01-08-2024, 10:23 PM
(This post was last modified: 01-08-2024, 10:32 PM by RasitTunca.)
İSLAM TARİHİNİN YILDIZLARI KADIN ÂLİMLER
Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevi, mescit olmasının yanı sıra nebevi öğretinin de merkezi konumundaydı. Allah Resulü, erkeklerin yanı sıra kadınların eğitimiyle de yakından ilgilenmişti. Zira ilahi hitaba erkekler kadar kadın da muhataptı ve onlar da Allah’ın ve kutlu elçisinin emir ve yasaklarından mükellefti. (Ahzab, 33/36.) Allah Resulü her ortamda, bir sohbet esnasında, mescitte, cuma ve bayram hutbelerinde kadınların da hazır bulunmalarını istemekteydi. Resulüllah, Medine’ye hicretinden kısa bir müddet sonra ensardan kadınları bir evde toplamış, onlara Hz. Ömer’i elçi olarak göndermişti. Hz. Ömer, bu eve gelince onlara selam vermiş, kendisinin Allah Resulü’nün elçisi olduğunu belirtmiş, Resulüllah’ın talebini onlara iletmişti. Resulüllah’ın büluğ çağına yaklaşmış kızların, genç kızların, evinin bir köşesinde oturan kadınların hatta âdet gören kadınların dahi bayram namazlarında namazgâha gelmelerini istediğini onlara bildirmişti. (Müslim, Îdeyn, 12; Ebu Davud, Salat, 241.) Bu meyanda cuma namazının yanı sıra Ramazan ve Kurban Bayramı namazları da erkek, kadın ve çocukların iştirakiyle kılınmıştı. İbn Abbas şunları aktarmıştı: “Ben bir Ramazan ya da Kurban Bayramı günü Resulüllah (s.a.s.) ile birlikte namazgâha çıktım. O, önce bayram namazını kıldırdı, akabinde hutbe irad ettikten sonra kadınların yanına gitti, onlara nasihat etti, bazı hususları hatırlattı ve sadaka vermelerini emretti.” (Buhari, Îdeyn, 16.) Medine’de nebevi öğretiyle bir toplum inşa eden Allah Resulü (s.a.s), kadınların eğitimleriyle de ilgilenmişti. Bu bağlamda Ebu Said el-Hudri şöyle nakletmiştir: “Bir kadın, Resulüllah’a (s.a.s) gelerek ‘Ya Resulüllah! Senin sohbetinden hep erkekler faydalanıyor. Bize bir gün ayırsan da o gün senin yanına gelsek, Allah’ın sana öğrettiğinden bize de öğretsen.’ dedi. Hz. Peygamber, ‘O hâlde şu şu günlerde toplanın.’ buyurdu. Bunun üzerine kadınlar toplandılar. Resulüllah (s.a.s), onların yanına gelerek Allah’ın kendisine öğrettiklerinden onlara bir şeyler öğretti.” (Müslim, Birr, 152.)
Resulüllah’ın kadınların eğitimine karşı gösterdiği bu tutum onların İslami ilimlerde derinleşmesinde önemli bir faktör olmuştu. Kuşkusuz İslami ilimlerde kadın deyince ilk akla gelen sahabi Hz. Aişe validemizdir. O, Peygamber şehri Medine’yi ilim ve hikmet merkezi hâline getirmişti. Böylece Medine’de binlerce hadis talebesinin iştirak ettiği ilim meclisleri oluşmuş, Allah Resulü’nün bilgi mirası, bu meclisler vasıtasıyla sonraki nesillere aktarılmıştı. Medine’de Hz. Aişe’nin yıllarca süren eğitim öğretim faaliyetleri sonunda, İslami ilimlerin temelleri atılmış ve ilmî hareketin gelişmesinin yanı sıra hadis ve fıkıh sahalarında Medine ekolü teşekkül etmişti.
Hz. Aişe, gençliği, keskin zekâsı, ilme merakı ve kabiliyeti ile hadiste, tefsirde, fıkıhta ve Arap dilinde temayüz etmiş mümtaz bir şahsiyetti. Hadiste muksirundandı (çok fazla hadis rivayet eden sahabe), fıkıhta Medine’deki yedi meşhur fakihten biriydi ve tefsirde otorite idi. Hz. Aişe kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetinin sonraki nesillere aktarılmasında emsalsiz hizmetler ifa etmişti. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 2210’du. O, hem Hz. Peygamber’in diğer hanımlarından hem de Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer ve Enes b. Malik dışında bütün sahabeden daha fazla hadis nakletmiş tek kadın sahabiydi. Binden fazla hadis rivayet eden ve muksirun diye adlandırılan yedi sahabinin dördüncüsüydü. Hz. Aişe validemiz, küçük yaşından itibaren Kur’an’ı ezberlemeye başlamış, ayetlerin kıraat tarzını iyice öğrenmişti. Ayrıca dirayeti, basireti, Kur’an’a vukufiyeti ve Resulüllah’la birlikteliği sayesinde ibadet, ahlak, ahiret, savaş hukuku ve muamelat mevzularında Kur’an’dan pek çok ayeti tefsir ve tevil etmişti. Hz. Aişe validemiz, Resulüllah ile olan ilmî görüşmelerinde ona oldukça derin sorular yöneltiyor ve ele alınan meselelerin her yönüyle anlatılabilmesi için uzun münakaşalar yapıyordu. O, İslam’da yetişen en büyük hukukçu hanımlardan birisi olmaya muvaffak olmuştu. Ayrıca tarih, belagat ve şiirde oldukça ileri bir seviyedeydi. O hukuki, tıbbi, edebî ve tarihî meselelere vukufiyetiyle da temayüz etmişti.
Hz. Aişe’nin hadis ilmindeki tesiri sadece kendi yaşadığı dönemle sınırlı değildi. O hadislerin tedvininde mühim bir rol oynayan dönemin kadın muhaddislerinden Amre binti Abdurrahman’ın da hocasıydı. Onun talebeleri, hadis rivayetinin bel kemiği Şube b. Haccac gibi isimlerin haber kaynağını teşkil etmişti. Amre binti Abdurrahman, Hz. Aişe’nin yanında yetişmişti ve onun hadislerini çok iyi bilmekteydi. Amre, hadislerin toplanması maksadıyla Halife Ömer b. Abdülaziz tarafından çıkarılan fermanda rivayetlerinin yazılması bilhassa istenen tabiindendi. Bu asrın kadın muhaddislerinden bir diğeri, yine Hz. Aişe’nin talebelerinden Ümmü’d-Derdâ es-Suğra lakaplı Hüceyme binti Huyey el-Evsabiyye’dir. Zehebi son derece aktif olan bu kadının hukuk nosyonuna, bilimsel kapasitesine ve güzel ahlakına dikkat çekmişti. Ümmü’d-Derdâ altı ay Beytü’l-Makdis’te, altı ay Dımeşk’te kalmış, bu süre zarfında evinde hadis dersleri vermişti.
Öte yandan Emeviler döneminden itibaren şehirleşme oranıyla üst tabakada yer alan kadınlar kendilerine özgü bir sosyal hayat tarzı benimsemişlerdi. Kadınlar bu dönemde camilerden uzaklaşsalar da ilim ve kültür hayatında önemli bir konuma sahip olmuşlardı. Kadınlar yakın çevrelerindeki âlimlerden istifade etmiş, ilim ehli kadınlar bilhassa ulema aileleri içinde yetişmişti. Kadın âlimler İslam tarihinde erken dönemlerden itibaren şiir ve tasavvuf sahasında da mümtaz bir konumdaydı. Tarihçiydi kadın. Fakihti, hadis ravisiydi. Bilhassa hadis ilminde temayüz etmişti.
Hicri ikinci asırda kayda değer kadın muhaddisler yetişmişti. Bunlardan birisi tabiin döneminin hadis otoritelerinden Said b. Müseyyeb’in kızıydı. Onun hadise vukufiyetine dair şöyle meşhur bir rivayet nakledilir: Halife Abdülmelik, oğlu Velid’le Said b. Müseyyeb’in kızını nikâhlamak ister, ona baskı yapar, Said b. Müseyyeb ise baskılardan kurtulmak için kızını talebelerinden birisi ile nikâhlar. Damat zifaf gününün ertesinde hocasının dersine gitmek üzere hazırlık yaparken bunu gören eşi, nereye gitmeye hazırlandığını sorar, o da Said’in dersine diye cevap verince bu muhaddis hanım, kendisine, “Otur, Said’in sana öğreteceklerini ben sana öğreteyim.” der. Damat ondan hadis dinlemeye başlayınca bir ay derslere katılmaz, zira o eşinin derin hadis bilgisine hayran olmuştur. Bu rivayetin kaydedildiği İbnü’l-Hâc’ın el-Medhal adlı eserinde, Medine’nin başka büyük âlimi, ikinci asrın tartışmasız hadis ve fıkıh otoritesi Malik b. Enes’in kızıyla ilgili de bir rivayetle karşılaşırız: Babası öğrencilerinin hadis derslerini dinlerken kızı da içerideki odadan dersleri takip etmiş, öğrencilerinin hatalarını düzelttirmişti.
Hicri üçüncü asırda İmam Malik’in talebeleri arasında Abide el-Medeniyye adlı Medine’nin pek çok ilim otoritesinden, sayıları on binlere varan rivayetler naklettiğine muttali olduğumuz Endülüs’te yaşamış siyahi bir cariyeyi de kaydetmek gerekir. Bu bağlamda kadın muhaddisler İslam şarkında değil garbında da aktif bir biçimde ilim muhitlerinde yer almıştır. Bu asrın gözde âlimlerinden söz ederken İmam Şafii’nin de hocalarından, Hz. Peygamber’in torunlarından olan Seyyide Nefise’yi de zikretmek gerekir. O Mısır’da hadis rivayetiyle meşhur bir muhaddisti.
Hicri dördüncü asırda hadis rıhleleri devam etmiş, bu rıhleler erkeklerle sınırlı kalmamış, kadın muhaddisler de bu ilmî yolculuklara iştirak etmişti. Hicri dördüncü asrın Kazvinli kadın muhaddislerinden Fatıma binti Abdülaziz bu kadın muhaddislerden biriydi. Ayrıca bu asrın önde gelen kadın muhaddislerinden Emetü’l-Vâhid Süteyte binti’l-Hüseyin, hadis, tefsir, nahiv ve fıkıh sahasında otoriteydi.
Hicri beşinci asırda ise “Ümmü’l-Kirâm” lakaplı Kerime binti Ahmed’i anmak gerekir. Hadis hafızları arasında yer alan bu kadın muhaddis İmam Buhari’nin, el-Camiu’s-Sahih adlı eserini Mekke’de rivayet eden bir hanımdı. Hayatı boyunca hiç evlenmeyen Kerime binti Ahmed, kendisini hadis ilmine vakfetmiş ve takriben yüz yaşında vefat edinceye kadar hadis ilmi ile meşgul olmaya devam etmişti. Kadın muhaddisler hadis tahsilini tamamladıktan sonra çeşitli müesseselerde muhaddislere hadis nakletmiş ve icazet vermişlerdi. Birçok muhaddis onlardan temel hadis kaynaklarını okumuş ve hadis eserlerinin nakli için icazet almıştı. Bu meyanda Kerime binti Ahmed (ö. 463) Mekke’de Buhari’nin, el-Camiu’s-Sahih’ini okutmuş, Hatib el-Bağdadi ve Endülüslü âlim Humeydi gibi meşhur muhaddisler eseri ondan sema yoluyla almıştı.
Daha sonraki asırlarda yaşamış kadın muhaddisler arasında Şühde binti el-İlberî yer alır. O, isnad sahibi bir muhaddisti. İbn Asakir ile Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzi’nin hocasıydı. Hicri altıncı asırda Bağdat camilerinde ders veren Şemsu’d-Duhâ adlı kadın muhaddisi de burada kaydetmek gerekir. Hicri altıncı asırda yaşamış bir diğer kadın muhaddis Âtike binti Ebi’l-Alâ’ idi. O sünnet ilimlerinde yetişmiş, hadisçi bir hanımdı. Ebu’l-Vakt Abdulevvel es-Sancarî’den pek çok hadis dinlemiş, daha sonra Hemdân’dan kalkıp Bağdat’a gelmiş ve sünnet ilimlerini tedris etmişti. O asırda yaşamış bir diğer kadın muhaddis, Fatıma bint Ebi’l-Hasan Sa’d el-Hayr el-Endelüsi idi. Kahire ve Şam’da talebeler yetiştirmişti. Kendisinden bir grup âlim hadis almıştı. Münziri’nin hocaları da bunlar arasındaydı.
İslam tarihinde kadın muhaddislerin Darulhadislerde de ders verdiklerine de şahit olmaktayız. Eşrefiyye Dârulhadis’inde ders verenler arasında Ümmü’l-Fazl, Hacer bint Şerefuddin Muhammed b. Ebu Bekir el-Kudsi de yer alır. Sehavi, bu hanımın, devrinin en gözde hadisçisi hâline geldiğini, bu sebeple de talebe akınına uğradığını kaydeder.
Sehavi, dokuzuncu hicri asrın biyografisine ayırdığı ed-Davu’l-Lami adlı eserinde kadın muhaddislere dair geniş malumatlar sunmuş, sadece bir asır içinde temayüz etmiş 1075 muhaddisin biyografisine yer vermişti. Aişe binti Muhammed b. Abdülhadi ve kız kardeşi Fatıma binti Muhammed b. Abdülhadi bu muhaddislerdendi. Onların talebeleri arasında İbn Hacer el-Askalani de yer almaktaydı. Hicri sekizinci ve dokuzuncu asırlarda, hadis ilminin duayeni sayılabilecek simaların hemen hepsinin çok sayıda kadın muhaddise talebe olduğu görülmekteydi. Biyografi, tarih ve hadisin mümtaz siması Zehebî, yüzün üzerinde kadın muhaddise talebe olmuştu. Ayrıca Taceddin es-Sübki’nin hadis dinlediği hocalardan 19’u kadın idi. Süyuti 33, İbn Hacer el-Askalânî ve İbn Asâkir ise 80 kadından hadis öğrenmişti.
Kısacası, kadın muhaddisler, hadis tarihi boyunca nebevi mirasın, hadislerin ve hadis eserlerinin bir sonraki nesle aktarılmasında büyük bir rol üstlenmişlerdi. Kadın âlimler İslam kültür tarihinde mümtaz bir konuma sahip olmuşlardı.
Kaynak
Doç. Dr. Emine DEMİL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Aylık Diyanet Dergisi
Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevi, mescit olmasının yanı sıra nebevi öğretinin de merkezi konumundaydı. Allah Resulü, erkeklerin yanı sıra kadınların eğitimiyle de yakından ilgilenmişti. Zira ilahi hitaba erkekler kadar kadın da muhataptı ve onlar da Allah’ın ve kutlu elçisinin emir ve yasaklarından mükellefti. (Ahzab, 33/36.) Allah Resulü her ortamda, bir sohbet esnasında, mescitte, cuma ve bayram hutbelerinde kadınların da hazır bulunmalarını istemekteydi. Resulüllah, Medine’ye hicretinden kısa bir müddet sonra ensardan kadınları bir evde toplamış, onlara Hz. Ömer’i elçi olarak göndermişti. Hz. Ömer, bu eve gelince onlara selam vermiş, kendisinin Allah Resulü’nün elçisi olduğunu belirtmiş, Resulüllah’ın talebini onlara iletmişti. Resulüllah’ın büluğ çağına yaklaşmış kızların, genç kızların, evinin bir köşesinde oturan kadınların hatta âdet gören kadınların dahi bayram namazlarında namazgâha gelmelerini istediğini onlara bildirmişti. (Müslim, Îdeyn, 12; Ebu Davud, Salat, 241.) Bu meyanda cuma namazının yanı sıra Ramazan ve Kurban Bayramı namazları da erkek, kadın ve çocukların iştirakiyle kılınmıştı. İbn Abbas şunları aktarmıştı: “Ben bir Ramazan ya da Kurban Bayramı günü Resulüllah (s.a.s.) ile birlikte namazgâha çıktım. O, önce bayram namazını kıldırdı, akabinde hutbe irad ettikten sonra kadınların yanına gitti, onlara nasihat etti, bazı hususları hatırlattı ve sadaka vermelerini emretti.” (Buhari, Îdeyn, 16.) Medine’de nebevi öğretiyle bir toplum inşa eden Allah Resulü (s.a.s), kadınların eğitimleriyle de ilgilenmişti. Bu bağlamda Ebu Said el-Hudri şöyle nakletmiştir: “Bir kadın, Resulüllah’a (s.a.s) gelerek ‘Ya Resulüllah! Senin sohbetinden hep erkekler faydalanıyor. Bize bir gün ayırsan da o gün senin yanına gelsek, Allah’ın sana öğrettiğinden bize de öğretsen.’ dedi. Hz. Peygamber, ‘O hâlde şu şu günlerde toplanın.’ buyurdu. Bunun üzerine kadınlar toplandılar. Resulüllah (s.a.s), onların yanına gelerek Allah’ın kendisine öğrettiklerinden onlara bir şeyler öğretti.” (Müslim, Birr, 152.)
Resulüllah’ın kadınların eğitimine karşı gösterdiği bu tutum onların İslami ilimlerde derinleşmesinde önemli bir faktör olmuştu. Kuşkusuz İslami ilimlerde kadın deyince ilk akla gelen sahabi Hz. Aişe validemizdir. O, Peygamber şehri Medine’yi ilim ve hikmet merkezi hâline getirmişti. Böylece Medine’de binlerce hadis talebesinin iştirak ettiği ilim meclisleri oluşmuş, Allah Resulü’nün bilgi mirası, bu meclisler vasıtasıyla sonraki nesillere aktarılmıştı. Medine’de Hz. Aişe’nin yıllarca süren eğitim öğretim faaliyetleri sonunda, İslami ilimlerin temelleri atılmış ve ilmî hareketin gelişmesinin yanı sıra hadis ve fıkıh sahalarında Medine ekolü teşekkül etmişti.
Hz. Aişe, gençliği, keskin zekâsı, ilme merakı ve kabiliyeti ile hadiste, tefsirde, fıkıhta ve Arap dilinde temayüz etmiş mümtaz bir şahsiyetti. Hadiste muksirundandı (çok fazla hadis rivayet eden sahabe), fıkıhta Medine’deki yedi meşhur fakihten biriydi ve tefsirde otorite idi. Hz. Aişe kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetinin sonraki nesillere aktarılmasında emsalsiz hizmetler ifa etmişti. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 2210’du. O, hem Hz. Peygamber’in diğer hanımlarından hem de Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer ve Enes b. Malik dışında bütün sahabeden daha fazla hadis nakletmiş tek kadın sahabiydi. Binden fazla hadis rivayet eden ve muksirun diye adlandırılan yedi sahabinin dördüncüsüydü. Hz. Aişe validemiz, küçük yaşından itibaren Kur’an’ı ezberlemeye başlamış, ayetlerin kıraat tarzını iyice öğrenmişti. Ayrıca dirayeti, basireti, Kur’an’a vukufiyeti ve Resulüllah’la birlikteliği sayesinde ibadet, ahlak, ahiret, savaş hukuku ve muamelat mevzularında Kur’an’dan pek çok ayeti tefsir ve tevil etmişti. Hz. Aişe validemiz, Resulüllah ile olan ilmî görüşmelerinde ona oldukça derin sorular yöneltiyor ve ele alınan meselelerin her yönüyle anlatılabilmesi için uzun münakaşalar yapıyordu. O, İslam’da yetişen en büyük hukukçu hanımlardan birisi olmaya muvaffak olmuştu. Ayrıca tarih, belagat ve şiirde oldukça ileri bir seviyedeydi. O hukuki, tıbbi, edebî ve tarihî meselelere vukufiyetiyle da temayüz etmişti.
Hz. Aişe’nin hadis ilmindeki tesiri sadece kendi yaşadığı dönemle sınırlı değildi. O hadislerin tedvininde mühim bir rol oynayan dönemin kadın muhaddislerinden Amre binti Abdurrahman’ın da hocasıydı. Onun talebeleri, hadis rivayetinin bel kemiği Şube b. Haccac gibi isimlerin haber kaynağını teşkil etmişti. Amre binti Abdurrahman, Hz. Aişe’nin yanında yetişmişti ve onun hadislerini çok iyi bilmekteydi. Amre, hadislerin toplanması maksadıyla Halife Ömer b. Abdülaziz tarafından çıkarılan fermanda rivayetlerinin yazılması bilhassa istenen tabiindendi. Bu asrın kadın muhaddislerinden bir diğeri, yine Hz. Aişe’nin talebelerinden Ümmü’d-Derdâ es-Suğra lakaplı Hüceyme binti Huyey el-Evsabiyye’dir. Zehebi son derece aktif olan bu kadının hukuk nosyonuna, bilimsel kapasitesine ve güzel ahlakına dikkat çekmişti. Ümmü’d-Derdâ altı ay Beytü’l-Makdis’te, altı ay Dımeşk’te kalmış, bu süre zarfında evinde hadis dersleri vermişti.
Öte yandan Emeviler döneminden itibaren şehirleşme oranıyla üst tabakada yer alan kadınlar kendilerine özgü bir sosyal hayat tarzı benimsemişlerdi. Kadınlar bu dönemde camilerden uzaklaşsalar da ilim ve kültür hayatında önemli bir konuma sahip olmuşlardı. Kadınlar yakın çevrelerindeki âlimlerden istifade etmiş, ilim ehli kadınlar bilhassa ulema aileleri içinde yetişmişti. Kadın âlimler İslam tarihinde erken dönemlerden itibaren şiir ve tasavvuf sahasında da mümtaz bir konumdaydı. Tarihçiydi kadın. Fakihti, hadis ravisiydi. Bilhassa hadis ilminde temayüz etmişti.
Hicri ikinci asırda kayda değer kadın muhaddisler yetişmişti. Bunlardan birisi tabiin döneminin hadis otoritelerinden Said b. Müseyyeb’in kızıydı. Onun hadise vukufiyetine dair şöyle meşhur bir rivayet nakledilir: Halife Abdülmelik, oğlu Velid’le Said b. Müseyyeb’in kızını nikâhlamak ister, ona baskı yapar, Said b. Müseyyeb ise baskılardan kurtulmak için kızını talebelerinden birisi ile nikâhlar. Damat zifaf gününün ertesinde hocasının dersine gitmek üzere hazırlık yaparken bunu gören eşi, nereye gitmeye hazırlandığını sorar, o da Said’in dersine diye cevap verince bu muhaddis hanım, kendisine, “Otur, Said’in sana öğreteceklerini ben sana öğreteyim.” der. Damat ondan hadis dinlemeye başlayınca bir ay derslere katılmaz, zira o eşinin derin hadis bilgisine hayran olmuştur. Bu rivayetin kaydedildiği İbnü’l-Hâc’ın el-Medhal adlı eserinde, Medine’nin başka büyük âlimi, ikinci asrın tartışmasız hadis ve fıkıh otoritesi Malik b. Enes’in kızıyla ilgili de bir rivayetle karşılaşırız: Babası öğrencilerinin hadis derslerini dinlerken kızı da içerideki odadan dersleri takip etmiş, öğrencilerinin hatalarını düzelttirmişti.
Hicri üçüncü asırda İmam Malik’in talebeleri arasında Abide el-Medeniyye adlı Medine’nin pek çok ilim otoritesinden, sayıları on binlere varan rivayetler naklettiğine muttali olduğumuz Endülüs’te yaşamış siyahi bir cariyeyi de kaydetmek gerekir. Bu bağlamda kadın muhaddisler İslam şarkında değil garbında da aktif bir biçimde ilim muhitlerinde yer almıştır. Bu asrın gözde âlimlerinden söz ederken İmam Şafii’nin de hocalarından, Hz. Peygamber’in torunlarından olan Seyyide Nefise’yi de zikretmek gerekir. O Mısır’da hadis rivayetiyle meşhur bir muhaddisti.
Hicri dördüncü asırda hadis rıhleleri devam etmiş, bu rıhleler erkeklerle sınırlı kalmamış, kadın muhaddisler de bu ilmî yolculuklara iştirak etmişti. Hicri dördüncü asrın Kazvinli kadın muhaddislerinden Fatıma binti Abdülaziz bu kadın muhaddislerden biriydi. Ayrıca bu asrın önde gelen kadın muhaddislerinden Emetü’l-Vâhid Süteyte binti’l-Hüseyin, hadis, tefsir, nahiv ve fıkıh sahasında otoriteydi.
Hicri beşinci asırda ise “Ümmü’l-Kirâm” lakaplı Kerime binti Ahmed’i anmak gerekir. Hadis hafızları arasında yer alan bu kadın muhaddis İmam Buhari’nin, el-Camiu’s-Sahih adlı eserini Mekke’de rivayet eden bir hanımdı. Hayatı boyunca hiç evlenmeyen Kerime binti Ahmed, kendisini hadis ilmine vakfetmiş ve takriben yüz yaşında vefat edinceye kadar hadis ilmi ile meşgul olmaya devam etmişti. Kadın muhaddisler hadis tahsilini tamamladıktan sonra çeşitli müesseselerde muhaddislere hadis nakletmiş ve icazet vermişlerdi. Birçok muhaddis onlardan temel hadis kaynaklarını okumuş ve hadis eserlerinin nakli için icazet almıştı. Bu meyanda Kerime binti Ahmed (ö. 463) Mekke’de Buhari’nin, el-Camiu’s-Sahih’ini okutmuş, Hatib el-Bağdadi ve Endülüslü âlim Humeydi gibi meşhur muhaddisler eseri ondan sema yoluyla almıştı.
Daha sonraki asırlarda yaşamış kadın muhaddisler arasında Şühde binti el-İlberî yer alır. O, isnad sahibi bir muhaddisti. İbn Asakir ile Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzi’nin hocasıydı. Hicri altıncı asırda Bağdat camilerinde ders veren Şemsu’d-Duhâ adlı kadın muhaddisi de burada kaydetmek gerekir. Hicri altıncı asırda yaşamış bir diğer kadın muhaddis Âtike binti Ebi’l-Alâ’ idi. O sünnet ilimlerinde yetişmiş, hadisçi bir hanımdı. Ebu’l-Vakt Abdulevvel es-Sancarî’den pek çok hadis dinlemiş, daha sonra Hemdân’dan kalkıp Bağdat’a gelmiş ve sünnet ilimlerini tedris etmişti. O asırda yaşamış bir diğer kadın muhaddis, Fatıma bint Ebi’l-Hasan Sa’d el-Hayr el-Endelüsi idi. Kahire ve Şam’da talebeler yetiştirmişti. Kendisinden bir grup âlim hadis almıştı. Münziri’nin hocaları da bunlar arasındaydı.
İslam tarihinde kadın muhaddislerin Darulhadislerde de ders verdiklerine de şahit olmaktayız. Eşrefiyye Dârulhadis’inde ders verenler arasında Ümmü’l-Fazl, Hacer bint Şerefuddin Muhammed b. Ebu Bekir el-Kudsi de yer alır. Sehavi, bu hanımın, devrinin en gözde hadisçisi hâline geldiğini, bu sebeple de talebe akınına uğradığını kaydeder.
Sehavi, dokuzuncu hicri asrın biyografisine ayırdığı ed-Davu’l-Lami adlı eserinde kadın muhaddislere dair geniş malumatlar sunmuş, sadece bir asır içinde temayüz etmiş 1075 muhaddisin biyografisine yer vermişti. Aişe binti Muhammed b. Abdülhadi ve kız kardeşi Fatıma binti Muhammed b. Abdülhadi bu muhaddislerdendi. Onların talebeleri arasında İbn Hacer el-Askalani de yer almaktaydı. Hicri sekizinci ve dokuzuncu asırlarda, hadis ilminin duayeni sayılabilecek simaların hemen hepsinin çok sayıda kadın muhaddise talebe olduğu görülmekteydi. Biyografi, tarih ve hadisin mümtaz siması Zehebî, yüzün üzerinde kadın muhaddise talebe olmuştu. Ayrıca Taceddin es-Sübki’nin hadis dinlediği hocalardan 19’u kadın idi. Süyuti 33, İbn Hacer el-Askalânî ve İbn Asâkir ise 80 kadından hadis öğrenmişti.
Kısacası, kadın muhaddisler, hadis tarihi boyunca nebevi mirasın, hadislerin ve hadis eserlerinin bir sonraki nesle aktarılmasında büyük bir rol üstlenmişlerdi. Kadın âlimler İslam kültür tarihinde mümtaz bir konuma sahip olmuşlardı.
Kaynak
Doç. Dr. Emine DEMİL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Aylık Diyanet Dergisi
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca