Thread Rating:
  • 1 Vote(s) - 2 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Evren ve Doğa Mükemmel Midir? Bir Evrim Ağacı Makalesi Eleştirisi
#1
Oku-1 
Evren ve Doğa Mükemmel Midir? Bir Evrim Ağacı Makalesi Eleştirisi


Selamlar arkadaşlar. Nihayet bir süredir ertelemek durumunda olduğum
yazılarıma geri dönebildim ve mutluyum. Bugün biraz başınızı ağrıtmaya
kararlıyım. İnşallah sabırlı ve meraklı gününüzdesinizdir. Bugün konu
bir miktar ağır, uzun ve karmaşık. Sanırım ben yazıyı biraz çorbaya
çevirdim özrümü kabul edin. Biraz konsantrasyonunuzu talep ediyorum
inşallah.


En son Evrim Ağacı sayfası'nın yazılarını irdeliyorduk. Kaldığımız yerden devam etmeden önce bir kaç şeyi hatırlatmak istiyorum;


Bu sayfa (Evrim Ağacı) pek çok
bilimsel kanaldan bilgiler aktarırken, öte yandan şahsi fikirlerini
çevirilerini sundukları kaynakların aralarına serpiştirmeye tüm hızıyla
devam ediyor. Bu esnada da çeşitli kişisel beğenilerin veya
ideolojilerin yörüngesinde bilimci anlayışa ters düşecek yanılgıları
sunuyor. Bunu şimdi yeni bir örnekle, tane tane düşünelim dilerseniz. Bilintilerimizi
genişletirken, doğruluğu kendi perspektifimize göre zorlatmamız doğal
görünebilir, ancak bu gerçekten de samimiyetsiz bir davranış olacaktır.
Bunu da en çok bilimle uğraşan kimseler yadırgar ve eleştirirler.
İnançların ardında gerçekleri reddetmek ve eğip bükmek bir çeşit körlük
ve cehalet göstergesidir. Bu doğrudur. İbni Sina "Kimse görmek istemeyen kadar kör olamaz." demiş. Ne de güzel demiş.


Pekala öyleyse bilimcilerin inançları yok mudur? Elbette ki
vardır. İşte burada, kendisini bilimci olarak niteleyip bu yolda dirsek
çürütmüş kimselerin, şahsi inançlarının arkasından dolaşarak, gerçekleri
çarpıtmalarını delillendirmek için çalışıyorum. Bunu yapmaktaki sebebim
rekabetçi ve çatışmacı bir zikirle sataşmak ve övünmek asla değildir.
Haşa. Bu kimselerin çeşitli çevrelerde laf oyunları ve gösterişli
yayımlar ile gerçekleri eğip bükmeleri ve insanlara inançlarını müsbet
değerlermiş gibi aşılamalarına karşı durmak amacını taşıyorum. Bu da
benim için doğruluğa bir hizmet olusun amacındayım. Vesselam



Bu sefer eleştirdiğimiz makale başlığımız şu;


Evren ve Doğa Mükemmel Midir? Mükemmellik Kavramına ve Kusursuzluk Argümanına Bilimsel Bir Bakış...

Evet. Şimdi herkes başlığı ve bağlamdaki yazıyı okuduysa üzerine düşünmeye başlayalım.


Bu üç noktalı "bakış..." gelenekçi yargılara bir eleştiri getirmek maksadıyla ele alınmış gibi görünüyor ve şöyle diyor;


"Mükemmellik kavramına ve neden mükemmelliği iddia etme gafletine
düştüğümüzden bahsedecek ve buradan yola çıkarak insanın, doğanın ve
evrenin neden mükemmel olamayacağını göstermeye çalışacağız. Ayrıca bu
kavramın ne kadar tehlikeli olduğundan ve bilimle bağdaşmasının neden mümkün olmadığından da detaylıca söz edeceğiz. Hazırsanız, başlayalım."


Yazar kavramın tehlike boyutları ve bilimdışılığına değineceğini peşinen dile getiriyor. TDK'dan "mükemmel" kavramının anlamları aratılmış. Arapça kökenine inilmemiş. Özetle "kusursuz", "eksiksiz" anlamları ele alınmış. Aslında kelime "tekamül ederek kemale ulaşmış, kamil" yani tamamlanmış demektir. (Bu kavramı daha önceki yazılarımdan birinde de ele almıştım.) Mükemmel kullanımına alternatif olarak yazarın kullandığı eksiksiz veya kusursuz tanımlarını kullanmakta da bir sakınca görmüyorum.


Bu kavram açıklamasından sonra yazar aynen şöyle diyor;



"Aslında sadece bu tanımlara bakan ve belli bir gözlem gücüne sahip
her birey, evren dahilindeki hiç bir şeyin mükemmel olmadığını,
dolayısıyla bu argümanın tamamen içi boş bir argüman olduğunu
kendiliğinden (tanım gereği) görebilecektir."


İddia 1 - "Evren dahilindeki hiç bir şey mükemmel olamaz."

Sonrasında; "Kusursuzluk, karmaşıklıkla eşdeğer görülmekte ve
karmaşıklığın kusursuz olması gerektiği iddia edilmektedir. Bu argüman
karşısında yapılacak her anti-teze karşılık olarak, "Bu kadar karmaşık
bir sistem düzenli çalışabildiğine göre mükemmeldir." diye bir
"savuşturma cevabı" üretilebilir. Bu da, kusursuzluk argümanına sarılan
bir kişiyle mantıklı bir tartışmaya giremeyeceğinizin göstergesidir."

İddia 2 - "Kusursuzluk, karmaşıklıkla eşdeğer değildir."


ve sonra;

"...Kusursuzluğun veya mükemmelliğin insanın kültürel evrimi
sırasında geliştirdiği bir niteleme olduğu anlaşılacaktır. Mükemmeliyet,
kişiden kişiye değişen, öznel bir tanımlamadır ve evrensel, genel geçer
bir anlam yüklenemez. "

İddia 3 - "Mükemmeliyet, kişiden kişiye değişen, öznel bir tanımlamadır ve evrensel, genel geçer bir anlam yüklenemez."


Şimdi sıra geliyor örneklemeye ve konuya Güneş Sistemi'nden giriş
yapılıyor. İyi, güzel de yapıyor bence. Çünkü Güneş Sistemi bu
mükemmeliyet hususunda en çok dile getirilen kozmik (düzenli)
yapıdır ve Kur'an'da da Güneş'in ve Ay'ın Allah'ın delillerinden olduğu
belirtiliyor. Bu tartışmanın cereyan ettiği alanın genellikle Güneş
Sistemi olmasının sebebi biraz da bu olsa gerekir. Gökyüzüne bakan her
insan kusursuzluğu sorgular.


Kosmos ve Kaos Olgusu


Kosmos dediğimiz şey "uyumun, düzenin olduğu evren" şeklinde tanımlanıyor. Buna göre makrokozmik bir yapı yani "geniş uyumlu bir evren"
olan Güneş Sistemi, kendi içerisindeki karmaşık yapısıyla beraber
dengesini koruyor. Yazar da buna dem vuruyor ve sistemin bütün diğer
sistemler gibi değişken olduğunu dile getiriyor. Güneş Sistemi'nin
gelişmesi aşamasındaki fazlarını söyledikten sonra şöyle diyor;


"Fizik yasalarına göre, Evren'de hiçbir şey düzenli kalamaz; her şey,
eninde sonunda, düzensizliğe mahkûm olacaktır. Evren içerisindeki
sistemlerin düzenli olmasının nedeni, bu sistemlerde enerji akışının
sürüyor olmasıdır. Bu enerji akışı, ana kaynak tükendiği zaman (örneğin
Güneş’imiz söndüğü zaman) sona erecek ve sistem düzensizliğe yenik
düşecektir. Dolayısıyla bu “kusursuz” gibi gözüken sistem içerisinde
yeterince beklendiği takdirde, düzenini tamamen yitirdiğini görmek
kaçınılmazdır."


İddia 4 - "Fizik yasalarına göre, Evren'de hiçbir şey düzenli kalamaz; her şey, eninde sonunda,
düzensizliğe mahkûm olacaktır. Evren içerisindeki sistemlerin düzenli
olmasının nedeni vardır."


Yani yazarımız, Güneş Sistemi'nin Kaos-Kozmos-Kaos (Düzensizlik-Düzen-Düzensizlik) olarak
üç aşaması olduğunu söylüyor. Bizim ise şu an için sistemin düzenli
aşamasında olduğumuzu ve eninde sonunda kaotik, yani düzensiz zamanının
mutlaka geleceğini söylüyor ve ekliyor; "Bu olayların bir çoğunun bir kaç saniye sonra veya yarın olmaması için hiçbir sebep yoktur." Buraya kadar bahsedilen bölümü anladıysak şimdi biraz değerlendirme yapalım. Lütfen konsantre olun!


Mükemmeliyet Değerlendirmelerinde Amaç, Beklentiler ve Düzenlilikte Yeterlilik;


Aslında konuya girerken eksik tutulan şey, mükemmeliyet olgusunun amacı ve en nihayetinde sebebidir.
Bu amaç bahsine üstüne basa basa değineceğim. Bir şeyin eksiksiz olarak
anılması için onun hangi amaca yönelik
olgunlaştığını/olgunlaştırıldığını düşünmemiz gerekmez miydi? Madem
iddia 3 de olduğu gibi "Mükemmeliyet, kişiden kişiye değişir" o
halde bunu mükemmeliyete bakan kişiye göre subjektif değerlendirmemiz ve
bir referans noktasına taşımamız gerekecektir. Yani bakan kişi
mükemmeliyeti nasıl amaçlandırıyor, bunu sorgulamalıydık. Birazdan bu
kısma değineceğiz.

[Image: Evren%20ve%20Do%C4%9Fa%20M%C3%BCkemmel%20Midir-1.png]

Güneş'in yaşam sürecini ele alan bir görsel.

Yazarın kendisi de Güneş Sistemi örneğini verirken "Mükemmellik iddiasında bulunulmasına neden olan esas unsur."
olarak zamansallıktan yola çıkmış. Ama zamansallık tek başına Güneş
Sisteminin hangi amaca ve değere yönelik olarak kusuru olup olmadığı
sorunsalını cevaplamaz. Zamanlama, sadece sistemin amacına giden yoldaki
değerlerinden birisidir. Bizim için mükemmeli yorumlayacak olan tasarlanmadaki amaç veya beklenti ve düzenlilikte yeterlilik sorgulamasıdır. Bunlar eksiksizliği en iyi sorgulayacak niteliklerdir diye düşünüyorum.

[Image: Evren%20ve%20Do%C4%9Fa%20M%C3%BCkemmel%20Midir-2.jpg]

"Kusursuz Fırtına" olarak Türkçeye çevirilen ismiyle "The Perfect Storm" filmi'nin afişi

Mesela bu sorgulama şablonuna göre bir otomobilden beklentimiz,
insanların bir yerden başka bir yere kısa zamanda taşınması ise ve
düzeni bunu sağlayacak yetkinliğe sahipse, o otomobilin bu amaç için
mükemmel-eksiksiz-kusursuz olduğunu söyleyebiliriz.

Şayet bu otomobil yeterince havalı görünmediği için mükemmel
bulunmuyorsa, o halde o otomobilin düzenlenmesinden beklentimizi eksik
tanımlamışızdır.

Şu durumda otomobilimizden yeni beklentimiz ;

- İnsanları bir yerden başka bir yere kısa zamanda taşımak

- Gösterişli olmak

şeklindedir.

Bu yeni beklenti tanımlamamıza göre gösterişsiz bir otomobilin mükemmel
olduğundan söz edemeyiz. Çünkü yeni yorumumuzda otomobilden beklentimiz,
sadece bizi bir yerden bir yere götürmesi değildir ve bu otomobil bu
koşullarda, düzenlilikte yetkin, kusursuz, mükemmel değildir.


Bu bir anlamda da tasarlanmasındaki amaç ile beklentilerin karşılanması arasındaki fark ile ortaya çıkacaktır.


Böylelikle bu otomobil tasarlanmasındaki amaç ile beklentilerin
karşılanması arasındaki fark bakımından kusursuz olarak tanımlanamaz.


İşte bu amaç-beklenti ilişkisi ve düzenlilikte yeterlilik konusu bizim
için mükemmeliyeti sorgulamada kesin olarak bir şablon görevi
görecektir. Şöyle bakınca herkes misler gibi görecektir ki mükemmeliyet
kesinlikle tehlikeli bir kavram değildir, aksine çıldırasıya ihtiyaç
duyduğumuz içsel bir kalite değerlendirme programıdır.


Bu açıklamalarımızdan sonra, iddia 1 - "Evren dahilindeki hiç bir şey mükemmel olamaz"
fikri çökmüş oluyor. Çünkü Evrende pek çok beklentileri karşılayan ve
yeterli düzene sahip şeyler vardır ve biz onların
mükemmel-eksiksiz-kusursuz olduklarını rahatlıkla söyleriz.


İddia 2 - "Kusursuzluk, karmaşıklıkla eşdeğer değildir."


Bu doğru bir tespittir. Karmaşık bir yapı düzenlilikte yetkinliğe sahip
olamayabilir ve beklentileri karşılayacak şekilde tasarlanmamış olması
mümkündür. Dolayısıyla karmaşık yapı kesin anlamda kusursuzdur denemez.
Kusurlu olabilir.


İddia 3 - "Mükemmeliyet, kişiden kişiye değişen, öznel bir tanımlamadır ve evrensel, genel geçer bir anlam yüklenemez."

Bana kalırsa bu tespitte doğrudur. Bunun doğrulamasını da şöyle
yapabiliriz. Beklentiler kişiden kişiye değişir. Yani birisi bir
otomobilin havalı olmasını beklemezken diğeri havalı bir otomobil
arayışı içerisindedir. Bu durumda bir otomobilin mükemmeliyeti kişiye
göre değişecektir.


Bunun ötesinde şurada da bir mantık hatası göze çarpıyor. İddia 1 de
Evren dahilindeki hiç bir şey mükemmel olamazken mükemmeliyet kişiden
kişiye nasıl değişir? Yani hem mükemmel yoktur, hem de bazı şeyler kimine göre mükemmeldir denemez. Safsata! Bu koşullarda İddia 1 ile İddia 3 birbiriyle çelişmektedir.


Evrende Düzenliliğin Mahkum Edilişi ve Hükmü; Yazar iddia 4 te "Fizik yasalarına göre, Evren'de hiç bir şey düzenli kalamaz; her şey eninde sonunda, düzensizliğe mahkum olacaktır." diyor. O halde şu soruya nasıl cevap verilebilir?


- Düzen de tıpkı mükemmeliyet gibi kişiden kişiye göre değişiklik
göstermez mi ? Düzenin de aynı şekilde amaca göre sorgulanması gerekmez
mi?

Düzeni kabul eden yazar ve onun gibi düşünenler, kaçışı olmaksızın onu
amaçlandırmış ve bir tasarım olarak tanımlamış olmaktadırlar.


Çünkü; Amaçları göz ardı edilmiş bir Evrenin düzenliliğine dair yorum yapılamaz.

Daniskası;
İşin güzel tarafı yazarın bu yorumu geliştirmiş, Evrenin düzenli olduğu
fikrine kanaatkar olmuş olması bence. Fakat bu düzenliliğin eninde
sonunda düzensizliğe mahkum olacağı ahkamını da ciddiyetle getiriyor.
Mahkum etmek için de bir hüküm gerekiyor ya hani? İşte o hükmü de fizik
yasalarına verdiriyor. İşin saçma yanı ise yasadan bahseden kimselerin
yasa koyucuyu inkar ediyor olmaları. Düzeni kabul edenin de
düzenleyiciyi reddetmeleridir.


Oysa;
Mutlak yasa koyucuyu reddetmek için yasayı,
Mutlak düzenleyiciyi inkar için de düzeni inkar etmek gerekmiyor mu?

Böylece "Evren'de hiç bir şey düzenli kalamaz; her şey, eninde sonunda düzensizliğe mahkum olacaktır."
iddiası düzenliliğin göreceliliği ilkesine göre doğru değildir. Yazar
kendi yaşam sürecinin işleyişine göre sistemi düzenli olarak görürken,
düzensizlik sonucu soyu tükenen dinozorlar için bu düzenin yeterli
olmayışını söylemiyor. Dinozorların yaşamsal süreçleri konusundaki
beklentilerini göz ardı ediyor. Zaten yazısının biraz ilerleyen
safhalarında düzensizlikle ilgili savlarını geri getirip bu düzenlilikle
ilgili açıklamasıyla da oracıkta çelişip çürüyecektir. "Bu
“kusursuz” gibi gözüken sistem içerisinde yeterince beklendiği takdirde,
düzenini tamamen yitirdiğini görmek kaçınılmazdır." diyerek
içerisinde kendisinin yaşayamadığı Evrene kusurlu diyecek ve bizi
sürüklendiği çelişkinin derinliğine şahit edecektir. Yine de sistemin
belirli ölçeklerde düzenli olduğu yorumunu yapması iç açıcı ama onda da
kararsız.


Güneş Sistemi Mükemmel Midir?

Yazar diyor ki;

"Güneş Sistemi'ne baktığımızda, gerçekten de “karmaşık” olmasına
rağmen "düzenli" ve "işleyen" bir yapı görürüz. Dolayısıyla bilimden
nasibini almamış bir şahıs için kusursuzluk argümanını ileri sürmek için
tüm şartlar uygundur. Burada, mükemmellik iddiasında bulunulmasına
neden olan esas unsur açıktır: Zaman....bu “kusursuz” gibi gözüken
sistem içerisinde yeterince beklendiği takdirde, düzenini tamamen
yitirdiğini görmek kaçınılmazdır."

İddia 5 - “Güneş Sistemi
zamanla düzenini yitirip düzensiz ve işlemez hale gelebilir. Bu da
Güneş Sistemi'nin mükemmel olmadığı anlamına gelir" şeklindir.


Biz bilimden nasibimizi aldık mı bilmiyorum ama her "karmaşık",
"düzenli" ve "işleyen" yapının mükemmel olmadığını biliyorum. Zaten
bizim mükemmellik iddiası için şartlarımız bunlar değildi. Yazar bu
hususu görememiş. Kendisi de eleştirdiği yorumcular gibi mükemmeliyeti
yanlış sorularla aramış gibi görünüyor. Doğru soruları sormazsak asla
aradığımız cevaplara ulaşamayacağız. Sistemdeki amaç ve beklentilerin karşılanması arasındaki fark bizim kusursuzu tanımlamadaki şablonumuzdu. O halde artık iki sorumuz var.


1 - Güneş Sisteminden Beklentilerimiz Nelerdir ?


Yazara göre Güneş Sisteminden beklentimizin sorgulanması; "Güneş
Sistemi'nin şu anda (ve son birkaç yüz milyon yıldır) dingin bir
döneminde olması, bu yapının sürekli bu şekilde sakin ve dingin olduğu
anlamına gelmemektedir. Güneş Sistemi ve bu sistem içerisindeki Dünya,
eski dönemlerde çok kuvvetli manyetik fırtınalar, göktaşı
bombardımanları, gezegen çarpışmaları, kuyrukluyıldız çarpmaları vb.
aşırı kaotik olaylar atlatmıştır. Bu olayların birçoğunun bir kaç saniye
sonra veya yarın olmaması için hiçbir sebep yoktur. "


"Güneş Sistemi ne zaman “tam” hale gelecektir ya da gelmiştir? Bir
göktaşı daha sistem içerisine girdiğinde mi? Plüton savrularak sistemden
çıktığında mı (bu gelecekte olabilecektir)? Güneş’in belli bir noktası,
1.523.665 santigrat derece değil de, 1.510.223 santigrat derece
olduğunda mı (Güneş’in sıcaklığı sürekli değişmektedir)? Dünya'nın kendi
etrafındaki dönüşü 24 saat değil de, 26 saat olduğunda mı (Dünya'nın
kendi etrafındaki dönüşü giderek yavaşlamaktadır)? Tarih boyunca bu
değerler ve sistemin nitelik ve nicelikleri her an değişmiştir,
değişmektedir ve değişecektir. Sürekli bir değişim söz konusuyken “tam”,
“kusursuz” ve “eksiksiz” bir evrenden nasıl bahsedilebilir? Hangi
noktada kusurluluktan kusursuzluğa geçilir ya da geçilecektir?"

[Image: Evren%20ve%20Do%C4%9Fa%20M%C3%BCkemmel%20Midir-3.jpg]

Arizona eyaletinde Barringer Krateri


Bu değerlendirmede yazar kendisinin yaşam sürecinin çok uzağında olan
bir zaman dilimi için mükemmeliyet değerlendirmesi yaparak saçmalıyor.
Çünkü sistemin geleceğine ilişkin bu öngörü sistemden beklentilerinin
uzağındadır. Yazarın hesaplanan kaotik sürece ulaşması için kendisine
biçtiği ömrün milyonlarcası fazla yaşaması icab ediyor.


İşte bu noktada yazarın kendisi kabul etmese bile, beklentilerini kendi belirteçleriyle ilişkilendirmeyi uygun buldum.


Sistem sakin ve dingin olmalı. Yani "kuvvetli manyetik fırtınalar,
göktaşı bombardımanları, gezegen çarpışmaları, kuyrukluyıldız çarpmaları
vb. aşırı kaotik olaylar" olmamalı ve bu olaylar bir kaç saniye
içerisinde veya yarın gerçekleşmemeli. Yazarın bu konularda tüm
beklentilerinin gayetle karşılandığını söylememiz de mümkündür.


Not : Yazar, bu beklentileri birer beklenti gerekçesi olarak
kabul etmediği taktirde zaten yaşamını anlamlandırması ve hayattaki
değerleriyle ilgili hastalıklı, negativist, depresif kabulleri olduğunu
düşünürdük. Çünkü çocuğu özürlü doğan, sağlığını yitiren, aç veya
susuz,... (ve aklıma gelmeyen bir sürü yoksulluk acziyet, perişanlık ve
acı halleri) yani yaşamını sağlıklı bir şekilde yürütecek ihtiyaçlarını
karşılayamayan insanların memnuniyetsiz ve eksik hissetmesi sağlıklı
olan bir durumdur. Pekala bunu da kabul etmeyecek kıvamda rahatsız
insanlar tanıdım.

Kur'an'a göre Güneş Sisteminden beklentimizin sorgulanması;

Şimdi bahse bir de bu açıdan bakmayı istiyorum. Buyrun.


"Sizin için yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. O halde onun üzerinde
yürüyün ve O'nun rızkından yeyin. Son gidiş O'nadır. Gökte olanın sizi
yere geçirmeyeceğinden emin mi oldunuz? O zaman yer birden çalkalanmaya
başlar. Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir kasırga
göndermeyeceğinden emin mi oldunuz? O zaman uyarım nasılmış
bileceksiniz." Mülk 15-17


"Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü geçim zamanı kıldık. Üstünüzde yedi
sağlam (gök) bina ettik. Parıl parıl parıldayan bir kandil var ettik.
Birbirine sarmaş dolaş bahçeler ve taneler ve bitkiler bitirip çıkaralım
diye, sıkışarak su çıkaran bulutlardan şarıl şarıl su indirdik." Nebe 10-16

- Sistem yeryüzü üzerinde yürümemize ve beslenmemize elverişli
olmalı. Gökyüzünden taş yağmuru, yerde sarsılmalar/çalkalanmalar
olmamalı. Gece ve gündüz, istirahat etmek ve geçim sağlamak için güven
vermeli ve imkanlar tanımalı. Yağmur bulutları su getirmeli, bitkiler ve
bahçeler sağlıklı yetişebilecek tüm doğal koşulları korumalı.

İşte arkadaşlar böylelikle gerek Evrim Ağacı'nın fikrini danışalım,
gerek Kur'an-ı Kerim den okumalar yapalım, dilersek çevremizdeki
insanlarla röportaj yapalım, ortaklaşa söylenecek şey şudur;

1 - Güneş Sisteminden Beklentimiz;


Güvenli, huzurlu, stabil olması ve ihtiyaçlarımızı kolayca
karşılayabilmemizdir. Başımıza gelecek çeşitli müsibetlere karşı da
bizleri koruyabilecek donanıma sahip olmalıdır.

2 - Düzenlilikte Yeterlilik Bakımından Güneş Sistemi;


Evrim Ağacı açısından bakacak olursak sistemin oluşum aşamasında "aşırı
kaotik olaylar atlatmış" demektedir. Bu olayların atlatıldığı da net bir
şekilde söylendiğine göre bunun bir güven haline kavuşum olarak
düşünüldüğünü ve belirtildiğini söylememiz yanlış olmaz.

Kur'anda şöyle söyleniyor; "Göğü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlarsa ondaki ayetlerden yüz çevirmektedirler." Enbiya 21


Geçmişteki çeşitli düzensizlik hareketlerinin varlığı, artık bizim için önemli değildir. Bizim için önemli olan;


- Göğün korunarak stabilitesini sağlaması,

- Aşırı kaotik çeşitli olayların yaşamlarımızı sıkıntıya ve tehlikeye sokmaması,

- Gerekli konforu bize sağlaması,

- Tüm ihtiyaçlarımıza sağlıklı bir şekilde ulaştırabilmesi,...


ve benzeri yönlerdir ve bu yönlerden baktığımızda "Güneş Sistemi'nin düzenlilikte yeterliliği tamdır" "Güneş Sistemi Mükemmeldir." yorumunu yapmamızda hiç bir sakınca yoktur.


Güneş Sistemi, bu genel beklentilerimize yeterli cevabı verebilecek
şekilde tasarlanmıştır. Şayet sistemde bir takım beklentilerimize cevap
veremeyecek düzensizlikler gerçekleşiyorsa, bunlar sistemin bir
eksikliği olduğu anlamına gelmez. Kur'an'da kastedilen kaotik olaylar,
esasen düzenli ve ilahi kaynaklı olaylardır. Bütün doğa olayları Yüce
Allah'ın kontrolünde gerçekleşmektedir. Bu anlayış çerçevesinde
mükemmeliyet sorgulamasına bizim sistemden beklentimiz değil de Allah'ın
yarattığı sistemi amaçlandırışı temel oluşturur. Böylece Lut kavmi'nin
üzerine yağdırılan ""balçıktan taşlar" (hıcâreten min tînin)" bu
yönden kusursuzluk barındırmaktadır. Çünkü bu taşlar tahribat vermesi
için özelleştirilmiş, yaratılmış ve gönderilmiştir.


Bu eksikliklerin ve acıların deneyimlenmesi, tasarımcı tarafından istenmiştir. Bu da bir tür cezalandırma, ibret veya hikmeti sorgulamaya teşvik
olarak değerlendirilir. Yazarın çeşitli tesadüfi kaos teorilerini ele
alması, bu sistemin korunmuş ve kontrollü şekilde tasarlandığı algısını
ortadan kaldırmaya yönelik inanç bazlı varsayımlarıdır. Güneş
Sistemi'nin bir zamanlar kaos içerisinde olması, bugün mükemmel bir
denge ile bize nimetler sunmasına ve beklentilerimizi eksiksiz
karşılamasına olanak sağlamıştır. Bu da düzensizliğin, yaratılış
sürecinin bir parçası olduğunu anlamamıza olanak tanır. Tıpkı tadil
edilen bir evin ilk aşamaları gibi. Oysa evin tadilatı bittiğinde
ortalıktaki dağınıklık sona ermiş ve bütün beklentilere tam olarak
karşılık verecek, pırıl pırıl bir eve dönüşmüştür. Artık evin o eski
dağınık halini gösterip "mükemmel değil" dememizin veya "yarın bu evi
sel basabilir" deyip kusursuz olamaz demenin imkanı yoktur. Bu yorumlama
mantıksızdır. İnşa edilen ev o an için ve belirli bir beklenti değerine göre kusursuzdur.

[Image: Evren%20ve%20Do%C4%9Fa%20M%C3%BCkemmel%20Midir-4.jpg]

Demirin örülmesi ve betonun dökülmesi sağlam bir bina'nın inşası için
gereklidir. Bu sert, gürültülü ve ağır sürecin varlığı, güvenli bir eve
sahip olmak için gereklidir.


Tasarım; Düzen - Çözüm - Uyum - Denge

Yazar şöyle bir şey söylüyor ; "Düzgün sistemlerin varlığı, bu sistemlerin tasarlandığı anlamına gelmemiştir ve asla da gelmeyecektir."
Bu açıklamasının amacı, kusursuzluk yakıştırmasını, eksiklik veya
tamlık sıfatlandırmasını ve tasarım anlayışını ortadan kaldırarak,
düzeni rastlantısal göstermektir. Bunu başarabilmek için de sistemin
düzenli oluşunu küçümseyip önemsizleştirme gayretine düşerek, kaotik
süreçlerin örneklerini getirmektedir. Oysa hücre içindeki anabolizma ve
katabolizmanın dengesi ile metabolizma
yani yapım ve yıkım olaylarının bir uyum ve denge içerisinde sürmesi ve
pek çok kozmik yapıda da buna benzer olayların varlığı bisiklet pedalı
çevirmeye benzer bir denge unsuru ortaya koyar ve bu denge düzenin
işleyişinin temeli olarak takdir edilmiştir. (Ölçülendirilmiştir)

Tasarımın tanımına bakacak olursak;

Tasarım tanımlanmış bir problemin çözümüne ve belirli bir amaca yönelik
vücut bulur. Tasarım denge, uyum, bütünlük oluşturan bir kompozisyondur.
Tasarımcılık bilgi sahipliğini ve uygulamacılığı da gerekli kılar.
Sistemin tasarlanmış olarak tanımlanabilmesi, ortaya çıkan problemlerin
bir tasarlayıcının bilgisini işleterek çözümlemesi ile mümkündür.
Sistemin amacı varsa o sistem tasarlanmış demektir.

İşte zaten dananın kuyruğu burada kopuyor. Çünkü inkarcılar Evren'in
bu tasarım tanımına göre okunmasını engellemek ve örtmek
gayretindedirler. Aklen kör olmayan kimseler kolaylıkla bir tasarımcının
dilemesiyle bilgi ve zekasının eseri olarak bu sistemleri var ettiği
sonucuna ulaşabilir. Düzen, çözüm, uyum ve denge bir eser ve tasarım demektir.
Bundan kaçmak için rastlantısallığa yaslanmak düpedüz yalancılıktır.
Biz insanlar bunları düşünebildiğimizde ve yaşamımızı idame
ettirebildiğimiz sürece bu tasarımın bir amaç üzere işlediğini
bileceğiz.

"Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve
göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:)
"Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin
azabından koru." Ali İmran Suresi 191. Ayet

Bu ayetle birlikte Evrenin boşunalığı ile ilgili düşüncelerin
inkarcılarla iman edenler arasındaki bir harp sahası olduğu kanaatine
varabiliriz.



Halamın Bıyıklısı, Kendiliğinden Ortaya Çıkan Yasalar ;

Yazar bir yerde Evrenin başlangıcı aşamasında "değişim meydana gelseydi" diye konuya giriş yapıpsaçmalıyor. En sonu da Salvador Dali'nin "Yanan Zürafalar ve Telefonlar" isimli
eserine benzer bir Dünya'nın ortaya çıkabileceğini falan söylüyor. Bu
bence okurun zamanından ve konsantrasyonundan koparılmış lüzumsuz bir
bölümdü.


Bu varsayımsal akılyürütmelerden birisinde de konu şöyle gelişiyor;

"...Ancak unutmayın ki, bu yasalar da tamamen farklı olabilirdi."
Burada acaip bir gol oluyor gördüğünüz gibi. Kendiliğinden ortaya çıkan
yasaları anlatıyor. Yani bu yasalar otonomik rastlantıların tezahürü
olarak ifade ediliyor. Emir var, emreden yok. Evren farklı da olabilirmiş... Bu Evren bize öylesine denk gelmiş!


Ağzı olan konuşuyor;

Bunun ardından "Kusursuzluk Argümanlarının Nedenleri" başlığı altında konuyu irdelemiş ve...

Varlıklarına alışkınlık,

Varlıklarına alışkın olmayış,

Karmaşıklığı anlaşılmaması,

Uyumluluğun anlamlandırılamaması,

İlişkilerin anlamlandırılamaması,

Bu "uyumluluğun anlamlandırılamaması" mevzusunda şöyle bir açıklama yapıyor; "Parçaların oluşumları ve kökenleri incelendiğinde, hiçbir yapının son halindeki uyumuna ulaşamadığı görülür." Bu
fikir açık bir saçmalayıştır. Sebebi ise uyumun amacının yine göz ardı
edilmesinden ileri gelmektedir. Yani sistemin bir amacı olduğu her
noktada reddedilmektedir. Bu da tasarım fikrini ortadan kaldırmak için
yazar ve onun gibi düşünenlerin gözbağı oluyor. "Son haldeki uyum"
da neyin nesi? Her parça kendi zaman dilimi içerisinde kendi
uyumundadır. Şekil değiştiren tekamül eden evrimleşen veya körelen
canlılar/varlıklar amaçlarını da o ölçekte değiştiriyorlar ve varlık
sahasında o oranda tecelli ediyorlardır.

"Unutmayın ki "uyumluluk" esasını da bizler belirlemekteyiz.
Bir şey, şu anda varsa ve bizimle birlikte, bu sistem içerisinde
bulunuyorsa, bize "uyumlu" gelir." diyerek iyice anlamsızlaşıyor.
Şeylerin varlığı ile uyum algısının alakalandırılması ne alaka? Uyumun
göreceli oluşuna itiraz edecek deiliz ama uyum ve/veya düzenin
algılanışı ile bu kadar saçma bağlantılar kurmak için koca sayfayı
işletmenin anlamı ne? Bu açıklamasının birazcık yukarısında da Evrenin
düzenliliğinden söz ediyordu. Yoksa düzenle uyum farklı şeyler mi? Yazar hepten hatları karıştırmış.


Yazı şöyle gidiyor... "Evrende hiç bir şey mükemmel değildir.
Mükemmellik görecelidir. Evren düzenlidir. Evrendeki düzenlilik
geçicidir. Evren uyumsuzdur. Uyumluluk görecelidir."

Burada işte böyle çelişkili yorumları bilim diye millete satıyorlar
aslında. Gerçekte ise zerre miskal bilimsel değeri olan kompozisyonlar
olmadığına dikkat çekmek istiyorum. Ağzı olan konuşuyor.

Uyumluluk konusuna dönecek olursak,aslında benim de en çok
şaşırdığım nokta burasıdır hep. İşleyişe bu kadar kafa yormuş, dirsek
çürütmüş, emek vermiş kimseler nasıl oluyor da işleyişin istikametini
uyumsuz ve amaçsız olarak okuyabiliyorlar. Kendi gündelik işleyişlerinde
amaçlarını o kadar çok düşünüyorlar ki tasarlamadan ve planlamadan
tuvalete bile gitmeyenler, Dünya'nın Güneş etrafında kafasına göre
fıldır fıldır döndüğü fikrini nikah şekeri gibi dağıtıyorlar. Nankörlük
değil mi?

"İlişkilerin Anlamlandırılamaması" için de şunları söylüyor;

"Örneğin koca bir kitlenin paylaştığı Dünya görüşü olan “insan
merkezcilik” (antroposentrizm), bu hata üzerine kuruludur......Sistemin
parçaları arasındaki tarihsel ilişkiyi göz ardı ederek günümüzdeki son
hallerine bakıyor olmak, onların kusursuz olduklarını sanmamıza neden
olmaktadır. Halbuki ilişkiler, uzun bir sürece yayılmış deneme-yanılma
ve seçilme-elenme sonucunda bu son halini almıştır.

İnsan Merkezcilik ve Uyumun Amacı;

İnsanoğlu geçmiş ve gelecek için kendi amacına nispetle tefekkür etmek zorunluluğundadır. Bunu reddetmek akıl dışıdır.

Yazar kompozisyonunun bir noktasında amaçlandırılışa göre yorumlama konusuna değiniyor esasen. Otostopçunun Galaksi Rehberi
kitabın'ndan alıntı yapıyor. Kitabın yazarı kendi amacına yönelik bir
alet geliştiren eski bir insan'ın Evrenin de bir amaca yönelik var
edildiği ile ilgili sorgulayışını "ihanet" adı altında yorumluyor.
Aksine bu sorgulama, insanı tüm zamanlarındakinden çok daha büyük bir
adımla ileri götürecektir.

İnsanoğlu'nun Evrenin derinliklerinde, geçmişten ve gelecekten kendi
yaşamını anlamlandırmasına hiç bir katkısı olmayacak bilgilerin
uyumluluğuna kafa yormasını bekleyemeyiz. Yani, Mars yüzeyinde rüzgarın
hızı bizi birinci dereceden ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren yaşadığımız
yerde yarın havanın nasıl olacağıdır. İnsan için ilk etapta önemli
olan, ektiği ekinin ne kadar yağmur aldığı, mevsimlerin düzenli seyri ve
küresel ısınma konusundaki düzenlilik gibi çıkarına ve ilgi alanına
yönelik temel kıstaslarından bir kaçıdır. Benzer şekilde bilmem kaç
milyon yıl sonra Güneşin sönecek olmasıyla da bu kadar ciddiyetle
ilgilenmeyiz.


Şu halde sistemin parçaları arasındaki tarihsellik ve mesafe ilişkisinin göz ardı edilmesi gayet doğaldır. Bunun Türkçesi "Davulun sesi uzaktan hoş gelir" demektir ve davul yakın değilse işte bu mükemmeldir.


...Hasılı, yazarın bu hatası da uyumun amacını gözardı etmek için verdiği mücadelenin bir sonucu olsa gerekir. Çünkü uyumun amacını kabul etmek tasarıma ve tasarım da yaratıcı fikrine kapı aralayacaktır.
Kapıyı örtmeye çabalamalarının sebebi budur. Bu da hiç kuşkusuz inkara
yakınlaşmak/yakınlaştırmak ve tasarım algısını linç etmek için yapılan
bir gözbağıdır.


Kusursuzluk nedenselliklerinin hiçbirisinde, plan ve tasarlanmadaki amaç
ve beklentilerin karşılaştırılması fikirlerini ele almamış. (belki
aklıma gelmeyen nedensellikler de vardır. Hatırlatmalarınızı bana
ulaştırabilirsiniz.)

Bu kısımdaki netice ve özete gelirsek, insanlar kusursuzluğu değerlendirmeye tabi tutarken basitce ve sadece "alışkanlık", "karmaşıklık"
kıstaslarına takılmazlar ve takılmamalılardır. En azından tasarıma
güvenen insanların bir kısmı bu kadar basit düşünmüyor. Basit düşünen
kimselerle birlikte yazarı ve yazar gibi düşünenleri bu kısmı iyice
tanımaya davet ediyorum!

Kusursuzluk argümanlarının asıl nedeni; Amaç, plan, çözüm, uyum, uygulama, düzen ekseninde tasarlanma algısıdır.

"Bir organ mükemmel işliyor gibi gözükse de, çok basit bir etki altında çalışmasını durduracak kadar kusurlu olabilir"
derken; O organın amaç, plan, çözüm, uyum, uygulama, düzen ekseninde
bir kusuru olmadığı ve hatta kusurun ve uyumsuzluğun bile tasarlandığı
neden düşünülmesin?

Kusurun tasarlanmasına kur'an dan bir örnek verecek olursak;


"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine
dişiler ve dilediğine de erkekler bahşeder. Yahut onları erkekler ve
dişiler olarak çift kılar. Dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz O,
bilendir, güç yetirendir." Şura 49-50

Sunulacak bütün itirazlar, yaratılış ve tasarımın reddine dayalı bir
inancın beyanatı olacaktır. Var oluşun uyumlu olup olmaması, tamamiyle
var edicinin tasarrufundadır. Bu, tasarımcının bilgisizliğine veya var
olmadığına işaret etmez. Aksi kanaatte olanlar bir şekilde iman
ettikleri batıl bilgilerin savunuculuğunu yapmaktadırlar.

Özetle; Ektiği ekinin ne kadar yağmur aldığını amaç edinen
insanlarla, yağmurları dilediği yere yağdırma ve dilediği ölçülendirmeyi
yapabilme elinde bulunduranın kudret sahibinin amacı aynı olmak zorunda
değildir.

[Image: Evren%20ve%20Do%C4%9Fa%20M%C3%BCkemmel%20Midir-5.gif]

[Image: Evren%20ve%20Do%C4%9Fa%20M%C3%BCkemmel%20Midir-6.jpg]

Uyumsuzluk ve düzensizliğin kültleştirildiği Punk - Metal türü müziklerin sahnelendiği bir alanda Mosh Pit
isimli dans. Punk kültüründe uyumsuzluk, kendi içinde bir uyum ortaya
koymuştu. Bu da uyumsuzluğun da bir amaç etrafında tasarlanabileceğine
bir örnek olmuştur.

Bunun yanında hayatımızda sürekli ön plana çıkarılan "reklamlarda
gördüğümüz “kusursuz” insanlar, tanıtımlara özene bezene konulan
“kusursuz” doğa manzaraları ve genel olarak insan toplumlarının ulaşmayı
arzuladığı “kusursuzluk” dağının tepesi, hatta ve hatta örneğin bir
biyoloji sınıfında bir hücrenin "kusursuz" bir şekilde çalışan
versiyonunun anlatılması." ve "yüzeysel olarak işlenen evren, doğa,
canlılar ve özellikleri, her zaman sistemlerin düzenli bir biçimde
işlediği yargısıyla öğrencilerin aklına kazınması" tespitlerini yerinde buluyorum.


Varlığın amacına yönelik kusursuzluk algısı;

"Sinirsel bağlantıların düzgün olmayışından kaynaklı epilepsi nöbetleri",
kusursuzluk düşüncesine karşı bir gerçeklik değildir. Bilakis
hastalıklar, ölümler, uyumsuzluklar ve kaos varlığın yaratıcının amacına
yönelik kusursuzluğun görülmesi adına en az düzenli yapıların
kusursuzluğu kadar güçlü bir delil sunmaktadır. Çünkü Yaratıcı ayette
de belirttiği gibi dilediğini kısır veya epilepsi yapar. Çünkü Yüce
Yaratıcı hastalıkları da belirli bir amaca yönelik olarak düzenlemiş ve
ölçülendirmiştir.


Kusursuzluk ve Tanrı'nın varlık sahasındaki yeri;

Kusurluluk gözlemlenemeseydi ne olurdu? İşte bu sorunun cevabını İbrahim peygamber kurandaki şu anlatı ile beraber verecektir.

Vaktiyle Yüce Allah, İbrahim peygamber'e, kesin bilgi sahibi olması için
göklerin ve yerin harikuladeliklerini gözlemletiyordu. O kısım şöyle
anlatılıyor ;

"Üzerine gece bastırınca bir yıldız gördü. 'İşte bu benim Rabbimdir'
dedi. Ancak o batınca: 'Ben öyle batıp gidenleri sevmem' dedi. Ay'ı
doğar halde görünce: 'Benim Rabbim işte bu' dedi. O da batınca: 'Eğer
Rabbim beni doğru yola eriştirmeseydi, şüphesiz sapıklar topluluğundan
olacaktım' dedi. Güneşi doğarken görünce: ' İşte benim Rabbim bu. Bu
daha büyük!' dedi. O da batınca şöyle dedi: 'Ey kavmim! Ben sizin ortak
koştuklarınızdan uzağım.

Ben yüzümü tümüyle, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim.'" En'am 76-79

Cevap; "Kusurluluk gözlemlenemeseydi Tanrı'nın varlık sahasındaki yeri anlaşılamazdı."

[Image: Evren%20ve%20Do%C4%9Fa%20M%C3%BCkemmel%20Midir-7.jpg]

Hitit Güneş Kursu

Hititler de Güneş'e tapıyorlardı. Bu Hitit Güneş kursu bir sopanın ucuna
takılarak törenlerinde ritim tutmalarını ve ritüellerini
gerçekleştirmelerini sağlıyordu. İbrahim Peygamber ise Güneş'in batıyor
olmasına dayanarak ilahının Güneş olamayacağını kavramıştı. Kusurluluğun hikmetlerinden birisi de bütün yaratılanlarla (mahlukatla) kuracağımız ilişkilerde ölçülü ve adil olmamızdır.
Türkçedeki kula kulluk veya köpeklik söylemlerinin birer aşağılama
olmasının sebebi, Allaha ortak koşulması sebebiyle kişinin
zulmetmesidir.

Sonuç; Bütün bu değerlendirmelerden sonra şunu kesin bir şekilde
söyleyebiliriz ki Evren kusurlarıyla birlikte kusursuzca yaratılmıştır.
Yüce Allah Güneş'i bir aydınlatıcı olarak göğe asmış ve o'na bir ömür
tayin etmiştir. Güneş bu tasarım planı için kendisine emredileni
mükemmel bir şekilde yerine getirmektedir. Bu amadelik kendisine
ölçülendirilen süre kadardır. Evrenin kendi içindeki kusurluluğu da yaratılış amacı zemininde kusursuzluğu anlamına gelir.
Tüm eser böylece muhteşemdir. Her şey Yüce Allah'ın emrine boyun
eğmiştir. Bu boyun eğmeyenlerin ve kendilerini elleriyle körlüklerine
gömenlerin kusuru ise kendi kurtuluşlarına ihanet etmeleri anlamına
gelmektedir. Çünkü onlar, yaratılış gerekçelerini ihlal etmiş
kimselerdir.



Selam ve dua ile...








Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)