07-15-2019, 11:53 AM
(This post was last modified: 07-15-2019, 11:54 AM by RasitTunca.)
Yörük Kültüründe Keçi
Ülkemizde göçer hayvancılık genel olarak iki şekilde yapılmaktadır: Kışlak - yaylak
değişimini içeren hareketlilikte yaz döneminde yaylalara göç edilmektedir. Yıl
boyunca nispeten büyükçe belli bir bölgede, konaklayarak yer değiştirme izlenen
bir diğer yöntemi oluşturmaktadır. Göçer hayvancılığın, bu işle dededen atadan
buyana meşgul olanlar için ekonomik bir getirisinin olduğu bilinmektedir
Öte yandan göçebelik önemli kültürel bir yapıdır. Kongrede söz konusu yapının
muhafaza edilmesi gereğine yönelik birçok bildiri yer almış, konu bu yönde
etraflıca tartışılmıştır.
Dünyada yerelin öne çıkarılmasına yönelik gayretler bulunmaktadır. Burada amaç mevcut
sistemlerin sürdürülebilir kılınmasıyla söz konusu yerelden insanların göçünü
önlemektir. Zira bu insanların yerelde istihdam olanağı bulamamaları başta
işsizlik olmak üzere birçok sorunu da beraberinde getirmektedir.
Ekonomik bir getirisinin olması, kültürel nitelikli bir mirasa sahiplik etmesi nedeniyle
göçer keçicilik de yerel istihdam anlamında ele alınmalıdır. Uzun soluklu
projeler ile göçer keçicilikte üretim koşullarının iyileştirilmesi ve üretimin
“özel ürün” kapsamında pazarlanmasına yönelik gayretler ile desteklenmesi söz
konusu sistemin muhafazası açısından önem taşımaktadır.
Bunun ötesinde göçer hayvancılığa yönelik sistem dışı müdahaleler ve sorunlar
(örneğin hayvan trafiğine ilişkin mevzuat, konaklama alanları, göç sırasında
mera alanları ile su gibi kaynakların kullanımı vb.) ilgili mevzuat ile
giderilmelidir.
Modern yaşam biçimi ve sunduğu olanaklar gözetildiğinde, günümüz koşullarında göçer
yaşam biçiminin sürdürülebilirliğinin ciddi anlamda sorunlu olduğu kolayca
anlaşılacaktır. Bu bağlamda göçerlerin sosyo-ekonomik sorunlarını bir bütün
olarak ele alan ve çözümüne yönelik sosyal-teknik yaklaşımlar içeren projelerin
yaşamsal öneme sahip olduğu ifade edilebilir. Bu projelerde göçer yaşamın
iyileştirilmesi, özellikle modern yaşam tarzının doğasındaki gereksinimlerin
söz konusu koşullarda nasıl sağlanacağı yönündeki yaklaşımlar
ayrıntılandırılmalıdır.
Göçer keçiciliğin teknik sorunlar ve bu sistem içerisinde yaşayan insanlarımızın modern yaşam
biçimi karşısında kaldıkları ikilem neticesinde sistemin sürdürülemeyecek bir
noktaya gelmesi olasılığı, kültürel açıdan yol açabileceği telafisi mümkün
olmayan önemli kayıplar açısından unutulmamalıdır. Bu noktada “yörük kültürünün” modern yaşam
içerisinde yaşatılmasına yönelik önlemler yararlı olabilir. Örneğin amaca
uygun örgütlenmeler ile sergi, festival, panayır ve yarışmalar “göçer keçiciliğin” kültürel anlamda
yaşatılmasına ön ayak olabilir. Böyle bir yapı farklı keçicilik sistemlerinin
sürdürülmesi anlamında kültürel bir destek de sağlayabilir.
Genotip Kongrede
genotip sorunu üç şekilde gündeme gelmiştir. Bunlardan ilki yerli
genotiplerimizin korunması gerekliliğidir. Gen kaynakları kapsamında korunma
gerekçeleri öteden buyana tartışıla gelmektedir. Her ne kadar düşük verime
sahip olmaları olumsuz bir durum gibi görülse de yerli genotiplerin kültür
ırklarına göre adaptasyon ve hastalıklara direnç gibi noktalarda üstün
özelliklere sahip olmaları nedeniyle korunmaları gerektiği ifade edilmektedir.
Ancak bu anlamda değerlendirebilmek amacıyla yerli genotiplerimizin tüm
biyolojik ve zooteknik özelliklerinin en kısa sürede ortaya konması
gerekmektedir. Bu açıdan saf yetiştirmenin gerekliliği ve
mümkünse Üniversiteler ile Bakanlık bünyesindeki ilgili kurumlarda saf sürülere
yer verilmesi önem taşımaktadır. Yerli genotiplerimizin olası üstünlüklerinin
ortaya konulabilmesi amacıyla güdümlü projeler geliştirilmelidir.
Genotip bağlamında diğer bir husus genetik çeşitliliğin muhafazasıdır. Hangi bölgede
hangi verim yönünün ön plana çıkacağı, dolayısıyla hangi ırk veya ırkların
önerileceğine yönelik mevcut ve ileriye dönük projeksiyonlar yapılmalıdır. Ülkemizde
son yıllarda olduğu gibi, süt keçiciliğinde ağırlıklı olarak bir genotipin ön
plana çıkması doğru değildir. Süt verimi yüksek yerli ırklarımızın da süt
keçiciliği anlamında kullanılabilirlikleri bölgesel anlamda araştırılmalı ve
yetiştiricilikleri desteklenmelidir. Genotip
konusunda üçüncü sorun ise başta yeni oluşturulan kültür genotiplerinde olmak
üzere damızlık hayvan yetersizliğidir.
Geleneksel koşullardaki keçi yetiştiricimiz, ithal edilen kültür ırkı keçileri sağlıklı
olarak yetiştirme olanaklarına sahip değildir. Bu anlamda yetiştiricimiz hem
teknik, hem ekonomik, hem de eğitim açısından yetersizdir. Öte yandan tarım
dışı sektörlerden sermaye edinip daha önce hiçbir hayvancılık faaliyetinde
bulunmamış tüzel ya da gerçek kişilerin keçiciliğe yatırım yapmak istemeleri
hem bireysel hem de sektörel anlamda yol açabileceği değişimler bağlamında
önemli riskler içermektedir. Bir diğer eksiklik bu tip süt keçisi işletmeleri
hakkında yeterince akademik bilginin oluşmamış olmasıdır. Zira tarımsal
işletmecilik diğer sektörlerden çok farklıdır. Ülkemizde üretim seviyesinde
“agrobusiness” olarak adlandırılabilecek düzlemde çalışan örnekler henüz çok
azdır. Dolayısıyla bu tip kişilerin kurdukları işletmelerde dışarıdan
getirecekleri damızlıklar için gerekli koşulları sağlayıp sağlayamayacakları da
bilinmemektedir. Ancak damızlık sorununun ülke içerisinde çözülemeyeceği
anlaşılırsa, teknik açıdan iyi işletmeler için olmak üzere bir miktar ithalata
izin verilebilir.
Ülkemizde göçer hayvancılık genel olarak iki şekilde yapılmaktadır: Kışlak - yaylak
değişimini içeren hareketlilikte yaz döneminde yaylalara göç edilmektedir. Yıl
boyunca nispeten büyükçe belli bir bölgede, konaklayarak yer değiştirme izlenen
bir diğer yöntemi oluşturmaktadır. Göçer hayvancılığın, bu işle dededen atadan
buyana meşgul olanlar için ekonomik bir getirisinin olduğu bilinmektedir
Öte yandan göçebelik önemli kültürel bir yapıdır. Kongrede söz konusu yapının
muhafaza edilmesi gereğine yönelik birçok bildiri yer almış, konu bu yönde
etraflıca tartışılmıştır.
Dünyada yerelin öne çıkarılmasına yönelik gayretler bulunmaktadır. Burada amaç mevcut
sistemlerin sürdürülebilir kılınmasıyla söz konusu yerelden insanların göçünü
önlemektir. Zira bu insanların yerelde istihdam olanağı bulamamaları başta
işsizlik olmak üzere birçok sorunu da beraberinde getirmektedir.
Ekonomik bir getirisinin olması, kültürel nitelikli bir mirasa sahiplik etmesi nedeniyle
göçer keçicilik de yerel istihdam anlamında ele alınmalıdır. Uzun soluklu
projeler ile göçer keçicilikte üretim koşullarının iyileştirilmesi ve üretimin
“özel ürün” kapsamında pazarlanmasına yönelik gayretler ile desteklenmesi söz
konusu sistemin muhafazası açısından önem taşımaktadır.
Bunun ötesinde göçer hayvancılığa yönelik sistem dışı müdahaleler ve sorunlar
(örneğin hayvan trafiğine ilişkin mevzuat, konaklama alanları, göç sırasında
mera alanları ile su gibi kaynakların kullanımı vb.) ilgili mevzuat ile
giderilmelidir.
Modern yaşam biçimi ve sunduğu olanaklar gözetildiğinde, günümüz koşullarında göçer
yaşam biçiminin sürdürülebilirliğinin ciddi anlamda sorunlu olduğu kolayca
anlaşılacaktır. Bu bağlamda göçerlerin sosyo-ekonomik sorunlarını bir bütün
olarak ele alan ve çözümüne yönelik sosyal-teknik yaklaşımlar içeren projelerin
yaşamsal öneme sahip olduğu ifade edilebilir. Bu projelerde göçer yaşamın
iyileştirilmesi, özellikle modern yaşam tarzının doğasındaki gereksinimlerin
söz konusu koşullarda nasıl sağlanacağı yönündeki yaklaşımlar
ayrıntılandırılmalıdır.
Göçer keçiciliğin teknik sorunlar ve bu sistem içerisinde yaşayan insanlarımızın modern yaşam
biçimi karşısında kaldıkları ikilem neticesinde sistemin sürdürülemeyecek bir
noktaya gelmesi olasılığı, kültürel açıdan yol açabileceği telafisi mümkün
olmayan önemli kayıplar açısından unutulmamalıdır. Bu noktada “yörük kültürünün” modern yaşam
içerisinde yaşatılmasına yönelik önlemler yararlı olabilir. Örneğin amaca
uygun örgütlenmeler ile sergi, festival, panayır ve yarışmalar “göçer keçiciliğin” kültürel anlamda
yaşatılmasına ön ayak olabilir. Böyle bir yapı farklı keçicilik sistemlerinin
sürdürülmesi anlamında kültürel bir destek de sağlayabilir.
Genotip Kongrede
genotip sorunu üç şekilde gündeme gelmiştir. Bunlardan ilki yerli
genotiplerimizin korunması gerekliliğidir. Gen kaynakları kapsamında korunma
gerekçeleri öteden buyana tartışıla gelmektedir. Her ne kadar düşük verime
sahip olmaları olumsuz bir durum gibi görülse de yerli genotiplerin kültür
ırklarına göre adaptasyon ve hastalıklara direnç gibi noktalarda üstün
özelliklere sahip olmaları nedeniyle korunmaları gerektiği ifade edilmektedir.
Ancak bu anlamda değerlendirebilmek amacıyla yerli genotiplerimizin tüm
biyolojik ve zooteknik özelliklerinin en kısa sürede ortaya konması
gerekmektedir. Bu açıdan saf yetiştirmenin gerekliliği ve
mümkünse Üniversiteler ile Bakanlık bünyesindeki ilgili kurumlarda saf sürülere
yer verilmesi önem taşımaktadır. Yerli genotiplerimizin olası üstünlüklerinin
ortaya konulabilmesi amacıyla güdümlü projeler geliştirilmelidir.
Genotip bağlamında diğer bir husus genetik çeşitliliğin muhafazasıdır. Hangi bölgede
hangi verim yönünün ön plana çıkacağı, dolayısıyla hangi ırk veya ırkların
önerileceğine yönelik mevcut ve ileriye dönük projeksiyonlar yapılmalıdır. Ülkemizde
son yıllarda olduğu gibi, süt keçiciliğinde ağırlıklı olarak bir genotipin ön
plana çıkması doğru değildir. Süt verimi yüksek yerli ırklarımızın da süt
keçiciliği anlamında kullanılabilirlikleri bölgesel anlamda araştırılmalı ve
yetiştiricilikleri desteklenmelidir. Genotip
konusunda üçüncü sorun ise başta yeni oluşturulan kültür genotiplerinde olmak
üzere damızlık hayvan yetersizliğidir.
Geleneksel koşullardaki keçi yetiştiricimiz, ithal edilen kültür ırkı keçileri sağlıklı
olarak yetiştirme olanaklarına sahip değildir. Bu anlamda yetiştiricimiz hem
teknik, hem ekonomik, hem de eğitim açısından yetersizdir. Öte yandan tarım
dışı sektörlerden sermaye edinip daha önce hiçbir hayvancılık faaliyetinde
bulunmamış tüzel ya da gerçek kişilerin keçiciliğe yatırım yapmak istemeleri
hem bireysel hem de sektörel anlamda yol açabileceği değişimler bağlamında
önemli riskler içermektedir. Bir diğer eksiklik bu tip süt keçisi işletmeleri
hakkında yeterince akademik bilginin oluşmamış olmasıdır. Zira tarımsal
işletmecilik diğer sektörlerden çok farklıdır. Ülkemizde üretim seviyesinde
“agrobusiness” olarak adlandırılabilecek düzlemde çalışan örnekler henüz çok
azdır. Dolayısıyla bu tip kişilerin kurdukları işletmelerde dışarıdan
getirecekleri damızlıklar için gerekli koşulları sağlayıp sağlayamayacakları da
bilinmemektedir. Ancak damızlık sorununun ülke içerisinde çözülemeyeceği
anlaşılırsa, teknik açıdan iyi işletmeler için olmak üzere bir miktar ithalata
izin verilebilir.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca