Thread Rating:
  • 20 Vote(s) - 3.05 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Ebü'l-Hasan eş-Şazeli Kimdir? Şazeliye Tarikatı Hakkında Bilgiler
#1
Oku-1 


Ebü'l-Hasan eş-Şazeli Kimdir? Şazeliye Tarikatı Hakkında Bilgiler

EBÜ'L-HASAN eş-ŞÂZELÎ (ö.656/1258)

Şâzeliyye tarikatının kurucusu olan Ebü'l-Hasan Nuruddin Ali b. Abdillah eş-Şâzelî 593 (1197) yılında Kuzey Afrika'nın en batı bölgesinde yer alan Sebte (Ceuta) şehri doğusunda Gamâre'de doğdu. Gamâre bugünkü Fas sınırları içerisindedir.

Mürşidi Abdüsselam b. Meşîş'in emriyle irşad faaliyetine başladığı İfrîkıye'deki Şâzile (Şâzele) beldesine nisbetle Şâzelî diye tanınır.

Soyu Hz. Hasan'a ulaşan bir aileye mensuptur. (İbn Atâullah el-İskenderî, Letâifü'l-minen, Beyrut 2005, s. 51; İbnü's-Sabbağ, Dürretü'l-esrâr ve tuhfetü'l-ebrâr, Kahire 2001, s. 22)

Öğrenimine Gamâre'de başlayan Şâzelî on yaşlarında Tunus'a giderken Kur'an'ı ezberlemiş ve hadis okumuş bir talebeydi. Burada simya ilmiyle meşgul olmak istediyse de aldığı bazı manevî işaretler sebebiyle bundan vazgeçti. (İbnü's-Sabbağ, a.g.e., s. 24)

Bu yıllarda Ebu Muhammed Abdülaziz Mehdevî, Ebu Said el-Bâcî, Ebu Abdullah Ali b. Harrâzim gibi âlimlerden ders aldı.

İbn Ataullah el-İskenderî, onun zâhirî ilimlerde tartışma yapacak seviyeye gelmeden tasavvuf yoluna girmediğini söyler. (İbn Atâullah el-İskenderî, a.g.e., s. 51)

Zâhirî ilimleri tahsil etmekle birlikte gençlik yıllarından itibaren tasavvuf yolunda karar kılan Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî, başlangıçta silsilesi Mağribli sûfî Ebu Medyen'e ulaşan Ali b. Harrâzim'den faydalandı. Nitekim bazı kaynaklarda ilk defa ona intisap ettiği kaydedilmektedir (İbn İyâd eş-Şâfiî, el-Mefâhirü'l-aliyye fi'l-meâşiri'ş-Şâzeliyye, Halep 2002, s. 17).

Şâzelî daha sonra ilim ve maneviyat merkezlerinin yer aldığı doğuya gitmek üzere yola çıktı. Önce Fas, Tunus ve Mısır'a gitti, oradan Irak'a geçti. Bazı kaynaklara göre 618 (1221) yılında başladığı bu yolculuğun asıl amacı zamanının kutbunu bulmaktı.

Bağdat'ta Ahmed er-Rifâî'nin halifesi Şeyh Ebü'l-Feth el-Vâsıtî ile buluştu ve tasavvufî eğitimine bir süre onun yanında devam etti.

Bağdat'ta bir velinin (İbnü's-Sabbağ, a.g.e., s. 22), bazı kaynaklarda Ebü'l-Feth el-Vâsıtî'nin (İbn İyâd eş-Şâfiî, a.g.e., s. 19) ona aradığının Mağrib'de olduğunu söylemesi üzerine memleketine döndü.

Mağrib'de Rabata denilen mevkide Abdüsselam b. Meşîş ile tanışıp kendisine intisap etti.

Seyrü sülûkünü tamamlamasının ardından İbn Meşîş ona İfrîkıye'ye gidip Şâzile beldesine yerleşmesini, daha sonra Tunus şehrine geçmesini, orada yöneticiler tarafından üzerine gelineceğini, ardından Tunus'tan ayrılıp doğuya gitmesini, burada kendisine kutbiyet makamının verileceğini söyledi (İbnü's-Sabbağ, a.g.e., s. 23; İbn İyâd eş-Şâfiî, a.g.e., s. 19).

621-623 (1224-1226) yıllarında mürşidinin gösterdiği istikamette yola çıkan Şâzelî önce Tunus'a uğradı. oradan Şâzile'ye geçip Zağvân dağındaki bir mağarada inzivaya çekildi. Abdullah b. Selâme el-Habîbî bu mağarada bitkiler ve otlarla beslendikleri zorlu uzlet döneminde onun yardımcısı ve refakatçisi oldu. Kendi ifadesiyle, "Ey Ali! Artık insanların arasına karış da senden istifade etsinler" denilmesi üzerine (İbnü's-Sabbağ, a.g.e., s. 27) Zağvân dağındaki uzletine son verdi. Bu sırada 34-35 yaşlarında olan Şâzelî, İfrîkıye bölgesinin başşehri Tunus'a gitti. Burada halktan ve ulemadan büyük ilgi gördü.

Bu dönemde İfrîkıye, Hafsî Devleti'nin kurucusu Ebu Zekeriyya Yahya el-Hafsî'nin hakimiyeti altındaydı. Ebu Zekeriyya, Şâzelî'ye yakın ilgi gösterdi; ancak Şâzelî, Tunus Başkadısı Ebü'l-Kasım İbnü'l-Berâ'nın kıskançlıkları yüzünden buradan ayrılmak zorunda kaldı. Bu sırada hacca gitmeye niyetlenip doğuya doğru yola çıktı.

Kaynaklarda, Mısır'da iken İbnü'l-berâ tarafından kışkırtılan Eyyûbî Sultanı el-Melikü'l-Kâmil'in onu önce bazı sıkıntılara maruz bıraktığı, ardından ikramlarda bulunduğu kaydedilmektedir.

Şâzelî hac dönüşü yeniden Tunus'a geldi. Burada, ileride halifesi olacak Ebü'l-Abbas el-Mürsî ile buluştu. İbnü's-Sabbağ, Şâzelî'nin bu görüşmeyle ilgili olarak, "Ben Tunus'a sırf bu delikanlı sebebiyle geldim" dediğini nakleder (İbnü's-Sabbağ, a.g.e., s. 31).

Bir süre sonra irşad göreviyle Mısır'a gitmesini bildiren mânevî bir işaret üzerine 642 (1244) yılının yaz mevsiminde İskenderiye'ye hareket etti.

Şâzelî, çeşitli milletlere ve dinlere mensup toplulukların bulunduğu, bir ilim ve kültür merkezi olan İskenderiye'de halk ve yöneticiler tarafından karşılandı. O sırada Eyyûbî Devleti'nin başında bulunan Melikü's-Sâlih Necmeddin Eyyûb kendisini ve ailesini İskenderiye'deki burçlardan birine yerleştirdi.

Şâzelî, İskenderiye'de ders vermek ve tasavvuf meclisleri kurmak için sonradan el-Câmiu'l-garbî diye şöhret bulan Attârîn Camii'ni seçti.

Ardından gittiği Kahire'de hem saray çevresinde hem ulema ve halk arasında büyük ilgi gördü.

Kaynaklarda İzzeddin b. Abdüsselam, Abdulazim el-Münzirî, İbnü's-Salah eş-Şehrezûrî, İbnü'l-Hacîb, Cemaleddin Usfûr, Nehîbüddin b. Avn, Muhyiddin İbn Sürâka, Ebü'l-İlm Yâsîb, Mekînüddin el-Esmer, Şeref el-Bûnî, Abdullah el-Lekânî, Eminüddin Cibril gibi âlimlerin onun çevresinde bulunduğu kaydedilmektedir.

Şâzelî, Eyyûbîlerin hakimiyetindeki Mısır'a bir Haçlı seferi düzenleyen Fransız Kralı IX. Louis'in ordusuna karşı yapılan ve bir buçuk sene süren savaşa, gözlerini kaybetmiş olmasına rağmen katılmıştır.

656 yılının Şevval (Ekim 1258) ayında hacca gitmek için bazı müridleriyle birlikte Kahire'den ayrılan Şâzelî, Ayzâb mevkiindeki Humeyserâ'da iken bir akşam müridlerini toplayıp onlara bazı öğütler verdi, kendi tertip ettiği Hizbü'l-bahr'ı okumalarını tavsiye etti ve yerine Ebü'l-Abbas el-Mürsî'yi halife tayin ettiğini bildirdi. O gece seher vaktine doğru vefat etti.


Tarikatın Ortaya Çıkışı


Mürşidi Abdüsselam b. Meşiş'in emriyle 1224-1226 yıllarında İfrîkıye'ye gidip Şâzile beldesindeki Zağvân dağında bir mağarada inzivaya çekilen Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî'nin 34-35 yaşlarında ikeno dönemde İfrîkiye bölgesinin başşehri olan Tunus'a geçip irşad faaliyetine başlamasıyla tarikatın temelleri atılmıştır.
Şâzelî'nin 642'de (1244) Tunus'tan İskenderiye'ye gelmesiyle birlikte tarikat çok daha geniş kesimlere ulaşma imkanı bulmuştur. Onun makamına geçen Ebü'l-Abbas el-Mürsî, Mürsî'nin halifelerinden Yâkût el-Arşî, Şâzelî'nin gözde müridlerinden Mekînüddin el-Esmer, yine Şâzeliyye silsilesinde yer alan Dâvûd b. Ömer Bâhilî gibi önemli simaların kabirlerini barındıran İskenderiye, Şâzeliyye'nin bütün dünyaya yayıldığı merkez konumuna gelmiştir.
Şâzelî tarikatına dair bütün kaynaklarda tarikat Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî'nin söz, menkıbe ve âdâbı üzerine temellendirilmekte ve onun tarikatın kurucusu olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Üstadının kim olduğu sorulduğunda "Geçmişte İbn Meşîş ile birlikteydim, ona tâbiydim; şimdi ise herhangi biriyle bağlantım yoktur" diye cevap vermesi de Şâzelî'nin kendisini pîr olarak gördüğünü ortaya koymaktadır (İbn Ataullah, Letaifü'l-minen, Beyrut 2005, s. 54)

Tarikatın Yayılışı


Şâzeliyye öncelikle İskenderiye, Kahire, Tunus gibi şehir ortamlarında teşekkül etmiş, sonraki dönemlerde Mısır'ın yanı sıra Mağrib bölgesinin kırsal alanlarında yayılma imkanı bulmuş, geniş halk tabakasının ve şeyhlerin uygulamalarına bağlı olarak ulema üzerimnde de etkili olmuştur. Zaman içinde Suriye başta olmak üzere Arap dünyasında, Hint alt kıtasında, Malezya ve Endonezya'da, Afrika'da, Anadolu ve Balkanlarda, Amerika'da ve birçok Avrupa ülkesinde yayılmıştır.

Şazelîyye, ayrıca mensupları arasında bulunan değerli müelliflerle tasavvuf kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur.

Günümüzde özellikle Alaviyye koluna mensup şeylerce Cezayir'den Malezya'ya, Hindistan'dan Güney Afrika'ya kadar açılmış zaviyeler faaliyetlerini sürdürmekte, müridler her yıl dünyanın farklı ülkelerinde ihtifal toplantılarında bir araya gelmektedir.

Ancak Şazeliyye Osmanlı Devleti'nin Türklerle meskûn olan yörelerinde (Anadolu, İstanbul ve Rumeli'de) önemli bir varlık gösterememiştir.

Şazeliyye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika kökenli diğer "kıyami" tarikatlar gibi, nispeten geç bir tarihte, ancak 18. yy'ın son çereğinde istanbul'da kök salabilmiştir.

Şâzelîlerin İslam'a Daveti

"İslâm’a da‘vet faaliyetinde önemli payı olan bir kesim de sûfîlerdir. Nitekim Anadolu ve Balkanlar’ın İslâmlaşmasında en büyük şeref bu kesime aittir.
Özellikle Ahmed Yesevî, Abdülkādir-i Geylânî, EBÜ'L-HASAN eş-ŞÂZELÎ, EBÜ'L-ABBAS el-MÜRSÎ, İBN ATÂULLAH el-İSKENDERÎ, Seyyid Ahmed et-Ticânî, Seyyid Muhammed b. Ali es-Senûsî gibi ünlü sûfîler gerek cezbedici dinî-ahlâkî şahsiyet ve yaşayışlarıyla, gerekse vaaz ve irşadlarıyla güçlü ve etkili birer da‘vetçi olarak kendi ülkelerinde faaliyet göstermişler, onların müntesipleri de aynı faaliyetleri devam ettirmişlerdir."

Şâzeliyye Kolları

Şazeliyye 100'ün üzerindeki alt koluyla İslam dünyasında en yaygın tarikatlardan biridir.
Bu kollardan en meşhurları şunlardır:
Vefaiyye:
Kurucusu Muhammed Vefa b. Muhammed el-Mağribî, ö. 765/1364
Yâfiiyye:
Kurucusu Abdullah b. Es'ad el-Yâfiî, ö. 768/1367
Cezûliyye:
Kurucusu Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî, ö. 870/1465
Arûsiyye:
Kurucusu Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Arûs el-Hevvârî, ö.868/1463
Zerrûkıyye:
Kurucusu Ahmed ez-Zerrûk, ö.899/1493
Meymûniyye:
Kurucusu Ali b. Meymûn el-İdrisî, ö. 917/1511
Râşidiyye:
Kurucusu Ahmed b. Yûsuf er-Râşidî, ö. 927/1521
Îseviyye:
Kurucusu Muhammed b. Îsâ el-Meknesî el-Mağribî, ö. 930/1524
Bekkiyye:
Kurucusu Ömer b. Seyyid Ahmed el-Bekkî et-Tûnisî, ö. 960/1552
Bekriyye:
Kurucusu Ebü'l-Mekârim el-Bekrî, ö. 994/1586
Nâsıriyye:
Kurucusu Muhammed b. Muhammed b. Ahmed b. Nâsır ed-Derî, ö. 1085/1674
Hızıriyye:
Kurucusu Abdülazizn ed-Debbâğ, ö. 1132/1720
Beyyûmiyye:
Kurucusu Ali Nureddin b. Hicazi el-Beyyûmî, ö. 1183/1769
Derkaviyye:
Kurucusu Ebû Hâmid Mevlây el-Arabî b. Ahmed ed-Derkavî, ö.1239/1823
Medeniyye:
Kurucusu Muhammed Hasan b. Hamza Zâfir el-Medenî, ö.1263/1847
Yeşrutiyye:
Kurucusu Seyyid Ali Nûreddin b. Yeşrutî et-Tûnisî, ö.1316/1899
Alaviyye:
Kurucusu Ahmed el-Alavî, ö.1934
Şazeliyye'nin birçok kolu bugün yaşamamakta veya kendi arasından çıkan bir kolun içinde devam etmektedir.

Bedeviyye

Bedeviyye, Seyyid Ahmed el-Bedevî (ö. 675/1276) kuddise sırruh tarafından kurulan ve daha çok Mısır’da yaygın olan bir tarikattır.
"Ahmediyye" olarak da bilinen bu tarikatın temelinde Hz.Bedevî’nin fikirleri bulunmakla birlikte, âdâb ve erkânının büyük bir kısmı daha sonraki asırlarda teşekkül etmiştir.
Genellikle müstakil bir tarikat olarak değerlendirilen Bedeviyye, Ahmed el-Bedevî’nin mürşidlerinden Şeyh el-Berrî’nin silsilesinin Ahmed er-Rifâî’ye ulaşması sebebiyle Rifâiyye’nin, kendisinin Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî ile görüşmesi sebebiyle de Şâzeliyye’nin bir kolu olarak da ele alınmıştır.
İthâfü’l-asfiyâ (s. 167) ve İkdü’l-cevher’de (s. 20) bu tarikatı Şâzeliyye’nin büyük bir kolu olarak gösteren Zebîdî, Harîrîzâde’nin iktibas ettiği Ref'u’n-nikāb adlı risâlesinde de Bedevî-Şâzelî münasebetleri üzerinde durmuştur (Tibyân, I, 48b).

Tarikatın Esasları

Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, tarikat usullerinden bahsettiği Câmiu'l-usûl adlı eserinde Şazeli tarikatının beş esasının olduğunu kaydetmiştir:

"1- Gizli ve açık, zâhiren ve bâtınen her işte ittika üzere olmak,

2- Sözde ve harekette sünnet-i seniyyeye uymak,

3- Saadet ve musibet anında insanlardan uzak durmak (bir şey beklememek),

4- Büyük-küçük her işte Allah'a teslim olmak (O'nun rızasını aramak ve istemek),

5- Neşeli ve kederli zamanlarda daima Allah'a dönmek (O'na sığınmak).

Takvanın gerçeği, dürüstlük ve Allah'tan korkmakla olur.

Sünnetin gerçeği, güzel ahlak ve yasaklardan korunmakla olur.

Batıldan yüz çevirmenin gerçeği, sabır ve Allah Teala'ya güvenmekle olur.

Allah'tan gelene razı olmanın gerçeği, kanaat ve teslimiyetle olur.

Allah'a dönüşün gerçeği, bulunduğu hale şükretmek, yönünü ondan ayırmamakla olur." (s. 86)

Şazeliyye tarikatı, silsile itibariyle "Cüneydî" olmakla beraber, ruhani eğitime ağırlık veren bir tarikattır. Nitekim Şeyh Şazeli müridlerine Allah için fânî varlıktan feragati, her saat, her yer ve her şartta zikri tavsiye eder, riyazat ve halvete, âyin ve toplu zikre fazlaca rağbet göstermezdi. Tarikat mensuplarına kendi hayatları içinde tarikatın ruhunu ve vazifelerini yerine getirmelerini telkin ederdi.

Riyazat ve çile ile müridlerini nefsani terbiyeye tâbi tutan tarikatlardan farklı olarak Şazeliler, gayet temiz giyinirler, dünya nimetlerinden istifadeden geri kalmazlar, iş ve meşgaleleri arasında nafile ibadet, dua, zikir ve evrad ile tevhide erilebileceğine inanırlardı. Tarikatın esası da tedbir ve tevessüle güvenmeden takdir ve tevekküle yönelmek, çevremizde olan her iş ve oluşta Cenab-ı Hakk'ı müşahade etmektir.

Şeyh Şazeli, bizzat kendisi ve halefleri, Gazzali'nin İhyau Ulumiddin, Ebu Talib el-Mekki'nin Kûtü'l-kulub ve Haris el-Muhasibi'nin er-Riaye li-hukukillah gibi tasavvufi eserlerin öğrettiği ahlaki olgunluğu gerçekleştirmeye çalışmışlardır.

Pekçok tarikattan hilafet alan Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Câmiu'l-usûl'de tarikatlar içerisinde Şazeliyye'nin yerini şöyle açıklamıştır: "Ey ebediyet yolunun yolcusu! İyi bil ki her velinin hayatında ve ölümünde kendine mahsus özelliği ve himmet edişi vardır. Mesela; hakikati kalbe nakşetmesi, tevhid denizinde yüzmesi, fena ve istiğrak (kendinden geçme) sırrına ermesi, ölümünden sonra da bu sırların yüce himmetle saliklerinde (kendine uyanlarda) aynen devam etmesi Bahaüddin Şâh-ı Nakşbend (ks) hazretlerine mahsus bir özelliktir. Kuvvetli bir tasarruf ve isteyene her türlü imdad etme himmeti Abdülkadir Geylani (ks) hazretlerine mahsustur. İlim ve vâridât kuvveti ile Ebu'l-Hasan eş-Şâzelî (ks) hazretlerine; fütüvvetle ve harikulade hallerle Ahmed er-Rifâî (ks) hazretleri; merhamet ve atîfette Ahmed el-Bedevî (ks) hazretleri; cömertlik ve kerem olarak Ahmed Düsûkî (ks) hazretleri; irfan ve kemâlâtı ile Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbnü'l-Arabî (ks) hazretleri; aşk ve muhabbet ile Mevlânâ Celâleddin-i Rumi (ks) hazretleri; letafet ve mahfiyeti ile İmam Şihabüddin es-Sühreverdi; (ks) hazretleri; riyazat ve tahassürü ile Şeyh Hızır Yahya (ks) hazretleri; vecd ve cezbeleri ile Necmüddin-i Kübra (ks) hazretlerinin tasarruf ve himmetleri hayatlarında ve öldükten sonra ayne devam etmiştir. Bu hasletler her ne kadar her veli için hususi görüntüler arzetseler de, her haslet bir makamın ifadesi ve o makamdaki velinin tasarrufudur.Her grup kendilerine ikram edilen ilahi hallerle saadete erer. Lütuflar ise velilerin değeri ve kabiliyeti nispetinde olur." (s. 49)

Diyanet İslam Ansiklopedisi'nde aynı husus şöyle belirtilmiştir:
"Mutasavvıflar, bazı velîlerin diğer velîlere göre esmâ-i hüsnâdan birinin tecellisinden daha fazla pay aldıklarını, bundan dolayı her velînin kendine has bir yönü bulunduğunu savunurlar. Meselâ; hakikatleri gönüllere nakşetmede Bahâeddin Nakşibend, başı darda olanların yardımına koşmada Abdülkadir-i Geylânî (ks), İLÂHÎ TECELLİLERDEN FEYZ ALMADA EBÜ'L-HASAN eş-ŞÂZELÎ (ks), olağan üstü hal göstermede Ahmed er-Rifâî (ks), şefkat ve merhamette Ahmed el-Bedevî (ks), cömertlikte İbrâhim ed-Desûkı (ks), mârifette İbnü’l-Arabî (ks), mahviyette Sühreverdî (ks), cezbe ve istiğrakta Necmeddîn-i Kübrâ (ks), aşk ve muhabbette de Mevlânâ (ks) temayüz etmişlerdir. Aynı şekilde dört büyük halifeden her biri diğerlerinden ayrı bir özelliğe sahiptir. Doğruluk Hz.Ebû Bekir’in, adalet Hz.Ömer’in, hayâ Hz.Osman’ın, kerem de Hz.Ali’nin (r.anhüm) ayırıcı özellikleridir. Aynı durum peygamberler için de söz konusudur. Hz.Adem “safiyyullah”, Hz.Nuh “neciyyullah”, Hz.İbrâhim “halîlullah”, Hz.Mûsâ “kelîmullah”, Hz.Îsâ “rûhullah”, Hz.Muhammed (a.s.) de “habîbullah”tır." (cilt: 1, s. 7)

İntisap uygulaması

Kollar arasında az çok farklılık görülmekle birlikte Şâzeliyye'de intisap uygulaması şöyledir:
Tâlip biattan önce tövbe ve tecdîd-i iman eder.
Müridle şeyh dizleri birbirine değecek biçimde karşılıklı oturur.
İki elleriyle birbirlerinin ellerini tutarlar.
Birbirlerine doğru eğilirler.
Şeyh, Fetih sûresinin 10. âyetini ve Salâtü't-tefrîciyye'yi okur.
Biattan sonra eller açılarak, hazır bulunanlarla birlikte dua edilir.
Tarikatın bazı kollarında bu törenin ardından mürid kendisine öğretilen bu törene has bazı lafızlarla bir müddet zikreder, daha sonra şeyh virde devam etmesi hususunda ve başka konularda tavsiyelerde bulunur.

Şâzelî Zikri

Şâzeliyye tarikatında zikir cehrî olup kuudî (oturarak) ve kıyâmî (ayakta) olarak yapılır.
Hafta bir, perşembe veya cuma gübü gerçekleştirilen ve çoğunlukla "meclis" adı verilen âyinlerde halka şeklinde veya karşılıklı saf şeklinde oturulur.
Şâzelî meşayihinden birine ait divandan okunan ve "semâ" diye adlandırılan kaside ve şügullerin genellikle tevhid ve salavat içeren nakarat kısımlarına bütün müridler katılır.
Âyinlerde dinî musikiye yer verilmesi konusunda Şâzeliyye tarihi içinde farklı görüşler ve uygulamalar ortaya çıkmıştır. Şeyh Şâzelî ya da Ahmed ez-Zerrûk gibi önemli bir Şâzelî şeyhi kendi zamanındaki uygulamaları değerlendirirken musiki hakkında olumsuz bir tutum takınmakla birlikte zaman içinde tarikatın birçok kolunda semâ, âyinin esasını teşkil ederek hale gelmiştir.
Bazı kollarda ise meclislere Şâzelî'nin Hizbü'l-kebîr'i ve evrâd-ı şerîfesi okunarak başlanır, kıyamî zikirle devam edilir.
Zikrin sonunda şeyh sohbet yapar. Birçok kolda sohbete "müzakere" adı verilir. Şeyhin hazır bulunmadığı meclislerde onun talimatı doğrultusunda bir metin okunur.

Günlük Vird

الورد العام للطريقة الهاشمية الدرقاوية الشاذلية المتصل نسبها إلى رسول الله
يقرأ هذا الورد المبارك مرة في الصباح بعد صلاة الصبح ويستمر وقته إلى الضحوة الكبرى ويستحب قبل طلوع الشمس ومرة في المساء بعد صلاة العصر ويستمر وقته إلى منتصف الليل

أعوذ بالله من الشيطان الرجيم بسم الله الرحمن الرحيم
وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (1
أستغفر الله (99
في تمام المائة يقول
أستغفر الله العظيم الذي لا إله إلا هو الحي القيوم و أتوب إليه (1
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
(1
اللهم صل على سيدنا محمد عبدك و رسولك النبي الأمي وعلى آله و صحبه وسلم (99
في تمام المائة يقول
اللهم صل على سيدنا محمد عبدك ورسولك النبي الأمي وعلى آله وصحبه وسلم تسليماً بقدر عظمة ذاتك في كل وقت وحين (1
{فَاعْلَمْ أنهُ لا إِلَهَ إلا اللهُ 1
لا إله إلا الله وحده لا شريك له، له الملك وله الحمد وهو على كل شيء قدير(99
وإن شاء يختصر فيقول: (لا إله إلا الله) (99
في تمام المائة يقول
لا إله إلا الله سيدنا محمد رسول الله صلى الله عليه و على آله و صحبه وسلم(1
ثم يقرأ
سورة الإخلاص (3
الفاتحة (1
ثم يدعوا الله لنفسه ولأبويه ولأشياخه ولكافة المؤمنين والمؤمنات والمسلمين والمسلمات

"Vird" kelimesinin çoğuluna "evrad" denilir.
Evrad, Allah'a yaklaşmak için belirli zamanlarda ve beli miktarda yapılan ibadet, dua ve zikirdir.
Her tarikatın kendine has evradı vardır. Bunların uzunluğu, tekrar etme adeti farklıdır. Hatta bu farklılıklar, aynı tarikatın kolları için bile söz konusu olabilir. Buna karşılık bir tarikatın müridlerine verilen ve yedi günlük evradı ihtiva eden evrad kitapları, diğer bazı tarikat pirlerinin dua ve hizblerini de içerebilir. (Kara, s. 79)

Şazeliyye'de vird sabah ve akşam namazlarının ardından okunur.
Kollara göre Vâkıa suresi ya da Mülk sûresinin veya Salâtü'l-Meşîşiyye'nin okunmasıyla başlayan vird,
100 estağfirullah
100 salavât,
100 tevhid
ve bazı kollarda 100 defa "elhamdülillah ve'ş-şükrü lillah"
tesbihiyle sürer.

EVRAD -HiZBÜL BAHR ARAPCA

[Image: hizb_1.jpg]

[Image: hizb_2.jpg]

[Image: hizb_3.jpg]

[Image: hizb_4.jpg]

[Image: hizb_5.jpg]

[Image: hizb_6.jpg]


Hizbu'l-Bahr (İngilizce)
Hizb ul-Bahr in - Transliteration



Audhubillahiminash-shaytanir rajeem.
Bismillahir rahmanir raheem.
Ya Allahu, Ya 'Aliyyu, Ya 'Adheemu, Ya Haleemu, Ya 'Aleem.
Anta rabbi, wa 'ilmuka hasbi, fa ni'mar-rabbu rabbi, wa ni'mal hasbu hasbi,
tan-suru man tashaa-u wa antal 'azeezur raheem.
Nas-alukal 'ismata fil harakati was-sakanati wal kalimati wal iradati wal
khatarati minash-shukuki wa-dhununi wal awhamis-satirati lil qulubi 'an
mutala'atil ghuyub.
Faqadib tuliyal mu'minoona wa zulzilu zilzalan shadeeda.
Wa idh "yaqulul munafiquna wal-ladheena fi qulubihim maradun ma
wa'adanallahu wa rasuluhu illa ghurura."
Fa thibbitna wan-surna wa sakh-khir lana hadhal bahr, kama sakh-khartal
bahra li Musa, wa sakh-khartan nara li Ibrahim. Wa sakh-khartal jibaala wal
hadeeda li Dawud. Wa sakh-khartar reeha wash-shayatina wal jinna li
Sulayman. Wa sakh-khir lana kulla bahrin huwa laka fil ardi was-samaa-i wal
mulki wal malakut. Wa bahrad-dunya, wa bahral akhira. Wa sakh-khir lana
kulla shay-in ya man bi yadihi malakutu kulli shay.
"Kaf ha ya 'ain sad.
Kaf ha ya 'ain sad.
Kaf ha ya 'ain sad."
Unsurna fi-innaka khayrun-nasireen.
Waf-tah lana fi-innaka khayrul fatiheen.
Wagh-fir lana fi-innaka khayrul ghafireen.
War-hamna fi-innaka khayrur-rahimeen.
War-zuqna fi-innaka khayrur-raziqeen.
Wahdina wanajjina minal qawmidh-dhalimeen.
Wa hab lana reehan tayyibatan kama hiya fi 'ilmik.
Wan-shurha 'alayna min khazaaini rahmatik.
Wahmilna biha hamlal karamati ma'assalamati wal 'afiyati fid-deeni wad-dunya
wal akhira. Innaka 'ala kulli shayin qadeer.
Allahumma yassir lana umurana ma'arrahati li qulubina wa abdanina
was-salamati wal 'afiyati fi dunyana wa deenina. Wa kul-lana sahiban fi
safarina wa khaleefatan fi ahlina. Wat-mis 'ala wujuhi a'daaina. Wam-sakh
hum 'ala makanatihim fala yasta-ti'unal mudiyya walal majiyya ilayna.
"Wa law nashaa-u latamasna 'ala a'yunihim fas-tabaqus-sirata fa-anna
yubsiroon. Wa law nashaa-u lamasakh nahum 'ala makanatihim famas-tata'u
mudiyyaw-wa la yarji'oon."
"Ya seen. Wal Qur'aanil hakeem. Innaka laminal mursaleen. 'Ala
siratim-mustaqeem. Tanzeelal 'azeezir-raheem. Li tunzira qawmam-ma undhira
aabaa-uhum fahum ghafiloon. Laqad haqqal qawlu 'ala ak-tharihim fahum la
yu'minoon. Inna ja'alna fi a'naqihim aghlalan fa hiya ilal adhqani fahum
muqmahoon. Wa ja'alna mim-bayni aydihim saddaw-wa min khalfihim saddan
fa-agh shaynahum fahum la yubsiroon."
Shaahatil wujooh.
Shaahatil wujooh.
Shaahatil wujooh.
"Wa 'anatil wujoohu lil hayyil qayyumi wa qad khaba man hamaladhulma."
"Ta seen. Ha meem. 'Ain seen qaaf."
"Marajal bahrayni yaltaqiyaan. Baynahuma barzakhul-la yabghiyan."
"Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem."
Hummal amru wa ja-an-nasru fa'alayna la yunsaroon.
"Ha meem. Tanzeelul kitabi minallahil 'azeezil 'aleem. Ghafiridh-dhambi wa
qabilit-tawbi shadeedil 'iqabi dhit-tawli la ilaha illa huwa ilayhil
maseer."
Bismillahi, baabuna. Tabaraka, hitanuna. Ya seen, saqfuna.
Kaf Ha Ya 'Ain Sad, kifayatuna. Ha Meem 'Ain Seen Qaaf, himayatuna.
"Fasayakfikahumullahu wa huwas-sami'ul 'aleem.
Fasayakfikahumullahu wa huwas-sami'ul 'aleem.
Fasayakfikahumullahu wa huwas-sami'ul 'aleem."
Sitrul 'arshi masbulun 'alayna, wa 'ainullahi nadhiratun ilayna, bi
hawlillahi la yuqdaru 'alayna. Wallahu miw-waraaihim muheet. Bal huwa
Qura'anum-majeed. Fi lawhim-mahfoodh.
"Fallahu khayrun hafidhaw-wa huwa arhamur-rahimeen.
Fallahu khayrun hafidhaw-wa huwa arhamur-rahimeen.
Fallahu khayrun hafidhaw-wa huwa arhamur-rahimeen."
"Inna waliy-yiyallahul-ladhee nazzalal kitaba wa huwa yatawallas-saliheen."
"Inna waliy-yiyallahul-ladhee nazzalal kitaba wa huwa yatawallas-saliheen."
"Inna waliy-yiyallahul-ladhee nazzalal kitaba wa huwayatawallas-saliheen."
"Hasbiyallahu la ilaha illa huwa 'alayhi tawakkaltu wa huwa rabbul 'arshil
'adheem
Hasbiyallahu la ilaha illa huwa 'alayhi tawakkaltu wa huwa rabbul 'arshil
'adheem."
"Hasbiyallahu la ilaha illa huwa 'alayhi tawakkaltu wa huwa rabbul 'arshil
'adheem."
Bismillahil ladhee la yadurru ma'asmihi shayun fil ardi wa la fis-samaa-i wa
huwas-sami'ul 'aleem.
Bismillahil ladhee la yadurru ma'asmihi shayun fil ardi wa la fis-samaa-i wa
huwas-sami'ul 'aleem.
Bismillahil ladhee la yadurru ma'asmihi shayun fil ardi wa la fis-samaa-i wa
huwas-sami'ul 'aleem.
Audhu bi kalimatillahit-taammati min sharri ma khalaq.
Audhu bi kalimatillahit-taammati min sharri ma khalaq.
Audhu bi kalimatillahit-taammati min sharri ma khalaq.
Wa la hawla wa la quwwata illa billahil 'aliyyil 'adheem.
Wa la hawla wa la quwwata illa billahil 'aliyyil 'adheem.
Wa la hawla wa la quwwata illa billahil 'aliyyil 'adheem.
Wa sallallahu 'ala sayyidina Muhammadiw-wa 'ala aalihi wa sahbihi wa sallim.

Kaynaklar :

Ahmet Murat Özel, "Şâzelî". Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul 2010. Cilt: 38, s. 385-386

M. Baha Tanman, "Şazelilik", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt: 7, s. ??
Ahmet Murat Özel, "Şazeliyye", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt: 38, s. 387, 389

Mustafa Çağrıcı, "Da'vet" maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 9, s. 17

Mustafa Kara, "Bedeviyye", Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.5, s.319

Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Câmiu'l-usûl (Veliler ve Tarikatlarda Usul adı ile tercüme edildi), trc. Rahmi Serin, İstanbul, Pamuk Yayınları, s. 86, 49

Hasan Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, Ensar Neşriyat, 3. baskı, 1998, s. 249-250

Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul, Dergah Yayınları, 5. baskı, 1999, s. 300

İrfan Gündüz, Gümüşhanevi Ahmed Ziyaüddin: Hayatı, Eserleri, Tarikat Anlayışı ve Halidiyye Tarikatı, İstanbul: Seha Neşriyat, 1984, s. 62-63

Raşit Küçük, “Abâdile” maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 1, s. 7

Ahmet Murat Özel, "Şâzeliyye", TDVİA, Cilt: 38, s. 388

Ahmet Murat Özel, "Şâzeliyye", TDVİA, Cilt: 38, s. 388





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)