Thread Rating:
  • 21 Vote(s) - 2.9 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
CÖMERTLİK GÖNÜLDEN VERMEK
#1
Dini-1 
CÖMERTLİK GÖNÜLDEN VERMEK

:s ِ قَال َ رَسُول ُ اللَّه َأبِى هُرَيْرَة َ قَالَ:ا ْ عَن َّ
إِذَا هَما “مَثَل ُ الْبَخِيل ِ وَالْمُتَصَدِّق ِ مَثَل ُ رَجُلَيْن ِ عَلَيْهِمَا جُنَّتَان ِ مِن ْ حَدِيدٍ، ٍ
إِذَا هَم َّ الْبَخِيل ُ بِصَدَقَةاَأثَرَهُ، وَا َ الْمُتَصَدِّق ُ بِصَدَقَة ٍ اتَّسَعَت ْ عَلَيْهِ، حَتَّى تُعَفِّي
إِلَى صَاحِبَتِهَا.”ا ٍ إِلَى تَرَاقِيهِ، وَانْقَبَضَت ْ كُل ُّ حَلْقَةا ُ تَقَلَّصَت ْ عَلَيْهِ، وَانْضَمَّت ْ يَدَاه

Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cimri ile Allah yolunda harcama yapan kimsenin hâli, üzerlerinde demirden
birer zırh bulunan iki adamın hâline benzer: Cömert olan, bir hayırda
bulunmaya niyet ettiğinde üzerindeki zırh öyle genişler ki (önceki dar hâlinden
kalma) izler bile silinir gider. Cimri, bir hayırda bulunmak istediğinde ise
(âdeta) üzerindeki zırh büzüşür, elleri köprücük kemiklerine yapışacak gibi
sıkışır ve zırhın her halkası yanındaki halkayı sıkıştırır.”
(M2361 Müslim, Zekât, 77
Ebû Hüreyre’den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle
buyurmuştur: “Kulların sabaha eriştiği her gün (yeryüzüne) iki melek iner.
Bu iki melekten biri, ‘Allah’ım, malını hayır yolunda harcayan kişiye (harcadığı
malın yerine) yenisini ver.’ der. Diğeri de, ‘Allah’ım, malını (hayır yollarında
harcamayarak) elinde tutan (cimrilik eden) kişinin malını telef et.’ der.”
(B1442 Buhârî, Zekât, 27)
Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“...Bir insanın kalbinde cimrilik ve iman asla bir arada bulunmaz.”
(N3112 Nesâî, Cihâd, 8)
Câbir b. Abdullah’tan nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur: “...Cimrilikten sakının! Çünkü cimrilik, sizden öncekileri
birbirlerinin kanını dökmeye ve kendilerine haram kılınanları çiğnemeye sevk
ederek helâk etti.”
(M6576 Müslim, Birr, 56)
Ebû Bekir es-Sıddîk’tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav)
şöyle buyurmuştur: “Bozguncu, cimri ve yaptığı iyiliği başa kakan
kimse cennete giremez.”
Zamanın birinde, bir adam çölde tek başına yolculuk yapıyor-
muş. Aniden gökyüzünden, “Filânın bahçesini sula!” diye bir ses işitmiş.
Başını kaldırıp baktığında gökte sadece bir bulut görmüş. Evet, ses oradan
geliyormuş. Adam hayretler içerisinde kalarak bulutu takip etmeye başla-
mış. Kara taşlık bir yere gelince bulut suyunu boşaltmış. Yağmur suları bir
derede toplanmış ve akmaya başlamış. Bu defa adam suyu takip etmiş ve
önüne bir bahçe çıkmış. Bu bahçede bir adamın elinde kürekle suyu oraya
buraya çevirerek bahçeyi suladığını görmüş. Bahçeyi sulayan adama yak-
laşarak, “Arkadaş, adın ne?” diye sormuş. Bahçeyi sulayan adam yolcunun
buluttan duyduğu ismi telaffuz ederek, “Adımı niçin soruyorsun?” demiş.
O da, “Biraz önce yağmur yağdıran bulut vardı ya...” diyerek anlatmaya
başlamış: “Ben, o buluta bir kişinin senin adını söyleyerek, ‘Filânın bah-
çesini sula!’ dediğini işittim. Sonra da bulutu takip ederek buraya kadar
geldim. Adını da onun için soruyorum. Sen hangi davranışın sebebiyle
böyle bir ilâhî ikrama nail oldun?” deyince bahçe sahibi, “Madem merak
ediyorsun söyleyeyim. Şu gördüğün bahçe ürün verince oturup hesap ya-
parım. Ürünün üçte birini dağıtırım. Üçte birini çoluk çocuğumla yerim.
Üçte birini de tohumluk yaparım. İşte benim yaptığım bundan ibarettir.”
diye karşılık vermiş.1
Peygamber Efendimizin anlattığı bu olayda, olayın kahramanının elde
ettiği ürünün üçte birini dağıtması, üründen verilmesi mecburi olan bir
oranı ifade etmemektedir. Bu oranın dile getirilmesi, cömertliğin mutlaka
bu şekilde ve bu miktarda olması gerektiği şeklinde de anlaşılmamalıdır.
Bilakis gıpta edilecek boyutta bir cömertliğe sahip olan bu olayın kahra-
manı, inananları daima cömertliğe teşvik eden Hz. Peygamber tarafından
bir örnek olarak aktarılmıştır.
Cömertlik konusunda ısrarlı tavsiyeleri olan Allah Resûlü, bizzat ya-
şantısıyla da mümin bir insanın cömertliğinin nasıl olacağına dair eşsiz
örnekler vermiştir. Ashâbının anlatımıyla o, esen rüzgârdan daha cömert
idi.2 Kendisinden bir şey istendiği zaman istenen şey elinde mevcut ise
onu mutlaka verir,3 asla yok demezdi.4 Kısacası o, insanların en cömerdi
idi.5 Yediğini, giydiğini, bildiğini paylaşır, iyiliğini esirgemez, asla
bencillik yapmazdı. Meselâ, bir hanım sahâbî, bir gün kendi elleriyle ördü-
ğü bir giysiyi getirip Hz. Peygamber’e vermiş ve “Bunu, giyesin diye ör-
düm.” demişti. Peygamber Efendimiz hediyeyi kabul etmiş ve onu giyinip
ashâbının yanına gitmişti. Allah Resûlü’nün üzerindeki hırkayı gören bir
sahâbî, “Ne kadar da güzelmiş! Bunu bana verseniz.” demişti. İnsanların
en cömerdi olan Resûl-i Ekrem, “Peki.” deyip orada biraz oturduktan sonra
evine dönmüş ve o giysiyi katlayarak, isteyen sahâbîye göndermişti.6 Bir
başka sefer onun cömertliği, hayatı dünya malından ibaret gören bir Ya-
hudiyi hayrete düşürmüş, Yahudi, onun yaptığı cömertlikleri şaşkınlıkla
terennüm etmekten kendini alamamıştı.7
Evet, cömertlik paylaşmaktır. Sevgiyi, şefkati, bilgiyi, zamanı, ser-
veti paylaşabilmektir. Kalbinde sevgiden eser olmayan, neyi paylaşabilir?
Başkalarını sevmeyen, yaratılana Yaratan’dan ötürü hürmet etmeyen kişi,
kime, ne verebilir? Böyle bir kişi her türlü mal ve değerin tek sahibi olmayı
istemekten başka bir şey düşünmez. Hâlbuki cömertlik öylesine yüce bir
erdemdir ki Yaratan’ın ikramını yaratılanlara sunabilmektir. Elindeki bir
lokma ekmeği başkasıyla bölüşebilmektir.
En Sevgili’nin Medineli ashâbından Sâbit b. Kays ve eşi emsalsiz bir
cömertlik örneği sergilemişlerdir. Onların bıraktığı cömertlik hatırası, yü-
rekleri özveriye açan bir örnektir:
Bir gün Peygamber Efendimize bir adam gelerek, “Yâ Resûlallah! Aç-
lıktan bitap düştüm, hâlsiz kaldım.” der. Resûlullah onu doyurmaları için
hanımlarına haber gönderir, fakat onların saadet hanelerinde yiyecek hiç-
bir şey yoktur. Bunun üzerine Resûlullah, “Bu gece şu adamı konuk edip
yemek yedirerek Allah’ın merhametine nail olmak isteyen kimse yok mu?” bu-
yurur. Derhâl ensardan bir zât ayağa kalkar ve “Ben varım, yâ Resûlallah!”
diye cevap verir. Bu zât Sâbit b. Kays’tır.8 Akabinde o adamı alıp evine gö-
türür. Hanımına hitaben, “İşte bu kişi Allah Resûlü’nün konuğudur. Evde
ne varsa ona ikram edelim.” der. Evin hanımı, “vallahi evimizde çocukla-
rımızın yiyeceğinden başka hiçbir şey yok.” diyerek karşılık verir. Eşinden
bu üzüntü verici cevabı alan sahâbî, eşine der ki: “O hâlde çocuklar akşam
yemek istedikleri vakit onları uyut. Sonra gel, kandili söndür. Biz bu gece
karanlıkta karnımızı doyuruyormuş gibi yapalım ve geceyi aç geçirelim.”
Kadın, kocasının dediklerini yapar. Kendileri ve çocukları aç kalmıştır
ama Allah Resûlü’nün emaneti olan misafirleri doymuştur. Sabah olunca
misafirlerini uğurlarlar. Konuk olduğu evden ev sahiplerinin ikram ve
izzetleri ile memnun olarak ayrılan misafir, doğruca Resûlullah’ın huzuru-
na varır. Misafiri karşısında karnı doymuş, memnun olarak gören Allah
Resûlü, “Bu gece Allah sizin yaptığınızdan hoşnut olmuştur.” buyurur.9
Bu çift kendilerinin ve çocuklarının aç kalması pahasına misafirlerine
ikramdan kaçınmamış, kendileri muhtaçken başkasını kendilerine tercih
etmişlerdir. Böylece cömertliğin en üst mertebesi olan “îsâr ahlâkı”nın na-
dide örneklerinden birini sergilemişlerdir. Cenâb-ı Hak da bu tür bir dav-
ranışı överek, bu davranıştan memnun olduğunu ifade buyuran ve hem
bu aileyi hem de onlar gibi davrananları taltif eden şu âyeti indirmiştir:
“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gö-
nüllerine yerleştirmiş olanlar (ensar), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara
verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ih-
tiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri-
liğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”10
Cömertlik, karşılıksız ikram etmektir. verilen şeyden karşılık bek-
lenirse o, cömertlikten ziyade, ticaret olur. İkram karşılıksız olduğunda
anlam kazanacak, cömertlik adını alacak ve inanan insanın benliğini
dünyanın esaretinden kurtararak onu ulvîleştirip âhirette sürur vesilesi
olacaktır. Hayatın zevk ve eğlenceden, şöhret ve zenginlikten ibaret olma-
dığını, sonsuz hayatın mutluluk kapılarını açabilmenin tek yolunun Yüce
Yaratıcı’nın rızası olduğunu bilen mümin, elindeki imkânları da bunun
için kullanır. Bu noktada cömert müminlerden bahseden şu âyet tüm ina-
nanlara rehber ve göz aydınlığı olacak mahiyettedir: “Onlar, yiyeceği, yok-
sula, yetime ve esire seve seve yedirirler. (Şöyle derler:) ‘Biz size sırf Allah rızası
için yediriyoruz; sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz, asık
suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkuyoruz.’
Allah da onları o günün kötülüğünden korur, yüzlerine bir aydınlık ve içlerine
bir sevinç verir.”11
Cömertlik asla alın teriyle bin bir zahmetle kazanılan servetin yok
olması, malın boşu boşuna başkalarına gitmesi, heba olması değildir. Bi-
lakis kişinin malını, mülkünü kalıcı kılması, bu dünyada kazandıklarıyla
âhiretini imar etmesidir. Bir gün Allah Resûlü’nün evinde bir koyun kesi-
lir. Âişe annemiz koyunun ön kolu hâriç etin tamamını komşularına da-
ğıtır. Hz. Peygamber evine geldiği zaman, “Koyundan ne kadar kaldı?” diye
sorar. Âişe validemiz ona der ki: “Koyunun şu ön kolu hâriç hiçbir şey kal-
madı.” Sevgili eşinin sözlerine karşılık Peygamberimizin verdiği cevap çok
anlamlıdır: “(Demek ki) ön kolu hâriç tamamı (bize sevap olarak) kalmıştır!”12
Mala ve servete bu açıdan bakan Allah Resûlü, bütün hayatı malından
mülkünden ibaret olanları, hayatlarını dünyalık uğruna harcayarak dün-
yalıklarını tek gaye edinenleri uyarmıştır.13 Bu çerçevede o (sav), kişinin
gerçek malının, ölümünden önce hayır yoluna harcayıp önden gönderdik-
leri olduğunu belirtmiş; hayra sarf etmeyerek, ölünceye kadar biriktirip
sakladıklarının ise mirasçılarının olduğunu14 ifade etmiştir.
Öte yandan kişinin şan, şöhret, makam ve mevki hırsı gibi süflî duy-
gularla tatmin olmak için malını sarf etmesi, cömertlik olarak isimlendiri-
lemez. Nitekim Hz. Peygamber gösteriş için yapılan deve kesme yarışında
boğazlanan hayvanların etlerinin yenilmesini dahi yasaklamıştır.15 Bu tür
duyguların tatmini için yapılan harcamalar sahibi için rahmet değil, olsa
olsa zahmettir. Peygamber Efendimiz, Allah rızası gözetmeksizin, gösteriş
için hayır ve iyilik yapan kişilerin kötü akıbetini şu örnekle açıklamıştır:
“Kıyamet günü huzur-ı ilâhîye zengin birisi getirilecek. Yüce Allah, ona verdiği
nimetleri hatırlatacak. O da, bu nimetlerin kendisine verildiğini kabul edecek.
Sonra Cenâb-ı Hak soracak: ‘Sana verdiğim bu nimetleri nasıl kullandın?’ O kişi,
‘Yâ Rabbi! Hiçbir eksik bırakmadan malımı nereye harcamamı istediysen oraya
harcadım.’ diye cevap verecek. Bunun üzerine o kişiye, ‘Yalan söylüyorsun. Sen,
malını, ‘Ne cömert adam!’ desinler diye harcadın. Gerçekten de sana, ‘Ne cömert
adam!’ denildi.’ şeklinde hitap edilecek. Sonra emir verilecek ve o kişi yüzüstü
sürüklenerek cehenneme atılacak.”16
Malını hak yolunda harcamaya yönelik cömertlik, bir ayrıcalıktır.
Her insana nasip olmayan ve gıpta edilecek bir erdemdir.17 Ancak cömert-
lik yapan kişi, yaptığı iyilik ve hayır için Allah rızasından başka hiçbir
karşılık beklemediği gibi, ikramda bulunduğu insanların onurunu ze-
deleyecek davranışlardan da ısrarla kaçınmalı ve yaptığı iyiliği asla başa
kakmamalıdır.18 Nitekim Allah Resûlü de insanlara mal verirken, onları
incitmemeye ve adaletli davranmaya özel önem vermiştir.19
Cömertlik, insanı dünyanın geçici zevklerine dalıp âhireti unutmak-
tan, toplumda kendisinden başka insanların da yaşadığını fark etmemek-
ten, paylaşamamanın girdabından, bencilliğin ve her şeye sahip olma iste-
ğinin engel tanımaz ihtiraslarından koruduğu içindir ki, Peygamberimiz
tarafından, muhafaza eden, güven veren ve kusurları kapatan demir bir
zırha benzetilmiştir: “Cimri ile Allah yolunda harcama yapan kimsenin hâli,
üzerlerinde demirden birer zırh bulunan iki adamın hâline benzer: Cömert olan,
bir hayırda bulunmaya niyet ettiğinde üzerindeki zırh öyle genişler ki (önceki dar
hâlinden kalma) izler bile silinir gider. Cimri, bir hayırda bulunmak istediğinde
ise üzerindeki zırh büzüşür, elleri köprücük kemiklerine yapışacak gibi sıkışır ve
zırhın her halkası yanındaki halkayı sıkıştırır.”20
Cömert kişi ikram ve ihsanda bulundukça Allah’ın rızasını kaza-
nır. Hz. Peygamber’in bildirdiğine göre, “Kulların sabaha eriştiği her gün
(yeryüzüne) iki melek iner. Bu iki melekten biri, ‘Allah’ım, malını hayır yolunda
harcayan kişiye (harcadığı malın yerine) yenisini ver.’ der. Diğeri de, ‘Allah’ım,
malını (hayır yollarında harcamayarak) elinde tutan (cimrilik eden) kişinin ma-
lını telef et.’ der.”21 Cömertçe ikramda bulunan kimse, takdir edilen tutum
ve davranışlarıyla bir yandan Allah’ın hoşnutluğuna, meleklerin duasına
nail olurken, öte yandan da insanların sevgisini ve hayranlık duygularını
kazanır. Cömertlik yolunda attığı adımlar gıpta ile izlenir. Hz. Peygamber
bu durumu şu sözleriyle ifade etmektedir: “Yalnızca iki kişiye gıpta edilir:
Allah tarafından kendisine mal verilip de malını hak yolunda harcayan kimseye,
Allah tarafından kendisine ilim verilip de onunla hükmeden ve onu başkalarına
öğreten kimseye.”22
Cömertliği tavsiye edip, onu bir erdem olarak takdim eden Yüce Al-
lah cömertliğin sınırlarını da belirlemiş, onun savurganlık şeklinde teza-
hür etmemesini istemiş, mutedil insanların övgüye lâyık tutumlarını şu
âyet-i kerîmede ifade etmiştir: “Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimri-
lik ederler. Bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”23 Nitekim Peygamberimiz
de cömertliğin ölçüsünü, “İsraf ve savurganlığa kaçmadan, böbürlenmeden
yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz.” buyurarak24 belirlemektedir. Bu
çerçevede Allah Resûlü kişinin servetinin tamamını cömertlik olarak
başkalarına ikram etmesine de rıza göstermemiştir. Meselâ, servetinin
tamamını bağışlamak isteyen Kâ’b b. Mâlik’i, “Malının bir kısmını kendine
ayır, bu senin için daha hayırlıdır.”25 diyerek uyarmış; malının tamamını
vasiyet etmek isteyen Sa’d b. Ebû vakkâs’a da, yalnız üçte birini vasiyet
etmesini, geri kalanını vârislerine bırakmasını tavsiye ederek, “Vârislerini
zengin bırakman, onları başkalarına muhtaç bırakmandan daha hayırlıdır.”
buyurmuştur.26 Ancak ihtiyaç duyulduğunda, toplumun menfaatinin ge-
reği olarak malın tamamının bağışlanmasını da bir erdem olarak nite-
lendirmiştir. Nitekim Allah Resûlü toplumsal ihtiyaçlar için malî yardım
talebinde bulunduğunda, Hz. Ebû Bekir malının tamamını, Hz. Ömer ise
malının yarısını bağışlamaktan çekinmemiştir.27

Cömertliğin az ya da çok herhangi bir sınırı yoktur. Bir Arap atasö-
zünde ifade edildiği gibi, “Cömertlik, mevcut olandadır.” Yarım hurma da
olsa28 herkesin mutlaka başkalarına ikram edebilecek bir şeyleri vardır.
Bunu bile bulamayan kişinin, gönlünde başkalarına ikram hissi taşıması
dahi cömertliktir.29 Cömertlik, gönülden vermektir; Servetiyle dünyaları
satın alıp da mahzun gönüllere giremeyen insanların hâli, perişanlıktır.
Cömertlik, gönlün, vicdanın paylaşabilme hissinden mahrum olmaması-
dır. Zaten gönül paylaşabilme hissinden mahrum olduğu zaman cimrili-
ğin kasvetine bürünmüş, bencilliğin dehlizine girmiş demektir.
Allah Resûlü, ikram ederken cimri davranılmamasını, veren kişinin
verdiğinde gözünün kalmamasını, sayarak ve kısarak vermemesini şu ör-
nekle bizlere hatırlatmaktadır: Bir gün hâne-i saadete bir dilenci gelmişti.
Hz. Âişe ona, “Şunu al.” dedi. Fakat dilenci gitmeden önce onu çağırarak
ne aldığına baktı. O esnada orada bulunan Allah Resûlü, “Evine senin ha-
berin olmadan hiçbir şeyin girip çıkmasını istemiyorsun öyle mi?” dedi. Hz.
Âişe de, “Evet.” diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Ey Âişe,
yavaş ol! Sayma ve sayarak verme! Yoksa Allah da sana sayarak verir.”30 buyu-
rarak onu uyardı.
Bu bağlamda, Allah Resûlü müminlere şöyle seslenmektedir: “Pinti-
likten sakının, çünkü sizden öncekiler pintilik yüzünden helâk oldular. Pintilik
onları eli sıkı olmaya itti, eli sıkı oldular. Akrabayla ilgilenmemeye itti, akrabala-
rıyla ilgiyi kestiler. Günaha itti, günahkâr olup çıktılar.”31 Müminleri cimrilik
ve daha ilerisi olarak kabul edilen pintilik hususunda bu şekilde uyaran
Peygamber Efendimiz, cimriliğin insanda bulunan huyların en kötüsü
olduğunu32 söylemiş, cimriliği “hastalık” olarak nitelendirmiş,33 kendi-
sinin kesinlikle cimri olmadığını34 özellikle ifade etmiş, dualarında da,
“Allâhümme innî eûzü bike mine’l-buhli ve eûzü bike mine’l-cübni ve eûzü bike
en erudde ilâ erzeli’l-umuri.” (Allah’ım, cimrilikten sana sığınırım, korkaklıktan
sana sığınırım, ömrün en rezil zamanına kalmaktan sana sığınırım.)35 şeklinde
tazarruda bulunmuştur.
Evet, cimrilik hastalıktır. Kişinin sadece kendi menfaatini önemseme,
egosunu tatmin etme, biriktirme, biriktirdiklerinden istifade edememe,
sahip olduğu hiçbir şeyi başkalarıyla paylaşamama hastalığıdır. Cimri,
egoisttir. Yalnızca kendini düşünür. Fakat servetini kendisi için dahi har-
cayamaz. Yücelttiği malında, mülkünde, sahip olduğu eşyada arar, huzuru
ve mutluluğu. Sahip olduklarının ebedî olduğunu ve kendisini sonsuzluğa

taşıyacağını zanneder. Bilginin, servetin, sevginin ve zamanın başkalarına
ikram edilmesini, başkalarıyla paylaşılmasını ahmaklık olarak nitelendi-
rir. O, paylaşmanın, ikram etmenin, hediye vermenin bencillikle kararan
vicdanına yapacağı olumlu etkileri göremediği gibi, karşısındakinin kal-
binde açılan muhabbet, sevgi, minnet pencerelerini de göremeyecek kadar
basiretten yoksundur. Yüce Yaratıcı bu kişilere şöyle seslenir: “De ki: Rab-
bimin rahmet hazinelerine eğer siz sahip olsaydınız, tükenir korkusuyla cimrilik
yapardınız.”36 Bu hitabıyla Cenâb-ı Hak cimrideki hasta ruh hâlini en veciz
şekilde ortaya koymaktadır.
Mümin her şeyden önce Allah’ın rızasını arayan, her şeyden çok
Allah’a güvenen ve sadece O’na boyun eğen kişidir. Cimri ise her şeyden
ve herkesten çok, sahip olduklarına güvenir. Serveti onu o kadar müstağ-
ni kılar ki hiçbir şeye muhtaç olmadığını, hatta Allah’a bile ihtiyacının
kalmadığını zanneder.37 Malını mabut edinir. “Malım, malım!” der durur.
Halbuki Peygamberimizin ifadesiyle, insanın yiyip tükettiği, giyip eskittiği
ve sağlığında tasadduk edip âhirette karşılığını almak üzere önden gön-
derdiğinden başka malı mı vardır?38 Ne yazık ki cimri insan bu durumun
farkında bile değildir. Onun bu ruh hâli, Allah’a güven duygusunu, dola-
yısıyla imanını zedeler. Bunun içindir ki Efendimiz, “...Bir insanın kalbinde
cimrilik ve iman asla bir arada bulunmaz.”39 buyurmuştur.
Cimri bazen gelecek kaygısını bazen de sahip olduğu mal varlığı-
nın yitirilmesi endişesini, bozuk ruh hâlinin sebebi olarak gösterir. Hat-
ta çoluk çocuğuna bakma yükümlülüğünü, cimriliğine ve harcama kor-
kaklığına neden olarak sunar. Halbuki onun gönlüne bu korku, maddeyi
ulvîleştiren, açgözlülüğü ve hırsı kamçılayan, fakirlik korkusunu aşılayan
şeytan tarafından fısıldanmaktadır.40
Cimrilik, insanı Allah’ın sevgisinden mahrum bırakmakta41 ve top-
lum içinde huzurun bozulmasına42 yol açmaktadır. Başkasını düşünmeyip
etrafındaki yangına duyarsız kalan, çevresindeki iniltilere kulaklarını tı-
kayan, garibanlardan yüz çeviren insanlardan teşekkül eden bir toplumun
huzurundan elbette bahsedilemez. Devamlı biriktiren, biriktirdikçe pin-
tileşen, dünyayı ve sonrasını biriktirdiklerinden ibaret sayan insanlardan
müteşekkil bir toplumun fertleri mutlu olamaz. Bazılarının servet biriktir-
mek, eşyaya sahip olmak ve variyetlerini artırmak hususundaki gem vu-
rulamaz arzuları, onların bu uğurda her türlü adaletsizliği, hukuksuzluğu
mubah görmeleri sonucunu doğurur ki bu da toplumun kıyametidir. Allah

Resûlü bu noktaya şu şekilde dikkatlerimizi çekmektedir: “...Cimrilikten
sakının! Çünkü cimrilik, sizden öncekileri birbirlerinin kanını dökmeye ve kendi-
lerine haram kılınanları çiğnemeye sevk ederek helâk etti.”43
Dünyada Yaratan’ın ve yaratılanın sevgisinden mahrum olan cimri-
nin, ebedî hayatta da cennetin nimetlerine kavuşması zor olacaktır.44 Ebû
Bekir es-Sıddîk’ın naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuş-
tur: “Bozguncu, cimri ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse cennete giremez.”45
Bunun aksini düşünenlere Yüce Allah şöyle hitap etmektedir: “Allah’ın lüt-
fundan kendilerine verdiklerini infakta cimrice davrananlar, bunun kendileri için
hayır olduğunu sanmasınlar. Aksine bu, onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri şey,
kıyamet günü onların boyunlarına dolanacaktır.”46
Cömertlik ve cimrilik ile ilgili bütün bu mülâhazalardan sonra diye-
biliriz ki İslâm dini, her işte ve durumda olduğu gibi harcama ve paylaş-
ma konusunda da müntesiplerine itidalli olmalarını, orta yolu tutmalarını
emretmiştir.
Müslüman, her şeyin gerçek sahibinin ve mâlikinin Yüce Allah47 ol-
duğunu, O’nun mülkünü dilediğine verip dilediğinden çekip aldığını48
hatırından çıkarmamalıdır. Cömertlikle cennete uzanan yolu görebilmeli,
cimrilikle Rabbinden uzaklaştığını fark edebilmeli, Allah’ın, “Elini boynu-
na bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma. Yoksa pişman olur
açıkta kalırsın.”49 âyeti ve Hz. Peygamber’in şu tasviri bu konuda ona reh-
ber olmalıdır:
“Cömert, Allah’a yakın, cennete yakın, insanlara yakın, ama cehennem-
den uzaktır. Cimri ise Allah’tan uzak, cennetten uzak, insanlardan uzak, ama
cehenneme yakındır. Cömert cahil, Yüce Allah katında cimri âbidden daha
sevimlidir.”50


Dipnotlar

(M2361 Müslim, Zekât, 77
(T1963 Tirmizî, Birr, 41)
M7473 Müslim, Zühd, 45.1
B6 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1.2
HM3012 İbn Hanbel, I,3

M6018 Müslim, Fedâil, 56.4
M6009 Müslim, Fedâil, 50.5

İM3555 İbn Mâce, Libâs, 1.6
HM14301 İbn Hanbel, III,7
303.
İF7/119, İbn Hacer,8 Fethu’l-
bâri, vII, 119.


B3798 Buhârî, Menâkıbü’l-9
ensâr, 10.
Haşr, 59/9.10
İnsân, 76/8-11.11

T2470 Tirmizî, Sıfatü’l-12
kıyâme, 33.
M7420 Müslim, Zühd, 3.13
B6442 Buhârî, Rikâk, 12.14
D2820 Ebû Dâvûd,15
Dahâyâ, 13-14.
M4923 Müslim, İmâre,16
152.
B73 Buhârî, İlim, 15.17
Bakara, 2/262.18
B3114 Buhârî, Farzu’l-19
humus, 7.
M2361 Müslim, Zekât, 77;20
B5299 Buhârî, Talâk, 24.
B1442 Buhârî, Zekât, 27.21
B73 Buhârî, İlim, 15.22
Furkân, 25/67.23
N2560 Nesâî, Zekât, 66;24
İM3605 İbn Mâce, Libâs, 23.
B2757 Buhârî, vesâyâ, 16.25
B2742 Buhârî, vesâyâ, 2.26
T3675 Tirmizî,27
Menâkıb,16; D1678 Ebû
Dâvûd, Zekât, 40.


M2350 Müslim, Zekât, 68.28
T2325 Tirmizî, Zühd, 17.29
N2550 Nesâî, Zekât, 62.30
D1698 Ebû Dâvûd, Zekât,31
46.
D2511 Ebû Dâvûd, Cihâd,32
21.
EM296 Buhârî,33 el-Edebü’l-
müfred, 111.
M2428 Müslim, Zekât,34
127.
B6365 Buhârî, Deavât, 37.35

İsrâ, 17/100.36
Leyl, 92/8.37
M7420 Müslim, Zühd, 3.38
N3112 Nesâî, Cihâd, 8.39
Bakara, 2/268.40
T1961 Tirmizî, Birr, 40.41
M6576 Müslim, Birr, 56.42

M6576 Müslim, Birr, 56.43
T1961 Tirmizî, Birr, 40.44
T1963 Tirmizî, Birr, 41.45
Âl-i İmrân, 3/180.46
Âl-i İmrân, 3/180; Hadîd,47
57/10.
Âl-i İmrân, 3/26.48
İsrâ, 17/29.49
T1961 Tirmizî, Birr, 40.50

Kaynak

Diyanet Vakfi Yayinlari
Hadislerle islam





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)