02-15-2024, 06:46 PM
İMTİHAN SIRRI
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِؕ وَبَشِّرِ الصَّابِرٖينَۙ . اَلَّذٖينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُصٖيبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَؕ . اُولٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde ‘Doğrusu, biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz.’ derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.”
(Bakara, 2/155-157.)
Akıl, şuur ve irade sahibi bir varlık olarak insanın en temel vazifesi Yüce Allah’a kulluk etmektir. Bu kulluk görevi öncelikle O’na layıkıyla ibadet etmeyi içerdiği gibi O’nun diğer emir ve yasaklarına uymayı da ihtiva eder. Bu bağlamda insan, başta yaratıcısı olmak üzere kendisine ve çevresine karşı sorumludur. Halife olarak gönderildiği yeryüzünde rıza-i ilahi için çabalamak, yeryüzünü imar ve ıslah etmek de bu sorumluluğunun bir parçasıdır.
İnsan hayatı iyisi kötüsüyle, acısı tatlısıyla, inişi ve çıkışıyla farklı farklı yönleri, türlü türlü hâlleri içerir. Nimeti ve külfetiyle bu farklılıklar dünya hayatının temelini oluşturan imtihan gerçeğinin gereğidir. Zira Kur’an’da, “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur...” (Mülk, 67/2.) buyrulduğu üzere Yüce Allah ölümü de hayatı da insanların sınanması hakikatiyle ilişkilendirmiştir. Her birimizin az veya çok, ağır veya hafif farklı şekillerde sınandığı şu hayatta karşılaştığımız imtihan vasıtaları, bir anlamda bizim gerçek şahsiyetimizi, bizi imtihana tabi tutan Rabbimize karşı iman ve teslimiyetimizi ortaya çıkaran ve bizi olgunlaştıran unsurlardır. Bu imtihanın ecir ve mükâfatı da büyüklüğüne göre olacaktır. (Süleyman Uludağ, “Belâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.5/s.380.)
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155.) mealindeki ayet, insanın dünyada nelerle imtihan olduğuna dair örnekler sunmaktadır. Belki de burada asıl vurgulanan şey yüz yüze geldiğimiz imtihanlar karşısında sergileyeceğimiz tavırdır. Öyle ki insan, hayatı boyunca türlü şekillerde sınanabilir. Bütün bunlar karşısında güçlü olanlar, Allah’a dayanıp sıkıntılar altında ezilmeyenler hem dinî hem de dünyevi bakımdan kazançlı çıkacaklardır. Ayetin sonunda yer alan ‘sabredenleri müjdele’ vurgusu, devamında gelen “Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz.’ derler.” (Bakara, 2/156.) ayetiyle de bu sabrın iman ve teslimiyetle bütünleşmiş bir sabır olduğunu göstermektedir. Allah’a sarsılmaz iman, güven ve teslimiyetle; sadece O’na ait olduğumuzun ve en sonunda O’na döneceğimizin bilinci içerisinde, başarı ve kurtuluşu da yalnız Allah’tan beklemek, bu imanın bir sonucu olarak Allah karşısında her zaman ümitli ve iyimser olmayı getirecektir ki bu da Allah’ın rahmetini kazandıracaktır. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.1 s.241-242.)
Evet, yaşadığımız bu hayatta farklı farklı şeylerle imtihan oluyoruz. Bazen bunun idrakinde olduğumuz hâlde, çoğu zaman bir imtihan sürecinden geçtiğimizin farkında bile olmayız. Özellikle nimetler içerisinde iken, afiyet ve bollukta sefa sürerken bunun da bir imtihan vesilesi olduğunu düşünmeyiz çoğu zaman. Zira imtihan deyince genellikle hastalık, fakirlik ve ölüm gibi olumsuz şeyler, sıkıntı ve zorluklar gelir aklımıza. Elbette bunlar da imtihandır. Yoklukla imtihan. Ancak varlığın da bir imtihan olduğu unutulmamalıdır. “İnsan var ya, Rabbi ona imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, ‘Rabbim bana ikram etti.’ der (mutlu olur). Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise ‘Rabbim beni önemsemedi.’ der (mutsuz olur).” (Fecr, 89/15-16.) mealindeki ayetlerin işaret ettiği gerçek budur. “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği şeylerde sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur...” (Enam, 6/165.) mealindeki ayet de aynı şekilde bizlere verilen nimetlerin birer deneme vesilesi olduğunun ve bütün bunların aynı zamanda sorumluluk gerektirdiğinin ifadesidir.
Konuyla ilgili Kur’ani hatırlatmalardan bir diğeri ise şu şekildedir: “Her can ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.” (Enbiya, 21/35.) O hâlde fakirlik, hastalık, ölüm vb. olumsuzluklar imtihan vesilesi olduğu gibi zenginlik, sağlık, makam ve mevki gibi nimetler de birer imtihan vesilesidir. Birinci gruptakiler sabrı sınarken ikici gruptakiler şükürle imtihanıdır insanın. Zenginliğimizin gereği olarak zekât ve sadakalarımızı verebilmek, sağlığımızın şükrü olarak kulluk ve ibadette daim olmak, makam ve mevkimizin gereği adil ve dürüst olmak, işimizi en iyi şekilde yapmak, bize emanet edilen görevlerde dengeli dağıtımı gözetmek, ayrımcılık-kayırmacılık yapmamak bu imtihanın bir gereğidir. İhtiyacı olanın yardımına koşmak, zulme uğrayana yoldaş olmak; vatanı, dili, rengi ne olursa olsun dara düşen din kardeşlerimizin derdiyle dertlenmek, gözyaşlarını dindirmeye çalışmak... Ve bütün bunları sadece sözle değil, gerektiğinde malımızla, gerektiğinde fiillerimizle yapabilmek. Zira zalimin zulmüne engel olamasak bile destek olmamak da mazlumun yanında olmaktır bir anlamda. Bu yüzden yoklukla imtihandan daha zor olanı varlıkla imtihandır belki de. Çünkü çoğu zaman fark edemez insan imkânlarla sınandığını.
Emanetçi olduğumuz şu dünya hayatında, “Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu, Allah’a göre kolaydır. Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve O’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye (böyle yapmıştır). Allah kendini beğenen, böbürlenen hiç kimseyi sevmez.” (Hadid, 57/22-23.) ayetinin ifade ettiği hakikatin bilincinde olmak son derece önemlidir. Sıkıntı ve nimetleriyle baştan sona aldatıcı şeylerle dolu olan şu dünya hayatının (Âl-i İmran, 3/185.) çekiciliğine kapılmadan dengeli bir yaşam sürebilmek, yaratılış gayemize uygun hareket edebilmek büyük bir başarıdır elbette. Özellikle baş döndürücü bir hızla ilerleyen günümüz dünyasının bizi ayartmasına, ayağımızı kaydırmasına fırsat vermeden istikametimizi koruyabilmek son derece önemlidir. Hep daha fazla istemeden sahip olduklarımızın değerini bilebilmek, bizim beğenmediğimiz, değer vermediğimiz şeylerin bir başkası için peşinden koşulan hedefler olduğunu düşünerek hareket edebilmek gerekir. Sabır ve şükrün, tevekkül ve teslimiyetin, kanaat ve fedakârlığın imtihan gerçeğinin vazgeçilmez unsurları olduğunu unutmamak gerekir.
Kaynak
Türk Diyanet Dergisi
Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِؕ وَبَشِّرِ الصَّابِرٖينَۙ . اَلَّذٖينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُصٖيبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَؕ . اُولٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde ‘Doğrusu, biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz.’ derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.”
(Bakara, 2/155-157.)
Akıl, şuur ve irade sahibi bir varlık olarak insanın en temel vazifesi Yüce Allah’a kulluk etmektir. Bu kulluk görevi öncelikle O’na layıkıyla ibadet etmeyi içerdiği gibi O’nun diğer emir ve yasaklarına uymayı da ihtiva eder. Bu bağlamda insan, başta yaratıcısı olmak üzere kendisine ve çevresine karşı sorumludur. Halife olarak gönderildiği yeryüzünde rıza-i ilahi için çabalamak, yeryüzünü imar ve ıslah etmek de bu sorumluluğunun bir parçasıdır.
İnsan hayatı iyisi kötüsüyle, acısı tatlısıyla, inişi ve çıkışıyla farklı farklı yönleri, türlü türlü hâlleri içerir. Nimeti ve külfetiyle bu farklılıklar dünya hayatının temelini oluşturan imtihan gerçeğinin gereğidir. Zira Kur’an’da, “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur...” (Mülk, 67/2.) buyrulduğu üzere Yüce Allah ölümü de hayatı da insanların sınanması hakikatiyle ilişkilendirmiştir. Her birimizin az veya çok, ağır veya hafif farklı şekillerde sınandığı şu hayatta karşılaştığımız imtihan vasıtaları, bir anlamda bizim gerçek şahsiyetimizi, bizi imtihana tabi tutan Rabbimize karşı iman ve teslimiyetimizi ortaya çıkaran ve bizi olgunlaştıran unsurlardır. Bu imtihanın ecir ve mükâfatı da büyüklüğüne göre olacaktır. (Süleyman Uludağ, “Belâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.5/s.380.)
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155.) mealindeki ayet, insanın dünyada nelerle imtihan olduğuna dair örnekler sunmaktadır. Belki de burada asıl vurgulanan şey yüz yüze geldiğimiz imtihanlar karşısında sergileyeceğimiz tavırdır. Öyle ki insan, hayatı boyunca türlü şekillerde sınanabilir. Bütün bunlar karşısında güçlü olanlar, Allah’a dayanıp sıkıntılar altında ezilmeyenler hem dinî hem de dünyevi bakımdan kazançlı çıkacaklardır. Ayetin sonunda yer alan ‘sabredenleri müjdele’ vurgusu, devamında gelen “Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz.’ derler.” (Bakara, 2/156.) ayetiyle de bu sabrın iman ve teslimiyetle bütünleşmiş bir sabır olduğunu göstermektedir. Allah’a sarsılmaz iman, güven ve teslimiyetle; sadece O’na ait olduğumuzun ve en sonunda O’na döneceğimizin bilinci içerisinde, başarı ve kurtuluşu da yalnız Allah’tan beklemek, bu imanın bir sonucu olarak Allah karşısında her zaman ümitli ve iyimser olmayı getirecektir ki bu da Allah’ın rahmetini kazandıracaktır. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.1 s.241-242.)
Evet, yaşadığımız bu hayatta farklı farklı şeylerle imtihan oluyoruz. Bazen bunun idrakinde olduğumuz hâlde, çoğu zaman bir imtihan sürecinden geçtiğimizin farkında bile olmayız. Özellikle nimetler içerisinde iken, afiyet ve bollukta sefa sürerken bunun da bir imtihan vesilesi olduğunu düşünmeyiz çoğu zaman. Zira imtihan deyince genellikle hastalık, fakirlik ve ölüm gibi olumsuz şeyler, sıkıntı ve zorluklar gelir aklımıza. Elbette bunlar da imtihandır. Yoklukla imtihan. Ancak varlığın da bir imtihan olduğu unutulmamalıdır. “İnsan var ya, Rabbi ona imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, ‘Rabbim bana ikram etti.’ der (mutlu olur). Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise ‘Rabbim beni önemsemedi.’ der (mutsuz olur).” (Fecr, 89/15-16.) mealindeki ayetlerin işaret ettiği gerçek budur. “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği şeylerde sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur...” (Enam, 6/165.) mealindeki ayet de aynı şekilde bizlere verilen nimetlerin birer deneme vesilesi olduğunun ve bütün bunların aynı zamanda sorumluluk gerektirdiğinin ifadesidir.
Konuyla ilgili Kur’ani hatırlatmalardan bir diğeri ise şu şekildedir: “Her can ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.” (Enbiya, 21/35.) O hâlde fakirlik, hastalık, ölüm vb. olumsuzluklar imtihan vesilesi olduğu gibi zenginlik, sağlık, makam ve mevki gibi nimetler de birer imtihan vesilesidir. Birinci gruptakiler sabrı sınarken ikici gruptakiler şükürle imtihanıdır insanın. Zenginliğimizin gereği olarak zekât ve sadakalarımızı verebilmek, sağlığımızın şükrü olarak kulluk ve ibadette daim olmak, makam ve mevkimizin gereği adil ve dürüst olmak, işimizi en iyi şekilde yapmak, bize emanet edilen görevlerde dengeli dağıtımı gözetmek, ayrımcılık-kayırmacılık yapmamak bu imtihanın bir gereğidir. İhtiyacı olanın yardımına koşmak, zulme uğrayana yoldaş olmak; vatanı, dili, rengi ne olursa olsun dara düşen din kardeşlerimizin derdiyle dertlenmek, gözyaşlarını dindirmeye çalışmak... Ve bütün bunları sadece sözle değil, gerektiğinde malımızla, gerektiğinde fiillerimizle yapabilmek. Zira zalimin zulmüne engel olamasak bile destek olmamak da mazlumun yanında olmaktır bir anlamda. Bu yüzden yoklukla imtihandan daha zor olanı varlıkla imtihandır belki de. Çünkü çoğu zaman fark edemez insan imkânlarla sınandığını.
Emanetçi olduğumuz şu dünya hayatında, “Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu, Allah’a göre kolaydır. Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve O’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye (böyle yapmıştır). Allah kendini beğenen, böbürlenen hiç kimseyi sevmez.” (Hadid, 57/22-23.) ayetinin ifade ettiği hakikatin bilincinde olmak son derece önemlidir. Sıkıntı ve nimetleriyle baştan sona aldatıcı şeylerle dolu olan şu dünya hayatının (Âl-i İmran, 3/185.) çekiciliğine kapılmadan dengeli bir yaşam sürebilmek, yaratılış gayemize uygun hareket edebilmek büyük bir başarıdır elbette. Özellikle baş döndürücü bir hızla ilerleyen günümüz dünyasının bizi ayartmasına, ayağımızı kaydırmasına fırsat vermeden istikametimizi koruyabilmek son derece önemlidir. Hep daha fazla istemeden sahip olduklarımızın değerini bilebilmek, bizim beğenmediğimiz, değer vermediğimiz şeylerin bir başkası için peşinden koşulan hedefler olduğunu düşünerek hareket edebilmek gerekir. Sabır ve şükrün, tevekkül ve teslimiyetin, kanaat ve fedakârlığın imtihan gerçeğinin vazgeçilmez unsurları olduğunu unutmamak gerekir.
Kaynak
Türk Diyanet Dergisi
Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca