06-21-2023, 08:28 PM
Muhammed Baba Semâsî Hazretleri Kimdir?
Muhammed Baba Semmâsî, Türk kökenli mutasavvıf.
Buhâralı olan Muhammed Baba Semmasi, orta boylu, güler yüzlü ve esmer tenli olduğu rivayet edilir. Nakşibendî Silsile-i Sâdâtı’nda 13. sırada bulunan Muhammed Baba Semmasi’yi silsilede kendisinden bir önce gelen Ali Râmitenî’nin vekil olarak tâyin ettiği rivayet edilmiştir.
Şah-ı Nakşıbend'in manevi babasıdır. Hindevan Köşkü isimli köyden aldığı Şah-ı Nakşıbend'i yetiştirmiştir. Muhammed Baba Semmasi 1354 yılında Buhara’ya bağlı Semmas köyünde ölmüştür. Kendisine dört vekil bırakmıştır: Mahmud Semmasi, Mevlana Danişmend Ali, Seyyid Emir Külal ve Sofi Suhari.
Muhammed Baba Semmasi hazretleri, Hace Ali Ramiteni hazretlerinin yetiştirdiği büyük velilerdendir. Silsile-i aliyyenin on üçüncüsüdür. Buhara'ya bağlı Semmas köyünde doğdu.
Tasavvuf ilmini büyük âlim Ali Ramiteni hazretlerinden öğrendi. Onun derslerinde ve sohbetlerinde yetişip, tasavvufta yüksek dereceye ulaştı. Hocası, kendisinden sonra yerine, Muhammed Baba Semmasi'yi vekil bıraktı. Diğer talebelerine de, ona tâbi olmalarını vasiyet etti.
Hocasının vefatından sonra onun yerine geçen Muhammed Baba Semmasi, çok talebe yetiştirdi ve içlerinden bir kısmını tasavvufta yüksek makamlara kavuşturdu.
Bu talebelerinin başında, kendisinden sonra yerine geçen ve ilim deryasında sedef olan Seyyid Emir Gilal hazretleri gelmektedir. Bir talebesi de, Behaeddin-i Buhari hazretleridir. Henüz o doğmadan önce, hocası Muhammed Baba Semmasi onun doğduğu yerden geçerken; "Bu yerden büyük bir zatın kokusu geliyor. Pek yakında burası, Kasr-ı ârifân [arifler sarayı] olur" buyurdu.
Bir gün yine oradan geçiyordu. "Şimdi o güzel koku daha çok geliyor. Ümit ederim ki, o büyük zat dünyaya gelmiştir" buyurdu. Böyle buyurduğu zaman, Behaeddin-i Buhari hazretleri doğalı üç gün olmuştu. Dedesi, çocuğun göğsünün üzerine hediye koyup, Muhammed Baba Semmasi'ye getirince; "Bu bizim oğlumuzdur. Biz bunu kabul eyledik" buyurup, talebelerine de; "Kokusunu aldığım işte bu çocuktur. Zamanının rehberi ve bir tanesi olacaktır" buyurdu. Sonra halifesi Emir Gilal hazretlerine, bu çocuğun iyi yetiştirilmesini tembih etti.
Behaeddin-i Buhari hazretleri anlatır:
"Evlenmek istediğim zaman, dedem beni Muhammed Baba Semmasi hazretlerine gönderdi. Ona gideceğim günün gecesi, içimde gözyaşı ve dua isteği kabardı. Onun mescidine gidip iki rekat namaz kıldım ve Allahü teâlâya şöyle dua ettim: "Ya rabbi, bana, belalarına tahammül için kuvvet ver!"
Sabahleyin hocamın huzuruna varınca; "Bir daha dua ederken, "Ya Rabbi, senin rızan nerede ise, bu kulunu orada bulundur!" diye dua et! Eğer Allah, dostuna bela gönderirse, yine inayeti ile o belaya sabır ve tahammülü de ihsan eder. Fakat, Allahtan ne geleceğini bilmeden, bela ister gibi dua etmek doğru değildir" buyurdu. Bir gece önceki hâlimi keşfetmekteki kerametini anladım ve ona tam bağlandım."
Yetiştirdiği, tasavvufta yüksek derecelere kavuşmalarına vesile olduğu yüzlerce veliden dördünü kendisine halife seçmiştir. Bunlardan birincisi Hâce Sufi Suhâri, ikincisi kendi oğlu Hâce Muhammed Semmasi, üçüncüsü Mevlana Danişmend Ali, dördüncüsü ise Seyyid Emir Gilal hazretleridir.
Behaeddin-i Buhari hazretleri anlatır:
Hocam Muhammed Baba Semmasi ile yemek yiyorduk. Yemek bitince, bana bir ekmek uzatıp; "Al, bunu sakla, belki lazım olur" buyurdu. Yemek yediğimiz halde, bana bu ekmeği vermesinin hikmetini düşünmeye başlamıştım. Ben düşünürken, "Faydasız düşüncelerden kalbi muhafaza etmek gerekir” buyurdu. Sonra yolculuğa çıktık ve bir tanıdığımın evinde misafir olduk. Misafir olduğumuz evin sahibinin sıkıntılı bir halde olduğu görülüyordu. Hocam ona; niçin üzgün olduğunu sordu. O da; "Bir kâse sütüm var, fakat, sütün yanında yemek için ekmeğim yok. Ona üzülüyorum" dedi. Hocam bana dönüp; "Acaba bu ekmek ne olacak düşünüp duruyordun. Ekmeği sahibine ver" buyurdu.
Buhâra’nın Râmîten kasabasının Semâsî köyünde doğdu. Gençliğinde ilim tahsili ile meşgul olan Semâsî Hazretleri, babası Seyyid Abdullah Efendi’nin tavsiyesi ile Mahmûd Encîrfağnevî Hazretlerine intisâb etti. Fağnevî Hazretleri de onu halîfesi Ali Râmîtenî Hazretlerine havâle etti.[1]
Semâsî Hazretleri, üstâdıyla birlikte Hârezm’e gitti, seyr u sülûkünü tamamlayıp onun halîfelerinden biri oldu. Sonra Semâsî köyüne dönüp feyizli sohbetleriyle halkı irşâda başladı.[2] Sohbetlerden istifâdenin âdeta birinci şartını ifâde sadedinde:
“Hayâ sahibi, gayretli kişi, (sohbette) her sözü kendi üzerine alıp bir ders çıkarır.”[3] buyururdu.
Muhammed Baba Semâsî Hazretleri gaybet ve istiğrak hâli kuvvetli bir Hak dostu idi. Sîmâsı çok nûrânî idi. Tesirli bir nazara, keskin bir görüşe ve derin bir hissiyâta sahipti.
Bahâüddîn Nakşibend Hazretlerinin doğumuna yakın bir zamanda Semâsî Hazretleri müridleriyle birlikte Kasr-ı Hinduvân köyünden geçmiş ve yanındakilere:
“–Bu topraktan bir yiğit kokusu geliyor! Yakında burası Kasr-ı Ârifân olacak!” demişti.[4]
Bir müddet sonra, Baba Semâsî Hazretleri yine arkadaşlarıyla Kasr-ı Hinduvân’a uğradığında şöyle buyurdu:
“–O koku fazlalaştı. Hiç şüphem yok ki o yiğit dünyaya gelmiş ve bu yokluk yurdunu teşrîf etmiş olmalı!”
Bu müjdenin üstünden henüz üç gün geçmişti ki, dedesi, Bahâüddîn’i alıp, mübârek nazarlarıyla bereketlenmesi için Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin yanına getirdi. Semâsî Hazretleri:
“–Bu benim oğlumdur, biz bunu kabûl ettik.” dedikten sonra, yanında bulunan sûfîlere şöyle buyurdu:
“–Bir müddettir kokusunu aldığımız bu yiğit, yakında zamanın kutbu ve tarîkatin önderi olacaktır!”
Bu işaretten sonra halîfesi Seyyid Emîr Külâl Hazretlerine dönerek:
“–Oğlum Bahâüddîn’e şefkat gösteresin, sakın terbiyesini ihmâl etmeyesin! Eğer bu hususta kusur gösterirsen sana hakkımı helâl etmem!” buyurdu.
Emîr Külâl g hemen ayağa kalkıp ellerini göğsünün üzerine koyarak büyük bir hürmetle:
“–Hocamın vasiyetinde kusur edersem nâmerdim!” dedi.[5]
NAKŞİBEND HAZRETLERİNİN DUASI
Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri takrîben on sekiz yaşına gelince dedesi onu evlendirmek istedi ve onu Semâsî köyüne gönderip Baba Semâsî Hazretlerini Kasr-ı Ârifân’a dâvet etmesini istedi. Hâce Bahâüddîn Hazretleri bu hâdiseyi şöyle anlatır:
“Evleneceğim zaman dedem beni Baba Semâsî Hazretlerini nişan merâsimine dâvet etmek üzere gönderdi. Hazret’in evimizi bereketlendirmesini arzu etti. Semâsî Hazretleri ile müşerref olduğum zaman müşâhede ettiğim ilk kerâmet şu idi:
O gece, dinlemiş olduğum sohbetin feyziyle bende bir hâl meydana geldi. Kalkıp mescide gittim, iki rekât namaz kılıp başımı secdeye koydum. Huşû içinde Allâh’a yalvardım. O an dilimden şu duâ çıkıverdi: «İlâhî! Belâ yükünü çekmek, sıkıntılara katlanmak ve muhabbetin mihnetine tahammül etmek için bana güç-kuvvet ihsân eyle!»
Sabah olunca Hâce Hazretleri’nin hizmetine vardım. Şöyle buyurdular:
«–Evlâdım, duâda şöyle söylemek lâzımdır: “İlâhî, bu zayıf kulunu, fazl u kereminle râzı olduğun işlere muvaffak eyle!”
Eğer Hak Teâlâ, bir dostuna belâ gönderirse ona gereken kuvveti de lûtuf ve inâyetiyle ihsân eder, hikmetini ona açıklar. İnsanın belâ istemesi doğru değildir. Edep ve hürmette kusur etmemek lâzımdır.»
Daha sonra yemek hazırlandı. Yemeği yedikten sonra bana bir ekmek daha verdiler. İçimden; «Burada doyuncaya kadar yedik. Bir müddet sonra da eve ulaşacağız, bu ekmeğe ne lüzum var!» diye geçti.
Yola koyuldular, ben de tam bir hürmet hâliyle arkalarından yürüdüm. İçimde ne zaman ihtilâf vâkî olup zihnime farklı düşünceler gelse, «Evlâdım! Kalbi havâtırdan/menfî ve lüzumsuz düşüncelerden korumak lâzım!» buyuruyorlardı.
Yol üzerinde sevenlerinden birinin evine ulaştılar. Ev sahibi onu güler yüz ve hürmetle karşıladı. İçeri girince ev sahibinin sıkıntılı olduğunu gördüler.
«–Doğru söyle neyin var?» diye sorduklarında ev sahibi:
«–Bir miktar kaymak var, fakat yanına koyacak ekmeğim yok!» dedi. Semâsî Hazretleri bana dönerek:
«–O ekmeği getir, bak nasıl işe yaradı!» buyurdular.
Bu hâli müşâhede ettikten sonra, o muhterem zâta inancım daha da ziyâdeleşti.”[6]
MUHAMMED BABA SEMÂSÎ HAZRETLERNİN VEFATI
Muhammed Baba Semâsî Hazretleri Kasr-ı Ârifân’a yaptığı bu ziyaretten bir müddet sonra, takrîben, hicrî 736 (m. 1335) senesinde vefât etti.
MUHAMMED BABA SEMÂSÎ HAZRETLERİNİN KABRİ NEREDEDİR?
Kabr-i şerîfleri, Buhâra yakınlarındaki Râmîten’in Semâsî köyündedir.
[1] Muhammed Tâlib, Matlabu’t-Tâlibîn, vr. 20b.
[2] Lâhûrî, Hazînetü’l-Asfiyâ, I, 545.
[3] Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 186.
[4] Kasr-ı Hinduvân, Hindliler veya Bekçiler Köşkü; Kasr-ı Ârifân da Ârifler Köşkü mânâsına gelir.
[5] Bkz. Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, a.g.e, s. 38; Câmî, Nefahât, s. 526; Reşahât, s. 102; Muîneddîn Nakşbendî, Kenzü’s-Saâde, s. 698; Mecdüddîn Bedahşânî, Câmiu’s-Selâsil, s. 708.
[6] Câmî, Nefahât, s. 526-527; Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, a.g.e, s. 36-37.
Kaynak ve Dipnotlar
Wikipedia
Dinimiz islam
islamveihsan
Muhammed Baba Semmâsî, Türk kökenli mutasavvıf.
Buhâralı olan Muhammed Baba Semmasi, orta boylu, güler yüzlü ve esmer tenli olduğu rivayet edilir. Nakşibendî Silsile-i Sâdâtı’nda 13. sırada bulunan Muhammed Baba Semmasi’yi silsilede kendisinden bir önce gelen Ali Râmitenî’nin vekil olarak tâyin ettiği rivayet edilmiştir.
Şah-ı Nakşıbend'in manevi babasıdır. Hindevan Köşkü isimli köyden aldığı Şah-ı Nakşıbend'i yetiştirmiştir. Muhammed Baba Semmasi 1354 yılında Buhara’ya bağlı Semmas köyünde ölmüştür. Kendisine dört vekil bırakmıştır: Mahmud Semmasi, Mevlana Danişmend Ali, Seyyid Emir Külal ve Sofi Suhari.
Muhammed Baba Semmasi hazretleri, Hace Ali Ramiteni hazretlerinin yetiştirdiği büyük velilerdendir. Silsile-i aliyyenin on üçüncüsüdür. Buhara'ya bağlı Semmas köyünde doğdu.
Tasavvuf ilmini büyük âlim Ali Ramiteni hazretlerinden öğrendi. Onun derslerinde ve sohbetlerinde yetişip, tasavvufta yüksek dereceye ulaştı. Hocası, kendisinden sonra yerine, Muhammed Baba Semmasi'yi vekil bıraktı. Diğer talebelerine de, ona tâbi olmalarını vasiyet etti.
Hocasının vefatından sonra onun yerine geçen Muhammed Baba Semmasi, çok talebe yetiştirdi ve içlerinden bir kısmını tasavvufta yüksek makamlara kavuşturdu.
Bu talebelerinin başında, kendisinden sonra yerine geçen ve ilim deryasında sedef olan Seyyid Emir Gilal hazretleri gelmektedir. Bir talebesi de, Behaeddin-i Buhari hazretleridir. Henüz o doğmadan önce, hocası Muhammed Baba Semmasi onun doğduğu yerden geçerken; "Bu yerden büyük bir zatın kokusu geliyor. Pek yakında burası, Kasr-ı ârifân [arifler sarayı] olur" buyurdu.
Bir gün yine oradan geçiyordu. "Şimdi o güzel koku daha çok geliyor. Ümit ederim ki, o büyük zat dünyaya gelmiştir" buyurdu. Böyle buyurduğu zaman, Behaeddin-i Buhari hazretleri doğalı üç gün olmuştu. Dedesi, çocuğun göğsünün üzerine hediye koyup, Muhammed Baba Semmasi'ye getirince; "Bu bizim oğlumuzdur. Biz bunu kabul eyledik" buyurup, talebelerine de; "Kokusunu aldığım işte bu çocuktur. Zamanının rehberi ve bir tanesi olacaktır" buyurdu. Sonra halifesi Emir Gilal hazretlerine, bu çocuğun iyi yetiştirilmesini tembih etti.
Behaeddin-i Buhari hazretleri anlatır:
"Evlenmek istediğim zaman, dedem beni Muhammed Baba Semmasi hazretlerine gönderdi. Ona gideceğim günün gecesi, içimde gözyaşı ve dua isteği kabardı. Onun mescidine gidip iki rekat namaz kıldım ve Allahü teâlâya şöyle dua ettim: "Ya rabbi, bana, belalarına tahammül için kuvvet ver!"
Sabahleyin hocamın huzuruna varınca; "Bir daha dua ederken, "Ya Rabbi, senin rızan nerede ise, bu kulunu orada bulundur!" diye dua et! Eğer Allah, dostuna bela gönderirse, yine inayeti ile o belaya sabır ve tahammülü de ihsan eder. Fakat, Allahtan ne geleceğini bilmeden, bela ister gibi dua etmek doğru değildir" buyurdu. Bir gece önceki hâlimi keşfetmekteki kerametini anladım ve ona tam bağlandım."
Yetiştirdiği, tasavvufta yüksek derecelere kavuşmalarına vesile olduğu yüzlerce veliden dördünü kendisine halife seçmiştir. Bunlardan birincisi Hâce Sufi Suhâri, ikincisi kendi oğlu Hâce Muhammed Semmasi, üçüncüsü Mevlana Danişmend Ali, dördüncüsü ise Seyyid Emir Gilal hazretleridir.
Behaeddin-i Buhari hazretleri anlatır:
Hocam Muhammed Baba Semmasi ile yemek yiyorduk. Yemek bitince, bana bir ekmek uzatıp; "Al, bunu sakla, belki lazım olur" buyurdu. Yemek yediğimiz halde, bana bu ekmeği vermesinin hikmetini düşünmeye başlamıştım. Ben düşünürken, "Faydasız düşüncelerden kalbi muhafaza etmek gerekir” buyurdu. Sonra yolculuğa çıktık ve bir tanıdığımın evinde misafir olduk. Misafir olduğumuz evin sahibinin sıkıntılı bir halde olduğu görülüyordu. Hocam ona; niçin üzgün olduğunu sordu. O da; "Bir kâse sütüm var, fakat, sütün yanında yemek için ekmeğim yok. Ona üzülüyorum" dedi. Hocam bana dönüp; "Acaba bu ekmek ne olacak düşünüp duruyordun. Ekmeği sahibine ver" buyurdu.
Buhâra’nın Râmîten kasabasının Semâsî köyünde doğdu. Gençliğinde ilim tahsili ile meşgul olan Semâsî Hazretleri, babası Seyyid Abdullah Efendi’nin tavsiyesi ile Mahmûd Encîrfağnevî Hazretlerine intisâb etti. Fağnevî Hazretleri de onu halîfesi Ali Râmîtenî Hazretlerine havâle etti.[1]
Semâsî Hazretleri, üstâdıyla birlikte Hârezm’e gitti, seyr u sülûkünü tamamlayıp onun halîfelerinden biri oldu. Sonra Semâsî köyüne dönüp feyizli sohbetleriyle halkı irşâda başladı.[2] Sohbetlerden istifâdenin âdeta birinci şartını ifâde sadedinde:
“Hayâ sahibi, gayretli kişi, (sohbette) her sözü kendi üzerine alıp bir ders çıkarır.”[3] buyururdu.
Muhammed Baba Semâsî Hazretleri gaybet ve istiğrak hâli kuvvetli bir Hak dostu idi. Sîmâsı çok nûrânî idi. Tesirli bir nazara, keskin bir görüşe ve derin bir hissiyâta sahipti.
Bahâüddîn Nakşibend Hazretlerinin doğumuna yakın bir zamanda Semâsî Hazretleri müridleriyle birlikte Kasr-ı Hinduvân köyünden geçmiş ve yanındakilere:
“–Bu topraktan bir yiğit kokusu geliyor! Yakında burası Kasr-ı Ârifân olacak!” demişti.[4]
Bir müddet sonra, Baba Semâsî Hazretleri yine arkadaşlarıyla Kasr-ı Hinduvân’a uğradığında şöyle buyurdu:
“–O koku fazlalaştı. Hiç şüphem yok ki o yiğit dünyaya gelmiş ve bu yokluk yurdunu teşrîf etmiş olmalı!”
Bu müjdenin üstünden henüz üç gün geçmişti ki, dedesi, Bahâüddîn’i alıp, mübârek nazarlarıyla bereketlenmesi için Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin yanına getirdi. Semâsî Hazretleri:
“–Bu benim oğlumdur, biz bunu kabûl ettik.” dedikten sonra, yanında bulunan sûfîlere şöyle buyurdu:
“–Bir müddettir kokusunu aldığımız bu yiğit, yakında zamanın kutbu ve tarîkatin önderi olacaktır!”
Bu işaretten sonra halîfesi Seyyid Emîr Külâl Hazretlerine dönerek:
“–Oğlum Bahâüddîn’e şefkat gösteresin, sakın terbiyesini ihmâl etmeyesin! Eğer bu hususta kusur gösterirsen sana hakkımı helâl etmem!” buyurdu.
Emîr Külâl g hemen ayağa kalkıp ellerini göğsünün üzerine koyarak büyük bir hürmetle:
“–Hocamın vasiyetinde kusur edersem nâmerdim!” dedi.[5]
NAKŞİBEND HAZRETLERİNİN DUASI
Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri takrîben on sekiz yaşına gelince dedesi onu evlendirmek istedi ve onu Semâsî köyüne gönderip Baba Semâsî Hazretlerini Kasr-ı Ârifân’a dâvet etmesini istedi. Hâce Bahâüddîn Hazretleri bu hâdiseyi şöyle anlatır:
“Evleneceğim zaman dedem beni Baba Semâsî Hazretlerini nişan merâsimine dâvet etmek üzere gönderdi. Hazret’in evimizi bereketlendirmesini arzu etti. Semâsî Hazretleri ile müşerref olduğum zaman müşâhede ettiğim ilk kerâmet şu idi:
O gece, dinlemiş olduğum sohbetin feyziyle bende bir hâl meydana geldi. Kalkıp mescide gittim, iki rekât namaz kılıp başımı secdeye koydum. Huşû içinde Allâh’a yalvardım. O an dilimden şu duâ çıkıverdi: «İlâhî! Belâ yükünü çekmek, sıkıntılara katlanmak ve muhabbetin mihnetine tahammül etmek için bana güç-kuvvet ihsân eyle!»
Sabah olunca Hâce Hazretleri’nin hizmetine vardım. Şöyle buyurdular:
«–Evlâdım, duâda şöyle söylemek lâzımdır: “İlâhî, bu zayıf kulunu, fazl u kereminle râzı olduğun işlere muvaffak eyle!”
Eğer Hak Teâlâ, bir dostuna belâ gönderirse ona gereken kuvveti de lûtuf ve inâyetiyle ihsân eder, hikmetini ona açıklar. İnsanın belâ istemesi doğru değildir. Edep ve hürmette kusur etmemek lâzımdır.»
Daha sonra yemek hazırlandı. Yemeği yedikten sonra bana bir ekmek daha verdiler. İçimden; «Burada doyuncaya kadar yedik. Bir müddet sonra da eve ulaşacağız, bu ekmeğe ne lüzum var!» diye geçti.
Yola koyuldular, ben de tam bir hürmet hâliyle arkalarından yürüdüm. İçimde ne zaman ihtilâf vâkî olup zihnime farklı düşünceler gelse, «Evlâdım! Kalbi havâtırdan/menfî ve lüzumsuz düşüncelerden korumak lâzım!» buyuruyorlardı.
Yol üzerinde sevenlerinden birinin evine ulaştılar. Ev sahibi onu güler yüz ve hürmetle karşıladı. İçeri girince ev sahibinin sıkıntılı olduğunu gördüler.
«–Doğru söyle neyin var?» diye sorduklarında ev sahibi:
«–Bir miktar kaymak var, fakat yanına koyacak ekmeğim yok!» dedi. Semâsî Hazretleri bana dönerek:
«–O ekmeği getir, bak nasıl işe yaradı!» buyurdular.
Bu hâli müşâhede ettikten sonra, o muhterem zâta inancım daha da ziyâdeleşti.”[6]
MUHAMMED BABA SEMÂSÎ HAZRETLERNİN VEFATI
Muhammed Baba Semâsî Hazretleri Kasr-ı Ârifân’a yaptığı bu ziyaretten bir müddet sonra, takrîben, hicrî 736 (m. 1335) senesinde vefât etti.
MUHAMMED BABA SEMÂSÎ HAZRETLERİNİN KABRİ NEREDEDİR?
Kabr-i şerîfleri, Buhâra yakınlarındaki Râmîten’in Semâsî köyündedir.
[1] Muhammed Tâlib, Matlabu’t-Tâlibîn, vr. 20b.
[2] Lâhûrî, Hazînetü’l-Asfiyâ, I, 545.
[3] Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 186.
[4] Kasr-ı Hinduvân, Hindliler veya Bekçiler Köşkü; Kasr-ı Ârifân da Ârifler Köşkü mânâsına gelir.
[5] Bkz. Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, a.g.e, s. 38; Câmî, Nefahât, s. 526; Reşahât, s. 102; Muîneddîn Nakşbendî, Kenzü’s-Saâde, s. 698; Mecdüddîn Bedahşânî, Câmiu’s-Selâsil, s. 708.
[6] Câmî, Nefahât, s. 526-527; Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, a.g.e, s. 36-37.
Kaynak ve Dipnotlar
Wikipedia
Dinimiz islam
islamveihsan
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca