, vasînin aklını kaybetmesi, fıska mübtelâ olması ve ölümü ile sona erer (Zühaylî, a.g.e., VIII, 149).

Hadis Usülü Istılahında Vasiyet

Hadis usûlü ilminde Vasiyet, hadis tahammül yollarından birisidir. Sefere çıkacak veya ölmek üzere bir şeyh (hadis bilgini) in, rivayet etmekte olduğu bir kitabı bir şahsa Vasiyet ederek bırakması demektir. Bu ilimde, vasîyette bulunan şeyhe, mûsî, kendisine kitap bırakılan öğrenciye mûsa leh denilir.

Vesayet yoluyla hadis tahammülünün caiz olup olmadığı bu sahanın bilginleri arasında tartışmalıdır. İçlerinde Nevevî'nin de bulunduğu bir gruba göre caiz değil, bir başka gruba göre caizdir. Caiz görenler de bu yolu hadis tahammül şekillerinin en alt seviyesi olarak kabul etmişlerdir. Vasiyet yoluyla tahammülü kabul edenler, şeyhi bu vasiyetiyle öğrencisine muayyen bir şey vermiş, ve onun kendi rivayetlerinden birisi olduğunu kabul etmiş gibi telakki ederler. Vasiyet edilen bir kimsenin rivayet sırasında vasiyet edenin sözlerini fazla veya eksik olmadan aynen aktarması gerekir (Suyutî, Tedrîbu'r-râvî fı Şerhi Takribi'n Nevevî, II, 59, 60; Tehanevî, a.g.e., II,1526; Yaşar Kandemir, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, trc. 79, 80).

“ İslâm’da vasiyetin hükmü nedir? Müslüman’ın vasiyet hususunda ne yapması gerekir? İki erkek evlâdı bulunan bir baba, malını eşit mi paylaştırmak zorundadır? Evlâtlarının durumu iyi ise malının hepsinin tasadduk edilmesini vasiyet edebilir mi?”

Vasiyet, bize ölüm belirtileri geldiğinde, yapmak isteyip yapamadığımız işlerin yapılmasını veya takip edilmesini, hayatta olan kimselerden rica etmektir. Üzerimizdeki kul hakkının ve Allah hakkının ödenebilir kısmının, bıraktığımız malın üçte biriyle ödenmesini vasiyet etmemiz vaciptir. Bıraktığımız malın üçte biri ile yerine getirilebildiği sürece, vasiyetimizi yerine getirmek varislerimiz üzerine de vaciptir. Eğer vasiyetimiz, malımızın üçte biri ile yerine getirilemiyorsa, vasiyetimizi yerine getirmek varislerimiz üzerine vacip olmaz. Yerine getirirlerse iyi olur. Fakat maddî imkânları yoksa bizim vasiyetimizi yerine getirmeye zorlanamazlar.

Bıraktığımız malın üçte ikisi ise varislerimizin hakkıdır. Mirasımız bu üçte ikilik kısımdır. Bu üçte ikilik kısım eğer çocuklarımızın ihtiyacından çok fazla ise, sağlığımızda onların haklarını ihtiyaçları kadar ayırıp, geri kalanını tasadduk konusu yapmamızda bir sakınca yoktur. Ancak çocuklarımızı ihtiyaç içinde bırakarak bütün malımızı tasadduk konusu yapmamız doğru olmaz. Çocuklarımızı başkalarının eline bakacak halde bırakmamız günahtır. Eğer mirasımıza pek fazla ihtiyaçları olmadığı kanaatindeysek, bu durumda yine onların rızalarını almamız gerekir.

Üzerimizde, hesabı sorulacak olan iki türlü hak vardır: a- Kul hakkı. b- Allah hakkı.

a) Kul Hakkı: İnsanlarla ilişkilerimizden doğan haklardır. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile gitmemeliyiz. Varsa borçlarımızın ödenmesini muhakkak vasiyet etmeliyiz. Varislerimiz vasiyetimizi malımızın üçte birini kullanarak yerine getirmekle mükelleftirler. Eğer malımızın üçte biri borçlarımızı ödemiyorsa, varislerimiz, malımızın geri kalanından takviye yapar ve kul hakkını üzerimizden kaldırırlar.

b) Allah Hakkı: Zimmetimizde vasiyet konusu yapmamız gereken Allah hakkı şunlardır:

1- Oruç borcu: Hastalık dolayısıyla zamanında tutamadığımız, fakat iyileşmediğimiz için sonradan kaza da yapmadığımız oruç borcumuz için eğer kendimiz fidye ödememişsek, fidyemizin ödenmesini vasiyet ederiz. Mirasçılarımıza ne kadar oruç borcumuz olduğu konusunda bilgi vermeli ve borcumuz olan oruçların fidyesinin ödenmesini vasiyet etmeliyiz.

Fakat kendi elimizle fidye ödeme imkânımız olursa, oruç fidyemizi vasiyet konusu yapmadan kendi ellerimizle ödememiz şüphesiz çok daha efdaldir.
Eğer kendi ellerimizle fidye ödeme imkânı bulamamış isek, vasiyet ettiğimizde de, miras olarak bıraktığımız malımızın üçte birisi fidyemizi ödemeye yeterli değil ise, İnşallah Cenâb-ı Hakk’ın Ğafûr ve Rahîm isimleri imdadımızda olacaktır. O zaman Cenâb-ı Hak’tan (iskat ve devir gibi işlemlere gerek kalmadan) doğrudan bağışlanma ve af talep edeceğiz.

2- Zekât borcu: Çeşitli sebeplerle zamanında elimizle ödemediğimiz zekâtımızın, mirasımızdan ödenmesini vasiyet etmemiz vaciptir.

3- Hac borcu: Eğer maddî olarak muktedir olduğumuz halde hastalık dolayısıyla hacca gidememişsek, birisini göndermeye de fırsat bulamamışsak, güvenilir birisinin bizim için hacca gönderilmesini vasiyet etmemiz vacip olur. Varislerimiz bu vasiyetimiz için mirasımızın üçte birini kullanır.

4- Yemin borcu: Hayatımız boyunca bozduğumuz yeminlerimiz için ödememiz gereken kefaret miktarını eğer kendi ellerimizle ödememişsek, malımızın üçte biriyle ödenmesini vasiyet etmemiz vaciptir.

5- Kurban Borcu: Kurban Bayramına yetişen bir kurban mükellefi, eğer kurban kesmeden vefat ederse, Kurban Bayramı çıkmadan kendisi için kurban kesilmesini vasiyet eder. Varisler, bu vasiyet için bıraktığımız mirasın üçte birini kullanır.

6- Namaz borcu için fidye ödenmediğinden, namaz için vasiyet söz konusu değildir.

Eğer mirasın üçte birisi ile bu haklar ödenebiliyorsa, ölen kişinin vasiyeti de varsa, mirasçıların yapacakları öncelikli iş, mirası paylaşmadan, bu vasiyeti yerine getirmek olmalıdır. Bu vasiyetleri gerçek harcamalarla yerine getirmeden, ıskat ve devir gibi işlemlerle hiçbir Allah borcunu düşürme imkânı yoktur. Fakat fakir için tövbe ve istiğfar ile, af ve bağışlanma talebi ile Allah borcunu düşürme kapısı açıktır.

Allah hakkı ve kul hakkının dışında vasiyet yapmak kendi tercihimize bağlıdır ve vacip değildir. Kabrimizin nerede olacağı, namazımızı kimin kıldıracağı, cenâzemizi kimin yıkayacağı, torunumuza kendi adımızın konulması… vs. gibi konularda vasiyet yapmak vacip olmamakla berâber, bir sakıncası da yoktur. Konusu günah olmayan vasiyetlerimiz mirasçılarımız tarafından yerine getirilirse iyi olur. Fakat falan adamı öldüreceksin, kanımızı yerde bırakmayacaksın, falan adamla konuşmayacaksın…vs gibi konusu günah olacak şekilde vasiyet yapmak, veya böyle vasiyetlere uymak câiz değildir.

Ebedilik için yaratıldık ama ebedileşme yerimiz burası değildir. Cennet veya cehennemde ebedi kalmak üzere yaratıldık. Buralardan geçip gitmek kesin kaderimizdir. Bugünü de yarını da kati olmayan bir beklemeden başka seçeneğimiz olmayan, gidişi kesin bir yolun ortasındayız. İstikametimiz ve hedefimiz belli olmasına rağmen, fani olana kapılıp gittiğimiz olmaktadır. Ölülerin çocukları olduğumuz halde, ölülerden kalan mirasları yediğimiz halde kendimizi aldatıyoruz.
En büyük hakikat olan ölümün en az ilgiyi, en az hazırlığı görmesi şaşırtıcıdır. Ölüme ilgisizlik insanın kendini aldatmasından başka nedir?
Hayır. Akıl, ölüme hazırlanmayı emreder. Kalıcı olmayan konuta yatırım yapmaya değmez. Akıl böyle emreder, akıllılar böyle yapar. Ölüm hakikatini görmek için mü'min olmak da gerekmez. O, herkesin ortak kaderidir. Ancak onun için gerçek hazırlığı mü'min yapar. Diğerleri sade bir korku ile yetinirler.
Ölüm için yapılacak en önemli hazırlık, onu yok saymamakla başlamalıdır. Bu birinci basamaktır.
İkinci basamak da onu uzakta görmemek olur. Ölümü, yaşlılara, hastalara daha uygun
görmek, ona karşı hazırlıktan kaçınmaktır.
Mü'min, dünyayı elinden kaçırmamakla ahireti önünde bilmek arasında hassas bir ayarla yaşadığı zaman kazanması muhtemel hale gelir. Dünyadan da nasibini unutmamak önemli bir ilkedir. Bu hassas ayarla yaşandığı zaman, ahiret şartlarına ayarlanmış bir dünya hayatı yaşanmış olur ki, aranan ve beklenen de o dur. Ölümü evham haline getirip, gevşemek yerine, ölüme hazırlıklı olup dünyayı elde tutmak yaraşandır. Zira dünya kurtulup gitme yeri değildir. Dünya kazanıp gitme yeridir. Bu açıdan dünyaya kapılmak bir tehlike olduğu kadar, dünyayı tamamen ihmal etmek de bir tehlikedir.
Mü'minin dünya hayatında omuzlandığı yükü, bir anını heba edemeyeceği kadar ağırdır.
Ahirete hazırlıklı olmanın en basit işaretlerinden biri, ölümden sonrası için vasiyet bırakmaktır. Kitabımız Kur’an ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin hadislerinde
yer alan vasiyet konusu, bugün bilindiğinden daha ciddi tutulmuş, tavsiye edilmiş meselelerden biridir. Maalesef, bu zamanda yaşayan Müslümanların, eski zamanlara göre vasiyet bırakma gerekliliği daha fazla olduğu halde ihmal edilmektedir. Bu ihmalin bir nedeni sünnet bilgisinden mahrum kalmak veya sünneti ikinci plana atan bir anlayışla yaşamak olarak
kaydedilebilir. Ama asıl nedenin, ölümü uzak ihtimal olarak görmek, onu yaşlılara daha yakın, ağır hastalarla daha iç içe görme telakkisinin olduğu ne yazık ki bir gerçektir.
Kul haklarının çok daha yoğun bir şekilde yaygınlaştığı zamanımızda, ölümden sonrasının en önemli dertlerinden biri olarak helallik sağlamayı, iyi bir isimle yâd edilmeyi sağlayacak en muhtemel imkânımız vasiyetimizdir. Bize göre hikmeti ne olursa olsun, vasiyet bırakmak, genç ve ihtiyar her Müslüman için önemli sünnetlerden bir sünnettir. Sahabenin ihmal etmediği bir sünnet olarak önümüzde durmaktadır. Bugün az uygulanıyor olması vasiyetin önemini azaltmaz.
Adabına uygun bir vasiyet bırakmak, bir öğlen namazının nafilelerini eda etmek gibi, nebevi çizgiyi izleme yollarından biri olarak görülmelidir. Sünnete uymak, sünnet üzere yaşamak bu anlayışın sonucudur.
Vasiyet yazmayı, ölüm sendromuna tutulma olarak görmemizin bir nedeni yoktur. Vasiyetten
Kur’an’ımızda vasiyetin zikredildiği ayetler için,

    Nisa Suresi, 11. ayet: Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
    Nisa Suresi, 12. ayet: Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
    Bakara Suresi, 182. ayet: Bunun yanında, kim, vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da günaha gireceğinden korkup da ikisinin (tarafların) arasını bulup-düzeltirse, artık ona günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
    Maide Suresi, 106. ayet: Ey iman edenler, sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, vasiyet hazırlanışında, aranızda içinizden adaletli iki kişiyi (şahid tutun.) Veya yolculukta olup size ölüm musibeti gelip çatarsa, sizden olmayan başka iki kişiyi (şahid tutun. İkisini) Şayet kuşkulanacak olursanız namazdan sonra alıkoyarsınız, onlar da (size): "Akraba dahi olsa onu (yeminimizi) hiçbir değere değiştirmeyeceğiz ve Allah'ın şahidliğini gizlemeyeceğiz. Aksi takdirde biz elbette günahkarlardan oluruz" diye Allah adına yemin etsinler.
    Meryem Suresi, 31. ayet: "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."
    Bakara Suresi, 181. ayet: Bundan böyle kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
    Bakara Suresi, 180. ayet: Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size yazıldı (farz kılındı).
    Bakara Suresi, 240. ayet: İçinizde ölüp de (geride) eşler bırakanlar, (evlerinden) çıkarılmaksızın, bir yıla kadar yararlanmaları için eşlerine vasiyet (bıraksınlar). Ama onlar, (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların maruf (meşru) olarak kendileri için yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah güçlü ve üstün olandır. Hüküm ve hikmet sahibidir.
    Zariyat Suresi, 53. ayet: Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy)' bir kavimdirler.
    Bakara Suresi, 132. ayet: Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyette bulundu.)
    Nisa Suresi, 9. ayet: Arkalarında bıraktıkları zayıf çocuklardan dolayı korku duyanların, (vasiyetleri altında olanlar için de) içleri ürpertiyle titresin. Allah'tan korksunlar ve onlara doğru söz söylesinler.
    Şura Suresi, 13. ayet: O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir.


Vasiyet hakkında hadisler

Amr İbnu Harice radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselm devesinin üzerinde hitabede bulundu. Ben devenin boynunun altında idim. Deve durmadan geviş getiriyor, hayvanın salyası omuzlarımın arasına akıyordu. İşte bu esnada Aleyhissalatu vesselam’ın şu sözünü işittim;

"Allah Teala Hazretleri her hak sahibine hakkını verdi. Bu sebeple varislerden biri Iehine vasiyet yoktur."

Tirmizi Vesaya 5, (2122); Nesai Vesaya 5, (6, 247).

Talha İbnu Musarrıf anlatıyor: "İbnu Ebi Evfa radıyallahu anh: "Resûlullah vasiyette bulundu mu?" diye sordum.

"Hayır dedi. Ben tekrar:

"Öyleyse, kendi vasiyette bulunmaksızın halka nasıl vasiyeti farz kılar veya emreder" dedim.

"Kitabullah’ı vasiyet etti " diye cevap verdi."

Buhari, Vesaya 1, Megazi 83, Fezailu’l-Kur’an 18; Müslim, Vasiyet 16, (1634); Tirmizi, Vesaya 4, (2120); Nesai, 2 (6, 240).

Esved İbnu Yezid anlatıyor: "Hz. Aişe radıyallahu anha’nın yanında, Hz. Ali’nin Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın vasisi olduğunu söylemişlerdi:

"Resulullah ona ne zaman vasiyette bulundu? Öleceği sırada o benim göğsüme yaslanmış vaziyette idi, bir leğen getirtti. Kucağımda bükülmüştü, öldüğünü bile hissetmedim. Öyleyse ona ne zaman vasiyet etti" diye itiraz etti."

Buhari, Vesaya 1, Megazi 83; Müslim, Vasiyyet 19, (1636); Nesai, Vesaya 2, (6, 240).

Amr İbnu şu’ayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: "As İbnu Vail es-Sehmi (kendi adına) yüz kölenin azad edilmesini vasiyet etti. Oğlu Hişam, ona bedel, elli tanesini azad etti. Oğlu Amr da ona bedel geri kalan elliyi azad etmek istedi ve:

"Hele Resûlullah aleyhissalatu vesselam’a bir sorayım!" dedi, ona gelip:

"Ey Allah’ın Resûlü! Babam, kendi adına, yüz köle azad edilmesini vasiyet etmişti. Hişam onun adına elli köle azad etti! Benim üzerime de elli tanesi kaldı. Onun adına ben azad edebilir miyim?" dedim. Aleyhissalatu vesselam, bana: "Eğer o müslüman idiyse, ona bedel azad etseniz veya ona bedel sadaka verseniz veya ona bedel hacc yapıverseniz bu ona ulaşırdı" buyurdular."

Ebu Davud, Vesaya 16, (2883).

Yetimin vasisi hakkında hadisler

Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
“Ey Ebu Zerr! Ben seni zayıf bir kimse görüyorum. Ben kendim için sevdiğimi senin için de aynen severim. Öyleyse iki kişi üzerine emir olmayasın, yetim malına da velilik yapmayasın.”

Ebu Davud, Vesaya 4, (2868); Nesai, Vesaya 10, (6, 255). Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: “Bir adam Aleyhissalatu vesselam’a gelerek: “Ben fakirim, hiçbir şeyim yok, üstelik bir de yetimim var!” dedi. Aleyhissalatu vesselam:
“Yetimin malından ye! Ancak bunu yaparken ne israfa kaç, ne aceleci ol, ne de kendine mal et” buyurdular.”

Ebu Davud, Vesaya 8, (2872); Nesai, Vesaya 11, (6, 256). Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’dan iki şey öğrendim: “İhtilamdan sonra yetimlik kalmaz, geceye kadar gün boyu sessiz durmak yoktur.” Ebu Davud, Vesaya 9, (2873).

Hz. Enes anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’a ölüm vakti geldiği vakit, Aleyhissalatu vesselam’ın can çekişirken yaptığı vasiyetin hepsi: “Namaz(ı ihmal etmeyin) ve sağ ellerinizin sahip oldukları(nın yani kölelerinizin hukukuna riayet edin)” demek olmuştur.” RESULULLAH’IN VASİYETİ

Hz. Enes anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Mahrum kişi, vasiyet etmekten mahrum kalan kişidir.” VASİYETE TEŞVİK

Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim vasiyet yapmış olarak ölürse doğru bir yol ve sünnet üzere ölmüş olur; takva ve şehadet üzere ölmüş olur, mağfirete uğramış (günahları bağışlanmış) olarak ölmüş olur.” VASİYETE TEŞVİK

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim varisinin mirasçılığı (hakkı)ndan kaçarsa Allah Kıyamet günü o kimsenin cennetten mirasçılığını keser.” VASİYETTE ZULÜM

Muaviye İbnu Kurre babasından naklen anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim, ölüm yaklaşınca vasiyette bulunur ve vasiyeti de Allah’ın kitabına uygun olursa, bu vasiyeti, onun hayatında vermeyi ihmal ettiği zekatına kefaret olur.” VASİYETTE ZULÜM

Büsr İbnu Cahhaş el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bir avucuna tükürdü, sonra bu tükrüğü işaret parmağıyla göstererek buyurdular ki : “Allah Teala hazretleri diyor ki: “Ey Ademoğlu! Sen nasıl olur da beni aciz yerine koyar ve zekatını ödemezsin! Halbuki ben seni şu tükrük damlası kadar bir sudan yarattım. Sen, ne vakit ruhun şuraya gelince -eliyle boğazını gösterdi- “Sadaka veriyorum!” dersin. Sadaka vermenin zamanı bu mu!” SADAKA ÖLÜM SIRASINDA DEĞİL HAYAT BOYU VERİLMELİ

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Şüphesiz, Allah Teala hazretleri, (ahirete göndereceğiniz hayır) amellerinizi artırmak için, vefatınız zamanında mallarınızın üçte birini size tasadduk etti (vasiyet etme yetkisini verdi).” SADAKA ÖLÜM SIRASINDA DEĞİL HAYAT BOYU VERİLMELİ

İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ey Ademoğlu! İki şey vardır ki, hiçbirisi senin hakkın değildir ve ben onları rahmetimle sana bağışladım:
1) (Canını almak üzere) gırtlağından tuttuğum anda malından sana (vasiyette bulunman için üçte bir nisbetinde) bir pay ayırdım, ta ki onunla seni temizleyeyim, günahlarından arındırayım.

2) Ecelin sona erdikten sonra kullarımın sana (kılacakları cenaze) namazı.” SADAKA ÖLÜM SIRASINDA DEĞİL HAYAT BOYU VERİLMELİ

Hz. Enes anlatıyor: “(Veda hutbesi sırasında) ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın devesinin (boynunun) altında idim. Devenin salyası üzerime akıyordu. Efendimizin şöyle söylediğini işittim: “Allah Teala Hazretleri her hak sahibine hakkını vermiştir. Bilesiniz, varise vasiyet yoktur.” VARİS LEHİNE VASİYET OLMAZ

sonra yıllarca yaşamak en az, hiçbir vasiyet yazmadan hazırlıksız gitmek kadar muhtemeldir. Ölümün zamanı ve yeri yok. Her an ölümle iç içeyiz. Hatta yürüyen ölüleriz biz.
Çocuklarına ve yakınlarına mümkün olduğu kadar sorunsuz bir mal ve istikameti belli bir anlayış bırakmanın önemli sebeplerinden biri olarak vasiyet, insan tarihi kadar eskidir. Çaresiz insanın, nihai çarelerinden biridir.
Vasiyetin, bizden sonrakilerce nasıl tatbik edileceği ise bizim elimizde olmayan, bizi de fazlaca ilgilendirmeyen bir meseledir. Bizim için önemli olan bu sünneti önemsememiz ve tatbik etmemizdir.

Vasiyetin hikmeti Vasiyetin kazandırdığı

Bize emredilen bir işin hikmetini aramayız. Emre itaat etmek bizim vazifemizdir. Eğer emredilen veya yasaklanan bir şeyin hikmetlerine vakıf olursak buna şükrederiz. Zira hikmetine vakıf olduğumuz bir işi idrak etmemiz ve tatbikimiz daha kolay olur. Kulluk sebepler, sırlar araştırma hali değildir. Kulluk teslimiyettir. Bir iş, bize Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetlerinden biri olarak bildirilmiş ise bizim için gerekçe tamamdır. Sünnete ittiba etmek,
sahabenin yaptığını yapmak hikmetin ta kendisidir.
Vasiyette bizim menfaatimize olan önemli açılımlar vardır:
a- Vasiyetin en ön önemli hikmetlerinden biri, gelecek kuşağa akide yatırımı yapmaktır.
‘Ben tevhid akidesine bağlı yaşadım, size de bu akideyi vasiyet ediyorum.
Kur’an’a sarılın.’ gibi ifadeler basit görülmemelidir.
Bu açıdan sünnete uygun bir vasiyet yapıldığında, tevhid akidesine yatırım yapılmış olmakta, bir anlamda tebliğ yapılmaktadır. Bu ise her mü'min için ziyadesiyle önemli bir görevdir. Tebliğin genel şartları arasında, sonucu görmek gibi bir şart bulunmadığına göre, bizim bıraktığımız vasiyetimizin etki edip etmediği de bizim için önemli değildir. Üzerimize düşeni, şartlarına uygun olarak yerine getirmiş olmamız bizim için yeterlidir.
İbni Ömer radıyallahu anhuma rivayet ediyor. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdular ki:
‘Vasiyet edecek bir şeyi
bulunduğu halde bir Müslüman’ın,
iki geceden fazla
vasiyeti yazılmış olmadan
uyuması hak değildir.’
İbni Ömer diyor ki:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözünü duyduktan sonra, vasiyetim yanımda olmadan bir gece geçirmedim. Buharî, Vasaya,1; Müslim, Vasiye,1
4
b- Ölen bir Müslüman’ın, kendisinden sonraya kalanlara tevhidi, takvayı ve ibadetleri vasiyet
etmesi, onlara hayır çeşitlerinden birini icra etmeleri için telkinde bulunması
onun namına bir ecir hanesi açılması demektir
ki, bu büyük bir kazançtır. Öldükten
sonra da amel defterlerinin açık kalmasını
kendi ellerinle sağlamanın yoludur bu.
c- Kabir âleminin en büyük endişelerinden biri
olan kul haklarından arınmanın yegâne
yolu vasiyet bırakmaktır. Kul hakkı ise
cennetin önünde ağır bir engeldir. İnsanların
birbirlerinin haklarına karşı en esnek
bulundukları bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Kesinlikle, ahiret âlemine haklardan
arınmış olarak gitmemiz gerekir.
d- Vasiyet, insanın varisleri arasında bilhassa
çocukları açısından çıkabilecek tartışmaların,
kimi zaman aile bağlarının kopması
şeklinde sonuçlanabilecek nizaın engellenmesinde
de vasiyetin önemi büyüktür.
e- Vasiyet aslında bizim açılımımızdır. Yaşadığımız
zaman dilimizde ne ile yaşadığımızı,
yapmayı planlayıp, yaptıklarımızı,
yapamadıklarımızı, beklentilerimizi sıralamış
oluruz. Sevenlerimiz bizi daha çok
sever, sevmeyenlerimizin bize bakışını değiştiririz.
Allah Teâlâ ve meleklerinin yanında,
kullarını da emellerimize ve nihai
arzumuza şahit tutmuş oluruz.
f- Vasiyet bırakırken sünnete ittiba etmiş olmayı niyet etmemiz halinde de, bunların
ötesinde bir sünnet sevabını idrak etmiş oluruz ki, başlı başına bu bile bir kazançtır.
g- Vasiyet, insanın genç yaşında uygulaması icap eden bir sünnettir. Bir kenarda vasiyeti
yazılı bulunan veya şahitlere duyurulmuş haliyle vasiyeti bilinen bir Müslüman’ın
nefis murakabesi, eylemlerini kontrol etmesi çok daha kolaydır. Vasiyet bu manada
bir iç kontrol mekanizmasıdır.
Kim vasiyet eder?
Bir mal vasiyeti yapanın
-Tasarruf ehliyeti olan biri olması gerekir.
-Ölüm anından önce vasiyet yapmalıdır.
-Bütün malını kapsayacak bir borç içinde
olmamalıdır.
-Vasiyetinde şaka ve ihtimal olmamalıdır.
Kime vasiyet edilir?
Kendisine mal vasiyet edilenin
-Vasiyet edenin varisi olmaması gerekir.
-Muğlak ifadelerle vasiyet edilmiş olmamalıdır.
‘Şu’ veya ‘şunlar’ gibi açık ifadeler
kullanılmalıdır.
-Temellük hakkı olmayan biri olmamalıdır.
-Vasiyet edenin katili olmamalıdır.
-Vasiyeti kabul etmelidir.
Ne vasiyet edilir?
Vasiyet edilecek şeyde şu özellikler bulunmalıdır:
-Vasiyete konu şey, vasiyet edenin ölümünden
sonrası için olmalıdır. Yoksa
adı, vasiyet değil hibe olur.
-Temellükü mümkün bir şey olmalıdır.
-Mubah bir nesne olmalıdır.

5 Vasiyet bırakmanın hükmü

Borcu bulunan, bu borç hakkında alacaklılar açısından belge sıkıntısı bulunan, bir konuda kilit durumda
olan bir Müslüman’ın vasiyet bırakması VACİPTİR.
Malı bulunan, varislerinin onun bırakacağı mala ihtiyacı olmayacak kadar zengin olduğu kimsenin
vasiyet bırakması SÜNNETTİR.
Muhtaç durumda varisleri bulunan birinin vasiyetle malını hayra yönlendirmesi MEKRUHTUR.
Malın üçte birinden fazlasını vasiyet olarak bırakmak, vasiyeti zulüm ve intikam için kullanmak veya
zaten mala varis olacak birine ayriyeten vasiyetle mal bırakmak CAİZ DEĞİLDİR.
Bunların dışındaki vasiyetler MUBAHTIR.
Vasiyeti tatbik etmenin hükmü
Kendisine vasiyet edilenin vasiyetin içeriğini tatbik etmesi
vaciptir. Vasiyeti ihmal etmek uygun değildir. Eğer vasiyette,
vasiyet bırakılan için zorluk sayılabilecek bir ağırlık
varsa ona uyulmayabilir.
Vasiyetin zamanı
Eğer vasiyet, ölümle bağlantılı bir zamana ait taleplerde
bulunuyorsa, o zaman içinde tatbik edilir. Geniş bir zaman
içinde yapılabilecek taleplerden müteşekkil ise geniş bir
zamanda tatbik edilmesinde sakınca yoktur.
Vasiyetin belgesi
Vasiyetin belgesi, ikna gücü olan her şeydir, denebilir. Bir
noter yazısı, iki muteber şahit, önceden aile arasında ilan
etmiş olma gibi, ikna etme ve tartışmaya mecal bırakmama
gücü olan her şey muteberdir.
Vasiyet eden vasiyetinde değişiklik yapabilir. Yaptığı değişiklikleri de aynı şekilde belgeler.
Vasiyette neler bulunmalıdır?
Vasiyeti yapan, en başta kendini tanıtır. İman ve akideye temas eder, varislerine ve vasiyetine muhatap
olanlara takvayı vasiyet eder. Ölümden ibret almalarını öğütler.
Borçlarını ve alacaklarını zikreder. Kime, ne kadar ne zaman verdiğini, aldığını açıklar. Yanında veya
kasasında emanet olarak bulunan şahıs veya vakıf, dernek mallarını zikreder. Onların korunmasını
ısrarla tembih eder.
Ölümünden sonra bidatlere tevessül edilmemesini emreder.
Abdullah bin Mesudradıyallahu anhın vasiyetinden:
‘Bismillahirrahmanirrahim.
Bu, Abdullah bin Mesud’un vasiyetindendir.
Bu hastalığımdan bana ölüm gelirse,
vasiyetimin dayanağı Allah Teâlâ, sonra
da Zübeyr bin Avvam ve oğlu Abdullah’tır.
Üstlendikleri her şeyde ikisi de
tam yetkilimdir. Kızlarımdan hiç biri
onlardan birinin izni olmadan evlendirilmesin.’
Beyhaki, Kübra, 6/282
6 Cenazesini kimin kıldırmasını istediğini zikreder. Ashaptan bunun örnekleri vardır. Ebu Bekir,
Ömer’in; Ömer, Suhayb’ın; Ümmü Seleme, Said bin Zeyd’in; Aişe, Ebu Hureyre’nin; İbni Mesud,
Zübeyr’in cenazesini kıldırmasını vasiyet ettiği rivayet edilir. Allah hepsinden razı olsun.
Varislerinin durumu uygunsa, malının üçte birinin hayırlara kullanılmasını ister. Bu hayır yollarını
zikreder. Mümkünse bu alanları, tartışmaya yol açmayacak şekilde açıklar. Çocuklarının dünya ve
dinleriyle ilgili nasihatlerini yazar.
Vasiyette incelikler
1- Vasiyetin ana konusu, bırakılan malı yönlendirmektir. Vasiyet denince akla mal gelir. Ancak
vasiyeti, malı ve geride kalanların akidesini, ahlakını yönlendirme gayretlerinden biri olarak
görmenin de yararı vardır.
2- Vasiyeti, riya meselesi haline getirmek tehlikelidir. Mümkün olduğunca vasiyeti gizli tutup,
ölüm halinde açığa çıkmasını sağlamak daha faydalı olabilir. Ama herkesin durumu kendisi
açısından özellik arz edebilir.
3- Vasiyet eden, vasiyetini mal üzerinden yapacaksa, öncelikle kendine mirasçı durumda olmayan
akrabalarını yakınlık sırasına göre kollamalıdır. Yakınlıkla beraber de daha takva olan
önemsenmelidir. Şeriat ilimleriyle meşgul bir yeğeni olan önceliği ona vermelidir. Veya bakıma
muhtaç bir yeğeni olan önceliği ona tanımalıdır.
4- Vasiyetin yapıldığı kişi, mirasçılar arasında bulunmamalıdır. Zira mirasçı zaten mirastan pay
alacaktır. Ona özellikle bir vasiyet yapılması, diğer mirasçıların ezilmesi anlamına gelir. Bu da
zulümdür. Zulüm haramdır.
5- Vasiyetin tatbiki, borçlar ödendikten sonra kalan üzerinden yapılır. Borçlar ödenmeden vasiyetin
değeri yoktur.
6- Allah’ın rızası dışında bir alana vasiyet yapılsa dahi muteber değildir. Mesela, saz çalınan bir
köy lokaline yatırım yapmayı vasiyet edenin vasiyetinin değeri yoktur.
7- Bidatin ihyası için yapılan bir vasiyete uyulması gerekmez.
8- Varisi olmayan malının tamamını, dilediği gibi vasiyet edebilir.
Varisleri bulunan ise malının üçte birini vasiyet edebilir. Üçte birinden fazla olması halinde
ise, o öldükten sonra varislerinin o oranı kabul etmesi gerekir. Aksi takdirde vasiyetin değeri
olmaz.
Ölümünden sonra, kendisi için hac yapılmasını vasiyet eden bir Müslüman’ın bıraktığı malın
üçte biri haccetmeye yeterli geliyorsa vasiyeti infaz edilir. Aksi takdirde, varislerinin kendiliğinden
hibe etmesi ile hac yaptırılabilir.
9- Bir Müslüman çocuklarının bakımı, evlendirilmeleriyle ilgili vasiyette bulunabilir ve kişi tayin
edebilir. ‘Çocuğumu filanca kişi evlendirsin.’ diyebilir.
10- Fıkıh bilgisi yeterli olmayanların, yazdıkları vasiyeti fıkıh bilen biriyle istişare etmeleri uygundur.

--------------------
Miras bölümünde bu konuya kısmen dokunmuş bulunuyoruz. Ancak fukaha bunun önemini dikkate alarak ayrı bir bolümde be­lirtmeyi uygun görmüşlerdir. Biz de onların bu görüşüne uyarak ta­mamını miras bölümünde belirtmedik, onu özel bir bölüm haline ge­tirmeyi uygun gördük.

Vasiyet : îslâm Şeriatına göre, ölümden sonraya yönelik te­berru = bağış yolu bir temliktir. Bu, bir ayn olabileceği gibi, bir menfaat de olabilir.[1]


Vasiyetin Rüknü :



Şu kadar mal veya paramı falan kişiye verilmek üzere vasiyet ettim veya falan kişiye vasiyet ettim, demesidir.[2]


Vasiyet Müstehabdır :



Vasiyet eden kişinin üzerinde zekat, namaz, oruç, hac ve benzeri Allah'a ait bir borç yoksa, vasiyet etmesi  müstehabdır. Bu tür borçlar varsa, o takdirde vâcibdir.[3]

Vasiyete, kendi için vasiyet yapılan kişinin kabulü şarttır. Öyleki, vasiyet eden kişi ölünceye kadar o kimse kendisi için yapılan vasiyeti ya açık, ya da delâleten reddetmemis.se, bu bir kabul sayı­lır. Vasiyet eden henüz ölmeden, kendisi için vasiyet yapılan kimse ya açık ya da delâleten bunu reddetmişse, yapılan vasiyet huküm-

süz kalmıştır. Bu bakımdan vasiyeti yapan ölünce vârisleri reddedilen o vasiyeti artık yerine getirmezler.[4]

Vasiyeti kabul ise, vasiyet edenin ölümüyle gerçekleşir. Yani o rihe kadar bir red sözkonusu değilse, vasiyet edenin ölümüyle yap-İı vasiyet kabul edilmiş olur. [5]


Vasiyetin Şartı :



Vasiyet edenin temlike, kendisi için vasiyet edilenin de temellü-3 ehil olmaları ve yapılan vasiyetin de temlike kabiliyetinin bulun-tası şarttır. Aksi halde yapılan vasiyet geçersizdir.

Bunu bir iki misal ile açıklıyalım :

Kaybolmuş bir malın vasiyet edilmesi, temlike kaabiliyeti olma-an bir maldır. Akli dengesi yerinde olmayanın vasiyeti veya aklî engesi bozuk olan kimse için vasiyet edilmesi ise, vasiyet edenin ve :endisi için vasiyet edilenin temlik ve temellüke ehil olmadıklarına aisaldır. [6]


Malın Ne Kadarı Vasiyet Edilebilir?



Ölümünden sonra yerine getirilmek üzere yapılacak bir vasiyet, çişinin malının üçte birini açmamalıdır. Yani bir kimse ancak mah-ıın üçte birini vasiyet edebilir. Fazlasını vasiyet etmesinin geçerliği, rârislerinin iznin© bağlıdır.

Bu bakımdan fukaha vasiyet konusunda şu hükmü tesbit etmiş­lerdir : Mahn üçte birinden azını vasiyet etmek müstehabdır. Bu, va­siyet edenin ister fakir, ister zengin olmasına bağlı bir sınırlama de­ğildir. Herkes için geçerli olan bir istihbab kapısıdır.[7] 


Az Malı Bulunan Kişinin Vasiyeti :                               



Fakir sayılacak kadar az bir malı olan kimsenin varisleri bulu­nuyorsa, o takdirde hiç vasiyet etmemesi daha uygundur. Çünkü va­risleri aç ve perişan bırakıp başkasına yardım elini uzatmak, fazilet değildir. Resûlüllah (A.S.) Efendimizin bu hususta uyarılan vardır.

Mah çok olup zengin sayılan kişilerin de en çok mallarının üçte birini vasiyet etmeleri mümkündür. Yukarıda belirttiğimiz gibi, faz­lasını vasiyet etmeye yetkili ve me'zun değildir.

Yapılan vasiyetin de bir hayır ve iyilik anlamı taşıması şarttır. Günahı gerektiren konular için yapılan vasiyet, Allah katında bir serdir.[8]


Hiç Vârisi Bulunmayan Kişinin Vasiyeti :



Hiçbir vârisi bulunmayan zengin bir kimse malının tamamını vasiyet edebilir ve devlet hazinesi buna müdahale yetkisine sahip değildir. Yani bu hususta Beytü'1-Malm iznine başvurmasına gerek yoktur. Kendi malında -varisleri olmadığına göre- her türlü tasar­rufa sahiptir.[9]


Vârise Vasiyet Caiz Midir?



Allah her hak sahibinin hakkını belirlemiştir. Bir kişi öldüğün­de terikesi    Allah'ın belirlediği ölçüde mirasçıları arasında taksim edileceğinden, bir vâris için vasiyet etmek, doğru değildir. Ancak di-, ğer vârisler bu vasiyeti uygun görüp kabul ederlerse, geçerlik kaza­nır, uygun görmedikleri takdirde, hükümsüz kalır.

O halde bir kimse ölmeden önce hem kendi vârisine, hem de bir yabancıya vasiyet ederse, öldükten sonra yabancı hakkındaki vasi­yeti -malının üçte birini aşmıyorsa- geçerlik kazanır. Vârisi hakkın­daki vasiyeti, diğer varisler tarafından uygun görülürse geçerlik ka­zanır, aksi halde hükümsüz kabul edilir. Vasiyet eden ölmeden ön­ce, mevcut vârislerin yapılan vasiyeti uygun görüp görmemeleri bir hüküm taşımaz, ancak vasiyet eden murisleri öldükten sonraki ica­zetleri hüküm taşır.[10]


Kendisine Vasiyet Yapılanın Durumu :



Kendisine vasiyet yapılan kişinin durumu, vasiyeti yapanın ölü­mü anındaki durumuyla anlam taşır. Vasiyet eden ölmeden önce vâ­risi bulunan kardeşine vasiyet eder, fakat ölmeden önce bir oğlu do­ğarsa, o takdirde kardeşine yaptığı vasiyet geçerlik kazanır. Çünkü oğlu yokken kardeşi vâris idi, vârise ise vasiyet doğru değildir. Ama bu arada bir oğlu doğunca, kardeşi vâris olmaktan düştü, o nedenle de kendisi için yapılan vasiyet geçerlilik kazandı.

Bunun aksini düşünecek olursak :

Adamın bir oğlu bulunduğu halde kardeşine vasiyet etti, kendi­si ölmeden önce oğlu öldü. Bu durumda kardeşi için yaptığı vasiyet geçersiz kalır. Çünkü oğlunun ölmesiyle kardeşi vâris durumuna geçmiş oluyor, vârise ise vasiyet yapılmaz.[11]


Vârislerden Bir Kısmı Vasiyeti Red, Bir Kısmı Uygun Görürse :



Adam ölmeden önce ya bir yabancıya malının üçte birinden faz­lasını vasiyet etmiş, ya da vârislerinden birine vasiyette bulunmuş­sa, öldükten slonra onun bu vasiyetini vârislerinden bir kısmı red, bir kısmı da uygun bulursa, o takdirde, uygun bulanlara düşen hisse nisbetinde geçerlik kazanır, red edenlerin hisselerine nisbetle dü­şer.[12]


Kaatil İçin Vasiyet :



Kaatil için vasiyet caiz değildir. İster kasden, ster hataen öldür­müş olsun, farketmez. O halde bir kimse kendi vârisine veya bir ya­bancıya vasiyet ettikten sonra o vâris ya da o yabancı tarafmdan-ya kasden ya da hataen öldürülürse, yapılan vasiyet hükümsüz ka­lır. Ancak İmam A'zam Ebû Hanîfe'ye göre, diğer vârisler bu vasi­yeti geçerli sayarlarsa, o takdirde yerine getirilir. İmameny ise buna muhalefet etmişlerdir.[13]


Kaatil Çocuk Ya Da Deli Olursa :



Adam küçük oğluna veya deli bulunan bir vârisine veya yaban­cı küçük bir çocuğa ya da deliye vasiyette bulunduktan sonra o ço­cuk veya deli tarafından öldürülürse, vârisler buna icazet vermese-ler bile yapılan vasiyet geçerli sayılır. [14]


Kadın Keskin Bir Aletle Adamı Yaralarsa :



Bir kadın keskin bir alet veya keskin olmayan başka bir aletle bir adamı yaraladıktan sonra adam ölmeden ona vasiyet eder ve ev­lenir, sonra da Ölürse, kadın ne mirasçı olur, ne de kendisi için yapı­lan vasiyete hak kazanır. Ancak mehr-i mislini alır. [15]


Mirasçının Oğluna Vasiyet Caiz Midir?



Mirasçının oğlu ona vâris olmadığına göre, onun için vasiyet et­mesi caizdir. Bunun gibi, kendisini öldürenin babasına da vasiyet ca­izdir, çünkü o kaatil değil, kaatilin babasıdır. Aynı zamanda kaati-lin oğluna da vasiyet etmesi caiz kabul edilmiştir.[16]


Canlı Bir Hayvan Îçin Vasiyet :



Adam ölmeden önce, «falan adamın atına veya öküzüne yedirilmek üzere şu kadar para vasiyet ettim» derse, öldükten sonra bu vasiyet geçerli sayılır ve yapılan vasiyet at veya öküz sahibine tes­lim edilir. At ve öküz öldüğü takdirde vasiyet de hükümsüz kalır. Bunun gibi, at veya öküz sahibi onu sattığı, yani başka bir adamın malı olduğu takdirde de vasiyet hükümsüz kalır. Çünkü yapılan va­siyet hayvanla sahibi arasındaki bağlantıyla ilgili bulunuyordu. Bu ilgi kalkınca, vasiyet de hükümsüz duruma gelir.[17]


Gayr-İ Müslim Vatandaşa Vasiyet :



Müslüman kimsenin gayr-i müslim vatandaş için, gayr-i müslim vatandaşın da müslüman için vasiyeti sahihtir, geçerlidir. [18]Ama müslümanm harbî (= gayr-i müslim bir ülkede yaşıyan kimse) için vasiyeti caiz değildir. [19]O halde bir müslüman, darü'l-harbde bu­lunan bir harbî için vasiyette bulunursa, varisler bunu uygun görse­ler bile geçerli kabul edilmez. Harbî kendisine yapılan vasiyeti al­mak üzere eman dileyerek îslam ülkesine geçse, yine de vasiyet ona verilmez. îsterse vârisler o vasiyeti uygun görmüş olsunlar, hükmü değiştirmez.

Vasiyet eden Müslüman da dar-i harbde, kendisi için vasiyet edi­len harbî de dar-i harpte bulunursa, yapılan vasiyet geçerli olur mu? îlim adamlarının bunun geçerliği hakkındaki görüşleri farklıdır.[20]

Harbi, eman dileyerek îslâm ülkesinde bulunuyor ve bir müs­lüman onun için vasiyet ediyorsa, o takdirde yapılan vasiyet terike-nin üçte birinden geçerlidir. Bu hususta vârislerin icazetine başvu­rulmaz, ancak yapılan vasiyet terikenin üçte birini aşıyorsa, o takdirde icazetlerine başvurulur.

Bunun gibi, İslâm ülkesinde bulunan bir harbiye sadaka da ve­rilebilir.[21]


Murtedde Vasiyet Caiz Midir?



Bilindiği gibi, murtedd, dinden dönen kimseye denilir. Bu durumda olan bir kimseye vasiyet yapmak caiz değildir, yapılsa bile geçer­li kabul edilmez.[22]


Bıraktığı Mal Ancak Borçlarını Karşılarsa :



Bir kimse borçlu olduğu halde vasiyette bulunursa, ölünce ba­kılır : Bıraktığı mal borçlarına yetiyor mu? Yetiyorsa, olduğu gibi borçları ödenir ve vasiyeti yerine getirilmez. Borçlardan sonra bir şey artarsa, o takdirde artan kısmın üçte birinden geçerli olur. Va­risler icazet verdiği takdirde, üçte birini aşarsa yine yerine getirilir. Ancak alacaklılar alacakanndan vazgeçerlerse, o takdirde va­siyeti yerine getirilir.[23]


Çocuk Ve Delinin Vasiyeti Caiz Değildir :                               



Çocuk temyiz çağına girmedikçe, yaptığı vasiyet geçerli sayıl­maz. Deliren kimsenin de vasiyeti caiz değildir. Ancak ölmeden önce aklı yerine gelir de vasiyet yaptıktan sonra ölürse, o takdirde geçer­li kabul edilir.[24]

Geveze alaycının, zorlananın ve bir de yanlışlıkla söyleyenin va­siyeti sahih değildir. Ciddi olup hür ve akıl bulunanın vasiyeti an­cak geçerlidir.[25]

Kanunen tasarruftan men'edilen çocuğun temyiz çağında da bu­lunsa vasiyeti kıyasen caiz değildir. Yolda kalmış, evinden ve ma­lından uzakta olan kimsenin vasiyeti ise caizdir.[26]

Ancak çocuk vasiyet ettikten sonra ergenlik çağına girer ve yap­tığı vasiyeti geçerli kabul ederse, o takdirde caiz olur ki aslında bu yeni bir vasiyet sayılır.

Ana rahmindeki çocuk için vasiyet etmek caizdir, eğer vasiyet tarihinden itibaren altı aya varmadan doğarsa böyledir. Daha geç doğarsa, yapılan vasiyet geçerli değildir. Çünkü bu çocuğun ondan olup olmadığı kesin değildir.[27]

Ana rahminde bulunan çocuk için vasiyette bulunduktan sonra adam ölür, kadın da bir ay sonra ölü bir doğum yaparsa, vasiyet ge­çerli olmaz. Ama diri doğduktan sonra ölürse, vasiyet geçerlidir, te-rikenin üçte birinden çıkarılıp anasına, yani vârislerine verilir.

Ana rahmindeki çocuğu vasiyet yapıldıktan ve adam öldükten sonra kadın kısa bir süre sonra ikiz doğurur. Her ikisi de diri doğar, ancak biri ölürse, vasiyet nasıl taksim edilir? Yapılan vasiyet ikiye ayrılır, yarısı diri kalan çocuğundur, yarısı da ölen çocuğun varislerinindir. [28]


Vasiyetten Vazgeçmek Caiz Midir?



Bir kimse önce vasiyet ader, sonra henüz ölmeden o vasiyetinden vazgeçerse, bu caizdir ve geçerlidir, Ancak bu vazgeçmek sözlü mü olmalıdır, yoksa delâleten de olabilir mi? Her ikisi de mümkün ve caizdir. Sarih biçimde sözlü olarak «Ben yaptığım vasiyetten vaz­geçtim» demesi kâfidir. Delâleten vazgeçmek ise, vazgeçtiğine delâ­let eden bir davranışta bulunmasıdır.[29]


Bu Manayla Vasiyet Dört Kısma Ayrılır :



Birincisi : Hem söz, hem davranış bakımından feshettiği ihtima­lini taşır. İkincisi : Sadece söz bakımından feshettiği ihtimali taşır. Üçüncüsü : Yalnız fiil cihetiyle fesh ihtimali taşır. Dördüncüsü her iki cihetle de fesh ihtimali taşımaz.

Birinci şekil, belli bir mal veya parayı vasiyet ettikten sonra, «va­siyeti feshettim» veya «vasiyetimden döndüm» demesidir. Fiil cihe­tiyle de o malı satması ve o parayı harcayıp tüketmesidir. İkinci şe­kil, sadece sözlü olarak feshi mümkündür, fiilen mümkün değildir : Malının üçte birini veya dörtte birini  vasiyet etmesi gibi. Bu öldük­ten sonraya yöneliktir.  Aynı zamanda belli bir mal veya belli nis-bette bir para da değildir. O takdirde «Bu vasiyetimden vazgeçtim veya onu feshettim» demesi kâfidir ve bu fesh sadece sözlüdür. Üçün-3iı sekil, sadece fiilen vazgeçilir, yani feshedilir, sözlü olarak değil. Vasiyet ettiği bir malı, hiçbir şey söylemeden satması gibi. Dördün­cü şekil, vasiyet ettikten sonra ne sözlü, ne de fiili bir vazgeçme du­rumu olmayanıdır. [30]


Vasiyet Ettiği Malı Sattıktan Sonra Tekrar Alırsa :



Bir kimse belli bir malı vasiyet ettikten sonra satar veya birine bağışlar, sonra pişman olup geri alırsa, vasiyet hükümsüz kalır.

O halde vasiyet edilen bir koyunu boğazlayıp yemesi vasiyetten dönüş kabul edilir. Onun yerine başka bir koyun vasiyet olarak ve­rilmez. Çünkü belli bir koyunu belirlemiş ve sonra da onu boğazla-mıştı, artık başkası onun yerine geçmez.

Aima vasiyet ettiği elbiseyi yıkatması, bir dönüş sayılmaz. Falan kimse için yapmış olduğum vasiyetin tamamı hararadır veya faizdir, demesi bir rücu' anlamına gelmez. Ancak «Yaptığım va­siyetimin tamamını ibtal ettim veya tamamı hükümsüzdür, boştur.» derse, o takdirde hükümsüz kalır.[31]

Vasiyeti yaptıktan sonra geciktirdim, demesi dönüş sayılmaz. Ama «onu terkettim» demesi dönüş sayılır. Yani vazgeçmiş kabul edilir.[32]

Bunun gibi, «falan adama vasiyet ettiğim şu kadar malımı veya şu binamı, falan adam için vasiyet ediyorum, onun değil bunun ola­cak şekildeki ifadeler de ilk vasiyetten rücu' sayılır.

Vasiyet ettiği ikinci adam hayatta değilse, birinci vasiyet geçer­li sayılır. Vasiyet ettikten sonra o ikinci adam ölürse, bu durumda vasiyet edenin ölümü onun ölümünden sonra meydana geldiğinden her iki vasiyet de hükümsüz kalmıştır. Vasiyete konu olan mal ol­duğu gibi vasiyet edenin varislerine kalır.[33]

Ölümünden sonra falan adama verilmek üzere bir miktar külçe halindeki altını vasiyet ettikten sonra onu kuyumcuya götürüp bir takım zinet eşyası haline getirirse, bu vasiyetten rücu' ettiğini gös­terir ve ona göre işlem yapılır. Yani altını zînet eşyası haline getir­dikten sonra ölürse, artık o eşyalar vasiyet edilen kişiye değil, vasi­yet edenin varislerine intikal eder.

Tarlasını veya boş bir arsasını vasiyet ettikten sonra o tarlada ekin ekerse, bu rücu' sayılmaz. Ama ağaç, bağ ve benzeri şeyler di­kerse, bu vasiyetten rücu' sayılır. Vasiyet ettiği boş arsa üzerine bi­na ve benzeri bir şey yapması da rücu' anlamına gelir.[34]

Bunun gibi bağındaki taze üzümü veya tarlasındaki henüz yeşil bulunan buğdayı veya kümesindeki yumurtaları birisi için vasiyet edip kendisi henüz ölmeden üzüm olgunlaşıp kuru üzüm haline geti­rilir, başaklar kuruyup biçilir ve yumurtalar kuluçkaya bırakılarak civciv olursa, yapılan vasiyet hükümsüz kalır. Çünkü bu değişiklik­ler vasiyetten rücu' anlamına gelir.

Ama bunlar vasiyet edenin ölümünden sonra değişikliğe uğrar­sa, vasiyet muteber sayılır ve vasiyet edilen kişilere verilir. [35]


Vasiyet Anlamına Gelen Sözler :



Birisine «sen benim ölümümden sonra vekilimsin» derse, bu va­siyet anlamına gelir, o nedenle adam vekil değil, vasî sayılır.

Bunun aksine «Benim hayatımda sen vasisin» derse, bu vekâ­let anlamına gelir. O nedenle adam onun vasisi değil, vekili kabul edilir. Çünkü kişi hayatta iken vasisi olmaz, vekili olur.[36]

«Vasim olman üzere sana üçbin lira ücret verdim» derse, şart hükümsüzdür; üçbin lira ise vasiyet olarak caizdir.

«Sizler şâhid olun ben falan adam için bin lira vasiyet ettim ve falan adam için de vasiyet ettim onun benim malımda bin lirası var-dir», derse, birinci sözü muteber bir vasiyettir; ikinci sözü ise ikrar­dır, yani o adama bin lira borçlu bulunduğunu ikrar etmesi anlamı-nadır.

«Malımdan onbin lira falanadır» derse, bu ikrar değil vasiyet ka­bul edilir. Bunda istihsan vardır. Yani kıyasa pek uygun değildir.

Ölüm hastalığında kardeşine «Falan adamı ücretle tut da benim vasiyetimi infaz eylesin, yerine getirsin» derse, kardeşi onun vasîsi olur, tabii kabul ettiği takdirde.[37]

«Ben öldüğümde cenazemi falan yere nakledin ve şu yerde de malımın üçte birinden bir hastane yapın» dedikten sonra vefat eder­se, hastane hakkındaki vasiyeti vasîsi tarafından aynen yerine geti­rilir. Sözünü ettiği yere cenazesinin nakliyle ilgili vasiyeti geçerli sa­yılmaz. Vasî bu vasiyeti yerine getirir de hayli masraf yapar, varis­ler ise buna razı olmazsa, vasi yaptığı masrafları kendisi öder. Ama vârisler buna izin verirlerse, o takdirde vasî o vasiyeti de yerine ge­tirir.

Zengin bile  olsa, öldükten sonra kabrinin    mermer ve benzeri şeylerle yapılmasını ve gereken tezyinatın yerine getirilmesini vasi-ı  yet ederse, bu tür vasiyetler -gereksiz harcamaya yol açtığından ba­tıldır, hükümsüzdür, yerine getirilmez.[38]

Öldükten sonra ta'ziye için gelenlere yemek verilmesini vasiyet ederse, fakih Ebû Cafer'e göre : Onun bu tür vasiyeti, malının üçte birinden karşılanmak kaydiyle caizdir. Uzun mesafeden gelenlerle cenaze evinde bazı hizmetlerden dolayı uzun süre kalanların hazır­lanan yemeklerden yemeleri helâldir. Tabii ölenin terikesinin üçte birini aşmıyorsa, aksi halde vârislerin iznine başvurulur. Bu husus­ta, yani ölü evinde yemek yiyecekler hususunda fakirle zengin ara­sında  bir ayrım yapılmaz.

İhtiyaç fazlası yemek hazırlanırsa, fazla kısmına vasî zamın olur. Çünkü gereksiz bir harcama tazminatı gerektiren hususlar­dandır.

«Ben öldükten sonra gelenlere ve çevrede oturanlara üç gün ye­mek verin» diye yapılan bir vasiyet de geçersizdir. Çünkü İslâm'da böyle bir sünnet yoktur. Vârislere intikal edecek malı gereksiz yere harcamak anlamındadır. [39]


Lüks Sayılacak Bir Kefen Vasiyet Etmek :



Zengin de olsa, normalin üstünde bir kefen vasiyet etmemelidir. Çünkü bunlar arızi şeyler. Aslolan güzel ameller, üstün meziyetlerle kabrin içini süslemek, oraya sönmeyecek bir meş'aîe götürmektir. Kabrin üstünün mermer veya benzeri şeylerden yapılıp süslenmesi İslâm nazarında bir değer taşımaz. Çünkü Allah şekillere ve mallara değil, kalblere ve amellere bakar.

Bu bakımdan lüks sayılacak evsafta bir kefen vasiyet eden kim­senin bu vasiyeti yerine getirilmez. Yani vasisi olan kişi bu tür va­siyetleri yerine getirmekle mükellef değildir, aynı zamanda yetkisi de yoktur.

Fukahanm çoğuna göre, adam nasıl bir kefen vasiyet ederse et­sin, emsaline ve örfe uygun bir kefene sarılarak defnedilir.[40]

Kadın da hastalandığında kocasına, üzerinde borç kalan mehri-ni tamamen kefene sarfetmesini vasiyet ederse, onun da bu vasiyeti hükümsüzdür, yerine getirilmez, emsaline uygun bir kefen yapılır.[41]


Beni Evinmin Önünde Veya Bahçemde Gömün Diye Vasiyet Etmesi :



Bu tür vasiyetler de geçersizdir. Çünkü bir Müslümanın dindaş­larına ait bir kabristanda gömülmesi hem sünnet, hem onun için da­ha hayırlıdır. Ancak evimi kabristan olmak üzere vasiyet ettim, der ve orası kabristan olmaya elverişli bulunursa, vasiyetine itibar edi­lir. Aksi halde değil. [42]


Falan Adam Namazımız! Kılsın :



Falan adam namazımı kılsın veya kıldırsın, diye yapılan vasi­yetler de muteber doğildir. Bu bakımdan ehil olan herhangi bir adam onun cenaze namazını kıldırabilir. Bunda bir sakınca yoktur. Hattâ el-Hulasa adlı kitapta bu tür vasiyetlerin sahih olmadığı belirtil­miştir. [43]


Malının Üçte Birini Müslümanlara Kefen Alınmasına Vasiyet Ederse :



Zengin bir adam malının üçte birini Müslümanların kefen ihti-tiyacmı veya onların kabirlerini hazırlatmayı veya defin masrafla­rını karşılamayı belirterek vasiyet ederse, bu vasiyet hükümsüz ka­bul edilir. Ama bunu fakir müslümanlarm kefenlenmesi, kabirleri­nin hazırlanması için vasiyet edecek olursa, bu geçerli sayılır.[44]


Zinet Eşyamla Veya En Güzel Elbisemle Beni Defnedin Diye Vasiyyette Bulunursa :



Bu ve benzeri vasiyetler de sünnete aykırı olduğundan yerine getirilmez. Vârisler istese bile, bu caiz değildir. Yapılacak tek şey, emsaline uygun bir kefen ile defnedilmesini sağlamaktır. [45]


Kabrinin Sıvanmasını Vasiyet Ederse :



Kabrinin iç veya dışının sıvanmasını veya kabrinin üzerine kub-bemsi bir şeyin yapılmasını veya mermerden bir dış kabir yapılma­sını vasiyet ederse, bunların hiçbiri caiz değildir. Vasisi bulunan ki­şi bu tür vasiyetleri yerine getirmez.[46]

Ancak gevşek bir arazide kabri canavarlardan korumak için sı­vamak ta bir sakınca yoktur.

Kızma veya oğluna elli bin lira verip, «bununla ben öldüğümde kabrimi imar et, beşbin lirasını kendine harca ve geriye kalanıyla buğday alıp fakirlere dağıt» diye vasiyet ederse, Fakîh Ebu'l-Ka sım'a göre, vârisi için vasiyet ettiği beşbin lira hükümsüzdür. Çün­kü vârise vasiyet yapılmaz. Sonra kabrine bakılır, sünnete uygun bir onarıma muhtaçsa ona göre, sarfedilerek onarılır. Geriye kalan paranın tamamı fakirlere sarfedüir.[47]


Kur'ân Okutulmasını Vasiyet :



Adam hastalanınca, «Ben öldükten sonra bir kimseye şu kadar para verip kabrim üzerinde Kur'ân okutmanızı vasiyet ettim» der­se, bu vasiyet hükümsüzdür.[48]

Çünkü bu gibi hususlarda Kur'ân-i bir geçim vasıtası haline getirmemek lâzım. Aksi halde bu bir âdet haline gelir de bir kısım insanlar işini gücünü bırakıp ölülere Kur'ân okumayı meslek edinir ki  bu Sünnet-i Rasûlüllah'a aykırıdır.

Ancak tanıdığı bir kişinin kendisi için Kur'ân okumasını vasiyet ederse, o kimse bir ücret almaksızın Kur'ân okuyabilir. [49]


Mevcut Kitaplarının Toprağa Gömülmesini Vasiyet Ederse :



Kitaplar bilindiği gibi, okunup yararlanmak içindir. O bakımdan  bir kimse «Ben öldükten sonra kitaplarımı da bir yere gömün» diye ' vasiyet ederse, onun bu vasiyeti caiz değildir,' yerine getirilmez. Ancak o kitaplarda toplumun ahlâkını bozan, inançları zayıflatan, nes­li bozan düşünceler varsa, o takdirde vasiyet yerine getirilir. Bunda dinen bir sakınca yok, belki sevap vardır.[50]                               


Bir Cami'ye Sarf edilmek Üzere Yapılan Vasiyet :                     



Cami ve mescidlere sarfedilmek üzere yapılan vasiyetler caiz­dir. Adam öldükten sonra vasiyet ettiği para câmi'lerin aydınlatma temizletme ve benzeri ihtiyaçlarına sarfedilir. [51]


Kendi Adına Allah Yolunda Savaşa Çıkanlara Verilmek Üzere Vasiyette Bulunursa :



Adam hastalığında vasisine, «Ben öldükten sonra şu kadar paranın benim yerime Allah yolunda savaşacak bir kimseye veya bir­kaç kimseye vermenizi vasiyet ettim» derse, onun bu vasiyeti aynen: yerine getirilir. Ancak savaşa çıkan kimseye vasiyet edilen para teslim edilince, o kimsenin de bu parayı sadece o yolda harcaması, ar-:; ta kalanı getirip vasiyet edenin vârislerine vermesi gerekir. İsterse^ Allah yolunda savaşa çıkan kimse zengin olsun, yine de vasiyet uya-' rmca para ona verilebilir. [52]


Gayr-i Müslimlerden Fakir Çocuklara Harcanmak Üzere Vasiyet :



İslâm, insan unsuruna değer verir. Bu bakımdan hayır işlerin­de gayr-i müslimleri bir tarafa itmez; onlara da sadaka olarak yar­dım yapılmasını tavsiye eder.

Nitekim Müslüman bir kimse ölmeden önce, «Şu kadar para ayırdım, ben ölünce bu yarayı gayr-i müslimlerden fakir çocuklara dağıtırsınız» derse, bu vasiyet caizdir ve vasisi aynen yerine getirir. [53]


Kilise ve Havra Yapılması İçin Vasiyet :



Bir Müslüman ölmeden önce, bir miktar para ayırıp vasisine «Ben Ölünce bu para ile bir kilise veya havra yaptırınız» derse, bu vasiyet caiz değildir, yerine getirilmez. Çünkü bunda ma'siyet vardır. Ama malının üçte birini cami ve mescid yapılmasına harcan­mak üzere vasiyet ettim, derse, bu vasiyet geçerlidir. Çünkü bunda sevap vardır. [54]


Mutlak Anlamda Vasiyet :



Adam hastalandığı günlerde yanında toplanan dost ve yakınla­rına, «Ben öldükten sonra benim için vasiyet konusunda caiz olan ne varsa, onları yerine getirin» der, belli bir miktar ve belli bir cihst tayin etmezse, îmam Muhammed'e göre, vasiyeti caizdir. Ancak te-rikesinin üçte biri hesaplanarak çıkarılır ve fakirlere dağıtılır. Vâ­risler buna müdahale edemezler. Çünkü bir kimse malının üçte bi­rini vasiyet edebilir.

«Ama vârislerim nasıl isterlerse, öylece benim için hayır yapsın­lar» diye vasiyet ederse, o takdirde bu varislerin takdirine bırakılmış bir vasiyet kabul edilir, nisbeti üzerinde durulmaz.[55]


Ekili Tarlanın Toprağını Vasiyet Ederse :



Ekili bulunan tarlasının toprağı, yani mülkiyetini hayır yapıl­mak üzere vasiyet ederse,    ekin biçildikten sonra bu vasiyet yerine getirilir. Çünkü ekin vârislerin hakkıdır. [56]


Atını Veya Silâhını Vasiyet Ederse :



Hastalanınca mevcut atım veya silahını  -Allah yolunda savaşa çıkanlara verilmek üzere- vasiyet ederse, bu caizdir ve öldüğünde vasisi bu vasiyeti aynen yerine getirir. Savaşa çıkanın fakir ya [a zengin olması bu hususta farketmez.[57]


Câmi'lerde Okunmak Üzere Mushaf Alınıp Konulması Vasiyet Edilirse :



Cami' ve mescidlerde okunmak üzere ya yanındaki mevcut mus-lafların oralara konulmasını ya da parayla satın alınıp konulmasını ırasiyet etmek caizdir. Vârisleri ya da vasisi onun bu husustaki va-siyetini aynen yerine getirir.

Ancak bu tür vasiyetler İmam A'zam Ebû Hanife'ye göre, hü­kümsüzdür, yerine getirilmez.[58]

Mevcut arsasını cami' yapılmak üzere veya cami1 yapmak isti-yenlere verilmek üzere vasiyet etmesi caizdir.[59]


Malının Üçte Birini Allah Yolunda Harcanmak Üzere Vasiyet Ederse :                                           



Adam malının üçte birinin Allah yolunda harcanmasını vasi­yet eder, fakat bunun cihetini tahsis etmezse, o takdirde bu vasiyet caizdir ve daha çok Allah yolunda savaşa çıkanlara harcanır. îmam Muhammed'e göre, hacce gidip te yolda kalan ve parası yetmiyen-lere de verilebilir.[60]


Malımı Hayırlı İşlerde Harcayın :



Ölüm hastalığında, «Malımı hayır yollarında harcayın» diye va­siyet ederse, o takdirde öldükten sonra vârisleri veya vasisi onun terikesinin üçte birini cami' köprü, okul, hastahane ve benzeri hayır yerlerine sarfederler.[61]


Vasiyetin Hükümsüz Kalması :                                                 



Adam hasta bulunduğu bir sırada yabancı bir kadının kendisin­de şu kadar alacağı bulunduğunu ikrar eder veya ona bir şeyler ve­rilmesini vasiyet eder, ya da ona bir bağışta bulunur ve sonra da o kadınla evlendikten sonra ölürse, borçlu bulunduğuna dair ikrarı ge­çerlidir. Vasiyet ve bağışı geçersizdir.

Müslüman olan kimse, kâfir oğlu için bir miktar para veya mal ayırıp öldükten sonra ona verilmesini vasiyet eder veya ona bir şey bağışta bulunur veya ona borçlu bulunduğunu ikrar eder ve adam henüz ölmeden oğlu Müslüman olursa, ikrarı da, bağışı da, vasiyeti de hükümsüz kalır.[62]


İşaretle Vasiyette Bulunmak :



Ağır hasta olup konuşamıyacak durumda olan ve fakat aklî me­lekesi yerinde kabul edilen kimse, el veya baş işaretiyle vasiyette bulunur, yanındakiler de onun bu işaretinden arılarlarsa; yaptığı va­siyet caizdir. Aynen uyulur. Ama etrafındakiler onun yaptığı işaret­leri anlamazlar veya farklı biçimde anlarlarsa, o takdirde geçerli kabul edilmez.[63]


Felçli, Yatalak Ve Çok Yaşlı Kimsenin Vasiyet Ve Bağışlan :



Ölmeyecek şekilde felçli, yatalak ya da yaşlı bulunan ve aklî dengesi yerinde olan kimselerin hem yaptığı vasiyet, hem de bağış­ları geçerlidir. Çünkü hayır konularında bunlar da sağlam kişiler gibi kabul edilir. İsterse malının tamamını bağışlayabilir. Yani ta­sarrufa ehildirler.

Ama felçli, yatalak ya da çok yaşlı kimse, bu duruma düştükten sonra çok yaşamaz da ölürse, o takdirde onun hastalığı, ölüm has­talığı sayılır ve bağış olarak yaptığı şey, ancak bıraktığı malın üçte birinden çıkarılır. Çünkü bu artık ölümden sonraya yönelik bir va­siyet kabul edilir.[64]


Vasiyetten Sonra Aklî Dengesi Bozulursa :



Vasiyetten sonra aklî dengesi bozulur ve kendine gelmeden ölür­se, daha önce yaptığı vasiyet geçerli sayılır mı? Fukahamn çoğuna göre, durum hâkime iletilir. Uygun görürse, vasiyeti yerine getirilir. Uygun görmediği takdirde geçersiz kabul edilir.[65]

Hapishanede idama mahkûm olan bir kimse hasta durumunda kabul edilir ve yapacağı vasiyetler bu ölçüde itibar görür. Ama sa­vaşta olan kimse böyle değildir. Çünkü onun kurtulma şansı vardır. Bu bakımdan savaş alanında yaptığı vasiyet, hasta olmayan kişinin vasiyeti mesabesindedir. Ama savaş alanında bilfiil savaşa başlar­ken yaptığı vasiyet, hasta kimsenin vasiyeti mesabesindedir. Çünkü ölme ihtimali daha kuvvetlidir.

Hapisteki idamdan kurtulur, bilfiil savaşa giren öldürülmeden geri dönerse, hastalandıMan sonra iyileşen kimseye benzetilir ve ar­tık malının tamamında tasarrufa yetkili kabul edilir.[66]

Cüzamlı, çok ateşli sıtmalı kimseler ayakta duramayıp  sık  sık yatıyorlarsa,  hjasta  kabul  edilirler  ve  vasiyetleri  ona  göre, tec­viz görür. Yani ölüm hastalığı kabul edilerek, yaptıkları vasiyetlerimi iyîleşmeyip ölürlerse, aynen uygulanır.[67]                                 

Kendisine felç geldikten veya dili tutulduktan sonra artık konuşma imkanı bulunmaz da baza işaretlerle veya yazılı olarak bildirmekle derdini anlatabilir ve bu hali bir yıl devam ederse, o takdirde bu" kimse dilsizler hükmünde kabul edilir. Otıa göre, hibe ve vasiyet ko­nusu değerlendirilir.[68]

Doğum sancılan içinde kıvranan bir kadının o esnada yaptığı, vasiyet mal mm üçte birinden muteber tutulur. Eğer kurtulursa, artık malında istediği gibi tasarruf edebilir.[69]                             


BİRÇOK ŞEYLERİ BİRDEN VASÎYET ETMEK



Ölüm hastalığında adam bazı hayır kurumlarına verilmek, kıl­madığı namazların, tutmadığı oruçların keffareti olmak, vermediği zekâta mahsup edilmek, gitmediği farz haccm yerine getirilmesini dilemek gibi birçok vasiyetleri birden yapar ve sonra ölürse, nasıl bir yol takip edilir? Malının üçte biri bütün bunlara yetiyorsa, o tak­dirde hepsi de yerine getirilir. Yetmediği takdirde, vârislere başvu­rulur, varisler kendilerine düşen hisssden bunu karşılarsa, yine hep­si yerine getirilir. Karşılamadıkları takdirde, farz olanlar öne alınır, sonra vâcib.sonra da sünnet olanlar..

Yapılan vasiyetlerin hepsi de farz kapsamına giriyorsa, o tak­dirde vasiyet eden kişinin önce hangi farzdan söz etmişse ona önce­lik tanınır.[70]

Ancak Hacc ve Zekât gibi önemli iki farz için vasiyette bulun­muş ve önce .zekattan sözetmişse, yine de hacce öncelik verilir. Arta kalanı zekât borcu olarak fakirlere dağıtılır.[71]

Katil keffaretiyle yemin keffareti hususları için vasiyet ederse önce hangisini anmışsa, ona öncelik tanınır.

Fıtır keffaretiyle, hataen adam öldürme keffareti için yapılan vasiyette ise, adam öldürme keffaretine öncelik tanınır.[72]

Sadaka-i Fıtır ile Kurban vasiyet etmişse, Sadaka-i Fıtra öncelik tanınır. Her ne kadar kurban kesmek vacibse de Sadaka-i Frfr'ın vü-cubu muttafekun aleyhdir. Kurbanın vucuibu ise ictîhad konusudur. Hatta sadaka-i fıtır Ramazanda bozulan orucun keffaretine de tak­dim edilir.

Kurban ise nafile- mahiyette olan vasiyetler üzerine takdim edi­lir. Aynı derecede olan vasiyetlerde ölenin malının üçte biri hepsi­ne kâfi gelirse mesele yok. Gelmediği takdirde hepsini yerine kısmen olsun getirmede eşit şekilde bir dağıtım yapılır. Ancak hacc ibâdeti müstesna, onun gibi farzlar bulunduğu halde önce o yerine yerilir artan bir şey olursa, diğer farzlar için harcanır.[73]

Yapılan vasiyet tamamen nafile ibadetlerle ilgiliyse, hangisini önce anmışsa, onunla başlanır. Arta kalanı sırasiyle diğerlerinin ye­rine getirilmesine harcanır.[74]

Ölüm hastalığında on bin lira fakirlere, on bin lira hısımlarına ve on bin lira da kılmadığı namazlara keffaret olmak üzere muhtaç­lara vasiyet eder ve ölür, ancak malının üçte biri bu vasiyeti kar­şılamazsa, o takdirde sözü edilen üçte bir mal üçe ayrılır. Hısımlara isabet eden onlara verilir. Üzerindeki bir aylık namaza keffaret için ayrılan yetmiyecek olursa, fakirlere ayrılan kısım Üe takviye edilir. Çünkü keffaret de fakirlere dağıtılmaktadır. Aynı zamanda vasiyet edilmiş bir ilahi haktır, o nedenle fakirlere takdim edilir.[75]


Hacc Îçin Yapılan Vasiyet :



Ölen kişi kendisine gerektiği halde haccetmeden ölmüş, ancak eyerine hac yapılmasını vasiyet  etmişse,  malının  üçte biri yetecek olursa, bulunduğu şehir ya da kasabadan güvenilir bir adam tutu­larak ona bedel hacce gönderilir. Para yetmediği takdirde, nereden göndermeye yeterse, oradan gönderilir.

Hac yolunda hastalanıp ölen kimse, ölmeden yerime hac yapılsın diye vasiyet ederse, imam Ebû Hanîfe'ye göre, yine de ölenin oturduğu beldeden adam tutulup gönderilir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, öldüğü yerden adam tutulup hac yaptırı­lır. Bunda istihsan vardır.[76]


Hısımlara, Komşulara, Yetimlere Ve İlim Ehline Verilmek Üzere Yapılan Vasiyetler :



îmam Ebû Hanîfe'ye göre, yukarıda sözü edilen sınıflara yapı­lacak vasiyetlerde dört şart aranır :

1 — Vasiyete müstehak olanların iki ya da daha fazla olması,

2 — Hısımlarda en yakınlarına sırasiyle öncelik verilmesi, uzak hısımların bu haktan mahrum kalması, miras hukukunda    olduğu gibi,

3 — Hısımların zirahm bulunması,

4 — Bunların vasiyet edenin mirasçıları olmaması..

Bu türlü vasiyetlerde taksim yapılırken kadın erkek ayırd edil­mez, hepsine de eşit biçimde verilir.[77]

Yine bu gibi vasiyetleri taksimde müslüman, kâfir, köle, hür, küçük ve büyük eşit biçimde alırlar, herhangi bir ayırım yapılmaz,

îmameyne göre, bu gibi vasiyetlerde sadece zirahm değil, baba ve ana tarafından mirasçı olmayan bütün yakınlara verilebilir. Ay­nı zamanda yakın akraba ile uzak akraba, bir kişiyle bir kaç kişi ara­sında da bir ayrım yapılmaz. Kâfir ile Müslüman da eşit biçimde va­siyetten alırlar.

imam Ebû Hanîfe'ye göre, vasiyete müstahik olan yakın akraba bir tane ise malın yarısı ona verilir. Gerisi diğer uzak akrabaya tak­sim edilir.[78]

Baba ve oğul -akraba tabiriyle- bu vasiyete dahil olmadıklarına göre, dede ve torun, yani babanın baba ve oğlun oğlu dahil olurlar mı? Ez-Ziyadat adlı eserde bunlar dahil olur, denilmiş ve muhalefet edip etmiyenlerden sözedilmemiştir. Hasan bin Ziyad'in Ebû Hanî'-fe'den yaptığı rivayete göre, dede ile torun da bu vasiyete girmezler, îmam Ebû Yusuf'tan da böyle rivayet edilmiştir. Ve sahih olan da budur.

Ölen kimse mirasçılarından başka iki amcasını ve iki de dayısı­nı bırakacak olursa, akrabaya yaptığı vasiyetten sadece iki amcaya verilir, dayılara verilmez. Bu da îmam Ebû Hanîfe'nin içtihadıdır. İmameyne göre, dayılarada verilir.

Vasiyet edenin bir amca iki de dayısı bulunursa, îmam Ebû Ha­nîfe'ye göre, amcaya üçte birin yarısı, iki dayıya vasiyetin yarısı ve­rilir. İmameyne göre, eşit biçimde alırlar.

Yalnız bir amcası bulunursa, îmam Azam'a göre, üçte birinin yarısı ona verilir ve geriye kalan yarı da ölenin mirasçılarına redd-olunur. îmameyne göre, geriye kalan nısıf mahrem olmayan zirah-me verilir.[79]

Akrabaya vasiyet eden kimse geriye bir halâ bir amca, bir dayı bir de teyze bırakırsa, vasiyetin tamamı amca ile halâya eşit şekilde verilir.[80]

Vasiyet edenin akrabası sayılmıyacak kadar çok ise, ne yapılır? Fukahadan bir kısmına göre, vasiyet hükümsüz kabul edilir. Mu-hammed bin Seleme'ye göre, caizdir, ona göre bir taksimat yapılır. Fetva da buna göredir.[81]

Vasiyet edenin bir oğlu bulunduğu halde nesepte farklı durum­da olan üç kardeşine vasiyette bulunursa, bu caizdir. Çünkü oğlu varken bunlar mirasçı olamıyorlar, o nedenle vasiyet bunlar arasın- da eşit biçimde taksim olunur. Ölenin bir kızı ve yine farklı durum- da üç kardeşi bulunur da onlara vasiyet ederse, ana-baba bir kar- dese verilmez, çünkü o, ölenin kızıyla birlikte mirasçı olabiliyor. Di- ğer iki kardeş mirasçı olamadıkları için vasiyet o ikisi arasında tak- sim olunur.

Vasiyet eden geriye oğlunu, kızım bırakmamış, sadece farklı du- rumda bulunan üç kardeşini bırakmışsa, yaptığı vasiyetin tamamı  baba bir kardeşine verilir. Çünkü Ana-baba bir kardeşle, ana bir kardeş mirasçı oluyor.

Kadın malının yarısını bir yabancı kimseye verilmek üzere va­siyet eder ve geriye sadece kocasını bırakırsa, malının yarısı vasiyet ettiği yabancıya verilir. Kalanın üçte biri kocasına ve geriye kalan altıda biri Beytü'l mal'e serilir. Bunun taksim şekli şöyledir : Yabancı önce terikenin üçte birini alır. Geriye üçte iki kalır. Kocası geriye kalan o üçte ikinin yarısını mirasçı olarak alır ki bu üçte birdir. Ge­riye malın üçte biri kalır, yabancı vasiyetinin tamamı olan altıda bi­rin yansını alır. Geriye o üçte birin yansı yani altıda biri kalır, o da Beytü'1-male devredilir.

Kadın malının yarısını kocasına vasiyet eder. başka mirasçı bı­rakmazsa, o takdirde bu vasiyet caiz kabul edilir, kocasLmalın yan­sını miras yoluyla, yarısını da vasiyet sebebiyle alır.

Adam malının tamamını bir yabancıyla karışma vasiyet eder ve ölürse, o takdirde, önce yabancı malın üçte birini alır. Kansı ise geriye kalan, yani üçte bir çıktıktan sonraki malın dörtte birini alır ki bu altıda bir eder. Geriye malın yansı kalır, o da vasiyet gereği ikisi arasında eşit biçimde taksim olunur.[82]

«Malımın üçte birini yalanlanma ve başkalarına verilmek üzere vasiyet ettim» derse, malının üçte biri mirasçı olmayan yakınlarına verilir.

Malının üçte birini kavmine veya aşiretine vasiyet ederse, bu caiz değildir. Ancak kavminin veya aşiretinin fakirleri diye bir açık­lama yaparsa, o takdirde caiz olur.[83]

«Malımı falan adamın kızlarına vasiyet ettim» derse, o falan ada­mın aynı zamanda erkek çocukları da bulunursa, mal sadece kızla­rına verilir. Adamın oğullan ve bir de oğullannın kızları bulunursa, vasiyetin tamamı oğullannın kızlarına verilir. Adamın sadece kız­larının kızlan bulunursa, bunlar vasiyete dahil olamazlar. Çünkü bunlar falanın ne kızları, ne de oğlunun kızlandır. Kızının kızlan «falanın kızları» tabirine girmiyor. Ancak bu tabirle kızlarının kız­larını kasdettiğine dair bir belirti, bir işaret bulunursa, o takdirde onlara verilir.

«Malımın üçte birini falanın babalarına verin» diye vasiyet eder, o falanın hem babalan, hem de analan bulunursa, hepsi de vasiye­tin kapsamına girer. O falanın babalan ve analan yok da sadece de­deleri ve nineleri varsa, vasiyet kapsamına girmezler. [84]


Ev, Bağ, Bahçe Ve Benzeri Şeyleri Vasiyet Etmek :



Bu gibi şeylere vasiyet etmek caizdir. Ne var ki vasiyet eden kim­se, vârislerini aç ve muhtaç bırakmamaya dikkat etmelidir. Çünkü önce onlann doyması gerekir. Vasiyet ancak fazla maldan yapılırsa, daha hayırlı ve feyizli olur. Bununla beraber fakir, zengin herkes malının üçte birini vasiyet edebilir.

O halde adamın sadece bir evi bulunur, onu da bir fakire vasi­yet ederse, öldükten sonra ancak o evin üçte biri fakire verilir. Üçte ikisi mirasçılara kalır. Bölünmesi mümkün olmadığında bir ay ya da bir yıl fakir oturur, iki ay ya da iki yıl mirasçılar oturur.[85]

Hastalanmadan önce vasiyette bulunur ve bunu bir kâğıda ya­zar, sonra hastalanır ve ikinci bir vasiyet daha yazarsa, bakılır, ikin­ci yazıda birinci vasiyetinden rücu' ettiğine dair bir kayıt yoksa iki­si de geçerli olur.[86]

Vasiyet ettikten sonra kendisini vesveseye kaptırır ve çok geç­meden bunar ve kendine gelmeden, yani şuuru yerine gelmeden ölür­se, îmanı Muhammed'e göre, yaptığı vasiyet hükümsüzdür. Ancak aklı başına gelir de baş işaretiyle olsun o vasiyetinin yerine getiril­mesini anlatabilirse, o takdirde caiz olur. Fukahanın çoğu ise buna­ğın baş işaretiyle yaptığı tasvibi uygun görmemişlerdir.

Üzerinde bir oruç keffaretinin bulunduğunu söyler ve bunun ödenmesi için vasiyet ederse, malının üçte biri altmış fakire -herbi-rine yanmşar sâ (1667 gr.) verilmek üzere- yetecek olursa, dağıtılır. Yetmiyecek olursa, vârislerin icazetine başvurulur. İcazet vermedik­leri takdirde üçte biri kaç fakire yeterse Öylece dağıtılır.[87]

Ekmek ve buğday alınıp fakir ve düşkünlere dağıtılmasını vasi­yet eder, ancak bunun nakil ve hammaliye ücretlerinden sözetmezse, o takdirde vasî bunları sadaka yolu taşıtıp dağıtma imkânım bulur­sa öyle yapar, imkân bulamadığı takdirde, malının üçte birinden bu kabil ücretleri çıkarıp gerekeni yaptmr.

Ama câmi'e verilmek üzere bazı mallar vasiyet etmişse, o takdir­de nakil ve hamaliye ücretleri bu vasiyete dahildir.

Bir miktar para ayınp bunlann beş yıl içinde eşit taksitlerle fa­kirlere dağıtılmasını vasiyet ederse, vârisleri ya da vasisi vasiyet yol­lu bırakılan paranın tamamını bir sene içinde fakir ve muhtaçlara dağıtabilirler. Bunda bir sakınca yoktur.

Kendisini öldüren kaatilin -henüz ölmeden önce- bağışladığını vasiyet ederse, Ebu Hanîfe'nin kıyasına göre, yapılan vasiyet caiz de­ğildir, uygulanmaz.[88]

Bir mecliste malının altıda birini, diğer bir mecliste yine malı­nın altıda birini vasiyet ederse, ister bunlardan birine şahit tutsun, ister tutmasın, fukahanm icma'iyle, sadece malının altıda biri dağı­tılır, yani vasiyet ettiği yerlere verilir.

Bir meclisde malının dörtte birini, diğer bir mecliste altıda biri­ni vasiyet ederse, az çoğa dahil edilerek sadece malinin dörtte biri vasiyeti gereğince harcanır. Gerisi hükümsüz kalır.[89]

Adam malının üçte birinin- öldükten sonra fakirlere dağıtılması­nı vasiyet eder de vasisi bilerek veya bilmiyerek o malı zenginlere dağıtırsa, zamın olur. Bu îmam Muhammenin içtihadıdır.[90]

Bir kişideki alacağının öldükten sonra hayır işlerine sarfedilme-sini vasiyet ettikten sonra, o alacağının bir kısmını borçluya bağış­lar veya kendisi alıp harcarsa, yaptığı vasiyet bozulmuş olur. [91]


VASİLİĞİ KABUL ETMEK



Vasi : Bir ölünün vasiyetini yerine getirmekle me'mur olan kim­seye denilir. Böyle bir hizmeti Allah (C.C.) için yapmakta büyük se­vap olmakla beraber, dikkat edilmediği takdirde vebalı da o nisbette büyüktür.

Bunun için îmam Ebû Yusuf şöyle demiştir : «Vasiyet konusuna girip vasi olmanın ilk adımı bir hata-, ikinci adımı hıyanet, üçüncü adımı hırsızlık olabilir.» îmam Şafiî de, «Vasiliğe ancak geri zekâlı ya da hırsız olan heves eder.» demiştir.[92]

Vasiler genel anlamda Üçe ayrılır :

1 — Güvenilir, aynı zamanda kendisine ölenin yaptığı vasiyet­leri yerine getirmeye yetecek, güc ve bilgisi vardır. Hakim böyle bir vasîyi azledemez.

2 — Güvenilirdir, ancak beceriksiz ve âcizdir. Hâlkim ona yar­dım edecek ikinci bir kimseyi görevlendirebilir.

3 — Açıktan günah işliyen bir inkarcı ya da sefih bir kimse ola­bilir. O takdirde hâkimin onu azletmesi vâcibdir.[93]


Vasinin Vasiyeti Kabul Etmesi :



Vasî edinilmek istenen kimse, kendi arzusuna bağlıdır, dilerse böyle bir hizmeti kabul eder, dilerse reddeder. Bu hususta zorlana­maz.

O halde hasta bir kimse tanıdığı bir adama : «Seni kendime vasî ta'yin ettim» der, o da sesini çıkarmazsa, hastanın ölümünden son­ra verilen görevi yapmaya başlarsa, kabul etmiş sayılır. Başlamazsa, kabul etmemiş olur.

Hasta böyle bir vasiyeti ona tevdi ettiğinde, O, «Kabul etmiyo­rum» derse, yapılan vasiyet hükümsüz kalır.

Vasiyet yapan kimse, bir adamına «Senin vasilik görevini kabul edeceğini sanmıyorum» der, o da, «Hayır, kabul ettim» derse, böyle bir vasiyet de caiz ve geçerli sayılır.[94]

Hasta kişi bir tanıdığının gıyabında onu kendine vasî ta'yüı eder ve ölürse, durum ne olur? Vasiyet edenin ölümünden sonra vasî ta'-yin edilen adama haber gönderildiğinde, önce «kabul etmiyorum» der, sonra pişman olup «kabul ettim» derse, bu geçerli ve caizdir. Yetkili makam onu bu hizmetten men'etmediği takdirde, verilen gö­revi Allah CC.C.) rızası için yerine getirir.[95]

îmam Muhammed (Rahmetullahi aleyh) el-Câmiu's-Sağîr adlı eserinde diyor ki : «Hasta bir adam, tanıdığı bir kimseyi kendine va­sî ta'yin ettikten sonra o vasî pişman olup vasilik yapmayacağını söy­lerse, bu isteği reddedilir. Çünkü vasiyet edenin hayatında bu hiz­meti kabul etmiş bulunuyordu. Hayatında da bunu yüzüne karşı red-detmişse, reddi sahih kabul edilir; gıyabında reddetmişse, kabul edil­mez.[96]

Vasi ta'yin edilen kişiye, istediği zaman bu hizmeti bırakabilir serbesti verilmişse, o takdirde istediği zaman bırakabilir.[97]

Bir adamı vasî ta'yin etmek arzusuyla hasta «Seni kendime va­sî ta'yin ettim» der, o da «kabul etmiyorum» diye reddeder ve vasiyeti yapan da hiç sesini çıkarmaz da ölürse, vasî ta'yin etmek istediği adam, onun vasiyetini kabul ettim» diye açıklamada bulunursa, bu­na itibar edilmez, yani artık vasî sayılmaz. Ama kendisine bu hiz­met tevdi edildiğinde hiç sesini çıkarmaz, adamın ölümünden sonra «Ben vasiliği kabul ettim» derse, bu caizdir ve geçerlidir.

Bu durumda önce «Kabul etmedim» der, sonra da «kabul ettim» diye ilâve eder ve bunu hâkimin huzurunda söylerse, hâkim onu va­silikten çıkarır.

Gıyabında kendisine vasilik verildiği bildirilir, o-da ya bir adam­la, ya da mektupla bunu kabul etmediğini vasiyet edene bildirdik­ten sonra «kabul ettim» diyerek pişmanlık gösterirse, artık buna iti­bar edilmez, yani yapılan vasiyet geçersiz kalır.

Hasta kimse önce bir tanıdığının yüzüne karşı «Seni vasî ta'yin ettim» der, ö da bunu kabul edip ayrıldıktan sonra, vasiyeti yapan kimse, «bundan vazgeçtim, onu vasiliğimden çıkardım» der ve hazır bulunanları şahit tutarsa, Ebu Hanife'den yapılan rivayete göre, onu vasilikten çıkarması gıyabında da sahih olur,

Vasinin, vasiyet edenin gıyabında «vasiliği reddettim, kabul etmiyorum demesi, hükümsüzdür. Çünkü vasiyet edenin bundan her­halde haberdar edilmesi gerekir.

Ölüm hastalığında adam tanıdık iki kişiyi vasî ta'yin eder, ama onlardan biri «kabul ettim» dediği halde diğeri susup cevap vermez  ve sonra da vasiyeti yapan ölünce, vasiyeti kabul eden kimseye di­ğeri, «haydi çarşıya çık da vasiyet eden için kefen ve lüzumlu teçhiz malzemelerini al» diye teklifte bulunur, o da sesini çıkarmadan gi­dip satın alırsa, bu vasiyeti kabul anlamına gelir ve o da vasî sayılir. [98]


Vasinin İstifa Etmesi :



Yukarıda da belirttiğimiz gibi, vasî, vasiyet edenin ölümünden sonra vasiliği artık reddedemez. Ancak bir takım mazeretleri orta­ya çıkarsa, o takdirde hakime başvurup azledilmesini talep eder, hâ­kim bunda maslahat görürse, o takdirde onu azleder.[99]


Vâsi Fâsık Olursa :



Vasinin güvenilir bir kimse olması gerekir. Aksi halde yapılan vasiyeti çar-çur edip hem kendisi kul hakkına tecavüz etmiş olur, hem vasiyet sahibine ihanette bulunur, hem de çevreye kötü misal olur. Vasiyet eden kimse, onun fâsık olduğunu bilmez de vasî ta'yin eder, öldükten sonra bu hususta şikâyet vaki olursa, hâkim derhal işe müdahale edip o fâsıkı azleder. İmam Ebû Hanîfe ve Hasan bin Ziyad'e göre, hâkim onu azlettikten sonra yerine emîn bir kişiyi ta'­yin edebilir.

Ama fâsık dürüst davranır ve fisk-u fücurdan tevbe edip vazge­çer, bu yolda salahı zahir olursa, artık azledilmesine gerek kalmaz. [100]


Harbî Ya Da Zimmî Vasî Ta'yin Edilebilir Mi?



Yukarıda da belirtildiği gibi, harbînin vasî ta'yin edilmesi caiz değildir, isterse güven istîyerek İslâm ülkesine girmiş bulunsun, far-ketmez.

Zımmî'ye gelince, Müslim kişi onu vasî ta'yin ettiği takdirde hâ­kim isterse, bu vasiyeti ibtal edebilir. Bunun gibi, bir zımmînin bir harbî'yi vasî ta'yin etmesi de caiz değildir.

Zimmînin zimmîye vasiyeti caiz ve geçerlidir. Hâkim böyle bir vasiyeti ibtal etmez.

Harbî eman dileyerek İslâm ülkesine girer de bir Müslümanı kendine vasî ta'yin ederse, bu caiz ve geçerlidir. Hâkim yine böyle bir vasiyeti ibtal cihetine gitmez.[101]

Bir Müslüman bir harbîyi vasî ta'yin ettikten sonra o harbî Müs­lüman olursa, o takdirde yapılan vasiyet geçerli sayılır. Bunun gibi, murteddi vasî ta'yin ettikten sonra müslüman olursa, vasiyet sahih kabul edilir.

Bilindiği gibi, çocuğu, bunağı ve cinneti devam eden kimseyi va­sî ta'yin etmek caiz değildir. Çünkü bunlar ehil sayılmazlar. Ama kadım veya iki gözünü kaybetmiş bir a'mayı vasî ta'yin etmek ca­izdir. [102]


Birden Fazla Vasî Ta'yin Etmek :



Bir kişiye iki adam vasî ta'yin edilmişse o takdirde bazı husus­lar müstesna olmak üzere, vasiyet işlerini beraber yürütmeleri ve birbirlerinden izin almadan tasarrufta bulunmamaları gerekir. An­cak şu hususlar da münferiden hareket edip tasarrufta bulunabi­lirler :

a) ölüyü teçhiz ve tekfinde,

b) Ölünün borçlarını ödemede,

c) Emanetleri sahiplerine vermede,

d) Bozulması veya değerini kaybetmesi kesin olan mallarının satışında münferiden hareket edebilirler.[103]

ölene ait alacakları, emânetleri münferiden almazlar; ikisi bir-araya gelip öylece teslim ve tesellüm işlemini yürütürler.

Ancak iki kişiyi vasi ta'yin ettiğinde, herbiriniz tasarrufta ta­mamen serbestsiziniz, münferiden de yürütebilirsiniz, derse o takdir­de vasilerin münferiden de tasarrufta bulunmalarında bir sakınca yoktur.[104]

Vasiyette bulunan kişi ta'yin ettiği birden fazla vasinin herbiri-ne ayrı ayrı hizmetler belirlerse, durum ne olur? İmam Ebû Hanîfe ile îmam Ebû Yusuf a göre, herbiri hem kendilerine tahsis edilen me­selelerde, hem de diğerlerinde tasarruf edebilir. Bunda bir 'sakınca yoktur. îmam Muhammed'e göre, herbiri ta'yin edildiği hususla il­gilenir. [105]Bu meselede fetva, îmam Ebû Hanîfe'nin kavline gö­redir.[106]

Her birine ayrı bir hizmet verilen iki vasiden biri ölürse/durum hâkime arzedilir. Hâkim, sağ kalan vasinin bütün işleri güvenle yü­rüteceğine itimad ederse, ona yetki verir, şüpheli kalırsa, başka emîn bir kişiyi ölenin yerine geçirir.

Üzerinde borç bulunan ve alacakları olan, aynı zamanda vâris­leri de mevcut kimse öldükten sonra, bir adam şahid getirip hem kendisinin, hem de hazır olmayan bir adamın vasi bulunduklarını id­dia ederse, hâkim şahitlere veya elindeki belgeye istinaden onun ve hazır olmayan kişinin vasiliğini kabul eder. Ancak İmam A'zam'a göre, istisna edilen bazı hususlardaki tasarruflar dışında gaib olan vasi gelmedikçe, hazır olan vasi tasarrufta bulunamaz.

îmam Ebû Yusuf'a göre, gaib olan da ortaya çıkıp beyyine ge­tirmedikçe vasiliği onaylanmaz.

Adam hastalığında bir tanıdığına, ben ölünce malımın üçte biri­ni vasiyet ediyorum, dilediğin yere koyabilirsin, derse, vasî de muhtaçsa, o takdirde kendine sardedebilir. Ama «Malımın üçte birini di­lediğine verebilirsin» derse, kendi nefsine harcıyamaz, çünkü «ve­rebilirsin» tabiri, onun bir başkasına vermesini gerektirmektedir.[107]

Vasiyet ederken vasisine «Falan adamın görüşünü veya bilgisi­ni alarak tasarrufta bulun» derse, vasi onların görüşünü almak zo­runda değildir. Ama «Ancak falan kişinin görüşünü alarak tasarruf­ta bulunabilirsin» şeklinde bir ifade kullanırsa, o takdirde vasî sözü edilen kişinin görüşüne başvurmadan tasarrufa yetkili değildir.[108]


Hasta Bulunan Kimse Oğlunu Vasî Ta'yin Ederse :



Hasta bulunan kendi vârislerinden birini vasi ta'yin eder, öldük­ten sonra vârisi henüz onun vasiyetini yerine getirmeden hastala­nır ve umudu kalmaz da başka bir adamı çağırarak, «Seni hem ken­dime, hem de vasisi bulunduğum murisimin vasiliğine ta'yin ettim» der, o da kabul ederse, bu üçüncü şahıs, her ikisinin de vasisi duru­muna geçer. Ama ona «Seni vasî ta'yin ettim» der ve başka bir şey söylemezse, yine de her ikisine vasî ta'yin edilmiş sayılır. Fukahamn çoğunun görüşü bu doğrultudadır. îmameyn'e göre, sadece ikinci ki­şinin vasisi sayılır, birinci kişinin değil.[109]


Musînin Vasî Ta'yin Edilmesi :



Hasta bir adam tanıdık bir kimseyi kendine vasî ta'yin edip he­nüz ölmeden önce başka bir adam da onu (hasta kimseyi) kendine vasi ta'yin ettikten sonra ölürse, birinci musi hem vasî, hem de musî olmuş oluyor. Bu durumda vasiliği reddetmeden ölürse, onun vasisi her ikisinin de vasisi sayılır ve her iki malda tasarrufa yetkili kılınır.[110]


Bir Cemaati Birden Vasî Ta'yin Etmek :



Hastalandığında başucunda toplanan beş on kişiye hitaben ben öldükten sonra malımın üçte birini şu ve şu hayır yollarında dağıtın diye hepsini vasî ta'yin eder ve ölürse, hepsi de vasî ta'yin edilmiş kabul edilir. Ama o cemaat hastanın bu teklifine karşı susup cevap vermezlerse, ölümünden sonra bir kısmı bunu kabul etmiyebilir. Ka­bul edenler vasî kalır ve vasiyetin gereğini yerine getirirler,

Bu durumda olan vasiyeti cemaatin -biri müstesna- hepsi redde­derse, durum ne olur? Ölen kişi onların hepsinin vasi olmasını iste­miş, fakat onlar sükût ile karşılamışlar, adam ölünce bu işe yanaş­mak istemiyerek reddetmişlerse, vasilik sadece bir kişi üzerinde kal­mışsa, durum hâkime götürülür. Hâkim güvenilir bir adamı da va­si ta'yin ederek ikisinin birlikte tasarruf etmesine cevaz verir.[111]


Birden Fazla Vasinin İhtilafa Düşmesi :



Vasiler birden fazla olur da mal üzerinde ihtilafa düşerlerse, mal kabil-i taksim ise ikiye ayrılır, herbirine bir kısmı verilerek ihtilâf giderilir. Mal kabü-i taksim değilse, isterlerse biri diğerine tasarrufu terkeder> isterlerse bir başka adama emanet olarak bırakıp öylece tasarrufu yürütürler. [112]


Yetimlerin Birden Fazla Vasileri Bulunursa :



Yetimlerin birden falza vasisi bulunduğu takdirde, tasarruf için ikisinin de hazır bulunması gerekir. Sadece birinin tasarrufu, imam Ebû Hanife'ye göre, caiz değildir. Bilhassa onların malından bir şey satmak istediklerinde, biri hazır olmasa bile, müsaadesi istihsal edi­lerek bir vasî tarafından satışın sağlanması ancak caiz olur. [113]


VASİYET ÜZERİNDE ŞEHADET



îki vasî kendileriyle birlikte üçüncü bir şahsa (falan adama) da vasiyet yapıldığını, yani onunda vasî bulunduğunu iddia ederlerse, istihsanen şahitlikleri kabul edilir. [114]O üçüncü şahıs da kendisi­ne vasilik verildiğini aynen söylediği takdirde vasiliği kabul edilir. Kendisi böyle bir iddia da bulunmadığı halde diğer ikisinin iddiası hem kıyas, hem istihsan yoluyla kabul edilmez.

Bunun gibi, ölenin iki oğlu, babalarının falan adamı vasî ta'yin ettiğini iddia eder, o adam da aynı iddiada bulunsa, yine kıyasen ka­bul edilmese de istihsanen kabul edilir. Ama o adamın kendisi böyle-bir iddiada bulunmazsa, geriye kalan vârisler de iddiada bulunmaz­larsa, o takdirde ölenin iki oğlunun şahitliği kabul edilmez. Bu hem kıyasen, hem istihsanen böyledir.

îki adam, ölen kimse üzerinde alacakları bulunduğunu iddia edip ölenin bu konuda falan adama vasiyette bulunduğunu söyler ve o falan da aynı iddiada bulunursa, bu da ancak istihsanen kabul edilir. O falan böyle bir iddiada bulunmazsa, ikisinin şehadeti kabul edil­mez.

Bunun aksine iki kişi, ölen kimsenin kendilerinde alacağı bulun­duğunu ve bu hususta falan adamı vasî ta'yin ettiğini iddia ederler, o falan adam da aynı şeyi söyleyip iddia ederse, hem kıyas, hem is­tihsan üzere bu şahitlik kabul edilir. Ama vasî gösterdikleri adam böyle bir iddiada bulunmuyorsa-, -vârisler böyle bir iddiada bulun­salar bile- şahitlikleri hem kıyasen, hem istihsanen kabul edilmez.

Vasinin iki oğlu falan kimse babamıza vasiyette bulundu der, vasî de aynı iddiada bulunur, vârisler ise böyle bir iddiada bulun­mazlarsa, o iki oğlanın şahitlikleri hem kıyas, hem istihsan yoluyla kabul edilmez. Bu bakımdan hâkim o adamı vasî ta'yin edemez. An­cak başka şahit getirdiği takdirde kabul edebilir.

Vasilik yapmak istiyen kimse vasiyet hususuna çok rağbet edi­yorsa, o takdirde iki oğlunun şahitliği hiç kabul edilmez. Ama o va­siyete hiç rağbet etmiyor, bilâkis kaçıyorsa, vârisler de murislerinin onu vasî ta'yin ettiğini iddia ediyorlarsa, o takdirde onların bu hu­sustaki şahitlikleri kabul edilir.

Bu meselelerde kardeşin ve iki ortağın -durumları farklı olsun ol­masın- şahitlikleri kabul edilir.

İki vasiden birinin oğulları falan kimsenin babamızı falan kişiy­le birlikte vasî ta'yin ettiğini iddia ederler, ama babalan böyle bir id­diada bulunmazsa, şahitlikleri kabul edilir. O da böyle bir iddiada bulunursa, kabul edilmez.

îki başka şahit ortaya çıkar da ölen falan kimsenin falan kişiyi vasî ta'yin ettikten sonra bu vasiyetinden döndüğünü iddia edip şa­hitlikte bulunurlarsa, kabul edilir. Aynı zamanda bu iki şahit, ona yaptığı vasiyetten döndükten sonra falan adamı vasî ta'yin etti der­lerse, bu da kabul edilir.[115]

İki şahit, ölen kimsenin falan adamı vasî ta'yin ettiğini iddia eder, ama o adamın iki 'veya daha fazla oğlu da ölenin bu vasiyetin­den rücu' ettiğini, yani babalarını vasilikten azledip yerine falan adamı vasî ta'yin ettiğini iddia edip şahitlik ederlerse, bunların şe­hadeti kabul edilir.

Bunun gibi, iki oğlu, falan adamın babalarını önce vasi ta'yin ettiğini sonra onu azlederek yerine falan adamı ta'yin ettiğini iddia ederek şahitlik ederlerse, yine şehartetleri kabul edilir. Çünkü bu ve benzeri iddialarda gizli bir amaç güdülmediği açıktır.

îki şahit ölen falan kimsenin falan kimseyi vasî ta'yin ettiğini söyler, ancak bunlardan birisi, ölen bana cuma günü bunu söyledi, diğeri de bana cumartesi söyledi diyerek değişik: tarih verseler yine de şahitlikleri kabul edilir. Çünkü bu konudaki şahitlikte zaman farkı şehadete mani1 değildir.[116]

İki vasi, ölen kimsenin malında onun küçük varisine ait bir his­senin bulunduğunu iddia ederlerse, bu husustaki şehadetleri kabul edilmez. Büyük bir vârise ait olduğunu iddia etmeleri de caiz görül­memiştir. Ama bunlara ait malın başka birisinin malında bulundu­ğuna o iki kişinin şahitlik etmesi geçerli sayılır. Bütün bunlar îmam Ebû Hanîfe'ye göredir. îmameyn'e göre, iki şahit büyük bir varise ait malın ölenin malında bulunduğuna şahadette bulunurlarsa, ka­bul edilir. [117]

Şayet vasî belli olur, ancak kendisine neyin vasiyet edildiği bi­linmez, ama iki kişinin ona vasiyet edilen şey hususunda şahitlik ederlerse, şahitlikleri kabul olunur.[118]

Bir kimse hastalığında ikiden fazla kişiyi fazılı vasiyette bulun­duğuna şahit tutar, ancak vasiyeti okumazsa, ileride kâğıtta yazılı bulunan şeyler hususunda o şahitlerin şahitliği kabul olunmaz. [119]Allah (C.C.) daha iyisini bilir. [120]

---------------------

Herkes vasiyetini hazırlamalıdır

Sual: Vasiyet nasıl yazılır, dinimizde hükmü nedir?
CEVAP
Her Müslüman, ölmeden önce vasiyetini yazmalıdır. Vasiyeti, ölüm hastalığında yazmak vacip; sıhhatte iken yazıp, yanında taşımak müstehaptır.

Vasiyette evladına, ahbabına son nasihatini yapmalıdır. Kendinde hakkı bulunanlarla helalleşmelerini, alacaklarını, vereceklerini, borçlarının ödenmesini, iskat yapılmasını, hac borcu varsa vekil gönderilmesini istemeli; cenaze hizmetindeki ve definden sonraki isteklerini bildirmelidir. Hanımına olan Mehr-i müeccel borcunun ödenmesi için vasiyet etmelidir. Bu isteklerinin yapılması için, adil iki şahit yanında bir vasi seçmelidir.

Ölmüş müminlerin ruhları birbirlerini ziyaret ederler. Bilhassa, cuma gecelerinde konuşurlar. Ölenin ruhu göğe çıkınca, müminlerin ruhları gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar. Vasiyet etmeden ölenlerin ruhlarına konuşmak için izin verilmez. (Feraid-ül-fevaid)

İskat için fidye
Namazları kaza etmeden ölüm hâli gelen kimseye, bu namazların iskatı için, bırakacağı maldan fidye verilmesini vasiyet etmek vacip olur. Vasiyet etmezse, velisinin, hatta yabancının kendi malından iskat yapması caiz olur.

Hacca gidemeyen zenginin, hac parasını bırakarak, başkasının gönderilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Malı olmayan meyyit [ölü], ölmeden önce, devir yapılmasını vasiyet ederse, velinin devir yapması gerekmez. Meyyitin kefaretlerini iskat edecek kadar malının hepsini, mirasın üçte birini aşmamak üzere vasiyet etmesi vacip olur. Böylece, devre lüzum kalınmadan, iskat yapılır. 1/3’ü iskata yetiştiği halde, 1/3’den az malın devir yapılmasını vasiyet etmek günahtır. Vasiyet etmeyip, vârisi kendi parası ile hacca gidebilir veya birini gönderebilir.

Vasiyet edilmeyen zekat iskatının yapılması gerekmez. Ancak vâris, zekat iskatı için de, kendiliğinden devir yapabilir. Günah olan bir şeyi yapmak için vasiyet edilmez ve böyle vasiyetler yerine getirilmez.

Vasiyet ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali:
(Rüyada Cennet ehli iki kadın gördüm. Biri konuşamıyordu. Konuşan kadın, “Ben vasiyet ettim. Bu vasiyetsiz öldü, kıyamete kadar konuşamaz” dedi.) [Deylemi]

(Vasiyetsiz ölmek büyük bir kusur, ahirette ise ateşe girmek ve rezil olmaktır.) [Taberani]

(Vasiyet etmesi gerektiği halde, vasiyetsiz iki gece geçirmeye bir Müslümanın hakkı yoktur.) [Buhari]

(Vasiyette vârislerden birini zarara sokmak büyük günahtır.) [İ.Cerir, Beyheki]

(En fazla malın üçte birini vasiyet et! Vârisleri zengin olarak bırakmak, fakir ve muhtaç durumda bırakmaktan daha hayırlıdır.) [Müslim]

Fazla hizmet eden veya muhtaç olan çocuğuna, bir şey hediye etmek caizdir. Bir kimse, malının hepsini çocuğunun birine verip diğerlerine vermese, verilen mal, bu çocuğun mülkü olur. Fakat babası, salih çocukları arasında ayrım yaptığı için günaha girer. Salih olana daha çok mal vermek caizdir. Çocukları fâsık olanın, miras bırakmayıp, salihlere, hayrata vermesi iyidir. (Bezzâziyye)

Sual: Vefat eden kadın, malının kaçta kaçını vasiyet edebilir?
CEVAP
Zevc veya zevceden başka vârisi yoksa, malının hepsini de vasiyet edebilir. Varsa, sülüsten fazlasını edemez.

Sual: Hacda haram işlemeden haccedemiyen kadın, ne yapar?
CEVAP
Haram işlemeden hac yapmaya çalışır. Haram işlemeden hac yapamazsa, vasiyet etmelidir. Şöyle vasiyet yapabilir: (Ölene kadar hacca gidemezsem, yerime vekil gönderin)

Sual: Biri, malının hepsini yabancıya vasiyet etse, hepsi mi verilir?
CEVAP
Vârisi yoksa hepsi, varsa ancak üçte biri verilir.

Sual: Babam malı çocuklarının kimine az, kimine çok verdi. Ölünce, az alanın çok alandan mal istemeye hakkı var mı?
CEVAP
Yoktur.

Sual: Babam, ölmeden önce, söz ile bahçemizi camiye bağışlayıp (Ben ölünce verirsiniz) demişti. Vermezsek günah mı?
CEVAP
Evet. Zira, vasiyetin 1/3 ünü yerine getirmek vaciptir.

Sual: Bizde cenazeye iştirak edene para dağıtılır. Babam da bana böyle yapmamı vasiyet etti. Yapmam lazım mı?
CEVAP
Mirasın üçte birinden vermek lazımdır. Sadaka sevabını babanızın ruhuna hediye edersiniz.

Sual: (Organlarımı vakfettim yahut ölünce organlarımın alınmasını vasiyet ettim) demek caiz mi?
CEVAP
Değildir. Bunların sahih olabilmeleri için, mütekavvim mal ile yapılmaları gerekir. İnsanın hiçbir parçası mal değildir. Fakat (Ben öldükten sonra kanımın, organlarımın bir müslümana verilmesine zaruret olursa, verilmesi için izin veriyorum) demek caiz olur. Yahut hiçbir şey söylemese, ihtiyaç olunca, yeni ölmüş birinin organını alıp hasta birine nakletmek caizdir. (S.Ebediyye)

Sual: Tanıdıklardan biri, (Beni ölünce yakın) diye vasiyet etmiş. Uygun mudur?
CEVAP
Elbette uygun değildir. Dört hak mezhebin hiçbirinde ölü yakılmaz. Ölünün yakılması Hindularda ve başka kâfirlerde vardır.

Sual: Babam vasiyet etmeden öldü. Şimdi seneler geçti. İskatını yapmam caiz midir?
CEVAP
Çok iyi olur.

Sual: Kendimiz için okuduğumuz hatmi ve hatm-i tehlili, mezarımıza mı göndermek gerekir, yoksa, bekletip biz ölünce, ruhumuza gönderilmek üzere vasiyet mi etmek gerekir?
CEVAP
Bekletip vasiyet etmek diye bir şey yoktur. Okunan hatmin ve hatm-i tehlilin hürmetine mağfiretimiz için dua edilir. Sevabı da başta Peygamber efendimiz olmak üzere, bütün enbiya ve ölü, diri bütün müminlere bağışlanır. Yaptığımız bütün ibadetler, kabir için, ahiret için bir hazırlıktır. Hayır ve hasenatı da sağlığında vermeyip, (Ben öldükten sonra şuralara verin) demek, sağlığında vermek gibi olmaz.

Sual: Rahmetli annem, sağlığında, Yasin-i şerif okuyup kasete aldı. “Ben ölünce bunu dinleyip sevabını bana gönderin” dedi. Vasiyetini yerine getirmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Dine uygun olmayan vasiyetler yerine getirilmez. Kasetten Yasin-i şerifi dinlemek ibadet olmaz. Kasetten dinlenilen Kur'an-ı kerim ölüye bağışlanmaz. Bizzat okuyarak bağışlamak gerekir.

Sual: Kurban kesemeyen Müslüman, ölürken, bıraktığı maldan kendi için kurban kesilmesini, vârisine vasiyet ederse, vasiyet edilen kurban, ne zaman kesilir?
CEVAP
Bayram günleri kesilir. Bunun etinden, kesen kimse, fakir olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakirlere vermesi gerekir. Vasiyet etmemiş ölü için, vârisi veya başkaları, her zaman kendi malından hayvan kesip, sevabını o kimseye hediye edebilir. Sevabı, kesenin olur. Ölüye de hediye edilir. Bunların etinden, kesen de yiyebilir. (İ. Âbidin)

Sual: Hastalık, yaşlılık gibi bir özürden dolayı Ramazan orucunu tutamayan zenginin, bu durumu ölünceye kadar devam etse, ne yapar?
CEVAP
Fakirlere yemek verilmesini vasiyet eder. Velisi de; onun tutamadığı her oruç için, fakire bir fıtra veya değerini verir. (Bedâyi)

Bir vasiyet örneği
Bismillâhirrahmânirrahim. Elhamdülillahi Rabbil’âlemin. Essalâtü vesselamü alâ resulinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecma’in.

Ben ölünce, bıraktığım mal ile, dine uygun olarak techiz ve tekfinim yapılsın. Borcum çıkarsa, hepsini ödeyip geriye kalanın 1/3’ü ayrılsın. Bu para ile namaz iskatı, oruç, yemin ve adaklarım için kefaret yapılsın. Dine uygun olarak iskat yapılsın.

Bunları aklım ve şuurum yerinde olarak yazdım. Bu vasiyeti yerine getirmeye ........................ vasi tayin ettim. Hakkımı herkese helal ettim. Onlar da bana haklarını helal etsin!

[Vasi bu vasiyeti kabul edip, hepsini en iyi şekilde yapmayı üzerine alır. İki şahitle beraber dördü imzalar.]

---------------------

Vasiyet Örneği

Quote:

‘Ben,……………….oğlu/kızı…………………………………
……… bu vasiyeti …. / … / ……… - …./ …. / ……… tarihinde
yazıyorum.
Allah’tan başka hiçbir ilah bulunmadığına şehadet ederim.
Muhammed aleyhisselamın Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna
şehadet ederim. İslam hak ve son dindir. Müşrikler istemese de
Allah, dinini galip getirecektir. Cennet ve cehennem haktır.
Dirilmek haktır. Rabb olarak Allah’tan, nebi olarak Muhammed
aleyhisselamdan razıyım. Melekler haktır. Peygamberler
haktır. Kıyametin geleceğinde şüphe yoktur. Ölüm insanoğlunun
kaderidir. Hangimiz daha iyi amel yapacağımız belli olsun
diye, Allah bizi yarattı. Dilediği zaman da ruhumuzu kabzedecektir.
Eşim, çocuklarım ve benimle yakınlık bağı bulunan bütün akrabama
vasiyetim şudur:
Beni, Ehlisünnet itikadında, cemaat ehli, mü'min kardeşlerini
seven, kâfirleri asla sevmeyen, cihad edemese bile mücahid
olarak Rabbine kavuşmayı uman, camileri evi gibi bilen, Müslümanlar
arasında ayrım yapmayan, İslam’ı siyasetiyle, ticaretiyle,
ahlakıyla, muamelatıyla, ibadetiyle bir bütün olarak gören,
Allah’ın peygamberleri arasında hiçbir ayrım yapmayan,
İslam’ın halifesi ve devleti olması için kendini feda etmeye
hazır olan, Kur’an’ı okumak ve amel etmek için Allah’ın gönderdiğine
katiyetle iman eden, hadisi şerifleri Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellemin emaneti olarak gören, onlarla
amel etmeyi imanından bir bölüm olarak telakki eden, Mekke,
Medine ve Kudüs’ü birbirinden ayırmayan, Yahudi’yi lanetli
gören, elindekinden infak etmedikçe Allah’a yaklaşılmayacağına,
sabırsız bir adım bile yol alınamayacağına kesinlikle ina8
nan, çoluk çocuğu en büyük imtihanlardan biri gören, kusurlarını
itiraf edip, İslam şerefi ile şereflenmenin bedeline uygun
bir gayretin içinde olamadığını kabul edip Rabbi’nin rahmetine
sığınan biri olarak biliniz.
Beni, size karşı işlediğim hatalardan dolayı bağışlayın. Karanlık
kabrimde Rabbimin azabına muhatap olacağım yanlışlarımı
bağışlayın. Artık, geride kalanların benim namıma yapacakları
hayırdan başka bir emelim yoktur. Bana acıyın, Allah da size
rahmet etsin.
Benim resimlerimi evin duvarlarına asmayın. Saklayacaksanız
beni gönüllerinizde saklayın. Benim için yaptırdığınız hayırlara
adımı yazmayın. Melekler sizin yaptığınızı görsün yeter.
Benim adıma, Kur’an’ımıza destek olacak hizmetler yapmaya
çalışın. Çocukların Kur’an okumalarına, mü'min olmayanların
iman etmesine vesile olacak amelleri yaparken beni de Kur’an
sevdalısı biri olarak anın. Ramazan gecelerinde, bilhassa hatimleriniz
için dualar ettiğiniz zamanlarda beni unutmayın. İsmimi
anın. İftar sofralarında iken, benim halimi düşünün de
bana acıyıp, o saatte makbul olan dualarınıza beni de katın.
Benden sonra yaşadığınız evde, ilim meclisleri kurmaya devam
edin. Muhakkak evimizde bir Kur’an halkası bulunsun.
Ayda bir hatim yapılmasını ihmal etmeyin. Ehli Kur’an’a, hadis
ulemasına hürmetkâr olun ki, onlar gibi olmasak da, onları
sevmemiz sayesinde Allah bize de rahmet etsin.
Evimize ziyaret maksatlı bile olsa, facir kimseleri sokmayın.
Facirlerin evine de girmeyin. Erkek çocuklarım camide cemaatle
namaz kılmayı ihmal etmesinler. Benden sonra doğanların
isimleri ashabı kiramın ve salih kulların isimlerinden olsun.
Yabancıların isimlerini bile evimize sokmayın. Mahallemizin
camisinde bir ihtiyaç olduğunda onu siz gidermeyi çalışın.
Allah rızası için hangi dernek, vakıf kurulursa ona üye olun,
orada aktif görevler alın. Kadınlar, evlerinde otururken yapacakları
hizmetler alsınlar.

Benim için istiğfar etmeyi unutmayın. Sizin istiğfar etmenize
çok muhtaç olduğum bir yerdeyim. Size verdiğim emeklerimin
karşılığı ve Allah’ın emri olan anne baba hakkı hatırı için beni
unutmayın. Hacca gideniniz olursa beni orada hatırlasın. Tavaf
ederken ve Arafat’ta muhakkak beni de anın. Bana Rabbimin
rahmetini isteyin.
Allah’a ve Peygamberi Muhammed aleyhisselama imanınız
tam olsun. Gizli ve açık bütün işlerde Allah’tan takva üzere
yaşayın. Müslüman olduktan sonra en büyük iş namazdır. Sakın
bir vakit namaz ihmal etmeyin. Ölürken bile namaz kılacak
halde olun. Namaz bizim, diğer milletlerle olan ayrıcalığımızdır.
Allah’ın diğer emirlerini de ihmal etmeyin. Orucunuzu tutun.
Zekâtınızı verin; fakirlerin hakkından sofranıza geçmesin.
İmkân bulan haccetsin. Haramlardan kaçınmadıkça Allah’ın
rızasına eremeyeceğinizi bilin. Küçüğü, büyüğü diye ayırmadan
her haramı kendinize düşman bilin. Şeytan sizi, haramlardan
birine düşürürse, hemen tevbe etme yolunu kullanın. Haramlar
içinizde gömülü kalmasın. İlimle meşgul olmayı ihmal
etmeyin. İlimlerin başı Allah’ın kitabı ve Peygamberi’nin sünnetidir.
Cemaatten ayrılmamanızı tavsiye ederim. İnsanlara
iyilik edenlerden olun, iyilik edenlerle beraber bulunun. Nesil
yetiştirmeye çalışın. Barıştırın. Veren el olun, alan el olmaktan
Allah’a sığının.
Büyük çocuklarım küçüklerine merhametli olsun. Birbirlerini
takvaya teşvik etsinler. Akrabalar arası ilişkileri zayıflatmasınlar.
Benden sonra, arkamdan hiçbir bidat işlenmesin. Beni mezarıma
koyduktan sonra, bir hayvan kesilip eti dağıtılacak kadar
bir zaman orada bekleyin. Ondan sonra beni hayırla anın ki,
Allah bana rahmet etsin.
Çocuklarım ve beni sevenlerim benim için dua etsin. Benim
adıma sadaka verenden Allah razı olsun. Mübarek vakitlerde
ve mübarek yerlerde beni hayırla yâd edenden Allah razı olsun.
10
Şu anda kimseye borcum yoktur, alacaklı da değilim.
Bıraktığım malımdan üçte birini Allah yolunda kullanmanızı
vasiyet ediyorum. Bir köy camisinin ihyası için de o malı kullanabilirsiniz.
Bir hadis kitabını bastırıp dağıtabilirsiniz. Bir fıkıh
kitabı bastırabilirsiniz.
Bu vasiyetimi, eşimin, büyük çocuğumun, diğer çocuklarımın
sırayla hangisi varsa tatbik etmesini isterim. Vasiyetime uymaları
halinde onlardan razı olurum.
Benimle bağı bulunanlardan bana haklarını helal etmelerini dilesinler.
Benim unuttuğum bir hakkı benden talep eden olursa
onu versinler.
Bütün insanlar gibi ben d çocuklarıma, eşime ve sevdiklerime
doymuş değilim. Onlardan ayrılmak bana ağır geldi. Ama biliyorum
ki, bu dünya doyma yeri değildir. Çocuklarımla, eşimle,
annemle, babamla, dostlarımla, kardeşlerimle cennette buluşma
gününe erteledim hasretimi. Orada buluşup, ebediyen ayrılmayacağız.
Orada hep beraber olacağız. Nebilerle, sıdıklarla,
şehitlerle, salihlerle, Ebu Bekirlerle, Ömerlerle beraber olacağız.
O güne kadar, herkes hasretini içine gömsün. Hepinizi
Allah’a emanet ederim.
Allah sizi ve beni, sevip razı olduğu kullarıyla beraber cennetinde
cemetsin.
Bütün hamdler Allah’adır. Salât ve selam Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem efendimizedir.
Allah’ın cennetinde buluşuncaya kadar selamünaleyküm.’__

----------------------------

DiPNOTLAR :



[1] Et-Tebyln - Zeylai - Fetvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/429.

[2] El-Muhlt - Radıyüddin Serahsİ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/429.

[3] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[4] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Vecîz Lil-Kerderî.

[5] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/429-430.

[6] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/430.

[7] El-Kifâye - Fetavâ-yi Hindiyye - El-HidAye – Merğinani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/430.

[8] Hızanetü'l-Müftin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/430.

[9] Hızanetü'l-Mûftin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/431.

[10] Fetâvâ-yi Kaadıhsn - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/431.

[11] Et-Tebyin – Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/431.

[12] El-Kâfî - El-Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/432.

[13] El-Mebsut - Şemsü'l-Eimme Serahsî - El-Hidâye – Merginani.

[14] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/432.

[15] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/432.

[16] Fetavâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/432.

[17] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/432-433.

[18] El-Kâfî – Mervezî.

[19] El-Bedayi'  -Kâsani - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[20] El-Muhit - Radıyûddin Serahsi.

[21] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/433.

[22] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/433.

[23] El-Hidaye – Merğinani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/434.

[24] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[25] El-Bedayi' – Kâsaniâ.

[26] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[27] El-Kâfiâ – Mervezî.

[28] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/434-435.

[29] Fetâ-vâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/435.

[30] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/435.

[31] El-Kafi – Mervezî.

[32] Hızanetül-Müftin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[33] El-Kâfî - Mervezî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[34] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[35] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/435-436.

[36] Fetâvâ-yi Hindiyye - Hızanetü'l-Müftin – Taceddin.

[37] Fetâvâ-yi Hindiyye - Hızanetü'I-Müftîn.

[38] Fetâvâyi- Hindiyye : 6/85.

[39] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/437-438.

[40] Tatarhaniyye - Fetâvâyi Hmdiyye.

[41] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/438.

[42] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/438-439.

[43] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/439.

[44] Fetâvâ-yi Hindiyye - Nevadir-i İbn Semma'e.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/439.

[45] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/439.

[46] Fetâ-vâ-yi Hindiyye.

[47] Fetâvâ-yi Hindiyye ; 6/96.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/439.

[48] Fetâvâ-yi Hindiyye : 8/96.

[49] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/440.

[50] El-Muhit - Radıyûddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/44.

[51] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/440.

[52] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/440.

[53] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/441.

[54] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/441.

[55] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/441.

[56] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/441.

[57] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/441-442.

[58] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye : 6/98.

[59] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/442.

[60] Fetâvâ-yi Ebu Leys - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/442.

[61] Tatarhaniyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/442.

[62] Fetâvâ-yi Hindiyye - El Kâfi – Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/442-443.

[63] Hızanetü'l-Müftin.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/443.

[64] El-Kâfi – Mervezi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/443.

[65] Hızanetü'l-Müftin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[66] Şerh-i Taimvî.

[67] El-Aynî - Şerhü'l-Hidâye.

[68] Hızanetü'l-Müftin.

[69] Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/443-444.

[70] El-Bedayi'- Kasani.

[71] Fetâva-yi Hindiyye i 6/HS.

[72] Hızanetü'l-Müftin.

[73] Hızanetü'l-Müftîn - Fetavâr-yi Hindİyye.

[74] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[75] Fetâva-yi Kaadıhan - Fetâva-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/444-445.

[76] El-Kâfî -. Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/445-446.

[77] El-Muhit - Radıyüddin Serahsİ.

[78] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[79] El-Bedayi' – Kâsanî.

[80] El-Hidâye -. Merğinanî.

[81] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yl Hindiyye.

[82] Fetâva-yi Hindiyye : 6/117.

[83] Fetâvâ-yi Hindiyye ; 6/117.

[84] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/446-448.

[85] El-Kâfî - Mervezi - El-Mebsut - Şemsü'l-Eimme Serahsi.

[86] Hızanetü'l-Müftin.

[87] Hızanetü'l-Müftin.

[88] Fetava-yi Kaadıhan.

[89] Şerh-i Tahavi - Fetavâ-yi Hindiyye.

[90] Tatarhaniye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[91] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/448-450.

[92] Geniş bilgi için bak : Fetavâ-yi Kaadıhan - Fetavâ-yi Hindiyye.

[93] Hızanetû'l-Müftin.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/450-451.

[94] Fetavâ-yi Kaadıhan.

[95] Siracü'l-Vehhac – HâlvanI.

[96] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[97] Hızanetü'l-Müftîn - Fetavâ-yi Hindiyye.

[98] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/451-452.

[99] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/452.

[100] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/452-453.

[101] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[102] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/453.

[103] Fetâvâ-yi Htndiyye.

[104] Hızanetü'l-Müftin.

[105] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[106] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[107] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[108] Hızanetü'l-Müftîn - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/453-455.

[109] Fetâvâ-yi' Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/455.

[110] Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/455.

[111] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/455-456.

[112] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/458.

[113] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/456.

[114] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[115] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[116] El-Muhit - Rad'yüddin Serahsi.

[117] El-Hidâye -. Merğinanî.

[118] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[119] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[120] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/456-458.

------------
Kaynaklar :

Sorularla islamiyet - Hüseyin KAYAPINAR
fikih info - Ömer F. Arı - Süleyman Kösmene
mumsema org -    Nureddin YILDIZ
islamiyontem net
dinimiz islam
kuranfihristi net/ayetleri/vasiyet
--------------
Etiketler : islamdaki, Vasiyet, Miras Hukuku, Üzerine Bilgiler,Vasiyet bırakmanın hükmü,Vasiyeti tatbik etmenin hükmü,Vasiyetin zamanı,Vasiyetin belgesi,Vasiyette neler bulunmalıdır?,Vasiyet Örneği,Ne vasiyet edilir?,Kime vasiyet edilir?,Vasiyetin hikmeti, Vasiyetin Meşruiyeti,Vasiyet Çeşitleri,Vasiyetin Şartları,Vasiyetin Hukuki Hükümleri,Vasiyet hakkında hadisler,Vasiyet hakkında Ayetler,