Thread Rating:
  • 6 Vote(s) - 3.67 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Sindirim Sistemi Anatomisi (Mide Bağırsak Kanalı)
#1
Oku-1 
   

Sindirim Sistemi Anatomisi (Mide Bağırsak Kanalı)

İnsan sindirim sisteminde sindirim; mekanik (fiziksel) ve kimyasal sindirim olarak ikiye ayrılır. Fiziksel sindirimin amacı, molekülleri küçük moleküllere ayırmaktır. Kimyasal sindirimin görevi ise, besinleri en küçük yapı taşına kadar parçalamaktır. Sindirim sistemi, sindirim borusu (sindirim kanalı) ile sindirim bezlerini içeren, çok hücreli hayvanlarda yiyeceğin vücuda alınımı, sindirilmesi, gerekli besin ve enerjinin absorbe edilmesi ve atık maddelerin vücuttan atılması ile ilgilenen organ sistemidir.

Sindirim sistemi ve sindirim borusu hayvandan hayvana belirli oranda değişiklik gösterir. Örneğin bazı hayvanlar çok odalı midelere sahiptirler.

Çoğu Antik Çağ ve Orta Çağ anatomistleri mide, bağırsaklar gibi sindirim sistemi organları hakkında kabaca doğru fikirlere sahipti. Yine de bu yanlış ve hatta bir bakıma absürt fikirler ortaya atılmadı anlamına gelmez. Örneğin Rönesans'ın önemli bilgin ve sanatçısı Leonardo da Vinci sindirim sisteminin solunum sistemine yardım ettiği fikrine sahipti. Sıkışan bağırsakların, içlerinde üretilen sıvılaşmış havayla, diyaframı yukarı doğru ittiğine ve böylece diyaframın akciğerlere basınç uyguladığına inanmaktaydı. Sindirim sisteminin ve sindirim sistemi organlarının insan için önemi eski çağlardan beri bilinmektedir.
Sindirim Sistemi Organları
Üst sindirim bölümü

    Ağız: ağız boşluğu; tükürük bezleri, mukoza, dişler ve dili kapsar. Gıda ve suyun vücuda alınmasına yarayan bir açıklıktır. Bir üst ve alt dudak ile kapatılmıştır. Karbonhidratların kimyasal sindirimi ağızda başlar ve diğer besinlerin fiziksel sindirimi başlar.
    Yutak: (farinks) ağız ve burnun hemen arkasındaki boyun bölümüdür. Gıdanın ağızdan yemek borusuna geçmesini sağlar. Sindirim sisteminin yanı sıra solunum sisteminde de yer alan bir organdır. Üç bağlantısı vardır: nazofarinks, orofarinks ve laringofarinks.
    Yemek borusu :(özofagus veya gullet) ve kardiya; yemek borusu gıdanın mideye geçmesini sağlayan kassal (müsküler) bir borudur. Bu geçiş peristaltizm yardımıyla olur. Kardiya ise yemek borusu ile midenin birleştiği noktadaki açıklıktır (ağız).Düz kaslardan oluşur. Sindirim gerçekleşmez.
    Mide: Midede ki antrum, pilor ve pilorik sfinkteri de kapsar. Mide yemek borusu ile ince bağırsağın ilk kısmı olan duodenum arasında bulunur. Yüksek oranda asidik bir çevreye sahip mide (pH yaklaşık 1,5-2) peptidaz sindirim emzimlerini içerir.

Alt sindirim kanalındaki organları gösteren bir çizim.
Alt Sindirim Bölümü

Bağırsak, sindirim kanalının mide ile anüs arasında bulunan kısmıdır. Kalın bağırsakta besinler içerisinde kalan su ve mineraller emilir.

    İnce bağırsak, mide ile kalın bağırsak arasındadır. 5 yaşın üstündeki insanlarda genellikle 5–6 m uzunluğundadır. Üç kısmı vardır. İnce bağırsakta ayrıca sindirim yüzeyini genişleten villuslar (tümür) da vardır. Bu villüslerin sayesinde emilim gerçekleşir. Villuslar girinti ve çıkıntılardan oluşmuştur.

    duodenum veya onikiparmak bağırsağı, ince bağırsağın ilk ve en kısa kısmıdır. Mideyi jejunuma bağlayan bir tüptür. pH seviyesi yaklaşık 9'dur.
    jejunum, ince bağırsağın orta kısmıdır, duodenum ile ileum arasında bulunur. Yetişkin insanlarda boyu 2-8 metre arasında değişir. pH seviyesi yaklaşık 7-8 aralığındadır.
    ileum, ince bağırsağın son kısmı. İnsanlarda yaklaşık 4 metre uzuluğundadır. İleoçekal valv ile çekumdan ayrılır. pH seviyesi genellikle 7-8 arasındadır.

    kalın bağırsak, üç kısmı vardır. Sindirimin bitmesi olayının en sonundan bir önce olan organdır. Bu organda posa içindeki kalan son su, vitaminler ve mineraller emilir. Çekum dediğimiz bölgede başlar. Rektum dediğimiz bölgede ise son bulur.

    çekum veya kör bağırsak, kalın bağırsağın ilk kısmıdır. Apandis çekumun bir uzantısıdır.
    kolon, kalın bağırsak için kullanılan bir terimdir. Çekumdan rektuma kadarki kısım için kullanılır. Kendi içinde dört kısma ayrılır, çıkan kolon, transvers kolon, inen kolon ve sigmoid kolon.
    rektum, kalın bağırsağın son kısmıdır.

Ayrıca kalın bağırsak sindirime katılmaz. Çünkü sindirim ince bağırsaktan besinlerin kana geçmesi ile sona erer. Besinler kan yoluyla vücuda taşınır. -

    anüs, rektumun dış açıklığıdır. Kapanması sfinkter kaslarca kontrol edilir.

Dışkılar anüsten geçerek vücuttan atılırlar.
Sindirim Sistemi Yardımcı Organlar

Sindirim sistemi ve sindirim borusu ile ilgili başka organlar da vardır.

Karaciğer sindirimde rol oynayan safrayı üretir.

Pankreas ise bikarbonat, tripsin, kemotripsin, lipaz ve pankreatik amilaz gibi çeşitli enzimler içeren bir sıvıyı ince bağırsağa salgılar.

Böylece bu bezler sindirimde yer almış olurlar.[1]

Karaciğer:Karacığer hücreleri tarafından üretilen safra sıvısı,safra kesesinde depolanır.Safra sıvısı içinde sindirim,enzimleri yoktur.Safra sıvısı özel bir kanala ince bağırsağa dökülür ve burada büyük yapıdaki yağ moleküllerini daha küçük yapılara(yağ damlacıklarına) ayırarak yağların fiziksel sindirimini sağlamış olur.

Pankreas:Pankreas,midenin hemen altında yer alan,yaprak şeklinde bir yapıdır. Pankreastan salgılanan pankreas öz suyu özel bir kanala ince bağırsağa dökülür. Pankreas öz suyunda proteinlerin,karbonhidratların ve yağların kimyasal sindiriminin emzimleri bulunur.
Sindirim ve boşaltım
Ana madde: Sindirim

Ağızda, yiyecek dişler ve dil tarafından mekanik olarak parçalanırken, tükürük tarafından kimyasal olarak da bir ölçüde parçalanır. Daha sonra peristaltizm ile yemek borusundan (özofagus) mideye geçer. Burada parçalama işlemi devam eder. Büyük yiyecek parçaları (bolus) daha küçük parçalara ayrılır yani büyük oranda mekaniktir. Bununla beraber, küçük miktarda kimyasal işlem de meydana gelir; özellikle proteinler midedeki enzimlerin yardımıyla kimyasal olarak parçalanmaya başlar. Gıda daha sonra ince bağırsağa girer ki burada enzimler ve bakteri yardımıyla parçalama işlemi meydana gelir ve yararlı partiküller kana emilir. Kalan partiküller ise kalın bağırsaktan geçer ve sonunda dışkı biçiminde vücuttan atılır.

Sindirim hem hormonlar,hem de otonom sinir sistemi tarafından düzenlenir:

    Sindirim sisteminin görevlerini kontrol eden temel hormonlar mide ve ince bağırsak mukozasındaki hücreler tarafından salgılanır. Bu hormonlar, örneğin sekretin, gastrin ve kolesistokinin, kana sindirim borusu tarafından bırakılırlar ve sindirim sıvılarını uyarıp organ hareketlerine neden olurlar.
    Otonomik sinir sisteminin iki kolu da sindirim işlemini etkiler; parasempatik sinirler salgıları ve peristaltizmi uyarırken, sempatik sinirlerin etkisi daha baskılayıcıdır.

Sindirim borusu aynı zamanda bağışıklık sisteminin bir bölümüdür (Coico et al 2003). Midenin düşük pH (1-4 arası) seviyesi, mideye giriş yapan birçok mikroorganizma için ölümcüldür. Benzer bir şekilde, mukus (IgA antikorları içerir) bu mikroorganizmaların çoğunu nötralize eder. Sindirim borusundaki diğer faktörler de bağışıklığa yardımcı olurlar; safra ve tükürükteki enzimler dahil. Sağlığa yardımcı bağırsak bakterileri de potansiyel olarak zararlı olabilecek sindirim borusundaki bakterilerin aşırı çoğalmasını önlemeye yardımcı olur.

İnce bağırsağın görevi:Midedeki yemeklerin ince bağırsaktan kalın bağırsağa geçip oradan da boşaltılmasıdır.
Hastalıkları

Tıbbın sindirim sistemi fonksiyonları ve bozukluklarını konu edinen dalı gastroenterolojidir. Sindirim sistemi ile ilgili en sık yapılan şikayetlerden bazıları bulantı ve kusma, dispepsi, ishal ve kabızlıktır. Ülser ve reflü özellikle son dönemlerde adını fazlaca duyurmuş hastalıklardandır. En sık rastlanan sindirim sistemi hastalıkları şunlardır;

    Ülser (onikiparmak bağırsağı ve yaralar)
    Gastrit (mide iç dokusu iltihabı)
    Siroz (Hepatit B ve Hepatit C gibi sarılık virüsleri ve uzun süreli yoğun alkol alımı sonucunda gelişen, ilk aşamalarında tedavi edilmezse, kanama ve koma sonucu ölüme yol açan hastalık)
    Spastik kolon (çok yaygın görülen sancılı kramplar, ishal ve kabızlık şeklinde seyreden bir kalın bağırsak hastalığı)
    Safra kesesi taşları ve iltihapları (yemek borusu, mide, bağırsak, karaciğer, pankreas ve safra kesesi kanserleri)
    Kanamalar (onikiparmak bağırsağı ülseri, mide ülseri ve erozyonları, yemek borusu, mide ve kalın bağırsak kanserleri ve yemek borusu varislerinin neden olduğu kanamalar)
    Hemoroitler (basur, mayasıl)
    Tifo: Kirli içme suları ve pis yiyeceklerden bulaşan bulaşıcı bir hastalıktır.

Ana Sindirim Organları

    Ağız
    Yutak
    Yemek borusu
    Mide
    İnce bağırsak
    Kalın bağırsak
    Anüs

Yardımcı sindirim organları

    Karaciğer (safra kesesiyle)
    Pankreas (pankreas öz suyuyla)

Bağırsak

Bağırsak, gastrointestinal kanalın mide ile anüs arasındaki kısım. Bağırsaklar, insanlarda ve diğer memelilerde ince bağırsak ve kalın bağırsak olacak şekilde iki ana kısımdan oluşur. Vücudun gıdadan besinlerin çıkarımı ve emiliminden sorumlu kısmı bağırsaktır. Midenin görevi büyük oranda gıda moleküllerinin besinlere parçalamak iken, bağırsak bu besinlerin kana girmesini sağlar.
İnce bağırsak
Ana madde: İnce bağırsak

İnce bağırsak kıvrımlı bir yüzey yapısına sahiptir ki bu besinlerin bağırsak duvarından difüzyonu ve böylece de emilimi için uygun olan yüzey alanını arttırır. Bu mikroskobik kıvrımlara mikrovilli denir. Yetişkin bir insanın ince bağırsağı, ortalama olarak yedi metre uzunluğundadır. İnsanlarda ince bağırsak duodenum,, jejunum ve ileum olmak üzere üç kısma ayrılır.
Kalın bağırsak
Ana madde: Kalın bağırsak

Kalın bağırsak veya kolon birkaç çeşit bakteriye ev sahipliği yapmaktadır; bunlar insan vücudunun kendi kendine yok edemeyeceği moleküllerle ilgilenirler. Bu bir simbiyoz örneğidir. Bu bakteriler aynı zamanda bağırsaktaki gaz üretiminin de nedenidirler. Kalın bağırsak ince bağırsağa oranla daha kısadır ve su reabsorpsiyonu ile kuru dışkıyı üretir. İnsanlarda kalın bağırsak çekum, kolon ve rektum olmak üzere üç kısma ayrılır. İnsanlarda çekuma bağlı ucu kapalı bir tüp olan apandis yer alır. Kolon ise kendi içinde çıkan kolon, transvers kolon, inen kolon ve sigmoid kolon olarak bölünmüştür.
Bağırsak hastalıkları

    Bu konuda daha fazla bilgi için gastroenteroloji maddesine bakabilirsiniz.

Diğer sindirim sistemi hastalıklarıyla birlikte bağırsak hastalıklarına da bakan tıp dalı gastroenterolojidir.

Gastroenterit, bağırsakların enflamasyonudur ve en yaygın bağırsak hastalığıdır.

Ileüs, bağırsak tıkanıklığıdır.

Apandisit, apandis enflamasyonu. Bu tedavi edilmediği zaman potansiyel olarak ölümcül bir hastalıktır; çoğu durumda apandisit cerrahi müdahaleye gerek duyar.

Çölyak hastalığı kötü emilimin yaygın bir şeklidir. Crohn hastalığı ve ülseratif kolit bağırsakları etkileyen otoimmün hastalıklardandır. Crohn hastalığı tüm gastrointestinal kanalı etkileyebileceği gibi, kolit sadece kalın bağırsağı etkiler.

Mide

Mide; kaslardan oluşan, genişleyebilen bir sindirim sistemi organıdır. Mide sözcüğü Türkçeye Arapçadan geçmiştir.[1] Mide anlamında Türkçede aşkazan sözcüğü de mevcuttur.[2][3][4][5][6] Yemek borusu ile ince bağırsak arasında bulunur. Omurgalılar, derisidikenliler, haşaratlar ve yumuşakçalarda bulunur. Sindirimin ikinci fazında (çiğnemeyi takiben) görev yapar. Yiyeceklerin geçici olarak büyük miktarda depolandığı organdır. Rahatlıkla 1.5 litre sıvıyı içinde tutabildiği gibi, maksimum 4 litre sıvı tutma kapasitesi vardır.
Yapı
Midenin bölümleri (İngilizce)
Midenin anatomisi

Midenin kardia, fundus, korpus (gövde) ve pilor olmak üzere dört bölümü vardır.[7] Midenin ilk bölümü olan kardia yemek borusunun mideye açıldığı bölgenin ismidir; başlangıcını epitel tabakanın çok katlı yassıdan prizmatiğe döndüğü nokta oluşturur.[8][9] Midenin çok küçük bir kısmı olup altıncı kostal kıkırdak seviyesinde yer alır. Fundus kardianın üstündeki kısımıdır, diyaframın sol kubbesine komşuluk eder. Genişlemeye müsaittir ve gaz, sıvı veya yemek tarafından genişletilebilir. His açısı (incisura cardialis) fundusla yemek borusu arasında bulunur. Korpus fundusla pilor arasında yer alan, organın en büyük bölümüdür. Sağ sınırına küçük kürvatür, sol sınırına büyük kürvatür adı verilir. Pilor ise antrum ve pilor kanalı olmak üzere iki kısma ayrılır. Antrumu korpustan ayıran, küçük kürvatürde incisura angularis adı verilen nokta, büyük kürvatürdeyse pilorla yemek borusu arasındaki mesafenin dörtte birine tekabül eden noktadır. Antrum pilorun daha geniş bölümü olup, antrumdan geçen sıvı pilor kanalına aktarılmaktadır. Bunun sonundaki pilorda, kalın bir sirküler kas tabakası oniki parmak bağırsağına geçişi kontrol eder. Bu kas normalde tonik olarak kasılır. Midedeki basınç pilorun direncini aşınca mideden boşalma meydana gelir; bu durum peristalsis tarafından gerçekleştirilebilir.[7][10]

Midenin kas tabakası 3 kısımdan oluşmaktadır; bunun yanı sıra kas lifleri uzunlamasına, sirküler ve oblik seyirli olarak yerleşmiştir, bu diziliş midede peristaltik hareketlerin oluşmasında rol alır.
İşlev

Mide, içine giren yiyeceklerin kimyasal ve fiziksel olarak parçalandığı bir yerdir. Mide içini örten ve mukoza denilen örtü dokudan sindirim sıvıları salgılanır. Midenin iç yüzeyinde yer alan epitel hücrelerin salgıladığı mukus, bikarbonat bakımından zengindir. Bu özelliğiyle midenin iç yüzeyinin aşınmasını ve mide özsuyundaki asidin bu dokulara zarar vermesini engeller. Mide içinde yiyecek varsa, her 20 saniyede bir dalgalar meydana getirerek sıvı ile katıyı birbirine karıştırır (kimus). Sonuçta krem kıvamında yarı sıvı bir materyal meydana gelir. Meydana gelen karışım ince bağırsaklar tarafından emilecek seviyeye geldiyse, azar azar miktarlarda, pilor kanalını geçerek 12 parmak bağırsağına (Duodenum) geçer. Sıvıların mideyi terk etmesi katılardan daha hızlıdır ve mideyi boşaltması yaklaşık 20 dakikayı alır. Katı-sıvı karışımı materyalin mideyi terk etmesi ise yaklaşık 1.5 saati bulmaktadır.

Mide salgı yapan bir organdır. İç duvarlarında bulunan hücre ve bezler mukusun yanında birçok önemli salgılar üretir: sindirim enzimleri, hormonlar, hidroklorik asit, intrinsik faktör (B12 vitamininin ince bağırsak son kısmından emilmesi için bu faktörün varlığı şarttır).
Rahatsızlıklar

    Gastrit
    Ülser
    Reflü
    Mide kanaması
    Mide kanseri
    Hipertrofik pilor stenozu

İnce bağırsak

İnce bağırsak, sindirim kanalının mide ile kalın bağırsak arasındaki kısmıdır. Beş yaşından büyük insanlarda boyu 5-6 m arasındadır. Üç kısma ayrılır: duodenum, jejunum ve ileum. Mideden gıdalar duodenuma pilor veya pilorik sfinkter diye adlandırılan bir kas ile girerler. Daha sonra ince bağırsak boyunca peristaltizm olarak adlandırılan kas kasılmaları ile hareket eder.

İnce bağırsakta besinlerin emilimleri gerçekleşir. Yağların ilk kimyasal sindirimi yapılır. İnce bağırsağa gelen safra ve pankreas öz suyu ile yağların, karbonhidratların ve proteinlerin sindirimi tamamlanır ayrıca mideden gelen mide öz suyu, pH değerini yükseltmede yardımcı olur. Besinler ince bağırsakta en küçük moleküllerine kadar parçalanır. Bu moleküllerin ince bağırsaktan kan damarlarına geçmesine emilim adı verilir. İnce bağırsak, sindirim sisteminde besinlerin en çok sindirildiği yerdir. Burada hem fiziksel hem de kimyasal sindirim vardır. Bütün besinlerin kimyasal sindirimi burada biter.[1]

Oniki parmak bağırsağı

Memeliler, sürüngenler ve kuşlar dahil olmak üzere yüksek omurgalılarda duodenum veya oniki parmak bağırsağı, ince bağırsağın ilk ve en kısa bölümüdür. Balıkta, ince bağırsağın bölünmeleri o kadar net değildir ve duodenum yerine "ön bağırsak" veya "proksimal bağırsak" terimleri kullanılabilir.[1] Memelilerde duodenum, demir emilimi için ana bölge olabilir.[2]

Duodenum, jejunum ve ileum 'dan önce gelir ve ince bağırsağın en kısa kısmıdır. İnsanlarda duodenum, mideyi jejunum ile birleştiren yaklaşık 25–38 cm (10-15 inç) uzunluğunda içi boş, eklemli bir tüptür. Duodenal bulbus ile başlar ve duodenumun asıcı kasında sona erer.[3] Dört bölüme ayrılabilir.

Duodenum neredeyse tamamen retroperitonealdir. Duodenumun pH seviyesi yaklaşık 6'dır.

Duodenum ismi Latince duodenum digitorum yani "oniki parmak"tan gelmektedir. Türkçe ismi olan onikiparmak bağırsağı da buradan gelir.
Yapısı

Oniki parmak bağırsağı 25–38 cm (10-15 inç) boyunda, C şeklinde bir yapıdır ve mide 'ye bitişiktir. Anatomik olarak dört bölüme ayrılmıştır. Oniki parmak bağırsağının ilk kısmı periton içinde yer alır ancak diğer kısımları retroperitoneal 'dir.[4]:273
Kısımları

Oniki parmak bağırsağının "ilk bölümü" veya "superior bölümü", pilor 'dan transplorik düzleme doğru devam eden kısımdır. L1 'in vertebral seviyesinde, segmentlerin geri kalanından daha üsttedir. Yaklaşık 2 cm uzunluğundaki duodenal ampul duodenumun ilk kısmıdır ve hafifçe genişlemiştir. Duodenal ampul, fetal yaşamda organı arka karın duvarından askıya alan bir mezenter olan mezoduodenumun kalıntısıdır.[5] Oniki parmak bağırsağının ilk kısmı hareketlidir ve karaciğere küçük omentum 'un hepatoduodenal ligament ile bağlıdır. Oniki parmak bağırsağının ilk kısmı köşede, “üst duodenal eğilme” (ingilizce:superior duodenal flexure) ile biter.[4]:273

İlişkiler:

    Önceki
        Safra kesesi
        Karaciğerin dörtlü lobu
    Sonra
        Safra kanalı
        Gastroduodenal arter
        Portal damar
        Inferior vena cava
        Pankreas başı
    Superior (üstteki)
        Safra kesesi boynu
        Hepatoduodenal ligament (küçük omentum)
    Inferor (altaki)
        Pankreas boynu
        Büyük omentum
        Pankreas başı

Duodenumun ikinci kısmı veya aşağı inen kısmı üst oniki parmak bağırsağının bükümünden (superior duodenal fleksuradan) başlar. Alt vertebral gövde L3'ün alt sınırına, ortadaki onikiparmak bağırsağının aşağısındaki büküme (medial "inferiyor duodenal fleksiyon" a) keskin bir dönüş yapmadan önce, aşağı inen kısmın sonuna gider.

Pankreas kanalı ve ortak safra kanalı, majör duodenal papilla yoluyla inen duodenuma girer. Oniki parmak bağırsağının ikinci kısmı ayrıca küçük duodenal papillayı, aksesuar pankreas kanalı girişini içerir. Embriyolojik ön bağırsak ve orta bağırsak arasındaki bağlantı, ana duodenal papillanın hemen altındadır.[4]:274 Duodenumun üçüncü kısmı veya yatay kısmı veya alt kısmı 10 ~ 12 cm uzunluğundadır. aşağı onikiparmak bağırsak bükümünde ("inferior duodenal flexure") başlar ve inferior vena cava, abdominal aorta ve vertebral kolon önünden enine sola doğru geçer. Üst mezenterik arter ve ven, duodenumun üçüncü kısmından önündedirler (ingilizce: anterior).[4]:274 Bu kısım aort ile SMA arasında sıkışarak superior mezenterik arter sendromuna neden olabilir.

Duodenumun dördüncü kısmı veya yükselen kısmı, duodenojejunal bükümde (ingilizce: duodenojejunal flexure) jejunum ile birleşerek yukarı doğru geçer. Oniki parmak bağırsağının dördüncü kısmı, omur L3 seviyesindedir ve aort 'un doğrudan üstünden veya hafifçe solundan geçebilir.[4]:274
Kan kaynağı

Oniki parmak bağırsağı iki farklı kaynaktan arteriyel kan alır. Bu kaynaklar arasındaki geçiş, ön bağırsağı orta bağırsaktan ayırdığı için önemlidir. Oniki parmak bağırsağının 2. kısmına yakın (yaklaşık olarak büyük duodenal papillada - safra kanalının girdiği yerde), arteryel kaynak gastroduodenal arter ve dalı üst pankreatikoduodenal arter 'dir. Bu noktanın (orta bağırsak) distalinde, arteryel besleme superior mezenterik arter (SMA) 'dan gelir ve dalı inferior pankreatikoduodenal arter 3. ve 4. bölümleri besler. üst ve alt pankreatikoduodenal arterler (sırasıyla gastroduodenal arter ve SMA'dan), çölyak gövdesi ve SMA arasında bir anastomotik halka oluşturur; yani burada teminat dolaşımı potansiyeli vardır.

Oniki parmak bağırsağının venöz drenajı arterleri takip eder. Sonuçta bu damarlar portal sistem 'e, doğrudan veya dolaylı olarak dalak veya üst mezenterik ven ve ardından portal vene akar.
Fonksiyonu

Oniki parmak bağırsağı, enzimler kullanılarak ince bağırsakta yiyeceklerin parçalanmasından büyük ölçüde sorumludur. Oniki parmak bağırsağı ayrıca midenin hormonal yollarla boşalma hızını da düzenler. Secretin ve kolesistokinin, pilor (ingilizce:pylorus) açıldığında ve daha fazla sindirim için gastrik kek (ingilizce:chyme) duodenuma yayıldığında orada bulunan asidik ve yağlı uyaranlara yanıt olarak duodenal epiteldeki hücrelerden salınır. Bunlar karaciğer ve safra kesesi'nin gerektiği kadar safra (ingilizce:bile) salmasına ve pankreas'ın gerektiği kadar bikarbonat ve tripsin, lipaz ve amilaz gibi sindirim enzimlerini oniki parmak bağırsağına salmasına neden olurlar.

Oniki parmak bağırsağının villusları(ingilizce:villi), histolojik olarak tanımlanabilir bir yapı olan yapraklı bir görünüme sahiptir. Mukus salgılayan Brunner bezleri "sadece" duodenumda bulunur. Oniki parmak bağırsağı duvarı muscularis mucosae 'yı oluşturan çok ince bir hücre tabakasından oluşur.
Klinik önemi
Ülser
Ana madde: Peptik ülser

Oniki parmak bağırsağı ülserleri yaygın olarak Helicobacter pylori bakterisinin neden olduğu enfeksiyon nedeniyle oluşur. Bu bakteriler, bir dizi mekanizma yoluyla duodenumun koruyucu mukozasını aşındırarak mide asitlerinden zarar görmesine neden olur. Duodenumun ilk kısmı, asidik kekin, duodenumun alkali salgılarıyla karışmadan önce duodenum mukozasıyla buluştuğu yer olduğu için ülserlerin en yaygın yerleşim yeridir.[6] Duodenal ülserler tekrarlayan karın ağrısına ve dispepsi 'ne neden olabilir ve genellikle bakterileri test etmek için üre nefes testi ve ülseri doğrulamak ve biyopsi almak için endoskopi kullanılarak araştırılır. Yönetilirlerse, bunlar genellikle bakterileri yok etmeyi amaçlayan antibiyotik ve mide asiditesini azaltmak için ÜFE ve antiasit aracılığıyla yönetilir.[7]
Çölyak hastalığı

İngiliz Gastroenteroloji Derneği (BSG) kılavuzları, yetişkin çölyak hastalığı tanısı için duodenal biyopsi gerektiğini belirtir. Biyopsi ideal olarak hastanın glüten içeren diyet uyguladığı bir anda yapılır.[8]
Kanser

Duodenal kanser, ince bağırsağın ilk bölümünde yer alan bir kanserdir. Oniki parmak bağırsağı kanseri, mide kanseri ve kolorektal kansere kıyasla nispeten nadirdir. Histolojisi genellikle adenokarsinomdur.
İltihap

Oniki parmak bağırsağının iltihaplanması duodenit (ingilizce: duodenitis) denir. Bilinen birden çok nedeni vardır.[9]

Jejunum

Jejunum, daha çok memeliler,sürüngenler ve kuşlar gibi omurgalı hayvanlarda bulunan ince bağırsağın orta kısmıdır. Balıklarda ince bağırsağın bölümleri belirgin değildir ve jejunum terimi yerine orta bağırsak terimi kullanılır. Jejunum duodenum ile ileum arasındadır. Yetişkinlerdeki ince bağırsak ortalama 5,5-6 m uzunluğundadır. Bunun 2,5 m'si jejunumdur. pH seviyesi 7 ile 8 arasındadır. Jejunum ve ileum, karın içerisinde hareketlilik sağlayan mesenter zarıyla asılır. Ayrıca peristaltizm olarak da bilinen, yiyeceklerin bağırsak boyunca ilerlemesine yardım eden düz kaslar tarafından da sarılır.
İç Yapısı

Jejunumun iç yüzeyi, kullanılabilir bağırsak iç yüzeyini artırarak bağırsak içeriği absorbsiyonunu artıran bir katmana sahiptir. Bu görevi yapan bağırsak villuslarıdır.Jejunum ve ileum ile epitel hücreleri arasında besin taşınması, fruktoz şekerlerinin pasif transportunu ve amino asitlerin, küçük peptitlerin,vitaminlerin ve büyük yapılı glikozların aktif transportunu kapsar.
Etimoloji
Jejunum "aç olan" anlamına gelen jejune sıfatından gelmiştir.

İleum

İleum, memeliler, sürüngenler, kuşlar gibi omurgalı hayvanlarda bulunan ince bağırsağın son kısmıdır. Balıklarda ince bağırsağın bölümleri belli değildir fakat posterior intestine veya distal intestine ileum için kullanılabilir.[1]

Duodenum ve jejunumu ileum takip eder ve çekumdan iloçekal valf ile ayrılır. İnsanlarda ileum uzunluğu 2–4 m ve pH genellikle 7 ile 8 arasındadır.

Superior mezenterik arterin aa.ileales ve a.ileocolica dallarından beslenir.

Yapısında emilim yüzeyi oluşturan plicae circularesler bulunur. Özelleşmiş olarak ise yapısında ince bağırsağın diğer kısımlarında bulunmayan Peyer plakları bulunur. Bu plaklar lenf nodüllerince zengindir.

Mideden salgılanan intrinsik faktör faktör etkisiyle ileumda B12 vitamini emilimi gerçekleşir. Ayrıca safra tuzları emilimi de ileumda gerçekleşir.
Fonksiyonu
Genel olarak ileumun fonksiyonu B12 vitamini, safra tuzları, jejunumda sindirilip absorbe olmamış besinlerin emilimidir. İleum duvarı her biri küçük parmaklar gibi görev yapan, yüzeyinde mikrovillus adı verilen kıvrımlardan oluşmuştur.

Çekum

Çekum, periton içindeki kalın bağırsağın başlangıcı olarak kabul edilen bir kese. Tipik olarak vücudun sağ tarafında bulunur. Çekum kelimesi Latince kör anlamına gelen caecus'tan köken almaktadır.

İleumdan kimusu alır ve çıkan kolona ait kalın bağırsakta ileumdan ileoçekal valf (ICV) veya Bauhin valfi ile ayrılır. Ayrıca, kolonik kavşak ile kolondan ayrılır. Çekum genellikle intraperitoneal iken, çıkan kolon retroperitonealdir.[1]

Otçullarda, çekum, bakterilerin selülozu parçalayabildiği gıda maddelerini depolar. Bu işlev artık insan çekumunda meydana gelmez, bu yüzden insanlarda sadece kalın bağırsağın bir parçasını oluşturan çıkmaz bir kesedir.
Kalın bağırsağın farklı bölümlerinin iç çapları. Çekum (sol altta) ortalama 8,7 cm (8,0-10,5 cm) [2]
Gelişim

Çekum ve apandis, orta bağırsağın post-arteryel segmentinin genişlemesi ile oluşur. Tomurcukların proksimal kısmı çekumu oluşturmak için hızla büyür. Çekumun lateral duvarı medial duvardan çok daha hızlı büyür, bunun sonucu olarak apendiksin bağlanma noktası medial tarafta uzanır.[kaynak belirtilmeli]
Klinik önemi

Nötropenik enterokolit (tiflit), öncelikle bakteriyel enfeksiyonların neden olduğu çekumun iltihaplanması durumudur.[3]

Bağırsaktaki bakterilerin %99'undan fazlası anaerobdur, ancak çekumda aerobik bakteriler yüksek yoğunluklara ulaşır.[4]

Kalın bağırsak


Grey Anatomi atlasında karaciğer, mide ve kalın bağırsak çizimi
Kalın bağırsağın 3D modeli

Sindirim sisteminin anatomisinde kalın bağırsak (Intestinum Crassum), ince bağırsak (Intestinum Tenue) ile anüs arasındaki kısımdır. Toplam uzunluğu 1,5 ile 2 metre arasında olup, sindirim sisteminin beşte birini oluşturur. Başlangıcında yer alan çekumda çapı en geniştir, sonra kolon boyunca gittikçe daralır, anal kanaldan hemen önce yer alan rektumda epeyce bir genişler. Küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarda bumbar adı verilir.

Kalın bağırsağın ince bağırsaktan farkı, çapının büyüklüğü, nispeten sabit konumu, keseli görünümü ve dışında yer alan peritonla örtülü "yağ parçacıkları"dır (appendices epiploicae). Uzunlamasına kas lifleri bağırsağı devamlı bir tabaka olarak kaplamak yerine üç uzunlamasına bant şeklinde düzenlenmişlerdir[kaynak belirtilmeli].

Kalın bağırsak, ince bağırsağı çevreleyerek etrafında bir kemer oluşturur. İleumun sağ tarafında çekumdan başlar, sağ lumbar ve karaciğerin altına kadar yukarı doğru çıkıp oradan sola kıvrılır, abdomenin karşı tarafına uzanır, tekrar kıvrılıp pelvise doğru aşağıya iner; orada gene kıvrılıp pelvisin arka duvarı boyunca uzanır ve anüste sona erer.

Kalın bağırsak çekum, kolon, rektum ve anal kanal olarak bölümlere ayrılır. Kalın bağırsak midenin altındadır.

Dışkı depolama kapasitesi 2100 gram olarak ölçülmüştür.
Yapı
Kalın bağırsağın bilgisayarlı tomografi’sinden oluşturulan 3D Dosya
Kalın bağırsağın resmi.

Kolon sindirim sisteminin son kısmıdır. Haustra adı verilen bir dizi kesecik nedeniyle parçalı bir görünüme sahiptir.[1]

Vücuttan atılmadan önce katı atıklardan suyu ve tuzu alır ve flora destekli (büyük ölçüde bakteriyel) emilmeyen malzemenin fermantasyonun gerçekleştiği yerdir. İnce bağırsağın aksine, kolon, gıdaların ve besinlerin emiliminde önemli bir rol oynamaz. Her gün kolona yaklaşık 1.5 litre veya 45 ons su gelir.[2]

Ortalama yetişkin insan kolonunun uzunluğu, erkeklerde 65 inç veya 166 cm (80 ila 313 cm aralığında) ve kadınlarda 155 cm veya 61 inç‘dir (80 ila 214 cm aralığında).[3]
Bölümler
Kolon bölümleri

Memelilerde, kolon altı bölümden oluşur: çekum, yükselen kolon, enine kolon, inen kolon, sigmoid kolon ve rektum.

Kolonun bölümleri şunlardır:

    Apandisit dahil çekum (İngilizce:cecum)
    Yükselen kolon
    Kolik bükülmeler ve enine mezokolon dahil enine kolon
    İnen kolon
    Sigmoid kolon – kalın bağırsağın s şeklindeki bölgesi
    Rektum

Kolonun bölümleri ya intraperitonealdir ya da retroperitoneum'un arkasındadır. Genel olarak retroperitoneal organlar periton'u tam olarak kaplamaz, bu nedenle yerlerinde sabitlenirler. İntraperitoneal organlar tamamen peritonla çevrilidir ve bu nedenle hareketlidir.[4] Kolondan yukarı doğru çıkan kolon, inen kolon ve rektum retroperitoneal iken çekum, apendist, enine kolon ve sigmoid kolon intraperitonealdir.[5] Bu, laparotomi gibi ameliyat sırasında hangi organlara kolayca erişilebileceğini etkilediği için önemlidir.

Çap olarak, çekum en geniş olanıdır, ortalama olarak sağlıklı kişilerde 9 cm'den biraz daha küçüktür ve enine kolonun çapı ortalama 6 cm'den azdır.[6] İnen ve sigmoid kolon biraz daha küçüktür ve sigmoid kolonun çapı ortalama 4-5 cm (1,6-2,0 in)'dur.[6][7] Her kolon bölümü için belirli eşiklerden daha büyük çaplar megakolon için tanısal olabilir.
Çekum ve apandisit

Çekum kolonun ilk bölümüdür ve sindirimde görevlidir, ondan embriyolojik olarak gelişen apandisit ise kolonun bir yapısıdır, sindirime karışmaz ve bağırsakla ilişkili lenfoid doku parçası olarak kabul edilir. Apendistin görevi belirsizdir ancak bazı kaynaklar apendistin kolon mikroflorasının bir örneğini barındırmada rolü olduğuna ve bağışıklık reaksiyon sürecinde mikroflora hasar görmüşse kolonun bakterilerle yeniden doldurulmasına yardımcı olabileceğine inanmaktadır. Apendistin ayrıca yüksek lenfatik hücre konsantrasyonuna sahip olduğu gösterilmiştir.
Dışkı
Kalın bağırsakta veya kolonda, kimusta bulunan su emilir. Kalın bağırsakta tuzlar aktif taşıma ile emilir, su da osmoz yoluyla onları takip eder. Sindirilmemiş posa ve kalın bağırsakta yaşayan bakterilerden oluşan dışkı rektuma gider, anüsten atılana kadar orada depolanır.

Rektum

Rektum veya göden bağırsağı, memelilerde kalın bağırsağın son bölümüdür. Anüse açılır. Dışkının atılımdan önce tutulduğu yerdir. Rektumun son birkaç santimetresi deriye benzer bir doku ile kaplıdır. İnsanda rektum yaklaşık 12 cm uzunluğundadır.

Anüs

Anüs veya makat (Latince: anus; anlamı: "halka", "çember"[1]), sindirim sisteminin sonunda yer alan ve dışkılamanın yapıldığı dış açıklıktır. Birincil görevi dışkılama olan anüsün açıklık ve kapalılığını iç ve dış büzgen kaslar (sfinkter) denetler. İç anal sfinkter istemsiz, dış anal sfinkter ise istemli şekilde hareket eder. Kadınlarda vajinanın arkasında yer alan anüs, erkeklerde ise testis torbasının arkasında yer alır.

Karaciğer

Karaciğer, sadece omurgalılarda bulunan, detoksifikasyon, protein sentezi ve sindirim için gerekli olan enzimlerin üretimi de dahil olmak üzere pek çok işleve sahip bir organdır.[1][2] İnsanlarda karaciğer karın bölgesinde, diyaframın altında bulunur. Tıbbi literatürde genellikle karaciğerle ilgili terimler Yunanca karaciğer anlamına gelen hepat- kökü ile başlar.

Karaciğer yaşam için gerekli olan hayati bir organdır. Karaciğer yokluğunda veya işlev yitiminde, diyalizle kısa bir süre fonksiyonları devam ettirilebilir fakat karaciğerin fonksiyonunun uzun süreli yokluğunda tek tedavi karaciğer naklidir.[3]
Etimoloji

Türkçede karaciğer ve ciğer kelimeleri, Farsça kökenli "karaciğer" anlamına gelen cigar veya cīgar (جگر/جيگر) sözcüklerinden alıntıdır.[4] Orta Farsça'da yer alan yakar veya cagar kelimesinden evrilmiş bu sözcük aynı zamanda Avestaca yākarə, Sanskritçe yákr̥t (यकृत्) ile kökteştir. Tıbbi literatürde çoğunlukla kullanılan hepar (ἡπαρ) ve hepato terimleri Yunanca kökenli olup bu dilde de karaciğer anlamına gelir.[5] Tüm bu kelimelerin ortak atasının Proto-Hint-Avrupa dilinde bulunduğu tahmin edilen *Hi̯ékʷr̥ (*i̯ékʷr̥) kelimesi olduğu varsayılır.[4]
Embriyoloji
Hepatik divertikülden, karaciğer, safra sistemi ve ventral pankreas oluşur.

Embriyolojik olarak karaciğer, germ tabakalarından biri olan endodermden gelişen ön bağırsak ile mezenşimden gelişir. İnsan embriyosunda hepatik divertikül ön bağırsağın mezenşime genişlemiş endodermal bir tüpü olup dallanarak karaciğerin temellerini oluşturur. Bu divertikülün sindirim tüplerine yakın kısmı da dallanarak safra kesesini oluşturur.
Fare embriyosunda karaciğer ve safra sistemi gelişimi

Hepatoblastların bölgeye varması ile safra kanalcıkları ve karaciğer sinüsoidleri oluşarak karaciğerin ilkel mimarisi gelişmeye başlar. Karaciğer tomurcuğu kendi içinde loblara ayrılır ve umbilikal ven ductus venosus'a, vitelin ven ise portal vene dönüşür. Bunu hepatoblastların hepatositler ile safra sistemini oluşturacak epitel hücrelere farklılaşması takip eder.

Doğumda karaciğer toplam vücut ağırlığının yaklaşık %4'üne tekabül eder ve ortalama olarak 120 g ağırlığındadır. Erişkinlik döneminde karaciğer, doğumdakinin 12 ile 13 katı ağırlığına ulaşır, tekabül ettiği bu ağırlık toplam vücut ağırlığının yaklaşık %2.5 - %3,5'unu oluşturur.[6]
İşlev

Karaciğer metabolizmada önemli bir rol oynar. Glikojen depolanması, kırmızı kan hücrelerinin üretimi, plazma ve protein sentezi, hormon üretimi ve detoksifikasyon da dahil olmak üzere vücutta daha birçok alanda işlevi vardır.[7] Karaciğer ayrıca yağ sindirimine yardımcı alkali bir sıvı olan safrayı ve safra asitlerini üretir ve bu salgıyı hepatik kanallar yoluyla safra kesesi ve oniki parmak bağırsağına yollar. Bu yüzden bu organ safra sisteminin bir parçası kabul edilir.

Organ ayrıca doku sentezi ve normal yaşamsal işlevler için gerekli olan küçük ve karmaşık moleküller de dahil olmak üzere yüksek hacimli biyokimyasal reaksiyonları düzenleyen hepatositleri içinde barındırır.[8] Sayı farklı kaynaklarda çeşitlilik gösterse de, karaciğerin yaklaşık 500 tane işlevi olduğu düşünülmektedir.[9]
Anatomi
Bir kuzu karaciğeri: (1) lobus dexter, (2) lobus sinister, (3 )lobus caudatus, (4) lobus quadratus, (5) arteria hepatica ve vena portae, (6 )hepatik lenf düğümü, (7)vesica fellae (safra kesesi)

Karaciğer, insanlarda simetrik olmayan ve dört lobu bulunan kırmızımsı kahverengi renkli bir organdır. Organ diyaframın hemen altında, karın boşluğunun sağ üst kısmında bulunur ve midenin sağ tarafını ve safra kesesini örter.[10] Bir insan karaciğeri normalde 1,4-1,7 kg ağırlığında olup yumuşak ve üçgen şeklindedir.[11] Karaciğer insanlarda hem en ağır iç organ, hem de en büyük bezdir. Lobüller karaciğerin fonksyonel birimleridir ve her lobül temelde milyonlarca hepatositten oluşur.

Karaciğer segmentleri, yaygın olarak kullanılan Couinaud sisteminde, fonksiyonel loblar, ana portal venin çatallanma yoluyla çapraz bir düzleme dayalı toplam sekiz segmenti kapsamaktadır.[12]
Kan akışı
Karaciğere giden ven ve arterler

Karaciğere, hepatik arter ve portal ven adı verilen iki büyük kan damarı bağlıdır. Karaciğerin kan arzının yaklaşık %75'i hepatik portal ven, geriye kalan %25'i ise hepatik arter ile sağlanır. Oksijen açısından ise ihtiyacının yaklaşık yarısı hepatik portal venden, diğer yarısı ise hepatik arterler tarafından karşılanmaktadır.[13]

Portal ven kanı gastrointestinal sistemdeki organlar ile dalak ve pankreastan karaciğere taşır ve sindirilmiş besin yönünden zengindir.[3] Hepatik arter ise abdominal aortta yer alan çölyak arterden dallanır ve oksijen yönünden zengin kanı karaciğerlere iletir.

Bu damarlar kanı, daha sonra karaciğer lobülleri içine dallanacak karaciğer sinüzoidleine taşırlar. Kılcal damarlardan sonra oksijen açısından fakirleşmiş kan, alt ana toplardamara hepatik venler yolu ile drene edilir.[14]

Safra

Safra, ya da öd, karaciğer tarafından üretilen, yemek yenince oniki parmak bağırsağına (duodenum) salgılanan bir sindirim sıvısıdır. Safra bazı canlılarda yemekler arasında safra kesesinde depolanabilir. Safra büyük oranda su, safra tuzları, yağ ve bilirübinden oluşur. İnsanlarda günlük olarak 400 ile 800 mililitre arasında üretilmikte olan safra, içerisindeki pigmentler ile dışkılara kahverengi rengini vermektedir.[1]
İçerik
Safra konsantrasyonu

Su, kolesterol, lesitin (bir fosfolipit), safranın içindekiler (bilirubin ve biliverdin) ve safra tuzları (sodyum glikokolat ve sodyum taurokolat) safranın ana bileşenleridir. Safra tuzları, safra asitlerinin tuz halleridir. Taurokolik ve deoksikolik asitlerin tuzları bunların en önemlileridir. Safra tuzları ve fosfolipitlerle beraberce yağ damlacıklarının parçalanmasını ve absorplanması kolaylaştıran misellerin oluşmasını sağlarlar.

Safra kesesi olan hayvanlarda (insan ve çoğu evcil hayvanda; at ve sıçanda bulunmaz) safra bu organın içinde depolanırken yoğunlaşır. Su ve küçük elektrolitlerin emilmesi sonucunda safra konsantrasyonu beş katı artar.
İşlev

İnsan karaciğeri günde yaklaşık 400 ile 800 mililitre safra üretir.[2] Safra tuzları, sindirimde yağları emülsifiye edip suda onların çözünmelerini ve yüz ölçümlerinin artmasını sağlarlar. Böylece yağların ince bağırsak tarafından emilmeleri ve enzimlerin onlara erişmesi kolaylaşır. Safra, yağların absorpsiyonunu sağladığı için yağda çözünen vitaminlerin (A , D, E, ve K) absorpsiyonu için de önemlidir. Salgılanan safra tuzlarının %95'i iliumda emilip tekrar kullanılır.

Hazmı kolaylaştırıcı özelliğinin yanı sıra safra, hemoglobinin bir yıkım ürünü olan ve safraya rengini veren biliribunin vücuttan atılmasına yarar. Safra ayrıca mideden gelen asitli sıvıyı ileuma girmeden nötralleştirir. Karaciğerde bulunan fazla kolesterol safra aracılığıyla ince bağırsağa yollanır, orada emilip dolaşım sistemine katılır. Safra tuzları ayrıca yemekle gelen bazı bakterilerin bir kısmını öldürebilir.[3]
Tıbbi önem

Anormal durumlarda safradaki kolesterol veya bilirubin safra taşı olarak safra kesesi veya safra yollarında birikebilir. Yeşil renkte kusulması durumunda bu renk safradan veya diğer sindirim sıvılarından kaynaklanabilir.[4]
Birincil safra asitleri

    Kolik asit

    Kolik asit
    Kenodeoksikolik asit

    Kenodeoksikolik asit
    Glikokolik asit

    Glikokolik asit
    Taurokolik asit

    Taurokolik asit
    Deoksikolik asit

    Deoksikolik asit
    Litokolik asit

    Litokolik asit


Pankreas


Pankreas, midenin arka tarafında yerleşimli, hem sindirim için gerekli enzimleri üreterek kanal vasıtasıyla ince bağırsakların ilk kısmı olan duodenuma aktaran, hem de kan şekerinin düzenlenmesi için gerekli hormonları üreten bir salgı organıdır.[1]

Kelime Kökeni eski Yunanca pâs, pan(t)- πᾶς, παν(τ)-  "tüm" ve kréas, t- κρέασ  "et" sözcüklerinin bileşiğidir.
Bölümleri

Önden arkaya doğru yassılaşan pankreasın düzensiz olan biçimi çengele benzetilebilir. Şişkin olan sağ ucuna baş, daha dar olan orta bölümüne gövde, gövde ile başın birleştiği ince bölüme boyun, ince uzun olan son ucuna da kuyruk denir. Kuyruk bölümü dalağa dek uzar. Pankreas, dalak, karaciğer ve üst mezanter atardamarlarıyla beslenir. Pankreas'ın boşaltıcı kanalları, Wirsung kanalı ve Santorini kanalıdır.
Salgı görevleri

Pankreas'ın iç ve dış salgı görevleri vardır. İç salgı görevini Langerhans adacıkları denen salgı hücreleri yapar. Bunların salgıladığı insülin, glukozun metabolizmasında en önemli rolü oynar ve yetersizliği Tip 1 diyabete neden olur.

Dış salgı görevi asinus keseciklerine aittir. Bu salgı kesecikleri, pankreas özsuyu denen ve onikiparmak bağırsağına dökülen alkali bir sıvı salgılar. Sıvı içinde, yiyeceklerden alınan glikojen ile nişastayı ayrıştırarak oligasakaritleri oluşturan amilopsin;oligasakaritleri monosakarite dönüştüren maltaz; mide pepsinlerinin etkisindeki proteinleri aminoasitlere ayrıştıran tripsin enzimi; kazein, jelatin ve keratini hidrolize eden, tripsinin etkinleştirdiği kimotripsin enzimi; yağları hidrolize ederek, yağ asitleri ve gliseritleri oluşturan steapsin olarak anılan bir lipaz vardır. Pankreas öz suyu ana pankreas kanalı (bazı kişilerde aynı zamanda aksesuar pankreas kanalı) yolu ile bağırsağa taşınır.
Salgı miktarı

Yetişkinlerde, günde 800–900 cm³ pankreas özsuyu salgılanır. Pankreasın salgıladığı bu öz suyu lipaz, amilaz ve tripsinojendir. Tripsinojen protein, lipaz yağ ve amilaz da karbonhidratların sindirimini gerçekleştiren salgılardır (enzimlerdir).
Başlıca rahatsızlıklar
Pankreasta görülen başlıca rahatsızlıklar, pankreatit denen yangılanmalar, urlar, özellikle boşaltıcı kanallarda görülen taşlar, kistler, daha çok travmalardan sonra ortaya çıkan yalancı kistlerdir.

Bikarbonat

Bikarbonat, inorganik kimyada, (IUPAC-önerilen isim: hidrojen karbonat[2][3]) karbonik asitin protonsuzlaştırılmasındaki bir ara yapı. HCO3− kimyasal formülene sahip moleküler iyondur.

Bikarbonat, pH tampon sisteminde hayatî derecede önemli biyokimyasal işleve sahiptir.[4]

Bikarbonat iyonu bir merkez karbon atomu ve onu üçgensel düzlem (trigonal planar) düzeni ile saran üç oksijen atomu ile beraber bu oksijenlerin birine tutunmuş bir hidrojen atomundan oluşur. Nitrik asit ile  izoelektroniktir.Karbonik asitin (H2CO3) konjuge bazı; aynı zamanda karbonat iyonunun konjuge asitidir.Denge reaksiyonları aşağıda gösterilmiştir:

    CO32− + 2 H2O kimyasal denge HCO3− + H2O + OH− kimyasal denge H2CO3 +2 OH−

    H2CO3 + 2 H2O kimyasal denge HCO3− + H3O+ + H2O kimyasal denge CO32− + 2 H3O+.

Bikarbonat bileşikleri

    Amonyum bikarbonat
    Kalsiyum bikarbonat
    Karbonik asit
    Magnezyum bikarbonat
    Potasyum bikarbonat
    Sezyum bikarbonat
    Sodyum bikarbonat

Ayrıca bakınız

    Karbondioksit
    Karbonat
    Karbonik anhidraz
    Sert su
    Kan gazı analizi

Tripsin

Tripsin, çoğu omurgalının sindirim sisteminde bulunan, proteinleri parçalayıcı özelliğe sahip (peptidaz) bir sindirim enzimidir. Pankreastan inaktif bir proenzim olan tripsinojen şeklinde üretilir ve ince bağırsağa ulaştığında enterokinaz tarafından aktif hale getirilir. Aynı şekilde kendisi de bir proenzim olan kimotripsinojen hormonunu aktifleştirerek kimotripsine dönüşümünü sağlar.

Lipaz

Lipaz, lipitlerin ester bağlarının hidrolizini katalizleyen bir enzimdir. Lipazlar esterazların bir alt sınıfıdır.

Lipazlar, çoğu canlıda gıdasal lipitlerin (yani trigliseritlerin) sindirimi, taşınması ve işlenmesinde önemli rol oynarlar. Bazı virüslerde dahi lipaz genleri bulunur.
İşlev

Çoğu lipaz bir lipit substratın gliserol omurgasının belli konumlarında etkir. İnsanlarda sindirim sisteminde yağları sindirmekten sorumlu esas enzim olan pankreatik lipaz örneğinde, enzim, yağlarda bulunan trigliseritleri monogliseritlere ve yağ asitlerine dönüştürür.

Fosfolipaz ve sfingomiyelinazlar da sayılırsa doğada çok büyük sayıda lipaz vardır.
Yapı

Amino asit dizisi bakımından birbirinden farklı çok çeşitli lipazlar vardır, bunlar protein yapıları ve katalitik yapıları bakımından incelendiğinde dahi birkaç tipten oluşurlar. Bunların çoğu alfa/beta hidrolaz katlanmasına sahiptirler (bkz resim). Kullandıkları hidroliz mekanizması kimotripsininkine benzer, bir serin nükleofil, bir asit kalıntı (genelde aspartik asit) ve bir histidinden oluşur. Gram negatif bakteriler tarafından üretilen çoğu lipaz, biyolojik olarak aktif biçimlerine kavuşabilmek için, doğru katlanmalarını sağlayan, kendilerine has bir yardımcı proteine gerek duyarlar.
Fizyolojik dağılım

Lipazlar gıdasal trigliseritlerin rutin metabolizmasından, sinyal transdüksiyonu ve enflamasyona kadar çok çeşitli biyolojik süreçlerde yer alırlar. Bazı lipazlar hücre içinde belli bölmeler ile sınırlıdır, diğerleri ise hücre dışında mekanlarda işlev görürler.

    Lisozomal lipaz durumunda, enzim lizozom denen organele sınırlanmıştır.
    Başka lipazlar, pankreatik lipaz gibi, hücre dışına salgılanır ve orada gıdasal lipitleri daha basit moleküllere dönüştürürler, vücut tarafından daha kolay emilebilmeleri ve vücut içinde daha kolay taşınabilmeleri için.
    Mantar ve bakterilerin salgıladıkları lipazlar ortamdaki besinleri daha kolay içlerine alabilmelerini sağlar. Patojenik mikroplarda ise yeni bir konak organizmayı daha kolay istila edebilmeyi sağlar.
    Bazı arı ve eşekarısı zehirlerinde bulunan fosfolipazlar, sokmanın neden olduğu yara ve enflamasyonun daha etkili olmasını sağlar.
    Biyolojik membranlar hücrenin parçası oldukları için lipazlar hücre biyolojisinde önemli rol oynarlar.

İnsanlarda lipazlar

İnsan sindirim sisteminin başlıca lipazları mide tarafından salgılanan gastrik lipaz ve pankreas tarafından salgılanan pankreatik lipaz ve pankreatik lipazla ilişkili protein 2 (PLRP2)'dır. İnsanlarda ayrıca bunlarla ilişkili birkaç enzim daha vardır, hepatik lipaz, endotel lipaz ve lipoprotein lipaz olmak üzere. Bu lipazların hepsi sindirim sistemi ile ilgili değildir. (bkz. tablo)
Name Gen Konum Tarif Bozukluk
pankreatik lipaz PNLIP sindirim sıvısı En iyi enzim etkinliğini elde etmek için pankreatik lipaz, pankreas tarafından salgılanan, kolipaz adlı başka bir proteine gerek duyar[1]. Eğer pankreatik lipaz düzeyleri fazla artarsa pankreatit gelişir ve pankreas iflas eder.
lizozomal lipaz LIPA Lizozomun içi Lizozomal asit lipaz veya kolesteril ester hidrolaz olarak da bilinir Kolesteril ester depo hastalığı (CESD) ve Wolman hastalığı Lizozomal lipaz genindeki mutasyonlardan kaynaklanır.[2]
hepatik lipaz LIPC endotel Hepatik lipaz, kandaki lipoproteinlerdeki lipitler üzerine etkir, düşük yoğunluklu lipoproteinler (LDL) oluşturur . -
lipoprotein lipaz LPL veya "LIPD" endotel Lipoprotein lipaz, VLDL tarafından taşınan trigliseritleri hidroliz ederek hücrelerin yağ asitleri elde etmelerini sağlar. Lipoprotein lipaz eksikliği lipoprotein lipaz genindeki mutasyonlardan kaynaklanır.[3][4]
hormon duyarlı lipaz LIPE hücre içi - -
gastrik lipaz/lingal lipaz LIPF sindirim sıvısı nötür pH'de lipidlerin sindirimine yardım etmek için bebeklerde bulunur -
endotel lipaz LIPG endotel - -
pankreatik lipaz ilişkili protein 2 PNLIPRP2 veya "PLRP2" - sindirim sıvısı - -
pankreatic lipaz ilişkili protein 1 PNLIPRP1 veya "PLRP1" sindirim sıvısı pankreatic lipaz ilişkili protein 1; PLRP2 ve Pankreatik lipaz'a amino asit dizisi olarak çok benzer (üç gen muhtemelen atasal bir pankreatik lipaz geninin, gen ikileşme olayları ile türediler). Ancak, PLRP1 ölçülebilir bir lipaz aktivitesinde yoksundur ve işlevi bilinmemektedir, başka memelilerde korunmuş olmasına rağmen.[5][6]. -

Diğer lipazlar arasında LIPH, LIPI, LIPJ, LIPK, LIPM, LIPN, MGLL, DAGLA, DAGLB, ve CEL sayılabilir.

Ayrıca çok sayıda fosfolipaz da vardır ama bunlar her zaman diğer lipazlarla sınıflandırılmazlar.
Endüstriyel kullanımlar
Mantar ve bakterilerden elde edilen lipazlar eski çağlardan beri yoğurt ve peynir yapımında önemli rol oynamışlardır. Ancak, bunların yanı sıra, modern uygulamalarda lipazlar lipitlerin yıkımı için kullanılan ucuz ve çok yönlü katalizörler olarak değerlendirilir. Örneğin, bir biyoteknoloji şirketi, ekmek ürünleri ve çamaşır tozu üretmek ve bitkisel yağları yakıta dönüştürmek gibi amaçlar için rekombinant lipaz enzimlerini pazarlamaktadır.

Alfa-Amilaz

Alfa-amilaz, (α-amilaz), nişasta ve glikojen gibi alfa bağlantılı büyük polisakkaritlerin alfa bağlarını bunlardan daha kısa zincirler oluşturan dekstrin ve maltoza hidrolize eden bir enzimdir (AT numarası|3.2.1.1).[2]

İnsanlarda ve diğer memelilerde bulunan amilaz'ın ana formudur.[3] Gıda rezervi olarak nişasta içeren tohumlarda da bulunur ve birçok mantar tarafından salgılanır. Glikozit hidrolaz ailesi 13'ün bir üyesidir.

İnsanlarda, tükürük bezleri ve pankreasta salgılanır. Aktif bir enzimdir. Amilaz enzimi sindirim kanalının iki farklı bölgesinde görev yapar.
İnsan biyolojisinde

Birçok dokularda olmasına rağmen, amilaz en çok pankreas suyunda ve tükürük'te belirgindir ve her biri kendi insan a-amilaz izoformu vardır. İzoelektrik odaklama üzerinde farklı davranırlar ve ayrıca özel monoklonal antikorlar kullanılarak deney yaparken ayrılabilirler. İnsanlarda, tüm amilaz izoformları kromozom 1p21'e bağlanır (bkz. AMY1A).
Tükürük amilazı (ptyalin)

Amilaz tükürükte bulunur ve nişasta'yı maltoz ve dekstrin'e ayırır. İsveçli kimyager Jöns Jakob Berzelius tarafından adlandırılan bu amilaz formuna "ptyalin" de denir. Bu isim, madde tükürükten elde edildiği için Yunanca πτυω (tükürürüm) kelimesinden türetilmiştir.[4] Büyük, çözünmeyen nişasta moleküllerini çözünebilen nişastalara (amilodekstrin, eritrodekstrin ve akrodekstrin) art arda daha küçük nişastalara doğru parçalar ve sonunda maltoz üretir. Ptyalin doğrusal α(1,4) glikosidik bağ'lar üzerinde etki eder ancak bileşik hidroliz, dallı ürünler üzerinde etki eden bir enzim gerektirir. Tükürük amilazı mide'de gastrik asit tarafından etkisizleştirilir. pH 3.3'e ayarlanmış mide suyunda, ptyalin 37 °C'de 20 dakikada tamamen etkisizleşir. Buna karşılık, pH 4.3'te mide suyuna 150 dakika maruz kaldıktan sonra amilaz faaliyetinin %50'si kalır.[5] Hem nişasta, ptyalin için substrat hem de ürün (kısa glikoz zincirleri), onu mide asidinin etkisizleştirmesine karşı kısmen koruyabilir. pH 3.0'da tampona eklenen Ptyalin, 120 dakika içinde tamamen etkisizleştirilir ancak, %0.1 seviyesinde nişasta eklenmesi faaliyetin %10'unun kalmasına neden olur ve %1.0 seviyesinde nişastanın benzer şekilde eklenmesi 120 dakikada yaklaşık faaliyetin %40'ının kalmasına neden olur.[6]

Kaynak ve Dipnotlar

Wikipedia

   





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)