11-08-2018, 06:21 AM
Dinimizde Amellerde Niyetin Önemi
Niyet denilince, aklımıza öncelikle namaz yahut oruç gelir. Bu ibadetleri yaparken Allah rızasına ermeyi talep ederiz. Ve bunu işin başında hemen dile getiririz. Rızanın zıddı riyadır. Rıza Hak içindir, riya ise halk içindir. Birincisinde İlâhî teveccühe ve rahmete ermek esastır; ikincisinde ise insanlara hoş görünmek, onların takdirlerine ve alkışlarına can atmak. Bu ise bence dilenciliğin bir başka türlüsüdür.
Herkesin kendi nefsini beğendiği bir dünyada, riya yolunu tutmamız ve kendimizi başkalarına beğendirme sevdasına kapılmamız büyük bir gaflettir. Ama gel gör ki, nefis aldanmaya can atıyor ve bu çıkmaz sokağa bilerek ve severek giriyor.
Dünyada mesut bir hayat sürmemiz ve ölümle başlayan ebediyet yolculuğumuzda saadet yurduna varmamız, öncelikle, niyet şartına bağlıdır. İbadetlerimizde niyet Allah rızası olduğu gibi, dünya işlerine çalışmamızda da niyetimiz “helal kazanmak, aile fertlerimize helal lokma yedirmek, örnek bir zengin olarak başkalarını da helal dairesinde çalışmaya teşvik etmek, memleketimizin maddî kalkınmasında rol üstlenerek düşmanlarımız karşısında ülkemizi daha güçlü kılmak” gibi yüksek gayeler olmalıdır. Bu niyetle yaptığımız dünyevî çalışmalarımız ahiretimize mal olabilir. Nur Külliyatından Dördüncü Söz'de şöyle buyrulur:
“Namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır.”
Yukarıda bu güzel niyetlerden bir kaçını saymış olduk.
“Başkalarına üstün gelmek, parmakla gösterilmek, rakiplerimizi kıskandırmak, alkış ve taktir toplamak” gibi nefsin hoşuna giden niyetler, o çalışmalarımızın faydasını sadece bu dünyada bırakır. O kadar yorulmamıza rağmen ahiretimize bir şey götüremeyiz.
Üstat Bediüzzaman Hazretleri, “Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize ibadet ediniz ki takva mertebesine nail olasınız.” mealindeki âyetin tefsirinde, çok önemli bir noktaya işaret eder:
İnsan, Rabbine, öncelikle, Rabbi olduğu için ibadet etmelidir. Bu ibadetin sonunda ereceği makamlar ve lütuflar ikinci derecede kalırlar. Bunun bir küçük misâlini, büyüklerimize hürmet noktasında yaşamıyor muyuz?
- Babamıza niçin hürmet ederiz?
Babamız olduğu için; yoksa, bize hediyeler vereceği, yahut miras bırakacağı için değil. Zira bu ikinci halde, sevgimize menfaat karışmış, safiyeti kaybolmuş ve bulanmış olur.
İşte, âyet-i kerimede, “Allah’a ibadet edin.” yerine “Rabbinize ibadet edin.” buyrulmakla bu inceliğe dikkat çekilmektedir.
Rabb’imize, Rabb’imiz olduğu için ibadet edeceğiz. Bedenimizin planını bir damla su içine yerleştiren, o damlayı terbiye ederek insan haline getiren ve ruhumuzu duygularla donatan Rabb’imize sonsuz şükür borcumuz vardır. Ve ibadet, bu borcu eda etmenin en güzel ifadesidir. Bir mü’min, ibadete başlarken Allah’ın rızasını niyet etmekle bu mânânın şuurunda olduğunu da dile getirmiş oluyor.
Nur Külliyatı'nda niyet ruha benzetilir.
“Niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır.” (Mesnevi-i Nuriye)
Amellerin görünen kısmı beden gibidir; gayesi ise ruh. Beden ruhla hayata kavuştuğu gibi, ameller de niyet ile canlanır ve hayatlanırlar. Niyetin ruhu ise ihlastır, yani ibadetin sadece Allah rızası için yapılması, bir başka gaye gözetilmemesidir.
Allah yolunda cihat eden insanla, ganimet için harp eden insan görünüşte aynı işleri yaparlar. Ama birincisi ölürse şehit olur, kalırsa gazi. İkincisi ise şehitlik şerefini peşinen kaybetmiştir. Onun için, ganimetten öte bir nasip de söz konusu değildir.
Önemli bir nokta:
İnsan, işlediği cüzi bir ameli niyet ile küllileştirebilir. Namazda, “Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” demekle niyetimizi küllileştirmiş oluyoruz. Nurlarda bu bahis işlenirken üç cemaata dikkat çekilir: Bu âyeti okurken bütün müminleri niyet edebiliriz. Yahut vücudumuzda vazife gören bütün hücrelerimizi, bütün organ ve duygularımızı kastedebiliriz. Veya kendilerine verilen vazifeleri yerine getirmekle ibadetlerini yapan bütün mahlûkatı niyet edebiliriz.
Niyet konusunda üzerinde önemle durulması gereken bir husus da şu:
İbadetler gibi virtler, tespihler de ancak Allah rızası için olmalıdırlar. Ancak bu takdirde ihlas mührünü taşır ve makbul olurlar. İnsan bir duayı veya bir tesbihi dünya işlerinin iyi gitmesi için yaparsa ihlas bozulur ve umduğu o neticeye de ulaşamaz.
“O faideler, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasden ve bizzât istenilmeyecek. Çünki onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlası bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer." (Lem’alar)
-----------------------
Niyetin önemi ve ilimsiz iyi niyetin zararı
Sual: Niyet ne demektir?
CEVAP
Niyet, emre itaat ve Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için yaptığını kalbinden geçirmek demektir. Niyet, ibadet yapmayı kalbe getirmek, hatırlamak değildir. Allahü teâlâ için yapmayı irade etmek, istemek demektir.
Niyet, ibadete başlarken yapılır. Daha önce, mesela bir gün önce yapılırsa, niyet olmaz. Buna emel, arzu, vaat denir. Mesela, Hanefi’de oruca niyet etmek zamanı, bir gün önce, güneşin batmasından başlayarak, ertesi gün, öğleye bir saat kalıncaya kadardır. Daha önce veya daha sonra yapılırsa caiz olmaz.
Namaza başlarken, iftitah tekbiri söylenirken niyet edilir. Daha önce de, mesela, cemaat ile namaz kılmak için evinden çıkan kimse, niyet etmeden imama uysa, caiz olur. Şafii’de niyet, iftitah tekbiri alınırken yapılır, daha önce olmaz.
Namaza niyet etmek demek, o namazın ismini, vaktini, kıbleyi, imama uymayı irade etmek, kalbinden geçirip, kılmayı tercih etmek demektir. Yalnız ilim, yani ne yapacağını bilmek niyet olmaz. Niyet ederken, hangi farz ve hangi vacip olduğunu bilmek lazımdır. Mesela (Bugünkü öğleyi kılmaya) diye, farzın ismini bilmek veya vaktin farzı demek lazımdır.
İbadetlerin sahih olması için, Allahü teâlânın rızası için yapmaya niyet etmek lazımdır. Niyet, kalb ile olur. Yalnız söylemek ile niyet edilmiş olmaz. Kalb ile birlikte olmak şartı ile dil ile söyleyerek niyet etmek caiz olur. Kalb ile niyet, söz ile niyete benzemezse, kalbdeki niyet esastır. Mesela bir kimse, öğle vakti, öğle namazına niyet ederken, dili ile niyet ettim, bugünkü ikindi namazına dese, kalbi ile de öğle olduğunu bilse, öğleyi kılmaya niyet etse, öğle için niyet etmiş sayılır, dil ile söylediğinin önemi yoktur. Yalnız yemin etmek böyle değildir. Yemin etmekte, söz esastır.
Adakta da söze bakılır. Adak yaparken, kastetmese de, söz arasında dilinden çıkmış ise de, yapması vacip olur. Çünkü, adakta niyetsiz, düşünmeden söylemek, ciddi, isteyerek söylemek gibidir. Hatta, (Allah için, bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun) diyeceği yerde, (Bir ay oruç tutmak) diye ağzından çıksa, bir ay tutması gerekir. Burada kalbin önemi yoktur.
Peygamber efendimizin, (Ciddisi de, şakası da ciddidir) buyurduğu hususlar vardır. Mesela, bir kimse, şakadan veya rol gereği, iki şahit yanında evlense, gerçekten evlenmiş olur. Yine bir kimse, şaka ile, alay olsun diye veya hanımını korkutmak niyetiyle (Seni boşadım) dese, hanımı gerçekten boş olur. Bir kimse, kölesine (Seni azat ettim) dese, kölesi azat edilmiş olur. Sözünden vazgeçemez. Bir kimse, bir gün oruç adamak isteyip de yanlışlıkla bir ay dese, bir ay oruç tutması gerekir. Dinimizin emri budur.
Resulullah efendimizin ibadet olarak değil de, âdet olarak, elbise giymesi, oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması gibi devamlı yaptığı şeylere zevaid sünnet denir. Bunları yapanlara da sevap verilir. Bunlara sevap verilmesi için, niyet etmek lazım değildir. Niyet edilirse, sevapları çoğalır.
Bid'at, dinden olmayan, ibadet olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu red etmez. Yiyip içmekte, elbisede, nakil vasıtalarında, bina, ev işlerinde, ibadet yapmak, yani Allahü teâlâya yaklaşmak niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti yapmaya mani olmadıkça veya bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bid'at olmaz. (Hadika)
Ticaret yapmak ve hac etmek için giden kimsenin, niyetine bakılır. Hac niyeti fazla ise sevap alır. Ticaret niyeti çok ise veya iki niyet eşit ise, hac sevabı kazanamaz. Fakat, şartlarını yerine getirdi ise, yalnız farzı yapmış olur. Farzı yapmamak azabından kurtulur. Hiç hac niyeti yoksa maksadı ticaret veya başka şey ise hiç sevap kazanamaz. Demek ki, hacılarla birlikte hacca gitmek için bilet alıp yola çıkmak, hac için niyet edilmiş olmuyor. Ama niyet etmiyorum dese de seferilik için niyet etmiş olur.
İlimsiz iyi niyetin zararı
Sual: Kötü iş işlemesek, fakat niyetimiz işlemek olsa, sırf bu niyetimizden dolayı günah işlemiş olur muyuz? Yahut bir iyilik yapmadık, ama niyetimiz o iyiliği yapmaktır. Bu niyetle sevap alabilir miyiz?
CEVAP
Dinimizde niyetin önemi büyüktür. Kötü niyet için, yerine göre bazen günah, iyi niyet için her zaman sevab vardır. İyi bir iş yapmaya niyet edip, fakat onu yapamasa bile, yine sevab alır. Hadis-i şerifte,(Müminin niyeti işinden hayırlıdır) buyuruluyor. Mubah iyi niyetle yapılırsa taat olur; sevab verilir. Kötü niyetle yapılırsa günah olur. Üç örnek:
1- Yiyip içmek mubahtır. Yiyip içerken, Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden kaçmak için kuvvet kazanmaya niyet edilirse; taat olur, sevap olur. Günah işlemeye kuvvet kazanmak için yenirse, günah olur.
2- Uyumak mubahtır. İbadetleri rahat yapmak niyetiyle uyumak sevap olur. Bir haramı işlemek niyeti ile yatan, günah işlemiş olur. Hiçbir şey düşünmeden gafletle yatan, sevap kazanamaz.
3- İyi ve temiz giyinmek, koku sürünmek mubahtır. Sünnete uymak, İslam’ın vakarını korumak niyetiyle yapılırsa sevap, gösteriş veya öğünmek için yapılırsa günah olur. Çünkü Allahü teâlâ, bir kimsenin yeni, temiz elbisesine bakarak sevap vermez. Bunları ne niyetle yaptığına bakarak sevap veya günah yazar.
Taat kötü niyetle yapılırsa, günah olur. Üç örnek:
a- Camiye gitmek, orada oturmak taattir. Caminin; Allahü teâlânın sevdiği yer olduğunu düşünerek ziyaret etmek daha çok sevap olur. Namaz kılmayı beklemek için, ahireti düşünmek için, vaaz dinlemek için de niyet edilirse her niyet için ayrı sevaba kavuşulur. Kötü niyetle, mesela ayakkabı çalmak için veya namaz kılanları tespit edip zalimlere bildirmek için camiye gitmek günah olur.
b- Fen bilgilerini [fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi bilgileri] öğrenmek taattir. Allahü teâlâyı tanımak ve insanlığa hizmet etmek, yurdu düşmanlardan savunmak niyetiyle bu ilimleri öğrenmek çok sevaptır. Bu bilgileri kötüye kullanmak niyetiyle, mesela topluma zarar vermek için bomba yapmayı öğrenmek günahtır.
c- Topluma karışmak onların hukukuna riayet için olursa taattir. Fakire, sadaka vermek sevaptır, ancak kumar oynayan ve bir günlük yiyeceği olan fakire sadaka vermek günah olur. (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taat ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir.
Günahlar, iyi niyetle de işlense, günah olmaktan çıkmaz. Üç örnek:
1- Bir kadın, farz olan haccını eda niyeti ile mahremsiz hacca gitse haram işlemiş olur. Bir kız, Amerika’ya İslamiyet’e hizmet için mahremsiz gitse günah olur. İyi niyet haramları helal hâle getirmez.
2- Bir Hristiyan kızı, bir Müslüman erkeğe, (Benimle dans edersen müslüman olurum) dese, Müslümanın, iyi niyetle onunla dans etmesi veya başka günah işlemesi caiz olmaz. Bir kâfiri Müslüman yapmak için onunla içki içmek yahut başka günah işlemek caiz olmaz.
3- Birinin gönlünü almak için, (Mümini sevindireni Allahü teâlâ sevindirir) hadis-i şerifine uyabilmek için, içki içenlerin masasına oturmak sevap olmaz, günah olur. Haram para ile cami yaptırmak da caiz değildir. Haramdan iyi niyet ile [Allah’tan korkarak] vazgeçen sevap kazanır. Başka bir sebep ile vazgeçen sevap kazanmaz. Yalnız, günahından kurtulur.
Farz için de üç örnek verelim:
1- Hacca gitmek farzdır. Ancak hacıların paralarını çalmak ve kendisine hacı dedirtip itimat kazandırmak için hacca giden, hac borcunu ödemiş ve farzı yapmamak cezasından kurtulmuş olur ise de, sevap kazanamaz ve günaha da girer.
2- Oruç tutmak farzdır. Sırf sağlığa faydası var diye oruç tutmak sahih olmaz. Sağlığa da faydası olur niyetiyle oruç tutarsa, sağlık niyeti çoksa sevap kazanamaz. Fakat oruç borcundan kurtulmuş olur.
3- Namaz kılmak farzdır. Namaz kılan, kulluk vazifesini yapmayı niyet etmeyip, namazın bir jimnastik, olduğunu düşünerek kılarsa, namazı sahih olmaz, spor yapmış olur. İslamiyet’in emrettiği bir şey, dünya menfaati için yapılınca makbul olmaz. Dünya işi de, ahiret menfaati için yapılınca, ibadet hâlini alır.
Bir iyi niyet hikayesi şöyledir:
Ormanda bir ayının ayağı, kütük arasına sıkışır, kurtaramaz. Adamın biri bunu görüp, ayının ayağını kütüğün arasından çıkarır. Ayı da bu adama, bir iyilik düşünür. Ormandaki arıların yaptığı petekleri alıp getirir. Adam balı yiyince orada uyumaya başlar. Fakat tatlının kokusunu alan sinekler, adamın yüzüne konarak rahatsız eder. Ayı ise, kendisine iyilik eden adam rahat uyusun diye sinekleri kovar. Bakar ki kovmakla gitmiyor, sinekleri öldüreyim bari diye, kocaman bir taş alıp, adamın yüzüne konan sineklere vurur. Netice malum… Ayının ilmi olmadığı için, iyi niyeti fayda yerine zarar vermiştir.
Söz mü, iş mi, niyet mi?
Sual: Dinimizde niyet mi, söz mü geçerlidir?
CEVAP
Dinimizde bazen söze, bazen niyete veya işe itibar edilir. Birkaç örnek verelim:
Niyetin geçersiz, sözün geçerli olduğu yerlerden bazıları:
Nikahta:
Bir kimse, şakadan veya rol icabı, iki şahit yanında evlense, gerçekten evlenmiş olur.
Boşamakta:
Bir kimse, şaka ile, alay olsun diye veya hanımını korkutmak niyetiyle “seni boşadım” dese, hanımı boş olur. Hadis-i şerifte, (Bir kadınla nikahlanan veya hanımını boşayan kimse, “ben şakadan yaptım” dese, nikahı da boşaması da geçerli olur) buyuruldu. (Taberani)
Kalbden boşamak geçerli olmaz. Dille söylemek veya yazıyla yahut başka vasıtayla bildirmek şarttır. Mesela, mektupla, telefonla, kasetle, mail ile bildirilirse geçerli olur.
Vazgeçmekte:
Bir kimse, hanımına “seni boşadım” dese, sonra, şakadan boşamaktan vazgeçtiğini bildirse, boşamaktan vazgeçmiş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şeyin şakası da, ciddisi gibi sahihtir. Nikah, boşamak, boşamaktan vazgeçmek.) [Tirmizi]
Köle azadında:
Şakadan, kölesine “seni azat ettim diyenin, kölesi azat edilmiş olur.
Adakta:
Adak yaparken hiç niyet etmese de, söz arasında dilinden çıksa da, adağını yapması vacip olur. Çünkü, adakta niyetsiz, düşünmeden söylemek, ciddi, isteyerek söylemek gibidir. Hatta, “Allah için, bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun diyeceği yerde, “bir ay oruç tutmak” diye ağzından çıksa, bir ay oruç tutması gerekir. Söz geçerli, niyet geçersizdir. (Dürer)
Bunun gibi, adarken ağzından adak yerine kurban kelimesi çıksa, mesela adak için bir hayvan keseceğim diyeceği yerde, kurban keseceğim dese, burada da, söz geçerlidir. Kurban bayramında kesmesi gerekir.
Alışverişte:
Alışveriş yapıldıktan sonra, alıcı veya satıcıdan biri, ben şaka yapmıştım, bu alışverişten vazgeçtim dese de itibar edilmez. Alışverişte de söze bakılır, niyete bakılmaz.
Veresiye pahalı satmak dinimizde caizdir. Peşin 20 bin lira olan arabaya birkaç taksitle 30 bin lira istese caiz olur. Alıcı razı olursa kırk bin liraya da satabilir. Ancak bu vade farkıdır, faizdir denirse caiz olmaz. Bu fark muamele masrafıdır denirse caiz olur. Yani söze itibar ediliyor.
Hediyede:
Alacağı olduğu bir parayı borçlusuna veya başkasına hediye eden, şakadan söylemiştim dese de, hediyesinden vazgeçemez. Niyet geçersiz, söz geçerlidir.
Yeminde:
Kalbden yemin geçerli olmaz, söz geçerlidir.
Küfürde:
Bir kimse şakadan ben Hristiyan’ım dese veya günah işleyene helal olsun dese kâfir olur.
Niyet geçerli, söz geçersizdir:
Bir kimse, öğle vakti, öğle namazına niyet ederken, dili ile, bugünkü ikindi namazına diye niyet etse, kalbi ile de öğle olduğunu bilse, öğleyi kılmaya niyet etse öğle için niyet etmiş sayılır, dil ile söylediğine itibar edilmez. Tersine, öğleyi kılarken, ikindi sanarak, ikindiye niyet etse; fakat dili ile de öğleye niyet etse, namazı sahih olmaz.
Dil sürçmesi:
Sen benim Rabbimsin diyeceği yerde, şaşırıp sen benim kulumsun diyen günaha girmez.
Niyet geçersiz, iş geçerlidir:
Günah olan işler böyledir. Mesela dinlenmek niyetiyle müzik dinlemek de günahtır. Kâfir kız, “Benimle dans edersen Müslüman olurum” dese, müslümanın, iyi niyetle onunla dans etmesi veya başka günah işlemesi caiz olmaz. İyi niyeti geçersiz, günahı geçerlidir. (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taat ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir. Günahlar, iyi niyetle de işlense, günah olmaktan çıkmaz.
İş geçersiz, niyet geçerlidir:
Su içerken içki içiyormuş gibi bardakları tokuşturmak bile günahtır. Çünkü fâsıklara benzemek olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Suyu alkollü içki içenler gibi içmek haramdır.) [Redd-ül Muhtar]
Elin evinden, yanlışlıkla kendi malını çalan da günaha girer. Çünkü niyeti onun hırsızlıktı. Ama komşunun malını alacağı yerde, bilmeden kendi malını çalmıştır.
Niyet de iş de geçerlidir:
Kur’an okuyan sevap kazanır. Allah rızası için sevap için okumaya niyet ederse, okuduğu Kur’an ibadet olur ve daha çok sevap kazanır. Abdest de böyledir. Abdestsiz kimse denize girip çıksa, yahut denizin kenarında iken denize düşse çıkınca, o abdest ile namaz kılabilir. Eğer abdeste veya gusle de niyet etmişse, ibadet sevabı alır ve yine bu abdestle namaz kılabilir.
(İş) başka, (İbadet) başka
Sual: İbadetleri dünyevi faydası olduğu için yapmak, mesela vücudun sıhhati için oruç tutmak caiz mi?
CEVAP
İslamiyet’in emirlerinde ve yasaklarında, kulların dünyaları ve ahiretleri için nice faydalar bulunmakla beraber, ibadet ederken, Allahü teâlânın emri ve kulluk vazifesi olduğunu niyet etmek, düşünmek gerekir. Böyle düşünmeden yapılan iş, ibadet olmaz. Din ile ilişiği olmayan bayağı bir iş olur. Mesela, namaz kılan adam, Allahü teâlânın emrini yerine getirmeyi ve kulluk vazifesini yapmayı niyet etmeyip, namazın bir jimnastik, beden terbiyesi olduğunu düşünerek kılarsa, namazı sahih olmaz. İbadet etmiş olmaz, spor yapmış olur.
Niyet o kadar mühimdir ki, dinimizin emrettiği bir şey, dünya menfaati için yapılınca sahih ve makbul olmuyor. Dünya işi sayılıyor. Herhangi bir dünya işi de, ahiret menfaati için yapılınca, ibadet halini alıyor. Mümin, hanımına verdiği bir lokmayla bile sevap kazanıyor. Bu durumu göz önüne alarak, düşüncesini temizleyen ve niyetini düzelten bir kimse, yiyip içmekte ve her türlü dünya işlerinde, ahiret faydasını gözeterek, sevap kazanmak fırsatını elden kaçırmaz. İnsanlar bütün işlerinde, hatta ibadetlerinde, dünya menfaati, maddi kazanç aramaya alıştırılırsa, menfaatperestlik, egoistlik hasıl olur. Halbuki İslamiyet, nefslerin böyle kötü isteklerini yatıştırmayı, menfaatlerimizden fedakârlık etmeyi, ahlakın ve ruhun temizlenmesini, yükselmesini istemektedir.
İslamiyet’e uymanın, ibadet etmenin, dünya menfaatleri üzerine kurulmayacağı, akıl sahipleri için pek meydanda olan bir gerçektir. Böyle olduğunu şu âyet-i kerime mealleri de göstermektedir:
(Ahireti kazanmak için çalışanların kazançlarını arttırırız. Dünya menfaati için çalışanlara da, ondan veririz. Fakat, ahirette bunların eline bir şey geçmeyecektir.) [Şura 20]
(Menfaatleri ve lezzetleri çabuk geçen, tükenen dünyayı isteyenlerden, dilediğimize, istediğimize veririz. Ahiret menfaatleri için çalışan müminlerin mükafatları boldur.) [İsra 18,19]
(Dünyada yaşamayı ve eğlenmeyi isteyenlerin çalışmalarının karşılığını bol bol veririz. Bunlara ahirette yalnız Cehennem ateşi verilecektir. Emekleri ahirette boşa gider. Yalnızca dünya için yaptıkları işlerine, ahirette bir karşılık hasıl olmaz.) [Hud 15,16]
Sevap kazanmak için niyetin halis olması gerekir. Amel mümkün olmasa da halis niyet, yalnız başına hayırdır. Hatta bir hadis-i şerifte de (Müminin niyeti amelinden hayırlıdır) buyuruluyor. (Taberani, Hatib-i Bağdadi, Ziya el-Makdisi)
İstediğimizi yapınca sevap kazanır mıyız?
Sual: Ameller niyete göre iyi veya kötü olur diye, iyi niyetle istediğimizi yapınca sevap kazanır mıyız?
CEVAP
Mubahlar iyi niyet ile, güzel düşünce ile yapılınca, sevap kazanılır. Kötü niyetlerle yapılırsa veya bunları yapmak, bir farzı vaktinde edaya mani olursa, günah olur. Farzlar yapılırken, kötü niyetler karışırsa, borç ödenmiş, cezadan kurtulmuş olunur ise de, sevap kazanılmaz, hatta günah olur. Haram işleyenin ibadetleri sahih olur. Yani borçları ödenmiş olursa da, sevap kazanmaz. Haramdan iyi niyet ile [Allah’tan korkarak] vazgeçen sevap kazanır. Başka bir sebep ile haram işlemezse, sevap kazanmaz. Yalnız, günahından kurtulur. (Hadika)
Haramların iyi niyet ile yapılması, bunları haramlıktan çıkarmaz. (Ameller, niyete göre iyi veya kötü olur) hadis-i şerifi, taatlere ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir.
Bir kimse, birinin gönlünü almak için başkasını incitse, yahut haram para ile cami yaptırsa, bunlara sevap verilmez. (Şir’a)
Taat, kötü niyet ile yapılırsa, günah olur. Güzel niyetlerle taatin sevabı çoğalır. Mesela, camide oturmak, taattir. Mescidin, Allahü teâlânın evi olduğunu düşünerek, Allahü teâlânın evini ziyareti de niyet ederse, sevabı daha çok olur. Namaz kılmayı beklemek için de niyet ederse ve dışarıda gözü, kulağı günah işlemesin diye de ve mescitte itikâf ederek ahireti düşünmeyi de, mescitte, Allahü teâlânın adını anmayı da, orada emr-i maruf ve nehy-i münker etmeyi, yani vaaz etmeyi de, vaaz dinlemeyi de, yahut Allahü teâlâdan haya ederek edepli olmayı da niyet ederse, her niyeti için ayrı sevaplara kavuşur. (Redd-ül Muhtar)
Birkaç niyet
Koku sürünen, iyi giyinen; dünya lezzeti için veya gösteriş yapmak, öğünmek için yahut yabancı kadın ve kızlara şık görünmek için güzel giyinirse, günah işlemiş olur. Bu kimse, sünnet olduğu için koku sürünür, şık giyinirse, camiye saygı için, camide yanına oturan müslümanları incitmemek için, temiz olmak için, sıhhatli olmak için, İslam’ın vakarını, şerefini korumak için niyet edince, her niyeti için ayrı sevaplar kazanır. Her mubah işte, hatta yiyip-içmede, uyumada ve helaya girmekte bile iyi niyet etmelidir. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, sizin görünüşünüze, malınıza [rütbenize, iyi işlerinize] bakmaz; bunları ne niyetle yaptığınıza bakar) buyuruldu. (Müslim)
Yani, Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak sevap vermez. Bunları ne düşünce ile, ne niyet ile yaptığına bakarak, sevap veya azap verir. Bir işe başlayan kimsenin niyeti, Allah için olmazsa, o işi yapmamalıdır.
Bir kimse, iyi bir amel işlemeye niyet etse, fakat onu işlemek nasip olmasa, ona niyetinin sevabı yazılır. Niyete de sevap varmış diyerek, yapmak istemediği halde niyet eden, sevap alamaz.
İslamiyet’in emrettiği bir şey, dünya menfaati için yapılınca sahih ve makbul olmuyor. Dünya işi sayılıyor. Herhangi bir dünya işi de, ahiret menfaati için yapılınca, ibadet halini alıyor.
Düşüncesini temizleyen ve niyetini düzelten bir kimse, yiyip-içmekte ve her türlü dünya işlerinde ahiret faydasını gözeterek, sevap kazanmak fırsatını elden kaçırmaz.
Kimin niyeti tam olursa
Sual: Allah’ın beğendiği bir işi, iyi niyetle yapınca daha çok sevap olur mu?
CEVAP
Evet, Allah’ın beğendiği işlere taat denir. Taat, kötü niyetle yapılınca günah olur. Güzel niyetlerle taatin sevabı artar. Camide oturmak bir taattir. Camiye kötü niyetle giren, mesela ayakkabı çalmak için camiye giren kimse, günah işlemiş olur.
Caminin Allahü teâlânın evi olduğunu düşünerek giren kimse, Allahü teâlânın evini ziyarete de niyet ederse sevabı daha çok olur. Namaz kılmayı beklemek için, camide itikâf edip ahireti düşünmek için, vaaz dinlemek için de niyet ederse, her niyeti için ayrı sevaplara kavuşur.
Mubahlar iyi niyetle yapılırsa taat olur. Niyetsiz yapılırsa sevap da olmaz, günah da olmaz. Mesela yemek yemek ve su içmek mubahtır. Yiyip içerken, Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden kaçmak için kuvvet kazanmaya niyet edilirse, taat olur, sevap kazanılır.
Mubah olsun, taat olsun her işi iyi niyetlerle yapmaya çalışmak gerekir. İşlerimizi âdet olarak, şuursuz olarak yapmaktan kaçınmak gerekir. İşe gidip gelmek mubah iken, iyi niyetle yapılırsa sevap olur. Yemekleri, keyf için, lezzet için değil, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmeye kuvvet bulmak için yemelidir.
Yeni ve temiz elbise giyinmeli, giyinirken ibadet için, namaz için süslenmeye niyet etmelidir. Elbiseyi herkese gösteriş için giymek günahtır. İbadetleri kuvvetli ve sağlam yapmak niyetiyle uyunursa, uyku ibadet olur. (Mektubat-ı Rabbani)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Gece ibadet etmek niyetiyle yatan, fakat uyku galebe çalıp sabaha kadar uyanamayan, niyeti sebebiyle gece ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. Uykusu da kendisine Allahü teâlânın ihsan ettiği bir sadaka olur.) [İbni Mace]
(Ameller niyetlere göredir.) [Buhari]
(Bir kimse beni ziyaret etmek için gelse ve başka bir şey için niyeti olmasa, kıyamet günü ona şefaat etmemi hak etmiş olur.) [Müslim]
(İnsanlar dört gruptur: Birincisinin ilmi ve malı vardır. Helalinden kazanır, meşru yerlere harcar. Başka biri de, "Benim de malım ve ilmim olsaydı, bunun gibi yapardım" der. Bunların ikisi mükafatta beraberdir. Diğer bir kimsenin de ilmi yok, fakat malı çok. Cahilliği sebebiyle malını harcarken harama, helale aldırış etmez. Başka biri de, "Benim de malım olsaydı, bunun gibi yapardım" der. Bunların ikisi de günahta beraberdir.) [İ. Gazali]
Her türlü kötü niyetten kaçmak gerekir. Peygamber efendimiz, (İki müslüman birbirine kılıç çeker, biri diğerini öldürürse, ikisi de Cehennemdedir) buyurunca, (Ölenin suçu ne?) diye sordular. Buyurdu ki: (O da, öldürmek istemişti.) [Buhari]
Mümin hep iyi işler yapmak ister. İmkanı olmadığı için düşündüğü iyi işlerin hepsini yapamaz. Münafık da, hep kötü işler yapmak ister. İmkanı olmadığı için düşündüğü kötü işlerin hepsini yapamaz. Bunun için Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Müminin niyeti amelinden iyidir. Münafığın niyeti amelinden kötüdür. Herkes niyetine göre amel etmek ister.) [Taberani]
İslam âlimleri de niyet için buyuruyorlar ki:
(Nice küçük ameller vardır ki, niyetler onları büyütür, nice büyük ameller vardır ki, niyetleri onları küçültür.)
(Amelden önce, amel için niyeti öğren! Hayır niyet ettiğin müddetçe hayır üzeresin.)
(Kimin niyeti tam olursa, Allahü teâlânın ona yardımı da tam olur.)
(Niyet hayır, akıbet hayır.)
Zemzem ve niyet
Sual: Zemzem, içildiği niyete göre faydalı olur mu?
CEVAP
Evet. Zemzemi içmeyi bir nimet ve ganimet bilmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zemzem, doyurucu ve hastaya şifa vericidir.) [Bezzar]
(Zemzemi, belalardan korunmak niyeti ile içeni Allah muhafaza eder.) [Hakim]
Abdullah ibni Mübarek hazretleri, (Resulullah, "Zemzem, içildiği niyete göre faydalı olur" buyurduğu için ben de kıyamet günü susuzluktan kurtulmak için zemzem içiyorum) derdi. (İbni Mace)
Abdullah ibni Abbas hazretleri de, zemzem içerken, (Ya Rabbi, senden faydalı ilim, bol rızık ve her türlü hastalıktan şifa istiyorum) diye dua ederdi.
Kurban ve niyet
Sual: Bir hayır kurumu, "Kurumumuzun bankadaki hesabına şu kadar para yatırana kurban kesilir" diyor. Kurumun bankadaki hesabına bir kurban parası yatırmakla, dinimize uygun şekilde kurban kesilmiş olur mu?
CEVAP
Bankaya para yatıran şahıs sayısı kadar kurbanı kesip, (Her kurban birine olur) demek ve kesilen hayvanların her biri, para yatıranlardan birinin olsun demek çok yanlıştır. Çünkü kurbanda niyet önemlidir. Ya kurbanı satın alırken veya kesecek olana vekalet verirken niyet şarttır. Niyetsiz kesilen hayvanlar, kurban değil, et olur. (Redd-ül Muhtar)
Bugünkü oruç veya namaz
Sual: Bir arkadaş dedi ki: “Gün, imsak vaktinden sonra başlar. Onun için imsak vaktinden önce oruca niyet ederken, yarınki oruca diye niyet edilir. İmsak vakti çıkınca niyet ederken bugünkü oruca diye niyet edilir. Bu bakımdan bir kimse imsak vaktinden önce, önümüzdeki günü kastederek bugünkü oruca diye niyet etse, niyeti sahih olmaz. Hatta imsak vaktinden sonra oruca diye niyet etse hangi günü kast ettiğini bildirmediği için orucu yine sahih olmaz. Bunun gibi, bir kimse öğle namazını kılarken, bugünkü öğle demezse, sadece öğle namazına diye niyet etse hangi günkü öğleyi kıldığını bildirmediği için namazı sahih olmaz.”
Bu arkadaşın dedikleri doğru mu? Bir kimse, imsak vaktinden önce veya sonra oruca diye niyet etse bugünkü veya yarınki demese orucu sahih olmaz mı? Öğleyi veya başka vakti kılarken bugünkü diye belirtmezse niyeti sahih olmaz mı?
CEVAP
Günün tarifi doğru, diğerleri hep yanlıştır. Fıkıh kitaplarında açıklanıyor. Oruca demekle, niyet sahih olmuş olur. Çünkü o orucun ramazan orucu olduğunu biliyor, hangi gün tutacağını da biliyor. Onun için, yanlışlıkla bugün diyeceğine yarın dese veya gece niyet ederken, yarın demesi gerekirken bugün dese yine orucu sahih olur.
Hiçbir namazda, bugünkü demeye gerek yoktur. Çünkü bugünkü namazı kıldığını bilmektedir. Bugünkü demese de niyeti sahihtir.
Bir kimse, öğle vakti, öğle namazına niyet ederken, dili ile, bugünkü ikindi namazına diye niyet etse, kalbi ile de öğle olduğunu bilse, öğleyi kılmaya niyet etse, öğle için niyet etmiş sayılır, dil ile söylediğine itibar edilmez. Tersine, öğleyi kılmaya başlarken, ikindi zannetse, fakat dili ile de bugünkü öğleye diye niyet etse, namazı sahih olmaz. Kalben yaptığı geçerlidir.
Bunun gibi namaz kılarken kıbleye dönmek, kıblenin Kâbe olduğunu bilmek şarttır. Ancak namaza niyet ederken bunları söylemek şart değildir. Yani döndüm kıbleye, kıblem Kâbe demek şart değildir. Çünkü Müslüman kıblesinin Kâbe olduğunu bilir. Seccadesi Kıbleye doğru değilse düzeltir. Hiç araştırmadan durursa Kıbleye isabet etse bile namazı sahih olmaz. Kıbleye döndüğünü söylemesi gerekmez. Demek ki bugünkü oruca, bugünkü öğleyi kılmaya, döndüm kıbleye demek şart değildir. (Redd-ül muhtar, Dürer ve gurer)
Birkaç niyetin önemi
Sual: Bir arkadaş, camide öğlenin son sünnetini kılarken, tehıyyet-ül-mescide, tehıyyet-ül-menzile ve sübha namazına da niyet edilebilir dedi. Doğru mu?
CEVAP
Birkaç niyetin caiz olduğu yerler vardır ama burası değildir. Vaktin sünnetini kılarken vaktin farzına da niyet edilmez. Sübha namazı abdest aldıktan sonra kılınır, ilk sünneti kılarken niyet edilebilir. Son sünnete kadar beklenmez. Tehıyyet-ül-mescid camiye girince kılınır. Son sünnete kadar beklenilmez. Yolculuğa çıkılmayacaksa tehıyyet-ül-menzil de kılınmaz.
Camiye girince, öğlenin son sünneti değil, ilk sünneti kılınırken, ikindinin ve yatsının ilk sünneti kılınırken, tehıyyet-ül-mescide de niyet edilebilir, çünkü mescide saygı namazıdır. Eğer yenice abdest alıp girmişse, sübha namazına [abdest için şükür namazına] da niyet edebilir. Eğer bir yolculuğa da çıkacaksa, tehıyyet-ül-menzile de niyet edebilir. İlk kazaya kalmış dört rekatlık bir farza da niyet edebilir. Böylece bir namaz için beş niyet edilmesi caizdir. Niyet edilmese de sübha, tehıyyet-ül-mescid, vaktin sünnetinin sevabı alınır, ancak niyetin sevabı noksan olur.
Camiye girip sünnet veya farz kılan, Tehıyyet-ül-mescid namazı da kılmış olur. Fakat, Tehıyyet sevabına da kavuşabilmek için, buna da ayrıca niyet etmek gerekir. Çünkü, hadis-i şerifte, (İbadetler, niyetlerine göredir) buyuruldu. Amelin sevabına kavuşmak için, niyet edilmesi şarttır.
Bir ibadetin yapılması ile, başka bir ibadetin de yapılmış olacağı bildirilmiş olan yerlerde, ikinci ibadetin sahih olması için, bunun için de ayrıca niyet etmek gerekmez ise de, ikinci için de niyet edilmedikçe, bunun sevabı hasıl olmaz. (Redd-ül Muhtar)
Kaza namazına niyet ederken, sünnet namazlar için vaat edilmiş olan sevaplara kavuşmak için, vaktin sünneti için de niyet etmelidir. Böyle iki niyet, imam-ı a'zama, imam-ı Ebu Yusuf’a ve imam-ı Muhammed’e göre de sahih olup, sünnet sevabı da hasıl olur. (Nevadir-i fıkhiyye)
Niyetin çok olması sevabın çok olmasına sebep olur. Camiye giren kimse, ne kadar çok niyet ederse, o kadar çok sevap alır. Mesela:
1- Caminin Allahü teâlânın evi olduğunu düşünürse,
2- Allahü teâlânın evini ziyarete de niyet ederse,
3- Namaz kılmayı beklemek için niyet ederse,
4- İtikâf edip ahireti düşünmek için niyet ederse,
5- Vaaz dinlemek için de niyet ederse,
6- Okunacak Kur’an-ı kerimi dinlemek için niyet ederse,
7- Dışarıda harama bakmaktan kurtulduğunu düşünürse,
8- Düzgün namaz kılanları görüp namazını onlar gibi düzgün kılmaya da niyet ederse,
9- Salihlerin yüzüne bakmanın ibadet olduğunu düşünerek onlara bakmayı düşünürse,
10- Salih kimselerle arkadaş olmayı, onlarla dini sohbet etmeyi düşünürse.
Bunun gibi her niyeti için ayrı sevaplara kavuşur.
Denize bakmak ibadettir. Ancak trene bakar gibi bakmak değil, sünnet olduğunu düşünerek bakmak sevaptır. Denize yüzmeye giden de, denize bakmanın, yüzmenin, gusletmenin sevap olduğunu düşünürse her niyeti için sevaba kavuşur. Her işte niyetin önemi büyüktür.
Mubahlar niyete bağlıdır
Sual: Helal ve mubah olan şeyleri yemek sevaptır, denir mi? Mesela elma ve simit yemek sevaptır, denir mi?
CEVAP
Mubahlar niyete bağlıdır. Dine hizmet etmek, ibadetlerini kolay yapabilmek niyetiyle yenirse sevap olur. Günah işlemeye güç kazanmak için yenirse günah olur.Amel ve niyet
Sual: Yunus Emre bir şiirinde diyor ki:
Hararet nardadır, sacda değildir.
Keramet hırkada, taçta değildir.
Her ne arar isen kendinde ara.
Kudüs'te, Mekke'de, Hacda değildir.
Bu sözler, hacca gitmek yerine kalbi temizlemek gerektiğini göstermez mi?
CEVAP
Bu ifadelerin Bektaşilere ait olduğu söyleniyor. Yunus Emre'ye aitse, onun şahsına uygun tevil gerekir. Taç giymeyin, Mekke’ye, hacca gitmeyin, ibadet etmeyin demek istemez. O değil, hiçbir Müslüman öyle şey söylemez. İnsan, hacca ibadet maksadıyla gidebileceği gibi, riya için gidebilir, hacıların paralarını çalmak için gidebilir, ticaret için gidebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize [o işi ne niyetle yaptığınıza] bakar.) [Müslim, İ. Mace]
Yani, Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine değil, bunları ne niyet ile yaptığına bakarak, sevab verir veya azap eder. Hacca gitme niyeti hırsızlık ise, Allahü teâlâ kalblerdeki niyeti bildiği için, o kişiye sevab vermez, azap eder. Yani ibadetinize değil, ibadeti ne niyetle yaptığınıza, Mekke’ye, hacca ne niyetle gittiğine bakar. Ona göre sevab verir veya azap eder. Evliyanın hırkası, tacı olur ama, bunlar kerameti göstermez. Görünüş değil, niyet önemlidir. (Hararet nardadır, sacda değil) deniyor. Sacı kızdıran ateştir. Onun için, Cehennemde ateş yoktur, herkes ateşini oraya, yaptığı kötü amelleri ile kendi götürür denmiştir. Cehennem imanı doğru olan mümini yakamaz. Bazı felsefecilerin, hacca gitmek, ibadet etmek gerekmez, sevgi ve kalb temizliği yeter demeleri yanlıştır.
Şiirde, bir ibadet yapılırken, niyetin önemi vurgulanıyor. Yine Yunus, (Bir kez gönül yıktınsa, kıldığın namaz değil) diyor. Namaz kılmayın demiyor. (Kalb kırmadan namaz kılın. Kalb kırınca kıldığınız namazın sevabı yok olur) demek istiyor. Bütün günahlar da böyledir.
Niyetin önemi
Sual: Bir kimse, bir iyilik veya kötülüğü yapmak isteyip de yapamasa, sırf bu niyetinden dolayı sevab veya günah alır mı?
CEVAP
İyi niyetinden dolayı sevap alır, kötü niyetinden dolayı, o kötülüğü yapmadıkça günah kazanmaz. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(İyi bir iş yapmaya niyet edip de, yapamayana, tam bir iyilik yapmış gibi sevap verilir. Niyet edip yaparsa, on mislinden 700 misline, hatta daha fazla sevaba kavuşur. Kötü bir işe niyet edip, de, yapmayana, yapılmış tam bir iyilik sevabı verilir, niyet edip de yapana ise sadece bir günah yazılır.) [Buhari]
(Dünyada dört grup insan vardır:
1- Bir kula Allah mal ve ilim vermiş, o da bu konuda Rabbinden korkuyor, bunlarla akrabalarına iyilik ediyor ve Allah’ın bunda bir hakkı olduğunu biliyor. Bu kimse en üstün mertebededir.
2- Birinin de, malı da ilmi de yoktur; fakat iyi niyetlidir. “Eğer malım olsaydı, ben de falanca gibi iyi yolda sarf ederdim” der. Bu kimse niyetine göre mükâfatını alır. Birinci ile ikincinin mükâfatı aynıdır.
3- Birinin de, malı var ama ilmi yoktur. Bu kimse malını rastgele harcar, malı konusunda Allah’tan korkmaz, onunla akrabalık haklarını yerine getirmez, Allah’ın onda bir hakkı olduğunu bilmez. Bu kimsenin durumu çok kötüdür.
4- Biri de var ki, malı da, ilmi de yoktur. “Eğer malım olsaydı, falanca gibi kötü yollarda sarf ederdim” der. Bu da niyetine göre günaha girer. İkisinin de günahı aynıdır.) [Tirmizi]
Niyetin sevabı
Sual: Bir hayır kurumuna Allah rızası için 50 lira veren kimse, (İmkânım olsaydı, 500 lira verirdim) diye niyet etse, bu niyetinden dolayı sevab kazanır mı?
CEVAP
Evet, ihlâsla niyet edince, vermiş gibi sevab kazanır, fakat niyetle birlikte bizzat vermenin sevabı daha çoktur. (Niyet edince, para verilmese de nasıl olsa sevab kazanılıyor) diye niyet edilince, sevab kazanılmaz.
Ameller niyete göre mi?
Sual: İslâmiyet'e hizmet niyetiyle, yani iyi niyetle bir dînî site hazırladım. Fakat içinde dine aykırı şeyler de var. Mesela her çeşit müziğin yanında, çeşitli yazarların Ehl-i sünnete aykırı yazıları var. Ama ameller niyetlere göre olduğu için (Birkaç okuyucunun duasını alsam yeter) diyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
CEVAP
Elbette yanlıştır. (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, iyi ve mubah işler içindir. Yoksa haram olan işler, iyi niyetle de yapılsa haram olmaktan çıkmaz. Yapılan bir haram işten dolayı biri Allah razı olsun dese, öteki de âmin dese, her ikisinin de kâfir olacağı din kitaplarında yazılıdır.
İyi niyetle haram işlenmez. Mesela namaz kılmak ve oruç tutmak gayesiyle, kuvvetlenmek için şarap içmek helâl olmaz. Gâvur kızını Müslüman yapmak için onunla dans edilmez. Cehennemin iyi niyetli kimselerle dolu olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Yani sevab kazanmak niyetiyle yanlış işler yüzünden Cehenneme gidileceği bildiriliyor. Bir şeyin aklımıza göre iyi olması dinen de doğru olmasını göstermez. Böyle uygunsuz sitelerin vebali büyüktür.
İyi niyete de sevab var
Sual: Hadiste, (Müminin niyeti, amelinden hayırlıdır) buyuruluyor. Amelle iyi veya kötü bir iş yapılıyor, ama niyetle hiçbir iş yapılmadığı hâlde neden niyet daha faziletlidir?
CEVAP
Hadis-i şerifteki (Müminin niyeti) ifadesi, (Müminin iyi niyeti) demektir. Amelden kasıt da, faydalı ameldir, ibadettir.
Mümin, iyi şeyler düşünebilir, ama her düşündüğünü yapabilecek durumu olmaz. İyi şeyler yapması az, iyi şeyler düşünmesi çok olur. Mesela, sırf sevab kazanmak için değil de, halis niyetle, gerçekten, olsa vereceğini düşünerek, (Dağlar kadar altınım olsaydı, bütün fakirlere bir ev yapardım) dese, bu halis niyetinden dolayı sanki ev yapmış gibi sevaba kavuşur.
Âdetli bir kadın, halis niyetle, (Müsait olsaydım, ben de Arefe günü bin İhlâs okurdum) dese, okumuş gibi sevaba kavuşur. Âhirette müminin defterinde bu niyetinden dolayı çok sevab olur.
----------------------
Suâl: Dinimizde niyetin önemi nedir? Sırf kötü niyet için günah, sırf iyi niyet için sevap olur mu?
Cevap: Dinimizde niyetin önemi büyüktür. Kötü niyet için günah, iyi niyet için sevap vardır. Sevap kazanmak için niyetin halis olması gerekir. Amel mümkün olmasa da halis niyet, yalnız başına hayırdır. İyi bir amel işlemeye niyet edip, fakat onu işlemek nasip olmayana, niyetinin sevabı yazılır. Bir hadis-i şerifte (Müminin niyeti amelinden hayırlıdır) buyuruluyor. (Taberânî)
İslâm âlimleri de buyuruyor ki: Amelden önce, amel için niyeti öğren! Niyetle küçük amel büyük, büyük amel küçük olur. Niyetin hayır olduğu sürece hayır üzeresin. Niyeti tam olana, Allahın yardımı da tam olur. Niyet hayır, akıbet hayır.
Mubah, taat, farz ve haram işlerken yapılan niyet önemlidir. Mubahlar iyi niyetle yapılırsa taat olur; sevap, kötü niyetle yapılırsa günah olur. Niyetsiz ise sevap da, günah da olmaz.
Üç örnek verelim:
1- Yiyip içmek mubahtır. Yiyip içerken, Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden kaçmak için kuvvet kazanmaya niyet edilirse, taat olur, sevap olur. Günah işlemeye kuvvet kazanmak için yenirse, günah olur.
Uykunun ibadet olması
2- Uyumak mubahtır. İbadetleri rahat yapmak niyetiyle uyumak ibadet olur. Yarın bir haramı işlemek düşüncesiyle yatan günah işlemiş olur. Hiçbir şey düşünmeden gafletle yatan, sevap kazanamaz. Böyle gafletin devam etmesi günaha sürükleyebilir.
3- Elbise giymek mubahtır. Yeni ve temiz elbise giyinirken ibadet için, namaz için süslenmeye, İslâmın vekarını, şerefini korumak için niyet edilirse sevap olur. Dünya lezzeti veya gösteriş için yahut yabancı kadın ve kızlara şık görünmek için güzel giyinen günah işlemiş olur. Şık elbise gibi, güzel koku sürünmek de mubahtır. Sünnet olduğu için koku sürünen, camide yanına oturan müslümanları incitmemek için de niyet edince, her niyeti için ayrı sevap kazanır. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, sizin şeklinize, mallarınıza bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar) buyuruldu. Yani, Allahü teâlâ, insanın yeni elbisesi, mal ve rütbesi için sevap vermez. Bunları ne niyet ile yapmışsa, ona göre sevap veya günah yazar. Taat, kötü niyet ile yapılırsa, günah olur. Güzel niyetlerle taatın sevabı çoğalır.
Üç örnek verelim:
1- Camide oturmak taattır. Camiye kötü niyetle, mesela ayakkabı çalmak için giren, günah işlemiş olur. Caminin Allah’ın sevdiği yer olduğunu düşünen kimse, burayı ziyarete de niyet ederse sevabı daha çok olur. Namaz kılmayı beklemek için, camide itikaf edip ahireti düşünmek için, vâaz dinlemek için de niyet ederse, her niyeti için ayrı sevaba kavuşur. (R. Muhtâr)
2- Fen bilgilerini öğrenmek taattır. Allah’ı tanımak ve insanlığa hizmet etmek niyetiyle bu ilimleri öğrenmek çok sevaptır. Bu bilgileri kötüye kullanmak niyetiyle öğrenen de günah işlemiş olur.
3- Sadaka vermek taatır. Fakire, ihtiyaçlarını gidermesi için sadaka vermek çok sevaptır. Kumar oynayan ve bir günlük yiyeceği olan fakire sadaka vermek günah olur.
Farzda niyetin önemi
Farzları işlerken de niyetin önemi vardır.
Birkaç örnek verelim:
1- Hacca gitmek farzdır. Hac yapmaktan başka, hacıların paralarını çalmak ve kendisine hacı dedirtip itimat kazandırmak için hacca giden, hac borcunu ödemiş ve farzı yapmamak cezasından kurtulmuş olur ise de, sevap kazanamaz ve günaha da girer. Ticaret ve hac etmek için giden kimsenin, hac niyeti fazla ise, sevap kazanır. Ticaret niyeti çok ise veya iki niyet eşit ise, hac sevabı kazanamaz. Fakat, farzı yapmamak azabından kurtulur.
2- Oruç tutmak farzdır. Sağlığa olan faydaları için, oruç tutanın orucu sahih olmaz. Sağlığa da faydası olur niyetiyle oruç tutarsa, sağlık niyeti çoksa sevap kazanamaz. Fakat oruç borcundan kurtulmuş olur.
3- Namaz kılmak farzdır. Namaz kılan, Allahü teâlânın emrini yerine getirmeyi ve kulluk vazifesini yapmayı niyet etmeyip, namazın bir jimnastik, beden terbiyesi olduğunu düşünerek kılarsa, namazı sahih olmaz, spor yapmış olur.
İslâmiyetin emrettiği bir şey, dünya menfaati için yapılınca sahih ve makbul olmaz. Dünya işi sayılır. Bir dünya işi de, ahiret menfaati için yapılınca, ibadet hâlini alır.
Haramda da niyetin önemi vardır. Bir kâfiri müslüman yapmak için onunla içki içmek yahut nişanlı veya evli olduğunu göstermek için altın yüzük takmak caiz olmaz. Çünkü haramın iyi niyet ile yapılması, bunu haramlıktan çıkarmaz. (Ameller, niyete göre iyi veya kötü olur) hadis-i şerifi, taatlara ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir. Haramdan iyi niyet ile [Allahtan korkup] vazgeçen sevap kazanır. Başka bir sebep ile haram işlemezse, sevap kazanmaz. Yalnız, günahından kurtulur. (Hadîka)
-----------------------
İslamiyet, her amelde, her iş ve eylemde niyeti, niyette de samimiyeti esas alır. İslâm’da ameller, samimi niyetlere göre değerlendirilir. Bir işe, faaliyete veya amele başlarken, niyetiniz halis ve güzel ise, iş ve ameliniz ona göre şekillenir; kötü ise yine ona göre şekillenir ve değerlendirilir. Peygamberimizin (s) yukarıdaki hadis-i şerifi, halis niyetin her işte belirleyiciliğini ortaya koyar. İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel, EbûDâvûd, Tirmizî, Dârekutnî gibi büyük âlimler, bu hadis ile İslam'ın üçte birini anlamanın mümkün olduğunu, yine İmam Şâfiî'nin; fıkhın yetmiş konusunun bu hadis-i şerifle bağlantılı olduğu, bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerektiğini söylediği nakledilir. İmâmBuhârî ise, kitap yazanlara bir nasihatte bulunarak, eserlerine bu hadisle başlamalarını tavsiye etmiştir. Biz de öyle yaptık… İslâm hukukunun temel kurallarından olan; "Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir" (Madde 2), "Ukûd'da itibar makâsıd ve meânîyedir, elfâz ve mebâniye değildir" (Madde 3) şeklindeki Mecelle kaideleri de, “Ameller niyetlere göredir” hadisine dayanır. Peki, niyet nedir? Niyet: kastetmek, karar vermek, kalbin bir şeye yönelmesi, ne yaptığını bilerek yapmak anlamına gelir. Kişinin kalpteki tercihidir. Niyet her şeyin özü ve başıdır; amellerin ruhudur. Doğan Cüceloğlu’na göre: “Bir insanın niyeti, o kişinin içinde bulunduğu ortamı nasıl algılayacağını, o ortamda bilincini nasıl organize edeceğini belirleyen en önemli etkendir.” İslâm’da ameller niyete göre değer kazanır; bir işi yapmaya kalbin karar vermesi ise halis niyettir. Niyet, ancak sahibinin açıklaması veya onu eyleme dökmesiyle belli olur. Bir iş ya kalble, ya dille veya diğer organlarla yapılır. Kalble yapılan işler, niyet ve düşüncelerdir. Dille yapılanlar konuşmalardır. Organlarla yapılan işler de fiil ve davranışlardır. Sözler ve davranışlar çoğu zaman niyete bağlı olduğu için, iyi niyet bazan başlı başına bir ibadet olur. Ameller yani yapılan işler niyete göre değer kazanır sözü, çoğu zaman organlarımızla yaptığımız işleri kapsar. Yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet sayılır. Birinin malını meşrû olmayan yollardan elde etmeye karar vermişken, Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmesi de aynı şekilde sevap kazanmaya vesile olur. Kalbden geçen düşünceler, iyi niyete dayandığı zaman Allah katında değer kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve şuurlu olması gerekir. Kalıp Değil Kalp Esastır Peygamberimizin (s), aşağıdaki hadis-i şerifte ifade buyurduğu üzere, Allah (c.c), insanları, soy-soplarına ve şekillerine göre değil, halis niyetlerin merkezi olan kalplerine göre değerlendirir. “Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.” (Müslim, İbnMace) Diğer bir ifade ile: Allah insanların kalıbına değil kalbine bakar, onların samimi niyetine değer verir. Allah (c.c); insanların inanç, karar ve eylemlerinden bizzat kalbi sorumlu tutar. Buna karşılık, dil bir şeye niyet etmiş iken kalb bu düşünceye katılmazsa, niyet makbul olmaz. “Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır.” (Ahzab 33/5) “Allah, sizi yeminlerinizdeki rastgele söylemelerinizden, boş amaçsız sözlerden dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından sorumlu tutar...” (Bakara 2/225) Şüphe yok ki Allah, insanların gözlerden uzakta gizlice yaptığı şeyleri de kalblerinden geçen duygu ve düşünceleri de bilir. Her hain bakıştan ve gönülden geçen her duygudan da yalnız O haberdardır. “Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz deAllah ondan dolayı sizi hesaba çeker; sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder...” (Bakara 2/284) “De ki: İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.”(Âl-i İmran 3/29; ayrıca 33/54) “Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.”(Mümin 40/19; ayrıca Ahzab 33/51) Dini Allah’a Halis Kılmak Allah Teâlâ, başka dinlere mensup olanların yegane hak ve dosdoğru din olan İslâmiyet’i kabul etmelerinin, ancak batıl din ve inançlarını bir kenara bırakıp, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, ona kayıtsız şartsız boyun eğmeleri, teslim olmaları ve samimi niyetlerini ispat etmek için de yalnızca Allah’a itaat ve ibadet ederek namaz kılmaları, zekât vermeleri ile mümkün olacağını beyan etmiştir. “Ve onlar, dini sadece Allah'a tahsis ederek, Allah'ı birleyerek, ancak Allah'a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.”(Beyyine 95/5) Samimi niyet; Din’i yalnız Allah’a has ve halis kılmaya ilaveten, namaz, zekât, oruç, hacc ve kurban dâhil bütün ibadetlerin sadece Allah rızası için yapılması ile ortaya çıkar. “De ki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi Allah içindir.” “O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.”(En’am 6/162-163) İşte iyi niyet ve teslimiyet budur! Yine en faziletli amellerden olan cihadda da niyet esastır. Rasûlüllah’a (s): “Biri cesaretini göstermek, diğeri milletini korumak, öteki kendine yiğit adam dedirtmek için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır?” diye sorulunca, o (s) şöyle buyurur: “Kim, İslâmiyet daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah yolundadır.” (Buhari, Müslim) Sadece cihad değil, iyi niyete dayanmayan ve daha çok gösteriş için yapılan hiçbir ibadet Allah katında değer kazanmaz. Peygamberimiz (s) bir hadîs-i şerifinde; kıyamet günü, Allah Teâlâ’nın (c.c) göteriş için savaşanı: “Sana cesur adam desinler diye çarpıştın” buyurarak yüz üstü sürükleyip cehenneme atacağını, gösteriş için ilim öğrenip Kur’ân okuyanı: “İlmi, sana âlim desinler diye öğrendin. Kur’ân’ı ise, güzel okuyor desinler diye okudun” buyurarak, gösteriş için infak eden zengini ise, “cömert adam desinler diye malını sarfettiğini” söyleyerek cehenneme atacağını belirtilmiştir. (Müslim) Buna karşılık, şu hadis-i şerife göre; Allah katında makbul olan bir işi imkânsızlıkları sebebiyle yapamayanlar, onu yapmayı ihlâs ve samimiyetle arzu ettikleri takdirde, yapmış gibi sevap kazanırlar. “Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı: Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb-ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder. Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar. Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb-ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder. Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar. ” (Buhari, Müslim) Savaş ve benzeri zorluklar, elbette gerçek niyetleri ortaya çıkaran çetin imtihanlardır. “Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı...” (Tevbe 9/46) Halk dilindeki “Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz” sözü, bu âyet ve hadislerde cihad konusunda beyan buyurulan ‘niyetin belirleyici olduğu’ hakikatini namaz bağlamında ifade eder. “Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut 29/3) Allah’a Ulaşan Et ve Kan Değil Takvâdır! Allah Teâlâ (c.c) ibadetlerde kulun halis niyetini esas alır. Kurbanla ilgili şu âyet-i celile (Hacc 22/37), genel anlamda ibadetlerde halis niyetlerin esas olduğunu ve Allah’a ulaşacağını ortaya koyar: “Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır.” Allah (c.c) kurbanın ne etine, ne de kanına bakar. Zira önemli olan, hayvanın sırf O’nun rızası için kesilmesidir. Kurban edilen hayvan Allah rızası için kesilmiyorsa, o kurbanın hiçbir değeri yoktur. Cenâb-ı Hakk’ın değer verdiği ve mükâfatını vereceği şey insanın ihlâsı, iyi niyeti ve samimiyetidir. Demek ki; kurbanda esas olanın niyet yani “Allah’a karşı sorumluluk bilincine ermek” tir. Kurbanda et ve kan gibi maddi unsurların değil takvâ’nın yani niyetin esas alınması, namazda da öyledir. Namaza niyet namazın şartlarından olup, Allah rızası için ihlâsla namaz kılmayı dilemek ve hangi namazı kılacağını bilmektir. Bu niyetin kalple yapılması esastır. Dilde kalıp kalpte şekillenmeyen bir niyet sözcüğü, gerçek niyet olamaz. İmam Rabbani, dille yapılan niyetin bid’at olup sünneti, hatta farzı ortadan kaldırdığı kanaatindedir. İbnü’l-Kayyım el-Cevzi de; dille niyet hakkında; “Rasûlüllah’tan sahih, zayıf, müsned veya mürsel olarak kesinlikle bir kelime bile rivayet edilmeyen bid’attır” der. İslâm âlimlerine göre, namaz için ayağa kalkmak, niyet hükmündedir. Teyemmümde niyet farzdır; esasen “teyemmüm” kelimesinin anlamı ‘niyet ve kast’ demektir. Keza abdestte de niyet Şafii’ye göre farzdır. "Sabah akşam Rabbine, sırf O'nun rızasını dileyerek dua edenleri huzurundan kovma..." (En'âm 7/52) Bu âyette, Allah Teâlâ (c.c), rızasını dileyen yoksulların güzel niyetlerini övmüştür. Nihayet, aşağıdaki ayet ve hadisler, halis niyetin tüm amellerde esas olduğunu açıkça ortaya koyar: Rasûlüllah (s) Sa’d b. EbîVakkâs’a (ra): “Allah rızâsını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.” der. (Buhari, Müslim) Abdullah b. Ömer’in âlim ve zâhid oğlu Sâlim, halife Ömer b. Abdülazîz’e şöyle yazar: “Şunu iyi bil ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah’ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allah’ın yardımı da o kadar azalır.” Demek ki; her ibadet ve eylem, samimi bir niyetle ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılmalıdır. Allah’ın kuluna yardımı da kulun halis ve samimi niyetine bağlıdır. Baştaki hadîste, niyeti “Allah’a ve Rasûlü’ne varmak” olanın eline geçecek sevabın da “Allah’a ve Rasûlü’ne hicret sevabı” olduğu beyan buyuruluyor. Hicret, bir şeyi terketmek demektir. Nitekim bir başka hadis-i şerifte, Allah’ın yasak ettiği şeyleri terkedenin de “muhacir” olduğu beyan edilmiştir. Bir adam hicret ederken dünyevî bir çıkar düşünmemiş, sadece Allah’ın rızasını kazanmayı ve Rasûlüllah’ı hoşnut etmeyi hedef almışsa, hicreti makbûl olmuştur; Allah ve Rasûlü’ne hicret etme sevabını elde etmiştir. Kim de hicret ediyor görünse bile, aslında bir dünyalık elde etme veya bir kadınla evlenme arzusuyla yola çıkmışsa, onun hicreti makbul sayılmaz ve hiçbir sevap kazanamaz. Bu hadîs-i şerîfin söylenmesine şu olayın sebep olduğu anlatılır: Ashabdan biri, ÜmmüKays adlı bir hanımla evlenmek ister. ÜmmüKays ise o ara Medine’ye hicret etmeyi düşünmektedir. O sahabaye, niyeti ciddî ise Medine’ye hicret edip orada evlenmeyi teklif eder. Mekke’deki kurulu düzenini terk etmeyi henüz düşünmeyen o sahâbeÜmmüKays’la evlenmek arzusuyla Medine’ye hicret etmek zorunda kalır. Bu durumu bilen sahabeler, ÜmmüKays’ınmuhâciri anlamında “MuhâciruÜmmüKays” diye takıldıkları o zâtın, hicret sevabı kazanıp kazanmadığını tartışmaya başlarlar. İşte o zaman Efendimiz (s), bu hadisle meseleye açıklık getirir; herkesin niyetine göre sevap kazanacağını söyler.
-----------------
Halka gösteriş yaparak,
Hakk’ın rızası kazanılmaz!
Niyet, bir kasd ve teveccüh, bir azim ve şuur olmakla birlikte, kişinin bir işi yapmaya karar verip, kalbinde o işi neden yapacağı düşüncesinin belirmesidir. Niyet sayesinde insan, nereye yöneldiğini ve ne istediğini bilme şuuruna ulaşır.
Müminler olarak, kulluk vazifelerimizi Allah subhanehu ve taala’nın rızası için yapmalıyız. Başka maksatlarla yapılan işlerde hayır yoktur. İbadet Allahu Teala için yapılırsa, değeri çok büyük olur. Başkalarının senasına veyahud ihsana nail olmak gayesiyle yapılırsa, bilakis Hak Celle ve ala Hazretlerinin gazabına sebep olur, ki zahiren kusursuz gibi görünen bu ameller sahibinin cehenneme girmesine bile sebep olabilir.
İbadetler hangi niyetle yapılmışsa, karşılığı o niyetteki ihlas ve samimiyet ölçüsünde olur. Halis bir niyetle vazifesini ifa edenler hem dünya hem de ahiret nimetlerine nail olurlar. Niyetlerinde samimi olmayanlar ise ihlassızlıklarının neticesi olarak hüsrana uğrarlar.
Allahü Teala ve tekaddes hazretleri, kullarının hatasız ihlasla yapmış oldukları dış ibadetlerini mükafatlandırdığı gibi kullarının kalplerinde beslemiş oldukları saf, temiz niyetlerini de belki daha ziyadesiyle değerlendirir.
Yapılan işleri, Allah katında değerli kılacak olan, niyetimizin sağlam olmasıdır. İhlâs ve samimiyetimiz; yani o işleri sadece Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle yapmış olmamız o yaptığımız işe kıymet kazandırır. İnsanların takdir ve teveccühlerini kazanmak veya hem Allah rızasını, hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin, Allah katında hiçbir değerinin olmadığını şu hadis-i şerifler aşikâr bir surette ortaya koymaktadır: “Bir adam Rasulullah sallallâhu aleyhi veselleme gelerek: “Ey Allah’ın Rasulü! Ben yaptığım işte öyle bir niyet taşıyorum ki, hem Allah’ın rızasını kazanmak istiyorum hem de yaptığım işin başkaları tarafından görülerek takdir edilmesini istiyorum. Ne buyurursunuz?” diye sordu.
Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “… Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, amel-i sâlih işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın!” (el-Kehf; 110) ayet-i kerimesi ininceye kadar bir şey söylemedi.” (Hâkim, Müstedrek, 2/111; Taberî, Câmiu’l-Beyân, 16/40)
Yine bir kimse, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize gelerek: “Hem sevap, hem de şöhret kazanmak için savaşan kişi hakkında ne buyurursunuz, bu kişinin eline geçecek olan nedir?” diye sormuştu.
Efendimiz ona şu cevabı verdiler: “Onun eline hiçbir şey geçmez. Allah Teâlâ, ancak ihlâsla yapılan bir ameli ve sadece kendi rızası gözetilerek yapılan işleri kabul buyurur.” (Nesâî, Cihâd, 24; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 5/472)
Hayrını açığa vuranın,
gizlisi de ortaya çıkar!
Bir başka hadis-i şerîfte de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Kim işlediği hayrı, şöhret kazanmak için halka duyurursa, Allah onun gizli işlerini duyurur. Kim de işlediği hayrı halkın takdirini kazanmak için başkalarına gösterirse, Allah da onun riyakârlığını açığa vurur.” (Buhârî, Rikak 36, Ahkâm 9; Müslim, Zühd 47-48)
Bu sebepledir ki, mesela kişinin sağlığındayken yaptırdığı cami veya hayır müesseselerine kendi ismini vermesi; riya, kibir ve şöhrete kapı aralayabileceğinden doğru bir davranış değildir. Lâkin kendisinin vefatından sonra, o kişiye hayır dua edilmesi maksadıyla isminin verilmesinde, riya tehlikesi ortadan kalkmış olduğu için bir beis yoktur.
Yani mü’minin, yapacağı her amelde tek niyeti, Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Nitekim Sâlim bin Abdullah, halife Ömer bin Abdülazîz’e yazdığı bir mektupta şöyle demiştir: “Şunu iyi bil ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah’ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allah’ın yardımı da o kadar azalır.”
Ebû Hüreyre radıyallahü anh’den gelen ilim tahsilinde Allah’ın rızasının gaye edinilmesiyle alakalı olan şu rivayet yapılan işlerde niyetin doğru olması ve ihlasla yapılmasının kıymetini ortaya koyması açısından önemlidir.
Resulullah sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır: “Aziz ve Celil olan Allah’ın rızasını kazanmaya yarayan bir ilmi sırf dünyalığını elde etmek için tahsil eden kimse, kıyamet gününde cennetin kokusunu duymaz.” (Riyazü s-salihin, hadisi Ebu Davud rivayet etmişdir.)
Ebû Abdullah b. Cabir b. Abdullah el-Ensari radıyallahü anh’den gelen bir başka rivayet ise şöyledir: “Bir gazada Rasûlullah ile beraberdik. Buyurdular ki: “Hastalıklarından dolayı Medine’de kalan öyle adamlar vardır ki, her yürüyüşünüzde ve her hangi vadiyi geçtiğinizde (niyetleri sayesinde) sizinle beraberdir. Bir rivayette onlar ecirde sizinle müşterekdirler (sevapta ortaktırlar), buyrulmuştur.
Buhari’nin rivayetine göre, Enes radıyallahu anh şöyle demiştir: “Peygamberle Tebük Gazvesi’nden dönüyorduk. Rasûlü Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir cemaat bizim arkamızda Medine’de kaldılar. Her hangi bir kısığa girer veya bir vadiyi geçersek onlar bizimle beraberdirler. Onları mazeretleri alıkoymuştur.” (Riyazü S. Salihin, Buhari ve Müslim’den).
Kalb, ancak niyetin
düzeltilmesiyle düzelir!
Bu hususta söylenmiş hikmetli sözlerden bazıları şunlardır:
“Niyeti olmayanın ameli yoktur. Niyetinde Allâh’ın rızâsını gözetmeyenin de ecri yoktur.” (Hazret-i Ömer)
“Nice küçük ameller vardır ki, niyetler onları büyültür. Nice büyük görünen ameller vardır ki, niyetler onları küçültür.” (Abdullah bin Mübârek)
“Bütün hayırların, niyeti güzelleştirmekte toplanmış olduğunu gördüm; niyetini icrâ edemesen de niyetini güzelleştirmen sana hayır olarak yeter.” (Dâvud-i Tâî)
“Eskiler nasıl amel edeceklerini öğrendikleri gibi, nasıl niyet edeceklerini de öğrenirlerdi.” (Süfyân-ı Sevrî)
“Kalbin düzelmesi, amelin düzelmesi ile; amelin düzelmesi ise niyetin düzelmesi ile mümkündür.” (Mutarrif bin Abdullah)
Velhâsıl, Cenâb-ı Hakk’ın rızasından gayri bütün emelleri gönülden söküp atmak, müslümanın ifasına mecbur olduğu büyük bir vazîfedir. Bu hususta her zaman Cenâb-ı Hak’tan ihlâs sahibi olmayı talep etmek gerekir. Zira ihlâs, niyetlerin temiz ve samimî olmasıdır ki, ibadetlerin sıhhat ve bereketi buna bağlıdır.
Beden için ruh ne ise, amel için ihlâs da o mesabededir. İhlâssız amel, özden mahrum, kuru bir yorgunluktan ibarettir.
Cenâb-ı Hak, niyetlerimizi, düşüncelerimizi, hislerimizi ve davranışlarımızı rızâsıyla te’lîf eylesin!
Âmîn…
Kaynaklar :
Sorularla İslamiyet
Dinimiz islam
1525
genclikrehberi
gülistandersgisi