Thread Rating:
  • 15 Vote(s) - 3 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetnamesi 2. Bölüm
#1
Dini-1 
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetnamesi 2. Bölüm

Cennetlerin isimlerini, vasıflarını ve sayılarını onlarda olan nehirleri, ağaçları, binalarının çeşitlerini, nimetlerini, hurilerini ve gılmanlarını dört madde ile açıklar.

Birinci Madde

Cennetlerin isimlerini ve sıfatlarını ve onlarda olan nehirleri, ağaçları ve meyvelerini, yüksek şatoları ve göz alıcı elbiseleri bildirir.

Ey aziz, malum olun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak etmişlerdir ki: Hak Teala, arş ve kürsün altında, yedi göğün üstünde, arşın nuru ile sudan ekiz cennet yaratmıştır. Bunlar, birbirinden yüksektir. En yükseği Adn cennetidir ki, Mevla'nın görülme yeridir. Birinci cennetin ismi, Darü'l-Celal'dir ki, beyaz incidendir. İkinci cennetin ismi, Darü's-Selam'dır ki, kırmızı yakuttandır. Üçüncü cennetin ismi, Cennetü'l-Meva'dır ki, yeşil zebercettendir. Dördüncü cennetin ismi Cennetü'l-Huld'dur ki, sarı mercandandır. Beşinci cennetin ismi, Cennetü'n-Naim'dir ki, beyaz gümüştendir. Altıncı cennetin ismi, Cennetü'l Firdevs'tir ki, kırmızı altındandır. Yedinci cennetin ismi, Cennetü'l-Karar'dır ki, misktendir. Sekizinci cennetin ismi, Cennetü'l-Adn'dir ki, terleyen incidendir. Bu Adn cenneti, surlarla çevrili bir şehrin ortasındaki yüksek dağın üzerinde bulunan iç kale gibidir. Bütün cennetlerin içinde ve ortasında olduğundan, hepsine komşu, şereflendirilmiş bir mekandır; cennetlerin nehirlerinin çoğunun kaynağıdır. Burası sıddıkların, hâfızların makamıdır. Rahman'ın tecelli mahallidir.

Her cennetin bir kapısı vardır ki, uzunluğu ve genişliği yüz yıllık yoldur. Her kapı iki kanatlıdır ve tek parça sarı altındandır. Çeşitli renklerde cevherle işlenmiş ve nice bin nakış ile süslenmiştir. Birinci cennetin kapısı üzerinde: "La ilahe illallah Muhammedün resulüllah" yazılmıştır. Öteki kapıları üzerinde: "La ilahe illallah diyene azap etmem" yazılmıştır. Bütün cennetlerin toprağı misk, taşları cevher, bitkileri, zaferan çiçeklerinin renginde, kıpkırmızıdır. Binalarının bir cephesi altın, bir cephesi gümüş ve sıvası amberdendir. Sarayları terleyen incidir, köşkleri sarı yakuttur. Sarayların ve binaların kapıları hep mücevherdir. Her sarayın önünde dört nehir akar. Nehirlerden biri abıhayat, biri halis süt, biri tertemiz şarap, biri saf baldır. Nehirlerin etrafı meyveli ağaçlarla baştan aşağı bezenmiştir. Cennet ağaçlarının dalları kurumuz, yaprakları dökülüp çürümez, Meyveleri sürekli tazedir. Yedi cennetin en âlâsı olan sekizinci cennette nice akan ırmaklar daha vardır. Bunlardan biri rahmet nehridir ki, bütün cennetleri dolaşır. Suyu, hepsinden saf ve baldan tatlıdır. Rengi kardan beyazdır. Kum inciden üstündür. Cennet nehirlerinin biri dahi Kevser nehridir. Hak Teala, onu, sevgili Habibi Muhammed (S.A.V.) hazretlerine vermiştir. Nitekim ona hitap edip: "Biz sana Kevser'i verdik," (108/1) buyurmuştur. O nehrin genişliği 300 fersah mesafedir. Onun kaynağı arşın altı olup, oradan sidreye gelir, oradan cennet-i Firdevs'e dökülür. Öyle süratli akar ki, yaydan fırlayan ok gibi Firdevs-i âlayı ve altında olan cennetleri geçerek dolaşır. Rengi sütte beyaz, tadı şekerden şirin, kokusu amberden hoştur. ondan bir kere içen bir daha susamaz. asla bir illet ve hastalık görmez. Lezzeti ebedi damağından gitmez. İlk cennetin kapısı yanında, Kevser nehrinin kenarında, renkli cevherlerden kâseler vardır, sayıları yıldızlardan çoktur. Ümmetlerin haşrinden sonra, cehennem köprüsünden geçenler, Habib-i Ekrem (S.A.V.) cennete girmeden önce ümmetiyle ondan içseler gerektir. Kevser nehrinin kenarlarında, terleyen inciden ve kırmızı yakuttan daha saf yüksek ağaçlar vardır ki, dalları çeşitli sedalarla nağme ederler. Dallar üzerinde cins cins kuşlar değişik seslerle tesbih ederler. Cennet nehirlerinin biri, kâfur nehridir. Biri tesnim nehri, biri selsebil nehri, biri mühürlü rahik nehridir. Bu nehirlerden başka yüksek cennetler içinde nice bin akan nehir vardır ki, etraflarında nice 100.000 meyveli ağaçlar vardı. cennetlikler için nice ipek döşekler gibi, nice bin göz alıcı elbise vardır. Nice çeşit lezzetli yiyecekler ve tertemiz içecekler vardır ki, hesabını ancak Hak Teala bilir.

Cennetlerin genişliği, yani sekiz sûrundan her iki sûrun arası, yer ve gök arası kadar farz olunup, cennetlerin uzunluğu hudutsuz ve sınırsız sayılmıştır. Fakat cennetlerin derecelerinin tümü, 6.667 derece bilinmiştir; Kurân âyetleri sayısınca hesaplanmıştır. Her iki derecenin arası, 500 yıllık mesafe bulunmuştur. Çünkü cennetlikler, ezberledikleri Kurân ayetleri adedince derecelere nail olmuşlardır. O halde Kurân hâfızları, cennetlerin en üstününü bulmuşlardır ve adın cennetinin ortasına ulaşmışlardır.

İkinci Madde


Cennet nimetlerinin çeşitlerini ve cennetlerde bulunan huri ve gılmanları, Rahman'a kavuşmayı ve görmeyi bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak üzere beyan etmişlerdir ki: Cennetlikler için olan nimetler, her durumda hazır olup, arzu ettiklerinde önlerine gelir. Yüksek ağaçların sarkan meyveleri, işaretleriyle ellerine gelir ve her anca çeşitli meyvelerle lezzetlenirler. Her ne yiyecek ve içecek isterlerse hazır bulurlar. Kazanmaya ve pişirmeye hacet yoktur. Zira cennette zahmet ve ateş olmaz.

Cennet ağaçlarının en büyüğü tuba ağacıdır ki, kökü sidrede, dalları ve meyveleri cennet saraylarının içindedir. Tıpkı dünyada güneşin yukarıda bulunup, ışığı bütün evlere girdiği gibi. Tubanın aslı, cennetin yukarısında olan sidrede bulunup, sayısız dalları cennet saraylarına inmiştir. Cennetlikler, onun çeşitli meyvelerinden meyvelenip, her demde nice lezzet bulmuşlardır.

Müminler için renkli döşeklerle süslü saraylarda ve şatolarda, yastıklar üzerinde aner saçlı, hilal kaşlı, kara gölü, güneş yüzlü, şirin sözlü, işveli ve nazlı, inci dişli, mercan dudaklı, gül yanaklı, selvi boylu, güzel huylu, gülden taze ve taravetli huri kızları vardır. Bunlar cennetliklerin temiz eşleridir. Her birisi yetmiş kat elbise giymiştir. Renkleri çeşitli, ölçüleri hafiftir. Her hurinin taravetli teni cam gibi şeffaftır. Başlarına nur renkleriyle ışıldayan taçlar koymuşlardır. Çeşitli cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerinde oturup, müminlere bakarlar. Karşılarında hizmet için nice bin çocuk ve gılman saf saf dizilmişlerdir.

Cennetlere giren müminler ebedî orada kalırlar,r asla çıkmazlar. Selamla şirin sohbetler edip, boş sözle asla hatır yıkmazlar. Cennetlikler için asla ihtiyarlama yoktur. Elbiseleri eskimez. Gönülleri zengin, gözleri toktur. Yerler, içerler fakat ayak yoluna gitmezler. Yiyip içtikleri latif bir buhar gibi olup, gül suyu gibi bedenlerinden sızar, asla küçük su dökmezler. Oradaki huriler ve kadınlar, hayızdan, nifastan ve buna benzer şeylerden uzak ve pak olmuşlardır. Cennetlikler her an ve her zaman emniyet içindedirler. Üzüntüden, gamdan, bir şeyler tedarik etmekten kurtulmuşlardır. Hastalıklardan ve sakatlıklardan selamet bulmuşlardır. Sıhhat ve âfiyette ebedî sevinçlidirler. Saadetleri sonsuzdur. Müminler için Rahman'ın melekleri, her hafta bir kere mücevherle donatılmış buraklar getirip, Hak Teala'nın selam ve davetini tebliğ ederler, müjdelerler. Onlar da, buraklara binip, Adn cennetine yükselip giderler. Hak Teala'nın misafirhanesine varıp, ikram ve izzetlerini görüp, çeşitli nimetlerini yiyip, selam ve kelamını işitip, Hakk'ın cemalini gözleriyle müşahede ederler. Görüntüsünün lezzetinden mest olup, cennet nimetlerini unutup giderler. Oradan Hakk'ın izniyle yine kendi makamlarına dönerler.

Bütün cennetleri bekçisi ve hâkimi, sevimli ve büyük bir melektir. Şekli insan, ismi Rıdvan'dır. Cennetler içinde gece ve gündüz olmaz. Bütün cennetler bir an ışıksız kalmazlar. Çünkü cennetlerin gökyüzü Rahman'ın arşıdır. Her an arşın nurları onları ışıklandırır.

Üçüncü Madde

Cennet nimetlerinin hülasası ve o devlete nail olanı bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, Hak Teala kutsî hadiste azametle şöyle buyurmuştur: "Ey insanoğlu! Sen dünyaya nice rağbet ve iltifat edersin ki, o fanidir. Nimetleri geçicidir, hayatı sınırlıdır. Gerçekten benim katımda, bana itaat eden insan için sekiz cennet hazırlamışımdır. Kapıları dahi sekizdir. Her bir cennette zaferandan yetmiş bin bahçe vardır. Her bir bahçede inci ve mercandan yetmiş bin belde vardır. Her bir belde içinde kırmızı yakutta 70.000 saray vardır. Her bir sarayda zebercetten 70.000 daire vardır. Her bir dairede sarı altından 70.000 oda vardır. Her bir oda içinde sarı yakuttan yetmiş bin yatak vardır. Her bir yatak üzerinde süslü ipekten yetmiş bin döşek döşenmiştir. Her bir döşek üzerinde bir huri kızı ve her bir hurinin önünde sarı altından bir sini vardır. Her bir sinide renkli cevherlerde 70.000 tabak vardır. Her bir tabakta başka çeşit yemek vardır. Her bir saray altında akan dört nehir vardır. Bunlardan biri su, biri süt, biri şarap, biri saf baldır. Her bir nehrin kenarında yetmiş bin ağaç vardır. Her bir ağacın 70.000 çeşit meyvesi ve 70.000 renk yaprağı vardır. Her bir ağaç üzerinde renkli kuşlardan 70.000 çeşit kuş vardır. Her bir kuş 70.000 çeşit seda ile bana tesbih eder. Benim itaatkar kullarıma bunlardan başka her bir saatte 70.000 çeşit hediye bahşederim ki, ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmiş ve ne gönüllerden geçmiştir. Cennetliklerin elbiseleri yetmiş kat cennet elbisesidir. Bunlar, incelik ve zarafetlerinden dolayı birbirini gizlemeyip, alttaki elbiselerin renkler pırıl pırıl olup, üsttekilerin renkleriyle karışarak ortaya çıkar. Cennetlikler, cennetlerden ne çıkarlar, ne de ölüm görürler; ne ihtiyarlar, ne gam yerler. Ne korku, ne hüzün çekerler. Ne namaz kılarlar, ne oruç tutarlar. Ne hastalanırlar, ne ağlarlar. Ne küçük su dökerler, ne büyük su; ancak gül suyu gibi ter dökerler. O halde, kim ki benim rızamı ve cennetimi isterse, dünyadan az ile kanaat edip, dünyanın gâni olan izzet ve lezzetlerini terk etsin. Habibime uyarak, onun yolunda gitsin."
Beyt

Ebedî cennet nimetleri helaldir o kimseye
Elini dudağını sürmez cihan nimetlerine

Dördüncü Madde

Liva-yı hamd ve Beyt-i mamuru bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak etmişlerdir ki: Hak Teala, Habib-i Ekrem (S.A.V.) hazretlerine bahşeylediği Liva-yı hamd ismiyle adlandırılan sancak-ı şerif'tir ki; mahşer gününde Muhammed ümmeti onun altında toplanıp o ümmetinin şefaatçisi olan Peygamber, kendisine vaat edilen Makam-ı Mahmud'a erip, liva-yı hamd altında bulunan ümmetine şefaat eylese gerektir. Halen o Liva-yı hamd, cennetin en yüksek yerinde, sonsuz bir sahrada hamd dağı üzerinde dikilmiş büyük bir alemdir. Uzunluğu bin yıllık mesafedir. Gönderi beyaz gümüştendir, yeşil zebercettendir; alemi kırmızı yakuttandır. Onun üç köşesi vardır ki, her iki köşesinin arası 500 yıllık mesafedir. Üzerinde nurdan üç satır yazılmıştır. Her bir satırın uzunluğu 500 yıllık mesafedir. Birinci satır: "Bismillahirrahmanirrahim," ikinci satır: "La ilahe illallah Muhammedün resulüllah", üçüncü satır: "Elhamdü lillahi Rabbil alemin." büyük livanın altına yetmiş bin liva daha vardır. Her birinin altıda 70.000 melek safı vardır. Her bir safta 70.000 melek durup, Hak Teala'ya tesbih ederler.

Beyt-i mamur, Firdevs cennetinde kırmızı yakuttan bir yüksek kubbe idi. Hak Teala, Adem (A.S.)'i cennetten yeryüzüne indirdiğinde, tövbesini kabul eylemişti. Ona ikram içi Beyt-i mamuru yüksek cennetten bu dünyaya indirip, Kâbe'nin yerine koymuştu. Ta ki bu, Hz. Adem'in içi Cennet yadigârı olup, onu tavaf ve ziyaret kıla. Beyt-i mamurun iki kapısı vardı. Biri doğuya, biri batıya açılmıştı. Beyt-i mamurun içinde nurdan üç kandil vardı. Onların ışığı, ne kadar yeri aydınlatmışsa, o arazi halen Kabe4nin haremi olmuştur. Hakk'ın emriyle, yedi gökte sakin melekler, nöbetle inip, hazreti Adem aleyhisselamla Beyt-i mamuru tavaf ederlerdi. Beyt-i mamur, hazreti Adem aleyhisselamdan sonra Hz. Nuh (A.S.)'un zamanına değin yeryüzündeydi. Buradan, tufandan önce dünya göğüne kaldırılmıştır. Kıyamete kadar orada kalıp, sonra yine Cennet'te yolan mekanına kaldırılsa gerektir.

Beyt-i mamurun yeryüzünde olan mekanında, hazreti İbrahim aleyhisselam, Hakk'ın emriyle Kâbe'yi bina etmiştir. Eğer Beyt-i mamur, gökten düşse, Kabe'nin üzerine iner. Yerdeki Kabe ile gökteki Beyt-i mamurun arası haram-ı şeriftir. Halen Kabe'nin duvarında bulunan ve öpülen Hacer-i Esad, Beyt-i Mamur'dan yadigâr kalmıştır. Bu taş, kırmızı yakut iken, tufanda Hakk'ın emri ile Hacer-i Esved (siyah taş) olmuştur. Beyt-i mamurun dünya semasında bulunuşu odur ki; her gün ona yetmiş bin melek girip, onda namaz kılarlar. Onlar, bir sınıf melektir ki, onlara "cin" dahi derler, zira ki İblis, onlardandır. Onların sayıları o kadar çoktur ki, onlardan Beyt-i Mamur'a bir kere girene kıyamete değin bir dahi sıra gelmez.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)